Zaman zaman Türkiye'nin kuşatma altında olduğu yazılıyor çiziliyor. Neden olarak da etrafımızdaki ABD üsleri ve silahlı kuvvetleri gösteriliyor.
Bir ülkenin kuşatma altına alınması ancak etrafındaki ülkelerin, komşularının o ülkeyi karşı bir ittifak kurmaları ve onu uluslararası arenadan tecrit etmeleriyle mümkün olur.
Ayrıca bir ülkenin kuşatılması içeriden başlar. Ülkenin birçok konuda dışa bağımlı olması, ekonomisinin zor durumda olması, ülke içindeki yabancı vakıflar, yabancı sivil toplum kuruluşları, yabancı ülkelerle işbirliği yapan yerli görünümlü vakıf ve sivil toplum kuruluşları, yabancı istihbarat örgütlerine çalışan cemaat ve tarikatların durumu da o ülkenin kuşatılmasına hizmet eder.
O sebeple kuşatma için esas unsurlar etrafımızdaki üslerden çok, bunlardır. Üsler söz konusu kuşatmanın görünen kısmıdır ve olsa olsa tamamlayıcı unsurlarından biri olabilir.
Bir ülkeyi veya bölgeyi kuşatmanın ve o ülkeye istenilen şekli vermenin ana aracı o ülke civarında, etkileyici ve bekasını tehlikeye sokacak jeopolitik alanlar ve ülkeler yaratmaktır.
Yaratılan bu jeopolitik alan ve ülkeler onları yaratanların hedef, politika ve stratejileri doğrultusunda kullanılır. Örnek verirsek, Yunanistan böyle bir ülkedir. Rusya, İngiltere ve Fransa tarafından Osmanlı devletini parçalamak için oluşturulmuş bir jeopolitik alandır.
Aynı şey Birinci Dünya Savaşı'ndan önce, esnasında ve sonrasında işgal sırasında Osmanlı'yı yenmek, parçalamak için nasıl jeopolitik unsurlar haline getirilip kullanıldığını biliyoruz.
Hakeza Arap ülkelerinin sınırlarının jeopolitik alanlar olarak nasıl ustaca cetvelle çizilerek nasıl rahatça kontrol edilmelerinin sağlandığını ve birleşmelerinin engellendiğini biliyoruz.
Aynı durum Türkiye-Irak sınırının belirlenmesinde de uygulanmış ve Musul-Kerkük bölgeleri Türkiye için ve Irak için sorun yaratacak şekilde geçirilmiştir.
Birinci Dünya Savaşı yapılan paylaşımda Avrupa ülkelerine avantaj sağlayacak şekilde ülkelerin sınırları belirlenmiştir. Tabi bu sınırlar belirlenirken, demografik yapı, kaynaklar, din, mezhep dahil vb. hususlar belirleyenlerin istediği şekilde düzenlenmiştir.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Filistin bölgesinde kurulan İsrail devleti de Ortadoğu'yu kontrol etmek için Ermenilerin yaratılmış bir jeopolitik bir unsurdur.
Yine aynı şekilde BOP da yeni jeopolitik unsurlar yaratmak için ortaya konmuş bir plandır. Bu jeopolitik alanları ayrı ayrı inceleyelim. Ne yapılmak istendiğini daha iyi anlamamız mümkün olacaktır.
İsrail devleti kurulduğundan itibaren devamlı Filistinliler ve Arap ülkelerinin aleyhine devamlı genişliyor. Bu arada Ürdün, Mısır vb. ülkelerle anlaşma yapıp kendisini emniyete alıyor.
Bu arada BOP projesi ile kendine tehdit olan Irak ve Suriye'yi parçalıyor ve zayıflatıyor. Yine bölgede kendine tehdit olan Libya'yı kısa ve orta vadede tekrar istikrarlı bir ülke haline gelemeyecek şekilde zayıflatıyor.
Daha sonra da bölgedeki diğer ülkelerle İbrahim Anlaşmaları yaparak diğer Arap ülkelerini de tehdit olmaktan çıkartıyor. ABD ve Batı ile birlikte tesis etmeye çalıştığı Birleşik Kürt Federasyonu için önemli adımlar atıyor.
Böylece İran ve Türkiye'yi kuşatmaya çalışıyor. ABD ve Avrupa Ermenileri destekleyerek Türkiye'yi sıkıştırıyorlar. Ortadoğu bölgesinde ve Güney Kafkasya'da jeopolitik Türkiye ve İran aleyhine değiştiriliyor.
Yahudilerin 'Arz-ı Mev'ud'; yani 'vadedilmiş topraklar' hedefi kullanılarak Nil'den Fırat ve Dicle'nin doğduğu topraklara kadar bölgeyi kontrol etmeye çalışıyorlar.
Bu hedef Ortadoğu'yu, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerini içine alıyor. Tabi İran'ın batısını, Hazar havzasını ve Karadeniz'in de bir kısmını içine alıyor.
Söz konusu bölgenin jeopolitiği tamamen değişiyor. Bölgede kurulacak devletcikler ve devletimsi yapılar İsrail'in; dolayısıyla ABD ve Batının kontrolüne geçecektir.
Tabi daha sonra sıra Rusya'ya gelecektir.
Yunanistan'a döndüğümüzde aynı jeopolitik oyunu görüyoruz. Yunanistan kurulduktan günümüze kadar savaş yapmadan genişlemiş haritaya bir bakın. Adalar, Adalar Denizi, Selanik dahil içine almış.
Şimdi de Doğu Akdeniz'i, Kıbrıs adasını, Türkiye'ye ait ada ve adacıkları işgal ediyor. Gayri askeri statüdeki adaları askerleştiriyor.
Bu bölgede de hem denizde hem de Marmara, Ege bölgeleri, Karadeniz'in bir kısmında kontrolü sağlamak istiyor. Batının ve ABD'nin uydusun olarak Megala ideasını hayata geçirmesi için ABD ve Batı tarafından destekleniyor.
Türkiye ve Türk milleti, Sevr'de olduğu gibi İç Anadolu'ya itiliyor. Batıdaki jeopolitik de ABD ve Batının koçbaşı Yunanistan tarafından değiştiriliyor.
Peki, bu durum karşısında bizim ne yapmamız, neleri yapmamamız gerekiyor?
Biz bölgemizin jeopolitiğini nasıl düzenlemeliyiz ki yukarıda belirttiğim tuzağa düşmeyelim?
Biraz da bu konudan bahsetmek istiyorum.
Suriye, Irak ve Libya'nın bölünmesine müsaade etmemeli ve merkezi hükümetlerini desteklemeliyiz.
Bununla birlikte Filistin'i ve iki devletli yapıyı da destekleyerek İsrail'i dengeleyecek yeni bir jeopolitik alan yaratmalıyız.
Ortadoğu'da, Afrika'da ve çevremizde ulus devletlerin parçalanmasına yol açacak yaklaşımlardan kaçınmalıyız.
Yunanistan'ın Adalar Denizi, Doğu Akdeniz ve Türkiye'ye ait adalar üzerinde oldubittilerini önlemeliyiz. Kesinlikle buna müsaade etmemeliyiz.
Karadeniz'i ABD ve NATO'nun kontrol etmesine engel olmalıyız. Bunun için mevcut organizasyonları kıyıdaş ülkelerle birlikte güncellemeliyiz.
Doğu Akdeniz'de, Kuzey Afrika'da, Ortadoğu'da, Balkanlar'da, Orta Asya'da Basra Körfezi'nde, Afganistan-Pakistan'da Türkiye'ye karşı ittifak kurulmasını önlemeliyiz.
Türkiye'nin birinci kuşak ve ikinci kuşak çevresinde bulunan ülkelerle ittifaklar yapmalıyız. Bu ittifaklara Çin, Rusya, Avrupa'yı da denge unsuru olarak katmalıyız.
Tabii ki ABD ile müttefik olmasak da işbirliğini geliştirecek imkanlar yaratmalıyız.
Bütün bu yazdıklarım yapılabilir mi; yoksa bunlar bir hayal olarak mı kalır?
Bunların hepsini uzun vadede ve belirli bir plan dahilinde başarabiliriz. Bunun için grand stratejimizi belirler, bunu uygulayacak gücü geliştirebiliriz.
Bütün bunları başarmak için önce iç cepheyi güçlendirmemiz gerekiyor. Bilimsel çalışmalara ağırlık vermemiz ve teknoloji geliştirmemiz gerekiyor.
Kaynaklarımıza sahip çıkmamız ve yetişmiş insan kapasitesini elimizde tutmamız gerekiyor. Bunları yapabilirsek (ki yapacağımız konusunda hiçbir kuşkum yoktur) hem ekonomiyi düzenler, hem silahlı kuvvetlerimizi geliştirir hem de bunun için gerekli insan gücünü yetiştirebiliriz.
Yukarıda belirttiğim hususların başarılması cumhuriyetin temel felsefesine sahip çıkmakla ve bilimi öncelemekle mümkün olabilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish