Aşı duvarları!

Gerekli olan şey, başta yoksul olanlar olmak üzere tüm ülkelere makul bir fiyat karşılığında aşı tedarik etmek için ciddi bir uluslararası iş birliği yapılması

Fotoğraf: Pixabay

Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının tüm etkilerini bilmemiz uzun zaman alacak.

Biraz hız ve hassaslık ile engellenebilecek ekonomik yansımalar gibi açık olanlarının yanı sıra henüz tam olarak görülemeyen etkiler de mevcut. 

Değişebilecek davranışlar, uzun süreli karantina dönemleri ve normal hayatın aksaması sonucu psikolojik etkiler, başka bir salgından kaçınmak veya buna karşı koymak için gelecekte kullanılabilecek dersler ve belki de aşı almak için girilen küresel yarışın bir sonucu olarak zengin ülkeler ve yoksullar arasında ortaya çıkan yeni büyük uçurumun ardından ülkeler arasında iş birliği geliştirmek gibi zamanla netleşmesi beklenen etkiler bulunuyor...

Şu ana kadar, aşılar yaklaşık dünya nüfusunun yalnızca yüzde 5'ine verildi. Ancak temel olarak büyük ülkelerde üretilen sınırlı aşı miktarlarının dağıtımında denge ve adalet gözetilmedi. Zira aşıların büyük çoğunluğu en zengin ülkelere gitti.

Önümüzdeki üç ay boyunca, Avrupa ülkeleri nüfuslarının yüzde 50 ila yüzde 75'ini aşılamayı hedefliyor. ABD ise önümüzdeki mayıs ayının sonuna kadar yetişkin nüfusunun tamamının aşılama işlemini tamamlayabileceğini duyurdu.

Ancak ülkelerin neredeyse yarısı nüfuslarının yüzde 1'ini bile aşılayamadı. Pek çoğu dünyanın en yoksul ülkeleri arasında yer alan yaklaşık 40 ülkenin ulusal bir aşılama programı başlatmadığını ve bu ülkelerin dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 8'ini oluşturduğunu göz önüne alırsak söz konusu uçurum hızla genişliyor.

Örneğin Afrika'da 54 ülkeden sadece üç ülkenin nüfuslarının yüzde 1'inden fazlasını aşılayabildiğini görüyoruz. Bunlar Fas, Seyşeller ve Sao Tome-Principe. Bu son iki ülke bu oranı nüfusları oldukça az olduğu için aştı.

Bu uçurumun yakın zamanda büyük yansımaları olacak. Çünkü nüfuslarının yüzde 70 ya da yüzde 80'inin aşılanmasını tamamlayan ve "sürü bağışıklığına" ulaşan ülkeler, kapanma ve karantina prosedürlerini sona erdirebilecek, ekonomik faaliyet döngülerini eski haline getirebilecek ve bazı önlemler ve koruyucu tedbirler olacak olsa da insanlar normal hayatlarına devam edebilecek.

Ancak geriye kalan diğer ülkeler en az iki yıl ve daha da uzaması beklenen gelecek uzun bir dönem içerisinde Kovid-19 yükü altında ezilecek.

Bu durum ışığında bazı ülkeler ile havayolları, seyahat ve turizm şirketleri "aşı pasaportu" uygulamasına geçmeyi düşünmeye başladı.

Bu, aşı olan kişilerin, aşılamada yüksek bir orana ulaşan ülkeler arasında büyük kısıtlamalar olmaksızın seyahat etmelerine imkan tanıyan bir kimlik veya belgenin kabul edilmesi anlamına geliyor.

Şimdiye kadar 32 milyondan fazla vatandaşını aşılayan ve önümüzdeki temmuz ayının sonuna kadar 21 milyon vatandaşını daha aşılamayı planlayan İngiltere, seyahatin ülkelerin virüsün risk derecesine göre sınıflandırılmasıyla bağlantılı olduğu "trafik ışığı sistemini" gözden geçiriyor.

Hükümet ülkelerin yeşil, kırmızı veya sarı olarak sınıflandırıldığı düzenlemeler çıkaracak.

Buna göre yeşil kategorideki ülkelerden gelenlerin kendilerini karantinaya almaları gerekmezken sarı kategorideki ülkelerden gelenlerin kendilerini 10 günlüğüne karantinaya almaları ve karantinadan çıkmadan önce iki kez test yaptırmaları gerekecek.

Kırmızı kategoride yer alan ülkeler ise yasak ülkeler olarak kabul edilecek ve buradan gelenlerin İngiliz vatandaşı olmadıkları sürece ülkeye girmelerine müsaade edilmeyecek.

Gelen İngiliz vatandaşları da masrafları kendilerine ait olmak üzere bir otelde 10 gün süreyle karantinaya alınacaklar ve iki kez test yaptırmaları zorunlu tutulacak.

Aşılamada iyi bir seviyeye gelen birçok ülkede farklı versiyonlarda uygulanması beklenen bu sistem, bazı çevrelerden eleştiriler aldı.

Bu çevreler söz konusu sistemin "tıbbi ırk ayrımcılığı" sistemi oluşturduğunu çünkü Kovid-19 salgınının halen geniş çapta yaygın olduğu birçok yoksul ülkenin vatandaşlarının, aşılama programlarında başarılı olan ve virüsü kontrol altına alan ülke vatandaşlarının yararlanacağı seyahat özgürlüğünden mahrum kalacağını savundu.

Ancak mantıksal açıdan bakarsak, her ülkenin salgını tekrar yayacak ve aşılamanın etkinliğini baltalayacak mutasyona uğramış virüs türlerinden kendisini korumaya çalıştığını kabul etmek gerekir.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Çözüm aşı dağıtımındaki uçurumun kapatılması. Bu da yeterli miktarda aşının olmaması ve aşı pazarında rekabet edebilmek için fon sağlayamayan yoksul ülkelerin imkanlarının azlığı gibi engellerle karşı karşıya.

Aşılama oranlarını ve bulunduğu coğrafyayı izleyen Bloomberg veri tabanına göre bugüne kadar dağıtılan aşıların yüzde 40'ı başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere 27 ülkeye gitti.

Bu 27 ülke, dünya nüfusunun yalnızca yüzde 11'ini oluşturuyor. Diğer bir ifadeyle yüksek gelire sahip ülkeler, düşük gelirli ülkelere göre vatandaşlarına aşıyı 25 kat daha hızlı tedarik ediyor.

Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 4'ünü oluşturan ABD, dünyadaki aşıların yüzde 24'ünü elinde bulundururken dünya nüfusunun 2,7'sini temsil eden Pakistan'da bu oran yüzde 0,1.

ABD ve Avrupa'da yaklaşık 250 milyon kişi aşılanmışken nüfusu 1,2 milyar olan Afrika'da sadece 70 bin kişi aşılanmış durumda.


En başta bu büyük uçurum, zengin ülkeler nüfuslarını birkaç kez aşılamaya yetecek kadar, milyarlarca doz aşı almak için acele ederken düşük gelirli ülkelerin büyük miktarlarda aşı satın almak için maddi yeterliliğe veya bunu yerel düzeyde üretecek bilimsel ve üretim kapasitesine sahip olmamasından kaynaklanıyordu.

Dünyayı saran Kovid-19 salgınının ilan edilmesinin üzerinden bir yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen halen aşıların adil bir şekilde dağıtımını sağlayacak başarılı bir uluslararası mekanizma mevcut değil.

Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) daha adil bir dağıtım önerisine kulak asılmıyor.

Bu yetersizliği en çok eleştirenlerden biri, aşı dağıtımındaki uçurum nedeniyle dünyanın "feci bir ahlaki başarısızlığın eşiğinde" olduğuna dair uyarıda bulunan DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus.

Ghebreyesus, Kovid-19 salgınının duyurulmasının birinci yıl dönümünde DSÖ'nün Pfizer, AstraZeneca ve Moderna gibi dünyanın dört bir yanındaki büyük ilaç şirketlerinin aşıların üretim hızını artırmak ve adil bir dağıtım sağlamak için makul bir meblağ karşılığında yoksul ülkelere ve dünya çapındaki ulusal ilaç şirketlerine aşı üretim hakkı vermesini istedi.

Ya da bu şirketlerin, salgının üstesinden gelmek ve virüsün mevcut aşılara yanıt vermeyen yeni ve tehlikeli mutasyonlarını önlemek için dünya nüfusunun en büyük kısmını mümkün olan en kısa sürede aşılamak üzere yeterli oranda aşı üretimi sağlamak amacıyla aşıların mülkiyet haklarından geçici süreliğine vazgeçmeleri gibi bazı fikirler öne sürdüğünü kaydetti.

Ancak dünyanın dört bir yanındaki büyük ilaç şirketleri, fikri mülkiyet haklarından geçici olarak vazgeçme fikrini halen kabul etmiş değiller.


Şu anki aşılama hızıyla 2022, 2023 ya da hatta 2024'ün bitimine kadar "küresel çapta sürü bağışıklığı" oluşturulmasına yetecek kadar Kovid-19 aşısı sağlanması mümkün olmayacak.

Bunun da sağlık, ekonomi, siyasi ve ahlaki açıdan ciddi küresel etkileri olacak.

Eski İngiltere Başbakanı Gordon Brown, birkaç gün önce İngiltere merkezli The Guardian gazetesine yazdığı yazıda "aşıda apartheid"i (ırk ayrımcılığı) eleştirerek büyük sanayileşmiş ülkeleri küresel aşılama kampanyasını desteklemek için 30 milyar dolar tahsis etmeye davet etti.

Brown zengin ülkelerin düşük gelirli ülkeleri görmezden gelmesinin ileride yansımaları olacağına dair uyarıda bulundu.

Zira bu ülkeler seyahat, çalışma ve eğitim özgürlüğüne kapılarını kapatan "izole adalar" olursa ABD ve Avrupa ekonomisi toparlanamaz.


Geçtiğimiz hafta ABD, Avrupa ve Çin'in belirli miktarlarda bağışta bulunduğu ya da DSÖ tarafından düşük gelirli ülkelere aşı desteği vermek amacıyla oluşturulan Kovid-19 Aşıları Küresel Erişim Programı'na (COVAX) sınırlı bir fon sağladığı "aşı diplomasisinin" salgına karşı koymak için yeterli ve faydalı bir strateji olmadığı ortaya çıktı.

Gerekli olan şey, başta yoksul olanlar olmak üzere tüm ülkelere makul bir fiyat karşılığında aşı tedarik etmek için ciddi bir uluslararası iş birliği yapılması.

Aksi takdirde, dünyanın aşı uçurumunun getirdiği yeni duvarların arkasında bölünmüş bir şekilde yaşayacağı uzun bir dönem içerisinde salgının insafına terk edilmiş bir şekilde kalacağız.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU