Sonunda usta Başbakan Binyamin Netanyahu'yu deviren "darbe" başarılı oldu.
İbrani devletinin kuruluşundan bu yana sabit olan denklemi değiştiren Netanyahu kendini güvene aldıktan sonra yerine toy ve acemi biri getirilmiş oldu.
Bu, kelimenin tam anlamıyla hiçbir şekilde askeri olmayan sivil bir darbe. Çünkü askeri darbeler biz Arapların uzmanlık alanı.
İsrail rejimi, iktidar devri yasalarına göre askeri darbeyi reddediyor. Dahası İsrail rejimi ilk kez yaşanan birçok yeni şeyi içeren siyasi ve hatta ideolojik parlamenter bir sistem.
Binyamin Netanyahu'nun başbakanlık koltuğunda kalmasına yol açan başarısız üç girişimin ardından bu sivil darbeyi gerekli kılan hedefi tanımlayarak başlayalım.
Yegâne hedef kendisini aşırı güçlü bir hale getiren adamı devirmekti. Belki de kendisinden önceki hiç kimse bu güce ulaşamamıştı.
Bu güç sayesinde İsrail siyasi hayatında en uzun süre ve hatta merkezi bir adam olarak iktidarda kalmayı başardı.
Devletin ve rejimin kurucularının hiç sahip olmadığı niteliklere de sahip oldu.
Zira kendisi büyücü, kral ve devletin tüm bileşenlerini kollarıyla saran bir ahtapottu.
Zamanın uzunluğu, rakiplerinin güçsüzlüğü ve rakiplerini ve kendisini destekleyenleri manipüle etme yeteneği sayesinde sadece İsrail'deki en güçlü adam olmakla kalmadı, İsrail'in en güçlüsü haline de geldi ve kutsallaştırıldı.
İsrail çok büyük sorunlarla karşılaştı ve hala da karşılaşıyor. Bu sorunlar tüm uyuşmazlıkları tek bir masanın etrafında toplayan bir koalisyon kurulmasını zorunlu kılmadı ancak Netanyahu'dan kurtulma fikri bunu yaptı.
İşte görüyorsunuz İsrail'in aşırı sol kanat partilerinden Meretz aşırı sağcı Liberman'a kucak açıyor, Birleşik Arap Listesi (Raam) Bennett ile ittifak kuruyor ve Arap milletvekilleri, içinde tek bir Arap bile görmekten hoşlanmayan en politik ve dogmatik kişinin başkanlığındaki bir hükümet için güvenlik ağı oluşturuyor.
Bu, eski yapının merkezinde yer alan ve şimdi de yeni yapının şekillenmesinin merkezinde olan Netanyahu'nun büyüsü.
Sadece bu da değil; ayrıca tarihte ilk kez Mansur Abbas adıyla İsrail'e yapılmış bir "darbe" daha var.
Abbas, pencere ve kapıları Araplara kapalı olan İsrail denklemini yerle bir etti.
Zira Yahudi siyasi liderler, Knesset'teki Arap milletvekillerinin sadece dışarıdan birer destekçi veya engelleyici olması için Arapların kendi adaylarına oy verme veya bir ekibin diğerini yenmesini tercih etmeleri dışında Arap katılımını engellemekte hemfikirdi.
Rabin ölene kadar, öldürülmesine yol açmış olabilecek kaçınılmaz bir suçlamayla karşı karşıyaydı. O da Oslo Anlaşmaları'nın yürürlüğe konması için Arap milletvekillerine güvenmesi. Arapların oyu olmasaydı, tüm dünya arkasında dursa bile Oslo Anlaşmaları imzalanmazdı.
Mansur Abbas'ın bildirisini imzaladığı darbe, etkileri yeni hükümetin yapılanması ile sınırlı kalmayarak sayıları yaklaşık 2 milyona ulaşan Arap dokusuna kadar uzandı.
İsrail yaşamına ve özellikle de iç dünyasına tamamen entegre olma çağrısında bulunanlarla, sadece entegrasyona değil, eşitliğe de temkinli bir şekilde yaklaşılmasını savunanlar arasında açık bir ayrılık baş gösterdi.
Arap seçmenleri tarafından desteklenen Mansur Abbas'ın darbesi, entegrasyonu öncelikleri arasına koydu ve eşitlik savunucularının sınırlarını daralttı.
Önümüzdeki seçimlerde yapılacak oylama ile Arap kitleler arasında değişimin derinliği ve boyutu gün yüzüne çıkacak.
Abbas'ın Knesset'teki sandalyeleri iki katına çıkarsa, Abbas büyük bir halk kitlesinin desteklediği radikal bir darbeyi başarmış olacak. Ancak tam tersi olursa darbesi başarısız olmuş olacak.
Yeni İsrail hükümeti, Knesset'teki en küçük parlamenter bloklardan birinin liderinin hükümet başkanlığını devralması ve en büyük bloğun liderinin saf dışı bırakılmasıyla sadece yapı olarak devrim niteliğinde bir değişiklik içermiyor.
Bilakis etkili bir hükümet kaçınılmaz olarak işlemeyecek bir hükümet ile değiştiriliyor. Bu yeni hükümetin en fazla yapabileceği şey, mümkün olduğunca uzun veya kısa bir süre hayatta kalmak olacak.
Böyle bir hükümetin hayatta kalması için İsrail'e kendisini dayatan temel meselelere yaklaşmaması lazım. Örneğin bölgesel, uluslararası belki de ABD'nin baskısı ile uzlaşma dosyası açılırsa, bu hükümetin üyelerinden biri hükümeti devirmek için mutlak bir güce sahip olacak.
Bu da olasılıklar hesaplanırken göz önünde tutulması gereken bir mesele. Hele de kendisini hükümeti devirmeye adayacak rakip, 59 oyu olan ve hepsinden de öte muhalifleri güçsüzleştirmek için özel yeteneklere sahip olan Netanyahu ise.
İsrail'de yaşananlar, karmaşık ve eşi görülmemiş bir darbedir. Son Knesset oturumunda gördüğümüz sahneden, gerçekleşme şeklinden ve muhalefet başkanı olarak yeni statüsünü gönülsüzce kabul eden Netanyahu'nun konuşmasının tarzından bu darbenin gidişatını biliyorduk.
Zira Netanyahu ne pahasına olursa olsun hükümeti devireceğine söz verdi. Sadece O da değil, hükümet cennetinden kovulanlar sahip oldukları en değerli şeyi kaybetmiş gibi davrandılar ve kaybettiklerini geri almak için ellerinden gelen her şeyi yapacaklarını söylediler.
Son oturumda yaşananlar sadece kaosa açık demokratik gerilimlere dayandırılabilecek parlamenter çekişmeler değildi.
Daha ziyade merkezinde temel kararlar alma mekanizmasından yoksun bir hükümetin bulunduğu amansız iç çatışmaların bir fragmanıydı. Gelecek günler bize ne getirecek bekleyip görelim.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil
© The Independentturkish