Salgının gölgesinde eğitim karnemiz

Tüm dünyayı etkileyen Koronavirüs salgını ülkemizde de hayatın birçok alanlarında görüldüğü gibi eğitim dünyamıza da birçok riskleri ve fırsatları sunmuştur

Fotoğraf: AA

Farklı ülkelerin, farklı perspektifleri ile çözüm modellerini gözlemlediğimiz bu süreçte, Türkiye’de salgının, eğitim süreçlerine dair olumlu ve olumsuz yansımalarının ortaya çıkarılması gerekmektedir. Ortaya çıkarılacak nesnel tespit ve olgular, öğrenme süreçlerinden geçen öğrencilerin hem daha az hasarla süreci atlatmalarını hem de eğitim sisteminin daha işlevli hale gelmesi içinde elzemdir.

Salgının gölgesinde sürdürülen eğitim hizmetlerinin, olumlu ve olumsuz yönlerini akademisyenlere sorarak, akademyanın perspektifinden mevcut sorunları ve çözüm önerilerini kendilerinden dinlemek istedik. Bununla 2020-2021 eğitim öğretim yılının bir fotoğrafını çekmek istiyoruz. Başka bir ifadeyle salgının gölgesinde sürdürülen eğitimin bir karnesini çıkarmak istedik. Bunun için Mardin Artuklu Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü’nden Prof. Dr. Abdurrahman EKİNCİ, Batman Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’nden Doç. Dr. Ferhat KORKMAZ, Harran Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Emin USTA ve Siirt Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden Doç. Dr. Veysel OKÇU’ya salgının gölgesinde geçen eğitim dünyamızın sorunlarını ve çözüm önerilerini konuştuk.

"Öğrencilerdeki öğrenme eksikliği, yapısal sorunlara kıyasla hafif kalıyor"

Abdurrahman Hocam, Koronavirüs salgınının gölgesinde sürdürülen eğitim süreçlerinin öğrencilerde ne tür bilişsel, duygusal ve davranışsal yansımaları olduğunu gözlemlediniz?

Koronavirüs salgınının meydana getirdiği değişimden kuşkusuz eğitim kurumları ve işleyişinin de payını aldığını ve gelecekte bu değişimin etkilerini daha da derin bir şekilde hissedeceğimizi söylemek mümkündür. Bu bakımdan asıl sorunun eğitim sistemindeki işleyiş olduğunu, salgın sürecinde söz konusu sistemin eleştirel şekilde ele alınmasının yeniden yapılandırmada bir fırsat olarak görülebileceğini farkettik.  Zira öğrencilerde yaşanan öğrenme eksiklerinin, yapısal sorunların yarattığı olumsuz etkilere kıyasla hafif kaldığını söylemek mümkündür.

Eğitim bilimciler olarak salgın öncesinde de eğitim sistemimize yönelik eleştirilerimizde okulların mevcut hali ile değişimi yakalayamadığını, oldukça geleneksel bir yapı ve işleyişe sahip olduğunu ifade etmekteydik. Halen öğrenmenin çok katlı, dar koridorların sağ ve soluna yayılan dersliklerde öğretmen merkezli bir bilgi aktarımına dayalı yürütüldüğü okullar inşa ederek geleceğe yönelik bir nesil yetiştirdiğimizi iddia etmeye devam etmekteyiz. Oysa artık bilginin demokratikleştiği, bilgiye erişimin okulların koridorlarını ve öğretmenleri aştığı bir dünyadayız. 

Prof. Dr. Abdurrahman EKİNCİ-Mardin Artuklu Üniversitesi Eğitim Bölümü Öğretim Üyesi.jpg
Prof. Dr. Abdurrahman EKİNCİ-Mardin Artuklu Üniversitesi Eğitim Bölümü Öğretim Üyesi

 

Salgının öğrencilerde sınav temelli, bilişsel düzeyde öğrenme açıkları yarattığı muhakkaktır. Ancak, günümüzde en kolay telafi edilebilecek hususlar bilişsel düzeydeki söz konusu öğrenmelerdir. Öz yeterlilik ve özdenetim duygusu yüksek öğrencilerin iyi bir planlamayla dijital platformlardan öğrenme eksiklerini minimize ederek süreci atlatmaları mümkündür. Burada en önemli sorun öğrencilerimizdeki özdenetim ve öğrenmeyi öğrenmedeki eksiklikleridir. Söz konusu yeterlikleri kazandıramamış olmamız öğrenme sürecini önemli ölçüde kesintiye uğratmıştır.

Öğrencilerin sanılanın aksine daha derin sorunlar yaşadığı alanlar sosyal ve duyuşsal alanlardır. Özellikle sosyalleşme imkânlarının oldukça sınırlı olduğu apartman dairelerinde uzun süre maruz kalınan ekranların yarattığı bağımlılık, hem öğrencilerin sosyalleşmelerini hem de duyuşsal süreçlerini olumsuz etkilemektedir. Okullar geçmişe göre daha fazla sosyal ve duyuşsal alanlardaki gelişime odaklı tasarlanmalıdır.  Ancak, 21. yy. becerileri içerisinde de önemli bir yer tutan, eleştirel düşünme ve yaratıcılık, girişimcilik, etkili iletişim ve işbirliği, özgüven ve esneklik ile uyum yeteneği gibi alanlardaki eksikliklerin telafisi, sınav odaklı bilgi edinme kadar kolay olmamaktadır. Özetle okullar sınavlara değil hayata ve geleceğe hazırlamalıdır.

"Öğrenme açığının telafisi yıllar alabilir"

Veysel Hocam, aynı soruyu size de yönelttiğimizde bize neler söyleyebilirsiniz?

Tüm insanlığı derinden sarsan Koronavirüs salgını süreciyle birlikte, toplumdaki bireylerin sosyo-ekonomik ve kültürel düzeylerinin farklı olmasına bağlı olarak, eğitime erişim noktasında ve öğrenme eksiklikleri bağlamında derin eşitsizliklerin ortaya çıkmasına neden olduğu ve hala bu süreci yoğun bir şekilde yaşadığımızı söyleyebilirim. Ülkemizin yedi coğrafi bölgesinde eğitime erişim noktasında yaşanan bazı zorluklar (Coğrafi yapı ve iklim koşulları, taşımalı sistem, birleştirilmiş sınıflarda öğretim, kalabalık sınıflar vs.)  nedeniyle ortaya çıkan eğitimdeki fırsat eşitsizlikleri salgın süreciyle birlikte daha da derinleştirmiştir. Bu öğrenme açığının telafi edilmesi yıllar alabilecektir.

Doç. Dr. Veysel OKÇU-Siirt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi.jpg
Doç. Dr. Veysel OKÇU-Siirt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi

 

Salgın süreciyle birlikte, müfredatın tümünü sağlıklı bir şekilde işleyememekten dolayı öğrencilerin adil ve özgüvenleri yüksek bir biçimde sınavlarına girdiğini söylemek de çok zor. Eğitimde zaten var olan fırsat eşitsizliklerine ilaveten salgın süreciyle birlikte ailelerin karşılaştıkları zorluklar (internet, uzaktan eğitimde bağlantı, tablet sorunu vs.) nedeniyle öğrenme açıklarının bir hayli fazla olabileceği ve bunun kısa bir sürede de telafi edilemeyeceğini söylemek mümkündür.

"Sürecin en olumsuz yanı, öğrencilere dokunamamak ve göz teması kuramamaktı"

Ferhat Hocam, sizin pencerenizden salgının bilişsel, duygusal ve davranışsal yönlere yönelik yansımalarının neler olduğunu öğrenebilir miyiz?

Pandeminin tüm etkileriyle ortaya çıktığı ilk dönemlerde en büyük problemlerden biri, eğitim ve öğretimin nasıl sürdürüleceği konusundaki belirsizliklerdi. Dijital ortamda varlık alanının inşa edilmeye çalışıldığı bir süreçte etkililik ve verimlilik açısından çeşitli sorunlarla karşılaşıldığını gördük. Bu sorunların en başında dijital altyapı imkânlarının yetersizliği ve öğrencilerin internet erişiminde yaşadığı sıkıntılar gelmekteydi. Uyum süreci beklentilerin aksine uzun sürse de 2020-2021 yılının başında şartların daha uygun hale geldiği söylenebilir.  Öğrencilerin fiziksel eğitim ortamından koparak sanal ortamda eğitime adapte olma süreci açısından belli zorluk ve engellerin sürdüğünü gördük. Uzaktan eğitim çerçevesinde yapılan derslere katılımın, öğrenci veya ailelerin kısıtlı imkânları nedeniyle yüzde elliden az olduğunu kimi araştırma raporlarının yayınlamasıyla öğrendik. Öğrenciler, izole ortamlarda zaman geçirip sosyalleşemediler. Doğrusu bu sürecin en olumsuz yanı, öğrencilere dokunamamak, onlarla göz teması kuramamaktı. Bir de sosyal ve dijital medyaya olan bağımlılık maalesef arttı. Sağlıklı ve güvenilir ölçme ve değerlendirme imkânlarının yetersiz oluşu ve temel bazı problemlerin varlığı nedeniyle bilişsel kayıpların daha çok yaşandığını rahatlıkla söyleyebilirim. Tam kapanma ve kısıtlamaların bir an önce sona ermesini sabırsızlıkla bekleyen öğrenciler açısından bilişsel, duygusal ve davranışsal açıdan pek çok kaybın yaşandığını söylemek zor olmasa gerek.

Doç. Dr. Ferhat KORKMAZ- Batman Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.jpg
Doç. Dr. Ferhat KORKMAZ- Batman Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

 

"Uzaktan eğitim sürecinde en dezavantajlı Güneydoğu Anadolu Bölgesi oldu"

Mehmet Emin Hocam, diğer üç akademisyen hocama yönelttiğimiz soruya ilişkin sizin pencerenizden salgının yansımalarına dair bize neler iletmek istersiniz?

Salgınlar sürecinde en çok etkilenen alanlardan biri de eğitim oldu. Anaokulundan yükseköğretim kurumlarına kadar nerdeyse tüm yüz yüze faaliyetler ya askıya alındı ya da sınırlandırıldı. 

2020 yılının başında tüm dünyada rutin eğitim faaliyetleri planlanmıştır. Ancak Koronavirüs salgının Mart 2020 döneminde bir salgın olarak kabul edilmesini müteakip önceleri eğitim hizmetleri durdurulmuş, sonra salgın sürecinin daha da devam edileceği anlaşıldığından uzaktan eğitim uygulamalarına geçilmiştir. Ancak bu eğitim tarzı yüz yüze eğitim kadar etkili olamamıştır. Bu yüzden istenen verim alınamamıştır. Veliler istenen verimin olmaması nedeniyle son derece mustariptirler. Özellikle çocuklarını kamu okullarına gönderen veliler Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) yarattığı imkânlardan memnun kalmamışlardır. Öyle ki Türkiye’nin bazı illerinde ekonomik imkânların yokluğu ve internet erişiminin mali bir karşılık gerektirmesi nedeniyle birçok öğrenci web tabanlı programları kullanamamıştır. Yine özellikle taşrada ve köylerde ikamet eden öğrenciler elektrik kesintileri nedeniyle EBA TV gibi eğitim programlarına da ulaşamamıştır. Uzaktan eğitim süreci boyunca 19 Haziran 2020 tarihine kadar ancak 7 milyon 383 bin 213 öğrenci EBA TV’yi aktif olarak kullanabilmiştir. MEB verilerine göre Türkiye’de yükseköğretim hariç öğrenci sayısı 18 milyon 241 bin 883 kişidir. Bu durumda yaklaşık 11 milyon kişi EBA TV’yi ya kullanmamıştır ya da kullanamamıştır. EBA TV’yi kullanmayan ya da kullanmayan illerin büyük ölçüde eğitimde dezavantajlı bölge olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde olan iller olması dikkat çekmektedir.

Doç. Dr. Mehmet Emin USTA-Harran Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi.jpg
Doç. Dr. Mehmet Emin USTA-Harran Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi

 

Elbette salgının çok değişik açılardan başka tahribatları da oldu. Ama faydaları da. Çocuklarımızla daha çok vakit geçirdiğimiz için onları daha iyi tanıdık. Ev içi yaşamı daha beraber kılmaya çaba gösterdik. Ama şunu da öğrendik. Anne baba ya da kardeş olmak toplumun bir ferdi olmaktan ya da dost, arkadaş olmaktan farklı imiş. Dostlukların değerini anladık. Yine anne babaların çocuklarına gözlemleri yönünde kayda değer yararlar sağladığını düşünüyorum.

"Okullar daha fazla sosyal ve duyuşsal becerilere odaklanmalı"

Abdurrahman Hocam, sorun kadar bir de çözüm modelleri ve önerileri üzerine de konuşalım isterim. Koronavirüs salgınının gölgesinde sürdürülen eğitim süreçlerinin öğrencilerdeki yansımalarına dair sahada ne tür çözüm adımları uygulamaya sokuldu? Bundan sonra ne tür adımlar atılmalı? Bu konudaki teorik ve ampirik önerileriniz neler?

Koronavirüs salgını sürecinde ilk ve belki de en kolay alınan karar okulların kapatılmasıydı. Tabii ki okulların kapalı olması gereken dönemler oldu. Ancak, merkezi bir kararla bölgesel vaka sayıları, nüfus yoğunluğu, okul ve sınıf mevcutları gibi ölçütler göz ardı edilerek verilen genel bir kapatma kararının doğru olmadığını düşünüyorum. Yapılması gereken söz konusu ölçütler göz önünde bulundurularak sürecin başından itibaren yerel düzeyde kararların alınmasıydı.

Okulların kapatılmasıyla birlikte takdir etmek gerekir ki MEB oldukça hızlı bir şekilde TRT ve EBA uygulamalarını devreye soktu. Söz konusu uygulamalar sürekli bir şekilde vurgulanan “öğrenme kayıplarını” minimize etmeye katkı sağlamıştır. Burada elbette her zaman olduğu gibi internet erişimi olmayan, evinde sınırlı sayıda erişim aracı bulunan kalabalık ve yoksul aileler en dezavantajlı kesimi oluşturmuştur. Özellikle kırsal kesimde yaşayan öğrencilerin dijital platformlarda sürdürülen eğitime erişimi oldukça sınırlı kalmıştır.

Salgının bundan sonra nasıl bir seyir izleyeceğini veya benzer durumların yaşanıp yaşanmayacağını tahmin etmek kolay değil. Ancak, söz konusu sorunun bir fırsata dönüştürülmesi ve benzer durumların eğitimsel süreçleri daha az etkilemesi açısından okulların ve öğrenme süreçlerinin çeşitlendirilmesi gerekir.

Öncelikle, okulların daha esnek ve çocuk dostu bir mimari ve tasarıma sahip olması gerekmektedir. Öğrencilerin spor, müzik, sinema ve sosyal aktivitelerle sosyal ve kişisel gelişim sağlayacağı, boş zamanlarını da geçirebilecekleri nitelikte bir okul anlayışına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu yaklaşım, okulun bilgi aktarımından ziyade bir kültürel ve sosyal gelişim merkezi olmasına zemin hazırlayacaktır. Okullar bu yönüyle daha çok duyuşsal ve sosyal becerilere odaklı şekilde yapılandırılmalıdır. Öğretmen yetiştirme alanında çalışan bir akademisyen olarak, öğretmen adaylarının bile kendisini sözlü ve yazılı olarak yeterince ifade edemediğini, özgüven, girişimcilik, uyum sağlama, teknoloji okuryazarlığı, spor, müzik, yabancı dil gibi alanlarda önemli yetersizlikler yaşadığını üzülerek gözlemledik. Bu bakımdan salgın sürecinin eğitime olumsuz etkileri ile birlikte; bu süreci varlığı daha derinden hissedilen “modasını yitiren okulların” yeniden inşasına yönelik bir fırsat olarak görmek ve tartışmak gerekmektedir.

"Yönetici ve öğretmenlerin moral ve motivasyon desteğine ihtiaçları bilinmeli"

Veysel Hocam, benzer soruyu size de soracak olursak sizin çözüme ilişkin önermeleriniz nelerdir acaba?

Salgın sürecinin ortaya çıkardığı tüm bu fırsat eşitsizliklerini, mesleğini aşkla ve şevkle yapan yönetici ve fedakar öğretmenlerin özverileriyle ancak aşılabilineceğinin bilinmesi ve bu anlamda yönetici ve öğretmenlerin moral ve motivasyon desteğine ihtiyacı olduğunun bilinmesi gerekir diye düşünüyorum. 

Bununla birlikte, salgın sürecinin eğitimde bir paradigma değişimine neden olup olmayacağı ise ilerleyen günlerde netleşeceğini söylemek mümkündür. Ancak salgın süreciyle birlikte, Türkiye’deki eğitim sisteminde de gelecek yıllarda bazı olası değişimlere yol açabileceğini öngörebilmekteyim. Şöyle ki; eğitimin verildiği ortamlarda (sınıf, dijital ortam gibi), eğitimde kullanılan araç-gereç ve teknolojilerde, eğitimcilerin kazanması gereken becerilerde (dijital ortamları kullanma, çevrimiçi etkileşimli materyaller hazırlama vb.), okulların yönetim anlayışlarında ve eğitimcilerin daha da profesyonelleşmesiyle ilgili alanlarda çeşitli değişimler yaşanabilecektir. Buna ilaveten, gelişmiş toplumlarda olduğu gibi alınan eğitimlerin yeterliliğini onaylayan bağımsız birimler/kurumlar oluşabilecektir. Eğitimi sadece okul ortamında sunan tüm kurum ve kuruluşlar (üniversite, devlet okulları, özel okullar ve kolejler vb.) buna ek olarak uzaktan eğitimle de öğretimi gerçekleştirmeyi ve öğrencilerin bireysel farklılıklarına göre öğrenme ortamını zenginleştirmeyi sağlayabilecektir. Buna ilaveten,  dijital ortamdan eğitime destek sağlayıcı (Adobe Connect, Google Meets, Microsoft Teams,  Zoom vb.) platformlarının daha da zenginleşeceğini söylemek olasıdır. Böylelikle insanlar, yurt içi ve yurtdışından çevrimiçi (online) olarak dijital ortamlarda sağlanan eğitimlere, daha kolay erişim sağlayabilecektir.

"Eğitim kurumları öğrencilere yönelik uyum stratejilerini hazırda tutmalı"

Ferhat Hocam, benzer soruyu size de yöneltecek olursak, sizin salgının hasarını gidermeye yönelik ne tür çözüm adımlarının atılması gerektiğini düşünmektesiniz?

Belirttiğimiz gibi pandeminin ilk zamanlarındaki en büyük sorun, altyapı eksikliği teşkil etmekteydi. Her ne kadar hızlı çözüm yolları uygulamaya alındıysa da eksikliklerin tam olarak giderilemediğini ve bu koşullar altında 2019-2020 yılının ikinci döneminin kapanmasına tanık olduk. Buna yüz yüze eğitimimin yeniden başlatılması hususundaki belirsizlikler de eklenince verimsizlik had safhaya ulaştı. Özellikle yükseköğretim kurumlarına ait uzaktan eğitim veri tabanlarının istenilen performansı gösteremediğini ve kullanılmakta olan veri tabanlarının geliştirilmesi gerektiğini müşahede ettik. Bu süreç uzadıysa da yükseköğretim kurumlarının 2020-2021 öğretim yılına daha hazırlıklı girdiği söylenebilir. Ancak başka bir sorun da öğrencilerin sosyo-ekonomik koşullarıydı. Özellikle aileleri kırsal bölgelerde yaşayan öğrenciler verimli bir öğretim sezonu geçiremediler. Öğrencilerin derse devam zorunluluğunun uzaktan eğitimde uygulanamaması, takip ve denetleme imkânlarının son derece sınırlı olmasına neden oldu. Böylelikle senkron veya asenkron olarak yapılan dersler açısından istenilen verim elde edilemedi.

Kanaatimce uzaktan eğitim sürecekse devamsızlık sorunu ile ölçme-değerlendirme olanaklarının geliştirilmesi ve uygulama dersleri hususu gibi bazı temel problem alanları için yeni yollar bulunmalıdır. Dijital imkânların eğitimde kullanımının yaygınlaştırılması ve uzaktan eğitim olanaklarından mümkün olduğunca faydalanılması açısından pek çok olumlu sonuçların ortaya çıktığını da ifade etmemiz gerekmektedir.  Eğitim kurumlarında yüz yüze eğitim başladığında, melez bir sistemin benimsenerek, öğretim stratejilerinin daha işlevsel ve çok fonksiyonlu hale getirilmesi, kanımca en büyük kazanım olacaktır. Bundan sonraki süreçte dijital ve fiziksel yöntemlerin birlikte kullanıldığı melez bir öğretim sisteminin yaygın bir şekilde işletileceği inancındayım.

Salgın süresince yaşanan kayıpların telafisi için yoğun bir şekilde çalışmak gerekiyor. Eğitim kurumlarının öğrencilere yönelik geliştireceği uyum stratejilerini hazırda tutması ve verimli bir öğretim icra/inşa etmek için sosyal, kültürel ve sportif alanlardaki olanaklarını artırma/geliştirmeye yoğunlaşması gerekmektedir.

"MEB, önceki yılların kaybını içeren bütünleşik yeni bir müfredat hazırlamalı"

Mehmet Emin Hocam, sizin salgının olumsuz yansımalarına yönelik atılan adımlara ilişkin veya atılması gereken adımlara yönelik bize neler söyleyebilirsiniz?

Bir defa adına telafi eğitimi denen ve yaz mevsiminin bir kısmını içine alan eğitim programının yine yoksullar başta olmak üzere uygulanma şansı yok. Zira Türkiye’de bırakın bilgi ya da dijital çağını, sanayi çağını bile yaşayamayan milyonlar var. Zira Türkiye toplumu modern toplumların yaşadığı toplumsal değişimi doğasında yaşayabilmiş bir toplum değil. İfade ettiğim milyonlar tarım toplumunun imkânları ve bilgisi ile yaşıyorlar. Örneğin yaz gelince bulundukları bölgeden göç ederek başka bölgelere gitmek zorunda kalıyor ve elektriği bile olmayan barakalarda yaşıyorlar.

Bunun yerine durumun normalleşmesine bağlı olarak MEB’in 2021-2022 eğitim öğretim yılında başlayacak eğitim sezonuna yetiştirilmek üzere önceki yılların kaybını içeren bütünleşik yeni bir müfredat hazırlaması yararlı olacaktır. Bu müfredat öncekinin eksiğini gideren, mevcut olanı ihmal etmeyen bir müfredat olmak zorundadır.  Eğer bu yapılmazsa, emin olun, önceki eksikler nedeniyle önümüzdeki sezon da her şey karmakarışık olacak ve öğrenciler yine akademik anlamda sorunlar yaşayacaklardır. Bu yüzden öğrencilerin yaz rutinlerine, tatil ya da çalışma, dönmesi ama MEB’in tatile çıkmadan 24 saat çalışmasını öneriyorum. Tabi ki bunun dışında birçok öneri de bulunulabilir. Ancak Türkiye’nin mevcut koşullarında ucu ekonomiye ya da finansa dokunan önerilerin gerçekleşme imkânı çok bulunmuyor.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU