Cumhur ittifakı oyları içinde AKP'nin gerçek payı ne kadar?

Prof. Ali T. Akarca Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

31 Mart seçimlerinde, büyükşehir olan illerde belediye meclisleri, geri kalan illerde ise il genel meclisleri için kullanılan oyların yüzde 51.64’ünü cumhur ittifakı aldı. Bunun 44.33’ü AK Parti'nin, 7.31’i ise Milliyetçi Hareket Partisi’nin. Yani, kâğıt üzerinde, AKP oyları 2018 seçimine göre 1.77 puan artmış, MHP oyları ise 3.79 puan düşmüş gibi görünüyor. Ancak, bu partiler birçok ilde seçime müşterek listelerle girdiklerinden her birinin oyu içinde diğerinin payı var. Listeler daha çok AKP amblemi altında oluşturulduğundan AKP içindeki MHP oylarının, MHP içindeki AKP oylarından daha fazla olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 

Hatta iki partinin yarıştığı illerin sonuçlarına bakarak, AKP’den MHP’ye kayda değer bir oy kayması olduğunu da ileri sürebiliriz. Bunun bir emaresi büyükşehir statüsünde olmayan ve seçmenlerin dörtte bire yakınını oluşturan 51 ilde ittifaksız yapılan il genel meclisleri seçimlerinde AKP oy oranının 2018’e göre 4.01 puan azalmış, MHP oy oranının ise 5.44 puan artmış olmasıdır. 

Bir diğeri ise, BETAM’ın 31 Mart’tan sonra yayınladığı araştırma notunda görüldüğü gibi, AKP ile MHP’nin yarıştığı 24 il merkezinden 21’inde AKP oy oranının düşmüş, 20’sinde ise MHP oy oranının yükselmiş olmasıdır. Bu illerden 12’sinde AKP oy kaybının 10-20 puan, 15’inde MHP oy kazancının 10-35 puan aralığında olduğunu belirtmekte fayda var. 

Ne var ki, verdiğimiz sayılar, seçmenlerin dörtte üçünden fazlasının yaşadığı Akdeniz, Ege ve Marmara kıyılarındaki illeri, iç kısımlarda Ankara, Konya, Kayseri, Eskişehir, Gaziantep, Maraş, Diyarbakır, Urfa ve Samsun gibi büyükşehirleri kapsamıyor. AKP ve MHP bu illerin pek çoğunda seçime ittifak halinde girdiğinden iki partinin oy oranlarını ülke genelinde ayrıştırmak zor. Ancak imkansız da değil. 

Bu gibi durumlarda istatistikçilerin başvurduğu bir yöntemi kullanarak öngörüde bulunmak mümkün. Bu yöntemi, bir olayın (ittifak gibi) bir zaman dizisine (değişik yıllarda bir partinin elde ettiği oy oranları gibi) etkisini ölçmek için dizide olaydan önce görülen örüntülerin devam edeceğini varsayarak olay sonrası için bir tahmin yapmak ve bunu gerçekleşen ile karşılaştırmak diye ifade edebiliriz. 1950’den bu yana yapılan milletvekili, senato ve yerel seçim sonuçlarını ekonometrik metotlarla inceleyerek geliştirdiğim oy modeli bu amaçla kullanılabilir. Önce, bu modelin 2009 ve 2014 yerel ve 2018 milletvekili seçimleri sonuçlarını çok yakın tahmin ettiğini ve bu durumun medya tarafından da kaydedildiğini belirteyim. 

Bahsettiğim modele göre, seçmenlerin büyük bir kısmı kendi ekonomik çıkarlarını ve dünya görüşlerini temsil ettiğine inandıkları bir partiyi tutuyor ve oylarını gene bir önceki seçimde tercih ettikleri partilere verme eğilimi gösteriyorlar. O yüzden iktidar partisi oy oranını tahmin ederken bir önceki seçimdeki oy oranını baz almak gayet mantıklı. Ancak iktidar partisi taraftarlarının (tüm seçmenlerin değil) yüzde 14.9 kadarı, iktidarın gücünü dengelemek ve şımarmasını engellemek için, oylarını politik yelpazenin aynı kanadından başka bir partiye veriyorlar. Yani stratejik oy kullanıyorlar. Bir de yerine getiremediği vaatler, yaptığı hatalar ve popüler olmayan kararları yüzünden, iktidar partisinin politik sermayesi devamlı eriyor. İktidar maliyeti, tipik olarak başta kalınan her yıl için taraftarların yüzde 4.3’ü (gene tüm seçmenlerin değil). 

Tabii iktidar olmanın avantajları da var. Yatırımların yerini ve zamanını belirleyebilme, yardım, kredi ve ihale dağıtabilme, işe alabilme, sesini kolayca duyurabilme ve bu gibi imkanlar iktidar partisine taraftar çekebilme imkanı da sunuyor. Bu avantaj tüm oyların yüzde 6.1’i kadar ve ekonomik şartlar çok iyi değilse stratejik oy verme ve iktidar maliyeti yüzünden kaybedilen oyları telafi etmeye yetmiyor. 

Ekonomik şartlar iyi ise seçmenler iktidar partisini ödüllendiriyorlar, değilse cezalandırıyorlar. Ama hükümetin ekonomik performansını değerlendirirken, seçmenler sadece seçimden önceki bir yıla bakıyorlar. Bu süre içinde kişi başına düşen reel GSYH’da meydana gelen her yüzde birlik artış iktidar partisine, eğer tek başına hükümetteyse, 1.11 puan ilave oy getiriyor. Enflasyonda meydana gelen her yüzde birlik düşüşün getirisi ise 0.14 puan. Ekonomik durum şimdi olduğu gibi kötüleştiğinde bunların tersi oluyor.  

2018 seçim sonucuna, 2018 ve 2019 seçimleri arasında geçen süreye ve son seçimden önceki bir yıl içinde gerçekleşen büyüme ve enflasyon oranlarına yukarıdaki katsayıları uyguladığımızda AKP’nin 31 Mart’ta alması beklenen oy oranı yüzde 34.91 çıkıyor. Yani ittifak yüzünden MHP oyları AKP oylarına karışmasaydı AKP’nin oy oranı kağıt üzerinde gözükenden tahminen 9.42 puan daha az olacaktı. MHP oy oranı da 7.31 değil, 16.73 olacaktı. İki partinin toplam oyunda son iki seçim arasında meydana gelen 2 puanlık eksilmenin de büyük ölçüde, oylarını 1.36’dan 2.71’e çıkaran, Saadet Partisine gittiğini düşünebiliriz. Geri kalan kısmını da seçime katılmayan taraflarına bağlayabiliriz. Tabii bu hesaplarda bir miktar istatistiki hata söz konusu ama ortaya çıkan büyük resmi değiştirecek kadar değil.

Öyle anlaşılıyor ki Mart 2019’da, Mart 2009 ve Haziran 2015’tekine benzer bir duruma döndük. AKP ve MHP’nin oy oranları sırasıyla 2009’da % 38 ve % 16, 2015’in ilk seçiminde de % 41 ve % 16 idi. AKP, bu seviyelere 2007 ve 2011 seçimlerinde ulaştığı yüzde elliye yakın zirvelerden inmişti. Şimdi de Kasım 2015’te ulaştığı yüzde ellilik zirveden indi. 

Parti, daha önceki kayıplarını bir sonraki seçimde tamamen geri almıştı. Ancak ilk inişi doğuran ekonomik daralma dış kaynaklı idi ve hızla düzeltilmişti. İkincisinde, muhalefet seçmenin sunduğu koalisyon şansını değerlendirememişti ve PKK hendek eylemlerini başlatmıştı. En önemlisi, AKP’nin seçmenlere yanıtı “mesajınızı aldık, hatalarımızı düzelteceğiz” şeklindeydi. 

Şimdi ise, eskiden muhalefetin yaptığı gibi, “Seçimi kazandık ama oylarımız çalındı” deniyor, seçmene umut yerine korku veriliyor. Partinin oy oranı kritik bir seviyeye geldiği için seçim ekonomisi uygulanıyor. Son beş yıl içinde altı seçim ve bir referandum yapıldığından devamlı gaza basılıyor, bir türlü fren yapılamıyor. 

Ayrıca AKP ilk iki döneminde kendine büyük ekonomik ve politik başarılar sağlayan ilkelerinden oldukça sapmış vaziyette. Zaten ekonominin bozulmasının da sebebi esasen bu yüzdendir. Seçilmişler atanmışlar tarafından görevlerinden alınıyor veya zorla istifa ettiriliyor, AB ile uyum çalışmaları devam etmiyor, şeffaf olmayan ve rekabete kapalı olarak verilen kamu ihalelerinin sayısı artıyor, Merkez Bankası’na müdahale ediliyor, tanzim satışları yapılıyor, özel şirketler döviz satmaya ve işlerine adam almaya zorlanıyor, özelleştirilecek şirketler Varlık Fonu’na devrediliyor. AKP, merkezileşiyor ve adeta devletçi bir partiden daha devletçi davranıyor. 

Yukarıda, seçmenlerin menfaatlerini ve ideolojilerini temsil eden partileri tuttuklarını belirtmiştik. Ancak taraftarları bir partinin temelli değiştiğine ve artık böyle davranmadığına, hele bunun ekonomiyi olumsuz etkilediğine, yolsuzluklara yol açtığına da kanaat getirirlerse, partilerine bir alternatif aramaya başlıyorlar. Bir alternatif çıktığında da oraya kayıyorlar. Bu çok nadir olan bir şey ama 1994’de İtalya’da, 2002’de Türkiye’de ve 2015’de Yunanistan’da oldu. 

2002 seçiminden önceki 14 yıl içinde Türk seçmeni her seçim başka bir partiyi birinci yapmış, tüm partileri değişik koalisyon kombinasyonları içinde denemişti. Her biri altında en az bir ekonomik kriz ve bir yolsuzluk skandalı yaşanmıştı. 14 yılın altısında (1988, 1989, 1991, 1994, 1999 ve 2001) kişi başına GSYH düşmüş, Susurluk, Örtülü Ödenek gibi skandallar patlamıştı. Bütün bunlara rağmen, parti-içi demokrasi eksikliği yüzünden, partiler hatalarını düzeltememişlerdi. 

İstanbul’da başarılı olmuş ve mağdur edilmiş bir belediye başkanı liderliğinde, İslamcı Milli Görüş gömleğini çıkarmış, Avrupa Birliği’ne sıcak bakan, serbest piyasayı, yolsuzluklarla mücadeleyi, şeffaflığı ve parti-içi demokrasiyi önemseyen AK Parti ortaya çıkınca sağ seçmenler oraya geçmişlerdi.

Bakalım AKP kendini yaratan bu süreçten ders çıkarıp 2009’dan bu yana yaşadığı üçüncü inişten de yükselişe mi geçecek, yoksa yeni girdiği yolda devam edip taraftarlarını bir alternatif arayışına mı itecek?..    

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU