26 yılda aynı kaderi ikinci kez yaşayan köy Sazlıbosna: Daha önce kamulaştırmayla verilen topraklar bugün de Kanal İstanbul yolu üzerinde

16'ncı yüzyılda sarayın atları için çok kıymetli bir ot çiftliği, 19'uncu yüzyıl ortalarında Tatarların yerleştirildiği bölge, çok uzun süre kendini de İstanbul'u da doyuran bir köydü Sazlıbosna… Kanal İstanbul'un kalbinin geçtiği yer

Fotoğraf: Sazlıdere Baraj Gölü

14 Nisan 2021, Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi, Ankara. 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, gençlerin kendisine yönelttiği bir soruyu şöyle yanıtladı: 
 

Montrö, İstanbul Boğazı ile alakalı bir sözleşmeydi. Burada kendi bağımsızlığımızı, kendi egemenliğimizi tamamen tesis ettiğimiz bir eser kazandırıyoruz. 

Montrö ile yakından uzaktan alakası olmayan böyle bir Kanal İstanbul bizi çok daha huzurlu, rahat kılacaktır.


Aynı gün, aynı saatler, Sazlıbosna, İstanbul. 

Arnavutköy ilçesine bağlı, Kanal İstanbul rotasına en yakın noktalardan biri olan bu Tatar köyünde baharın ilk sıcak günü. 

20 gün önce göçü tamamlayan leylekler, hemen her sokak lambası üzerine kurdukları yuvalarında istirahatte.

Bir kenarında hayvanların otlatıldığı Sazlıdere Barajı'nın diğer kenarında çiftçi, tarlasını sürmek için traktöründe. 

Köy kahvesinde bir araya geldiğimiz Sazlıbosnalılarda ise bilinmezliğin getirdiği bir huzursuzluk hâkim. 

26 yıl önce yaşadıkları hikayenin yeniden bir benzerinin içindeler ve bu sefer kafalarındaki soru işaretleri çok daha fazla. 

1995'de metrekaresi 40 kuruşa satılan araziler şimdi 700 lira

Sazlıbosna'ya 12 yıldır muhtarlık eden Oktay Teke, köyünün ve civarının 1995'e kadar İstanbul'un tüm ot, saman ihtiyacını karşıladığını söyleyerek başlıyor söze. 

Teke'nin anlattığına göre Sazlıdere Barajı'nın 1996'da su tutmaya başlamasıyla "çayır otu" denilen, ince ve yeşil otlar baraj gölü altında kalıyor.

Barajdan sonra çiftçilik de yüzde 50 oranında azalıyor. 

"O dönem bu araziler, metrekaresi 40 kuruştan kamulaştırıldı. Bir paket sigara ise 1 liraydı" diyor Teke. 

Sazlıdere havzası, baraj için kamulaştırılınca imara da kapatıldı. 

"Köylü bir tuğla üzerine bir tuğla koyamadı" diyor Sazlıbosna'nın en eski sakinlerinden Fikri Bekbaş araya girerek ve ekliyor: Bir arkadaşımızın ineğinin buzağısı oldu. Ahır geniş değil. Bir buçuk metre tuğla ördü oraya ve İSKİ'den 40 tane greyder geldi bir buçuk metrelik yeri yıkmak için. 
 


Oktay Teke, vaktiyle metrekaresine 0,40 kuruş verilen arazilerin 2009'da 8 ila 10 liraya çıktığını söylüyor. Kanal'ın 2011'de açıklanmasının ardından ise önce 100 lirayı, bugün ise 700 lirayı görmüş durumda. 

Sazlıbosnalılara göre binlerce dönüm arazinin Sazlıdere Barajı için 26 yıl önce zaten kamulaştırılmış olması, "devletin masrafsız şekilde kanala kavuşması" için önemli bir faktör. 

Zira, 2004'ta yürürlüğe giren 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu kapsamında pek çok köyde olduğu gibi Sazlıbosna'nın da köy statüsünden mahalle statüsüne geçmesiyle, köyün ortak varlıkları tümüyle bağlandığı belediyeye devredilmişti. 

"Köy tüzel kişiliği olarak fazla miktarda mera ve arazimiz vardı. Bu, 10 bin dönüme tekabül ediyor" diyen Muhtar Teke, vaktiyle inşaatın yasaklandığı bu alanlar için şimdi ‘Türkiye'nin en lüks şehri kurulacak' dendiğini söylüyor. 

Mülkün yüzde 45'i devletin

Kanal İstanbul ile ilgili ilk planlara itiraz ettiklerini, itirazlardan sonra bir miktar düzeltme olduğunu ancak, hâlâ bazı vatandaşların evlerinin plan dahilinde yapılacak yol üzerinde kaldığını söyleyen Oktay Teke'nin açıklamasına göre mevcut planlarda karşı karşıya olunan durum şu şekilde: 

Köy yerleşik alanı içerisinde minimum ifraz alanı 500 metrekare. Köy yerleşik alanı dışındaki tarlalarda ise minimum 2,5 dönüm. 

Sözlük anlamı "bir arazinin bölünmesi, parsellere ayrılması" olan ifraz işlemi, arazi ve arsa düzenlemesi yapılmış imar adalarında, maliklerin müracaatı üzerine imar planı ve mevzuatına uygun olmak şartıyla yapılabiliyor. 
 

AA9E403E-3FB0-4E1A-96B7-70C3B66E1832 (1).jpg
Sazlıdere Baraj Gölü/ Fotoğraf: Gökçen Tuncer


Halk arasında kısaca "18 uygulaması" (*) olarak bilinen İmar Kanunu 18'inci maddeye göre ise devlet, yukarıda bahsedilen alanlarda yüzde 45 oranında kesinti yapabiliyor. 

Örneğin 10 dönümlük tarla vasıflı bir yerin Kanal İstanbul'da kullanılacak arsaya dönüştürülmesi için 4,5 dönümü ayrılabiliyor. 

Sazlıbosna muhtarı da "Köy yerleşik alanı içerisinde ise minimum ifraz 500 metrekare. Benim köy yerleşik yeri içerisinde 1 dönüm yerim olması gerek ki ben 500 metrekare müstakil bir ev yapabileyim" örneğini veriyor ve ekliyor: 
 

Benim 170 metrekare yerim var. Bunu nasıl 500 metrekareye tamamlayım da ev yapabileyim? 170 metrekarenin 80 metrekaresi gidecek. Geriye 90 metrekare kalıyor ki bunun da içerisinde inşaat yapamam. 

Ne kadar arazi varsa hepsinde yüzde 45 kesinti yapacak. Biz mağdur olacağız. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan gelip bize bir şey diyen olmadı. Gelseler onlara da nasıl ev yapabileceğimi soracağım. 


Sazlıbosnalılar açıkta kalma korkusuyla Hadımköy'den ev alıyor

Sazlıbosnalıların "Benim evim buradan kalkarsa ben ortada kalmayayım" diyerek Hadımköy ve Arnavutköy tarafından daire satın almaya başladığını da söyleyen Oktay Teke, "Sazlıbosna olarak Hadımköy'de en az 150 tane daire satın alındı. Herkes aldı ki ben bile aldım. Çünkü evimin ne olacağını bilmiyorum" dedi. 
 

D3B999B4-4FB2-47AB-A7E0-5662E16E092C (1).jpg
Leyleklerin göç yolu üzerindeki Sazlıbosna, "Leylekli Köy" olarak da biliniyor/ Fotoğraf: Gökçen Tuncer


İstanbul'da oturan, Sazlıbosna'da dedesinden kalan arazisi olan Sazlıbosnalıların "Kanal yapılsın benim yerim değerlensin" dediğini söyleyen Teke, köyde hayvancılık yapanların ise "Kanal yapılırsa ben nasıl geçineceğim?" sorusuna yanıt aradıklarını vurguladı. 

"Kanal yapılsa da mağduruz yapılmasa da mağduruz"

Teke'nin açıklamasına göre 1134 nüfuslu Sazlıbosna'nın yüzde 30'u çiftçilikle, yüzde 20'si hayvancılıkla geçiniyor. Geri kalan ise çoğunlukla çevredeki fabrikalarda çalışıyor. 
 

6F7E4321-2E69-4BDA-AED8-18EFBCE1994D (1).jpg
Sazlıbosna, hayvanların otlaması için geniş mera alanlarına sahip/ Fotoğraf: Gökçen Tuncer


Bir dönem İstanbul'un en önemli buğday depolarından olan Sazlıbosna'da; ayçiçek, yulaf, arpa, mısır gibi "kuru tarım" çok yaygın. Ancak topraklar öyle verimli ki gelincikler, pek çok hastalıkta kullanılan kantaron, beyaz zambaklar, hatta koparılmasına 60 bin lira ceza kesilen şakayıklar da bu bölgede yetişiyor. 

"Kanal yapılsa da mağduruz yapılmasa da mağduruz" diyor Oktay Teke ve şöyle devam ediyor: 
 

Kanal yapılıyorsa bu devlet politikasıdır ama bizi de mağdur etmemeliler. Kanal İstanbul, Türkiye'ye faydalı mıdır değil midir ben bilemem. Ama burada kaç tane köy var. Sazlıbosna, Dursunköy, Baklalı, Yeniköy, Şamlar, Altınşehir… Bu proje 100 binin üzerinde insanı etkileyecek. 


Rusya'dan kaçan Tatarların ilk yerleştirildiği yer

Sazlıbosna, bir köy olmadan önce Topkapı Sarayı'nın sipahi atları için ot yetiştirilen bir çiftlikti. 

Öyle ki Kanuni Sultan Süleyman'ın Viyana Kuşatması için izlediği, Türkiye'de başlayıp, Yunanistan, Sırbistan, Macaristan, Slovakya gibi ülkeleri geçerek Avusturya'ya uzanan rotanın İstanbul ayağı bugün Sazlıbosna üzerinden geçiyor ve Sultanlar Yolu adıyla anılıyor. 
 

6DD2F846-C790-45D1-9231-B98473523C49 (1).JPG
Fotoğraf: Gökçen Tuncer


Kültür Bakanlığı tarafından 2009'da tescillenen bu yolu yürümek için Avrupa'dan da her yıl pek çok misafir geliyor. 

Sazlıbosna'nın kaderi Osmanlı-Rus savaşıyla değişiyor. Rusya'dan kaçıp İstanbul'a sığınan Tatarlar, Osmanlı yönetimi tarafından 1862 yılında Sazlıbosna'ya yerleştiriliyor. O dönem Tatarlarla başlayan hayvan otu ticareti bugün hâlâ devam ediyor. 

"Ser veriyorlar sır vermiyorlar"

Bu ticareti yıllarca dört kardeşi ile birlikte yürüten kişilerden biri de Fikri Bekbaş. 

"Burada motorlu vasıta yokken bizim dört tane kamyonumuz vardı" diyen Bekbaş, 25 yıl boyunca İstanbul Atlı Spor Kulübü'ne, Galatasaray Binicilik Kulübü'ne ot taşıdıklarını söylüyor. 

Baraj kurulduktan sonra otların su altında kalmasıyla fabrikalardan turizme kadar pek çok sektörü deneyen Bekbaş artık emekli ve Sultanlar Yolu'nun koordinatörlerinden biri. Vaktiyle lisede öğrendiği ve önemli oranda unutmadığı İngilizceyle gelen turistlere yardımcı oluyor. 
 

746B5302-2342-46B1-A7D9-4F9C4D744F87 (1).jpg
Fikri Bekbaş da Osmanlı döneminde Sazlıbosna'ya yerleşen Tatarların soyundan /Fotoğraf: Gökçen Tuncer


"Bizim perişanlığımız 1996'dan bu yana devam ediyor" diye söze başlıyor Fikri Bekbaş ve şöyle devam ediyor: 
 

Kanal İstanbul projesi başlarsa ekonomik hayat daha da felce uğrayacak burada. Yüzde 20 oranındaki hayvancılık da kaybolacak. Traktörler çift süremeyecek. Yapılaşma başlayacak. 

Bu köyün 6 bin dönüm merası vardı. Eskiden Çatalca'ya bağlıydık. Arnavutköy'ün nüfusu artınca "Çatalca'nın köyü çok ve Çatalca'ya uzak kalıyor" deyip bizimle birlikte birkaç köyü daha ilçe yaptıkları Arnavutköy'e bağladılar. Burası mahalle oldu. Köy statüsünden çıktı. 

Devlet o 6 bin dönüm araziyi aldı, belediyeye bağladı. Bu 6 bin dönümü o zaman aldın. Bari şimdi yüzde 45'ini isteme. Biz demiyoruz ki o 6 bin dönümü bize pay et. Ama madem evimizi alacaksınız, bize orada yer göster. 

"Mağdur etmeyeceğiz" dendi ama ser veriyorlar sır vermiyorlar. Ne olacağını biz de bilmiyoruz. 


Kanal İstanbul'un kendilerine faydasının ancak, köylünün arazisi konusunda serbest bırakılmasıyla olabileceğini söyleyen Fikri bey, arazilerinin istedikleri fiyata satılmasına izin verilmesini istiyor. 

Zira ancak bu şekilde ellerine kendilerine başka bir köyde hayat kurmak için para geçebileceğini söylüyor. 

"Biz, bizim endişelerimizin hiçbir geçerliliği olmadığına ikna olduk. Artık ölsek de bir kalsak da bir. İyi kötü bir yerimiz vardı ama çocukların hiçbir şeyi kalmadı" diyerek açıklıyor gelecekle ilgili endişesini. 
 

A9489527-90C8-41F5-BDD6-77355F220167 (1).jpg
Sazlıbosna'da saman nakliyatı hâlâ devam ediyor/ Fotoğraf: Gökçen Tuncer


Fikri Bekbaş'ın Kanal İstanbul arazilerinin Katar'a satışıyla ilgili de bir serzenişi var: 
 

Türkiye'ye gelip şirket kuruyorlar ve burada mülk alıyor. Köye kendileri gelmez ama avukatlarını gönderiyorlar. 

Devlete millete canımızı feda etmeye hazırız. Ama kazın ayağı öyle değil. Bizden aldığın yeri Arap şeyhine verirsen bize yazık etmiş olursun. Madem ki biz malımızı vereceğiz, canımızı da vereceğiz. Ama başkasına verip de bizi mağdur bırakırsan olmaz. 


"Bizi burada tutmayacaklarını biliyorum"

Fikri bey'in geleceğinden endişe duyduğu iki bekar çocuğundan biri Tuğba. 

25 yaşında sözleşmeli bir İngilizce öğretmeni ve işini severek yapıyor. 

Mezun olduğu "İşletme Yönetimi" bölümüyle alakalı bir iş bulamaması, pandemide bu durumun daha da zorlaşması, sıfırdan başlayıp yöneticiliğe kadar kendini geliştirerek yükseleceği bir iş hayali kurması dışında bir derdi daha var: Doğduğu köyün gelecekte olup olmayacağı. 

"Bizi burada tutmayacaklarını biliyorum" diyor Tuğba ve ekliyor: 

"Şu anda ‘köyümde kalmalıyım' diye diretecek bir durumum yok. Ancak ileride yaş geçince insan büyüdüğü yere geri dönmek ister. Ben ise kendimi güvende hissetmiyorum. İleride doğduğum yerde yaşama şansım olmayabilir. 


Ahırlar kapatılacak mı?

Kanal İstanbul ile ilgili kamuoyunda yer alan haberlerden biri de projeye yakın mahallerde yer alan ahırların kapatılması yönündeydi. 

Arnavutköy İlçe Umumi Hıfzıssıhha Meclisi, geçen yıl 19 mahalledeki ahırların tahliye edilmesi ve bir daha ahır olarak kullanılmaması yönünde karar almıştı. Bu karardan sekiz köy muaf tutulmuştu. 

Ziraat Mühendisleri Odası, Şubat 2021'de yaptığı yazılı açıklamada bu mahallelerde sadece hayvancılık ile geçinen yaklaşık 350 ailenin olduğunu söyleyerek kararın "hayvancılıktan başka geçim kaynağı olmayan çiftçilerin sürgün edilmesi veya hayvancılıktan vazgeçmeleri anlamını taşıdığını" savunmuştu.

Adı geçen 19 mahalleden biri de Karlıbayır. Mahalleliye ahırları boşaltmak için 5 Ocak'a kadar süre verilmişti. 
 

791428F6-6C41-4E8D-8489-F8EB7C1F48BF (1).jpg

Karlıbayır Mahallesi /Fotoğraf: Gökçen Tuncer


Konuyla ilgili fikrini sorduğumuz Karlıbayır Muhtarı Ekrem Yılmaz, Eskiden tarım alanı olan ancak bugün 9 bin 700'ün üzerinde insanın yaşadığı bir şehre dönüşen mahallesinde hayvanların başıboş gezdirildiğini, bazen arabaların çarptığını, bazen insanları korkuttuklarını söyledi. 

"Şehir içinde hayvan olur mu?" diyen Yılmaz'ın açıklamasına göre 10 yıl öncesine kadar para etmeyen bu bölgede metrekare fiyatı 3 bin liraya kadar çıkmış durumda. 

"Henüz demediler ama diyebilirler"

Sazlıbosna ise söz konusu kararın dışında kalıyor. 

Köyün muhtarı Oktay Teke de Arnavutköy Merkez Mahallesi'nde birkaç hayvanın kazaya sebebiyet verdiğini, kaymakamın bu nedenle böyle bir karar aldığını söyledi. 

Kendilerine hiç kimsenin "hayvancılığı bırakın" demediğini aktaran Teke, "Ancak yarın öbür gün Kanal İstanbul başladığında gelecektir" diye konuştu. 

Sazlıdere kıyısında karşılaştığımız Tahir Babacan da benzer yorumu yaptı. 

62 yaşındaki Babacan yıllardır hem hayvancılık yapıyor hem de topladığı samanları kamyonuyla taşıyor. 
 

CD03B49D-C612-4E5C-BDC3-30E7D519A40F (1).jpg
Tahir Babacan Fotoğraf: Gökçen Tuncer ​​​​​​​


Kendilerine hayvancılık yapılmamasına dair bir tebliğ ulaşmadığını aktaran Babacan, "Hayvancılık kalkarsa bizi fabrikaya bekçi diye bile almazlar. Ne olacak bunca millet? Affedersin aç köpek fırını deler. Hırsız mı olacak?" diye konuştu. 

1995'teki kamulaştırma kararı sonrası tapulu arazilerine çit bile dikemediklerini aktaran Babacan, Kanal İstanbul geldiğinde de köyü tamamen kaldıracaklarına inanıyor. 

Köyü için "Buranın 10 senesi var. Biz de 10 seneye varız yokuz. Çocuklarımıza yazık" diyen Tahir Babacan'ın altı çocuğu var. 

Süt satışından ayda 4 bin lira kazandığını söyleyen Babacan'ın aktardıklarına göre sadece ineklerin yem masrafı 3 bin lira. Saman taşıdığı aracının muayenesi ise imkansızlıktan üç senedir yapılamıyor

Kanal İstanbul: Ne kadar harcanacak ne kadar getirecek, kaç gemi geçecek?


27 Nisan 2011. 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde "çılgın projem" diyerek açıkladığı Kanal İstanbul'un ilk kez kamuoyuna duyurulduğu tarih bu. 

Geçen 10 yılda kanalın çevre üzerindeki etkisi de Montrö Sözleşmesi'nin ihlal edilip edilmediği de kanal çevresindeki arazilerin Katar'a satılıp satılmadığı da gündemden düşmedi. 

Yaklaşık 43 kilometre olması planlanan kanal, Karadeniz kıyısındaki Karaburun'dan başlayarak, Arnavutköy, Esenyurt, Başakşehir, Avcılar ve Esenyurt ilçelerinden geçecek. 

Son olarak Küçükçekmece Gölü'ne, oradan da Marmara Denizi'ne bağlanacak "çılgın proje" ile ilgili cevabını net bir şekilde bulamayan üç soru var: 

Kanalı kaç gemi kullanacak?

Ne kadar gelir getirecek? 

Ne kadara mâl olacak?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 27 Nisan 2011'de yaptığı açıklamada İstanbul Boğazı'ndan günde ortalama 149 gemi geçtiğini söylemiş, Kanal İstanbul'dan da günde 150-160 gemi geçişi hedeflediklerini belirtmişti. 

Eski Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan, Ocak 2020'de yaptığı açıklamada ise kanalın günlük 185 geminin geçişine imkan tanıyacağını ifade etmişti. 

İstanbul Boğazı'ndan günde 149 gemi geçtiği varsayıldığında bu, yıllık 54 binin üzerinde gemi geçişi anlamına geliyor. Ancak Bakanlık verilerine göre 2011'de 49 bin 798 olan gemi geçişi, 2019'da 41 bin 112'ye kadar geriledi. 

Cahit Turhan, aynı dönemde yaptığı açıklamada gemilerin İstanbul Boğazı'ndan geçmek için bekleme maliyetinin yıllık 1,4 milyar doları bulduğunu, Kanal İstanbul'la birlikte bu maliyeti ortadan kalkacağını söylemişti. Turhan, "Her yıl İstanbul'dan geçen gemilerden yıllık 1 milyar dolar gelir toplanacağını tahmin ediyoruz" ifadesini kullanmıştı. 

İstanbul Gemi Trafik Hizmetleri eski Müdürü Tuncay Çehreli, 14 Ocak 2020'de Independent Türkçe'ye yaptığı açıklamada Türk boğazlarından 2019 yılında geçen 42 bin gemiden toplam 143 milyon dolarlık gelir elde edildiğini bunun da gemi başına 3 bin 400 dolar tekabül ettiğini söylemişti. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


​​​​​​​"Diyelim ki 50 bin geminin tamamı da Boğazlar'dan değil Kanal İstanbul'dan geçti" diyen Çehreli, Bakan'ın açıkladığı yıllık 1 milyar dolarlık gelir için "Bu geliri elde etmek için yıllık bir milyar dolarlık işletme giderini de karşılamamız lazım. O durumda her bir gemiden ortalama 40 bin dolar almamız gerekiyor ki bu parayı çıkarabilelim" demiş, böyle bir durumda hiçbir geminin Kanal İstanbul'u tercih etmeyeceğini açıklamıştı. 

"Ortaya çıkacak hafriyat, İstanbul'un 50 yıllık hafriyatına denk"

Ocak 2020'de yayımlanan ÇED Raporu'na göre Kanal İstanbul Projesi'nin yapım maliyeti toplamda 75 milyar lira olarak belirlendi. 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne göre Kanal İstanbul'un sadece İBB'ye maliyeti 23 milyar lira. Ortaya çıkacak hafriyatın İstanbul'un 50 yıllık hafriyatına denk geldiğini söyleyen İBB, yayınladığı Kanal İstanbul kitapçığında 136 milyon metrekarelik tarım ve orman alanının yok olacağının da altını çizmişti. 

Maden Mühendisleri Odası'ndan Aralık 2020'de yapılan açıklamada ise Ocak 2020 tarihinde dolar kuru 5,9 lira  alınarak hesaplandığında Kanal İstanbul Projesi'nin sadece ‘kazı, nakliye ve depolama' maliyetleri yaklaşık 69 milyar lira tuttuğu ifade edilmişti. 

MMO'nun yayımladığı raporda şu soru da sorulmuştu: 

"Kanal İstanbul Projesi kapsamında yapılması gereken ‘Kaplama, sızdırmazlık, zemin ıslahı, dalgakıranlar, acil yanaşma rıhtımları, işletme tesisleri, Karadeniz Konteyner Limanı, Marmara Konteyner Limanı, Lojistik Merkezi, Küçükçekmece Yat Limanı' ile Kanal hattını kesen ‘enerji nakil hatları, kanalizasyon ve su iletim hatları, ulaşım yolları, akaryakıt hatları' gibi deplasman inşaat maliyetleri hangi kaynaktan karşılanacaktır?"

----- 

(*) 18 Uygulaması:  İmar planının tamamı veya bir kısmında binalı veya binasız arsa ve arazilerde maliklerin veya hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın, imar planına uygun olarak yeniden ada ve parseller oluşturmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya, veya re'sen tescil işlemlerini yaptırmaya denir. İmar alanı içinde ki yerlere belediye yetkili olduğu gibi, aynı zamanda belediye mücavir alanları dışındaki yerler için valilikler tarafından uygulanır. 

 

 


 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU