AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Avrupa Birliği’nin (AB) ilk defa tarihinde hiçbir şekilde vizyon üretemeyen, krizi fırsata çeviremeyen bir köşeye kendisini hapsetmiş durumda kaldığını ifade etti.
Çelik, “Siz, fasılları açmak için bile şart koşarsanız kendi koyduğunuz prensipleri maalesef çiğnemiş olursunuz. Türkiye, 'Temel hakları konuşmayalım, hukukun üstünlüğünü konuşmayalım, onları erteleyelim' demiyor. Tam tersine 'Gelin bunları hemen konuşalım' diyor. O zaman 23. ve 24. fasılları açarsınız, bunlar rahatlıkla konuşulabilir” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Toplantısı devam ederken parti genel merkezinde basın toplantısı düzenleyen Çelik, Türkiye ve Yunanistan arasında 1988'de imzalanan Atina Mutabakatı'na göre turizm sezonunun yoğun olduğu 15 Haziran ile 15 Eylül arasında Ege'de herhangi bir askeri aktivite yapılmaması gerektiğini belirtti.
Çelik, buna rağmen Yunanistan'ın mutabakata uymayarak Ege'de belirli bir alanı askeri eğitim sahası ilan ettiğini söyledi.
Yunanistan'ın ortaya koyduğu bu yaklaşımın hem Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesinde ortaya koyduğu yaklaşıma hem de Atina Mutabakatı'na aykırı olduğunu vurgulayan Çelik, şöyle konuştu:
Türkiye, bu mutabakata uyarak herhangi bir askeri aktivite planlamamıştır ama Yunanistan'ın bu gerginlik politikasını sürdürme eğilimi neticesinde ortaya çıkan bu tablo karşısında Türkiye de navtex ilan etmiştir. Burada herkesin görmesi gereken şey şudur; ortada bir mutabakat var, bu mutabakatın yanı sıra Cumhurbaşkanımız ile Yunanistan Başbakanı Miçotakis arasında Atina'da gerçekleşmiş bir görüşme var. Bu görüşmenin neticesinde sorunların çözümüne odaklı bir yaklaşımın ortaya konulması ifade edilmiş ama hemen arkasında Yunanistan tutuyor, Atina Mutabakatı'nın hükümlerine karşı çıkarak, asgari eğitim sahası ilan ediyor. Bunun karşısında Türkiye'nin navtex ilan etmekten başka çaresi yoktur. Bütün dünyanın görmesi gereken şey şudur, gerginlikler Yunanistan'dan kaynaklanmaktadır. AB liderleri, Sayın Cumhurbaşkanımız ile konuştuklarında Ege ve Akdeniz'de gerginliklerin azaltılmasından bahsediyor. Cumhurbaşkanımız da onlara bu sözleri Yunanistan'a söylemeleri gerektiğini hatırlatıyor. AB içerisinde bir ülkenin bütün bir AB politikasını kendi peşinden sürüklemesi gibi yanlış bir tabloyla karşı karşıyayız.
"Türkiye, diyalog için üzerine düşeni fazlasıyla ortaya koydu"
Önceki günlerde AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesinin düzenlendiğini ve zirvenin ardından bir bildiri yayımlandığını anımsatan Çelik, şunları kaydetti:
Burada Türkiye ile Doğu Akdeniz'de iş birliği yapmanın önemi, Türkiye ile iş birliğinin çıkarlarına olduğuna dair vurgular var. Bu vurgular ilk başta olumlu gibi gözükse de raporun diğer kısımları dikkate alındığında yeterince olumlu bir tablo ortaya çıkartmıyor. Özellikle Türkiye başlığı altında kabul edilen kararların ve ortaya konulan yaklaşımı son derece yetersiz bulduğumuzu ifade etmek isterim. Türkiye, Cumhurbaşkanımızın temaslarıyla da görüldüğü gibi bir diyalog başlatılması, olumlu aşamada ilerlenmesi için üzerine düşeni fazlasıyla ortaya koydu. Ancak AB, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi gibi olumlu bir gündemi hayata geçirme konusunda bu belgede bir irade ortaya koymadı. Esasında söylenen şey çok nettir. Eğer olumlu bir ajanda ortaya koyacaksak, bunun her iki taraf için de kazan kazan formülünü ortaya çıkaracak maddelerinin en başında Gümrük Birliği'nin güncellenmesi gelmektedir. Aynı şekilde, 18 Mart Mutabakatının güncellenmesi var, vize meselesi var. Ekonomik açıdan bakıldığında, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi konusunda iki taraf hazır. Ama burada bile somut bir karar alınamadığını görüyoruz. Bu konuda somut karar almayı erteleyen bir tablo var. Bunun içerisinde bazı ülkeleri oyalama taktiği var, bazı ülkelerin samimiyetine karşın irade eksikliği var. Bir iki tane çok iyi bildiğimiz üye ülke de AB üyeliğini istismar ederek, Türkiye'yi ikili meselelerde bu şekilde tavize zorlayabileceklerini zannediyorlar. Bu baştan aşağı yanlış ve AB'yi son derece dar bir alana sıkıştıran bir yaklaşım.
"Türkiye'nin bu yükü çekmesinin de bir sınırı var"
Çelik, AB'nin ilk defa tarihinde hiçbir şekilde vizyon üretemeyen, krizi fırsata çeviremeyen bir köşeye kendisini hapsetmiş durumda kaldığını belirterek, şu ifadeleri kullandı:
Bildiride, Türkiye'nin adaylık statüsüne atıfta bulunulmaması da bu vizyon eksikliğinin bir tanesi. Türkiye'nin adaylık meselesine atıfta bulunmuyorlar ama hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanlarında diyalog öneriyorlar. Biz de onlara diyoruz ki; bu konularda bir diyalog öneriyorsanız, diyalog mekanizması bellidir. Türkiye, bu konularından kaçmıyor. Bunu yolu şudur; bu alanları içeren 23. ve 24. fasılları açarsınız. Bunları açtığınızda zaten diyalog mekanizması hayata geçmiş olur. 23. ve 24. fasılları açmadan bu konularda diyalog üretelim demek, aslında hukukun üstünlüğü ve temel haklar konularını tartışmak yerine, bahane olarak kullanmak anlamına geliyor. Fasıllar diyalog için var. Siz, fasılları açmak için bile şart koşarsanız kendi koyduğunuz prensipleri maalesef çiğnemiş olursunuz. Türkiye, 'Temel hakları konuşmayalım, hukukun üstünlüğünü konuşmayalım, onları erteleyelim' demiyor. Tam tersine 'Gelin bunları hemen konuşalım' diyor. O zaman 23. ve 24. fasılları açarsınız, bunlar rahatlıkla konuşulabilir.
AB'nin Türkiye için yeni bir mali yardım paketi önerdiğini de belirten Çelik, "Şunu unutmamaları gerekir, Türkiye ile AB arasındaki göç meselesi sadece mali yardım meselesine indirgenemez. Bu bir vizyonsuzluk olarak ortaya çıkar, uzun vadede de sürdürülebilir bir durum değildir, bu vahim bir hatadır. Zaten, yeni mali yardım paketini Türkiye'ye vermiş olmuyorsunuz, Suriyeli sığınmacılar için veriyorsunuz. Böylece, Avrupa'yı göçten ve göçün olumsuz etkilerinden korumuş oluyorsunuz. Doğrudan kendinizi ilgilendiren bir konuda bile bu kadar geç karar almanız ve bu kadar düşük limitli bir vizyonla hareket etmeniz son derece yanlıştır, vahim bir hatadır. Türkiye bu yükü çekiyor ama Türkiye'nin bu yükü çekmesinin de bir sınırı var. Dolayısıyla yakın iş birliğinin belirlenmesi sadece mali meselelere indirgenmemelidir, daha geniş bir çerçeveden bakılmalıdır" dedi.
"AB, Kıbrıs adasındaki gerçekleri görmemiştir"
AB zirvesinde, Kıbrıs'a ilişkin alınan kararların hakkaniyetli bir yaklaşım içermediğini vurgulayan Çelik, şunları söyledi:
Yine KKTC'ye karşı, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı dengeli bir yaklaşım yerine, Rum ve Yunan tezlerinin bire bir ifadesinden başka bir şey değil. Dolayısıyla AB adadaki gerçekleri bu zirve kararlarıyla bir kez daha görmemiştir. AB'nin adadaki gerçeği görmesi gerektiğinin ve orada KKTC diye Rumlarla eşit statüyü paylaşan bir devlet ve toplum olduğunun altını bir kez daha çiziyoruz. Ayrıca, 18 Mart Mutabakatının da tüm yönleriyle ele alınması gerekir, herhangi bir şekilde parçalı bir yaklaşım ortaya konulmaması gerekir.
Çelik, BM Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi üyeliğine Türkiye'nin adayı olan Doç. Dr. Gün Kut'un tekrar seçildiğini anımsatarak, Kut'un 145 oy almasının Türkiye'nin ırk ayrımcılığı konusundaki duruşunun itibarı açısında son derce önemli olduğunu dile getirdi.
Independent Türkçe, AA