Futbol, genel olarak dünya çapındaki kitlelerin vicdanında özel bir yer teşkil etmektedir. Ayrıca bilindiği üzere tartışmasız ilk popüler oyundur.
Ancak aynı zamanda sosyal, politik, ekonomik ve dini eğilimleri ve temaları ifade etmenin de bir aracıdır.
Aynı ülkenin kulüpleri arasında, eski siyasi ve tarihi konumların neticesi olarak ortaya çıkan El Clasico olarak bilinen birçok büyük yarışma var.
Tunus'taki "Esperance ile Afrika takımları" arasındaki rekabet bunun bir örneğidir ve özellikle de bu rekabetin tarihi, Tunus'taki Fransız sömürgeciliği ile karşısındaki ulusal direnişin tarihiyle diyalektik bir ilişki içerisindedir.
Benzer durum, Mısır'daki El-Ehli ile Zamalek arasında da şu veya bu şekilde cereyan etmektedir.
Çeşitli toplumsal ve ekonomik sebeplerle Kuveyt'teki El Kadisiyah ile El Arabi takımları arasında da büyük bir rekabet ortaya çıktı.
Benzer sebepler Lübnan'ın Beyrut şehrindeki Nejmeh SC ile Al Ansar ve Fas'taki Vidad ile Raja CA takımları arasında da rekabete yol açtı.
Bu Araplara mahsus bir durum değildir. Mesela Birleşik Krallık'ın Liverpool ve Everton takımları arasındaki nefret dolu rekabet, kökleri ve nedenleri Katolik ve Protestan mezhepleri arasındaki mezhepsel rekabete kadar uzanmaktadır.
İskoçya'daki Katolik Celtic FC ile Protestan Rangers FC arasındaki tarihi rekabeti doğuran ve bugün hala devam eden çatışmanın kökeni de aynıdır.
Zamanla, dünyanın dört bir yanındaki kitleler arasında "büyük kulüp" fikri doğdu. Bu, diğer kulüp taraftarlarının gizli ellerle desteklendiğine ve şampiyonluklarının garanti edildiğine inandıkları kulüptür.
Bu konu, dünya genelindeki toplumlarda 'büyük kulübün' teşvik edilmesinin bir tür kader olduğu hissini uyandırdı.
Buna göre diğer takımları teşvik etmek ise bir tür seçim yapmak gibidir. Daha sonra yaşanan hayal kırıklıklarının ve yaşam mücadelelerinin ardından diğer takımları teşvik etmek bir kadere, "büyük kulübün" teşvik edilmesi tercihe dönüştü!
Çünkü takımlarla yaşanan hayal kırıklıkları ve başarısızlıklar, kutlama yapmak ve tebrikleşmek yerine teselli ve yas için kurulan büyük çadırlara dönüştü.
Diğer takım taraftarları için ilk ve en önemli telaş, yenilgiyi haklı çıkarmak, onurlu performansın değerini yüceltmek, insanlara futbolun kazanç ve kayıptan ibaret olduğunu hatırlatmak, kazanmanın her şey olmadığını, asıl önemli olanın sportmenlik olduğunu söylemektedir.
Bunu, büyük hayal kırıklıklarını haklı çıkarmak için atılan sloganlar ve "büyük takımın" zaferlerini haklı çıkaran komplo teorileri takip etmektedir.
Dünyadaki belli başlı futbol maçları, gerçek bir karşılaşma ve yalnızca bir futbol maçı olmanın ötesinde, ekonomik iyileşme, siyasi zafer ve sosyal intikam aracı olmak gibi büyük bir yük taşımaktadır.
Tribünler söz konusu olduğunda karışıklıkların ve hakaretlerin artması bunun bir göstergesidir. Avrupa kulüplerin taraftarlarında bu fenomen yerleşmiş gibidir.
Ancak bazı Arap stadyumlarında bunun özel bir yerel baskı ve avantaj olduğunu görmekteyiz. Bu, büyük kulüp teorisini doğrulamaya yardımcı oldu.
Onlarca yıldır siyasi ve sosyal bilimciler genel olarak kitle sporları hareketlerini gözlemliyorlar. Bunu, popüler durumu kendiliğinden ölçmenin mümkün olduğu kolektif ifadenin araçlarından biri olarak görüyorlar.
Şüphesiz bu sosyal medya araçlarının ortaya çıkmasından ve büyük etkisinden önceydi.
Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği'nin (FIFA) futbola siyasetin karışmasının ve tartışmalara yol açan sloganların önüne geçmek için gösterdiği çabalara ve ortaya koyduğu şartlara rağmen kalabalıklar, önemli konularda fikirlerini hızlı bir şekilde ifade etmenin yollarını buluyorlar.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz
© The Independentturkish