14 Mayıs 1950, Türk demokrasi tarihi açısından dönüm noktasıdır. Demokrat Parti'nin, içinden koptuğu ülkenin kurucu partisinden iktidarı devralması ile Türkiye'de siyaset ve henüz çiçeği burnundaki demokrasi, on yıl boyunca inişli-çıkışlı bir seyir yaşayacaktır.
1950-60 dönemi, aynı zamanda Türk Devlet Tiyatrosu'nun kuruluş ve gelişme aşamasında olduğu yıllardır. Dolayısıyla dönemin mimarı olan Demokrat Parti'nin tiyatroya bakışı veya yaklaşımı bu yıllarda Türk Devlet Tiyatrosu'nun gelişmesi ile bire bir ilişkilidir.
Türk Devlet Tiyatrosu, özellikle 10 ve 11. dönemlerde iyice belirginleşen siyasi çatışmaların ve bölünmelerin etkisinin de en çok yansıdığı sanat kurumudur.
Demokrat Parti ve Devlet Tiyatrosu
Demokrat Parti'nin tiyatroya dair görüşünü yansıttığı ilk resmi belge, 1946 yılındaki ilk programı ve tüzüğüdür. Bu tüzüğün "Milli Eğitim İşleri" başlığı altında yer alan 40'ıncı maddesinde "ilim, tekniğin, güzel sanatların süratle gelişmesini sağlamak için bütün vasıta ve tedbirlere başvurmak… Tiyatrolar, konservatuarlar kurmak… Kanaatimizce devletin asli vazifelerindendir…" denilmektedir.
Bu ifadelerden Demokrat Parti'nin devlete, tiyatro ve sanatı geliştirmek, desteklemek ve yaygınlaştırmak gibi sorumluluklar atfettiği anlaşılmaktadır.
Demokrat Parti iktidara geldikten sonra Başbakan Adnan Menderes tarafından 29 Mayıs 1950 tarihinde okunan ve ağırlıklı olarak ekonomi eksenli olan ilk hükümet programında, tiyatro veya sanata değinilmemiştir.
Fakat 26 Haziran 1950 tarihli TBMM görüşmelerinde Demokrat Parti Ordu Milletvekili Feyzi Boztepe'nin, sahne hayatımızın inkişafı hususunda hükümetin düşündüğü tedbirlerin ne olduğuna dair 14 Haziran 1950 tarihli soru önergesine İçişleri ve Milli Eğitim bakanları tarafından verilen yanıtlar, iktidarın Devlet Tiyatrosu'na bakışı ile ilgili ipuçları vermektedir.
Bazı menfaatperestlerin bencil düşüncelerle kültürel kalkınmamıza zarar vermeye çalıştıkları ve Ankara Devlet Tiyatrosu'nun da bundan nasibini aldığı, yürürlükteki talimatnamelerin ise yeterli olmadığı yönünde vurguların olduğu önergeye, Rüknettin Nasuhioğlu verdiği cevapta sadece şehir ve Devlet Tiyatrolarına değil müstakil olarak çalışmalarını sürdüren gezici kumpanya ve truplara da kıymet verdiklerini söylemişti.
Devlet Tiyatrosu'nun bağlı olduğu kurumun başında bulunan Milli Eğitim Bakanı DP İzmir Milletvekili Avni Başman da göreve başladığı andan itibaren tiyatro meselesini ele almıştı. 10 Haziran 1949 tarihli Kanun'u inceletmiş ve eksikliklerin tespiti için talimat vermişti.
Avni Başman'ın Devlet Tiyatrosu'nun Genel Müdürü Muhsin Ertuğrul'dan beklentisi yüksekti. TBMM'de yaptığı bir konuşmada Başman, müstakil bir bütçeye sahip olan bir Müdürlüğün başında bulunduğu için Devlet Tiyatrosu müdürünün, Bakanlığın diğer müdürlüklerinden farklı bir konumda bulunduğunu ve çalışmalarında geniş bir yetkiye sahip olduğunu söylemişti.
Bu makamdaki kişinin çalışmalarında Bakanlıktan daima kolaylık ve yardım göreceğini de eklemişti.
DP iktidarının hemen başında sanatçıların durumlarında düzenlemelere gidileceğinin de işareti verilmiştir. Devlet Konservatuarı'nda yetişen genç sanatkârların daha müsait şartlarda Devlet Tiyatrosu'nun kadrosunda çalışmalarına imkân sağlanması ve bu yolla da tiyatronun yetişmiş eleman eksiğinin giderilmesi planlanmıştı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Demokrat Parti'nin genel politikası Devlet Tiyatrosu'nun geliştirilmesi ve bu amaçla desteklenmesi olmakla birlikte, zaman zaman parti içinden farklı sesler çıkmıştır.
Bu sesler ilk olarak 1950 ve 1951 yılı Milli Eğitim Bakanlığının bütçesinden Devlet Tiyatrosu'na yardım olarak ayrılan payın, 700 bin lira olarak belirlenmesi ve bu konuda yaşanan tartışmalar üzerine duyuldu.
Miktar, Bağımsız Milletvekili Halide Edip Adıvar tarafından yetersiz bulunarak eleştirilirken DP Afyon Milletvekili Bekir Oynağanlı ise "millet bizden tiyatro değil, köy okullarının tamirini ve okulu olmayan yerlere yenisinin yapılmasını istiyor…" diyerek Devlet Tiyatrosu'na verilen ödeneğin kaldırılmasını istedi. Hatta bunun için Meclis Başkanlığına önerge de verdi.
Önergede üç ayrı seçenek vardı: Devlet Tiyatrosu'na verilen ödeneğin tamamen kaldırılması, Devlet Tiyatrosu'nun ve ödeneğinin özel teşebbüse terk edilmesi ve son olarak da bu iki seçenek mümkün olmazsa ödeneğin en azından 500 bin liraya düşürülmesi.
Böylece Devlet Tiyatrosu'nun resmen kuruluşu üzerinden henüz iki yıl bile geçmeden iktidarın bir üyesi, ilk defa tiyatroyu kapsamına alacak bir özelleştirmeden söz ediyordu.
DP Siirt Milletvekili Mehmet Daim Süalp ve DP Diyarbakır Milletvekili Yusuf Kamil Aktuğ 'un imzalarının bulunduğu bir başka önergede ise Devlet Tiyatrosu'na ayrılan ödeneğin 250 bin liraya indirilmesi teklif edilmişti.
Teklife en sert tepkiyi ise bu görüşün DP'ye ait olmadığını söyleyen Demokrat Parti'nin bir başka Milletvekili Bedri Nedim Göknil göstermiştir.
Devlet Tiyatrosu'nun ödeneğinin azaltılmasına dair DP'ye mensup milletvekillerinin verdiği önergeler, Demokrat Parti'nin görüşünü gerçekten de yansıtmıyordu. Çünkü Devlet Tiyatrosu için öngörülen bütçeyi yeterli görmeyen DP iktidarı, 10 yıllık dönemi içerisinde sık sık tiyatroya ek ödenekler vermiştir.
Partilerinden gördükleri tepkiden sonra Devlet Tiyatrosu'nun ödeneğinin azaltılmasını öngören teklif ve önergelerin, sahipleri tarafından geri çekildiğini de hatırlatalım.
Milli Eğitim Bakanlığında Tevfik İleri dönemi: Muhsin Ertuğrul'un yerine Cevad Memduh Altar getiriliyor
Demokrat Parti iktidara geldiğinde Devlet Tiyatrosu'nun başında Muhsin Ertuğrul vardı. Devlet Tiyatrosu'nun bağlı bulunduğu Milli Eğitim Bakanlığına ise 11 Ağustos 1950'de Tevfik İleri getirilmişti.
Böylece 1951 yılının nisanına kadar Devlet Tiyatrosu, Muhsin Ertuğrul ve Tevfik İleri tarafından idare edildi. Fakat Muhsin Ertuğrul, çok geçmeden Devlet Tiyatrosu Genel Müdürlüğü görevinden ayrılacaktır.
Bu olay, o günlerde Tevfik İleri ile Muhsin Ertuğrul arasında geçen bir tartışmaya bağlanmıştı. İddiaya göre Tevfik ileri bir DP balosu için opera binasını kullanmak istemiş, Muhsin Ertuğrul bunu uygun bulmamış ve Bakan'la aralarında sert bir tartışma geçince de görevinden ayrılmıştı.
Muhsin Ertuğrul'un ayrılması ile 20 Mayıs 1951 tarihinde Cevad Memduh Altar, Devlet Tiyatrosu'nun Genel Müdürü olarak atandı.
Altar döneminde Devlet Tiyatrosu'nda ilk defa bir sezon programının önceden hazırlanıp provalara başlanması gibi bazı düzenlemeler yapıldı. 1952 yılının eylül ayında Altar tarafından hazırlanan bu programa göre 1952-53 sezonu 1 Ekim'de başlayacak, Küçük Tiyatro'da dördü operet, 14'ü dram olmak üzere 18 eser sergilenecekti.
Programda bütçenin uygun kullanılmasına dair önlemler de vardı. Bu çerçevede oldukça pahalı olan kostümler için gerekli malzemelerin Almanya ve İtalya'dan alınmak suretiyle sentetik kumaşlardan temini yoluna gidilecek ve böylece masrafın üçte birinin azaltılması mümkün olacaktı.
Yıl içinde yapılacak temsillere katılacak sanatçıların sayısı da belirlenmişti. Son olarak da davet üzerine Türkiye'ye gelen Prof. Carl Ebert'in hazırladığı rapora göre yeni düzenlemeler yapılacaktı.
Tevfik İleri'nin bakanlığı döneminde Devlet Tiyatrosu, seleflerine göre daha modern bir anlayışla ele alınmıştı. İlk olarak Devlet Tiyatrosu idaresi ile sanat işlerini birbirinden ayıracak bir düzenleme getirilmesi planlandı.
"Cyrano de Bergerac", "Rigoletto", "Fidelyo", "Tosca Operası" gibi dünya çapında eserler sahneye konulmuş ve tiyatronun bütçesi arttırılmıştı.
Devlet Tiyatrosu'na yönelik eleştiriler
Tevfik İleri döneminde Devlet Tiyatrosu'nun işleyişi, muhalefetin zaman zaman eleştirilerine maruz kaldı. Bu eleştiriler genellikle tiyatroda sahnelenen klasiklere ayrılan ödenekler üzerine odaklandı.
Muhalefet, Devlet Tiyatrosu'nda israf ve ciddiyetsizlik olduğunu bunun için de çoğu zaman perdelerin açılmadığını iddia ediyordu. Gerçekten de 1950-60 döneminde Devlet Tiyatrosu'nun zaman zaman faaliyette bulunamadığı dönemler olmuştu.
Hükümet cephesinden yapılan açıklamalarda perdelerin kapatılma nedeni, genellikle sanatçıların hastalığına bağlanıyordu.
Devlet Tiyatrosu'ndaki uygulamalara en sert tepkiyi gösteren milletvekillerinden CHP Mardin Milletvekili Mehmet Kamil Boran, 23 Ocak 1952 tarihinde Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri'ye yönelttiği sözlü soruda Devlet Tiyatrosu'nda idaresizlik ve laubalilik olduğunu ve ülkede bir sürü ihtiyaç varken on piyes masrafı ile bir piyesin sahneye konulduğunu söylemişti.
Tevfik İleri'nin, Kamil Boran'ın eleştirilerine verdiği yanıt iktidarın Devlet Tiyatrosu'na dair hedefini de ortaya koyması bağlamında dikkat çekiciydi.
Kabul ediyorum 500 liraya da eser sahneye konur, ama burası salaş tiyatrosu değildir, Devlet Tiyatrosu'dur! Bir Devlet Tiyatrosu'nun repertuarında Cyrano de Bergerac, Otello olacaktır, aksi halde dünyanın karşısına Devlet Tiyatromuz var diye çıkamayız… Masraflarını da yapacak ve tiyatromuzu en üst seviyeye çıkartacağız…
Demokrat Parti'nin Devlet Tiyatrosu'nu dünyada örnekleri olan ulusal tiyatroların seviyesine çıkartmak hedefi doğrultusunda Milli Eğitim Bakanlığının talebiyle Ankara Devlet Tiyatrosu ve Konservatuarı'nda çalıştırılmak üzere içlerinde Prof. Carl Ebert ve Almanya-Münih Devlet Tiyatrosu Baş Rejisörü Arnulf Shröder'in de bulunduğu altı yabancı uzmanın Türkiye'ye getirilmelerine karar verildi. Ayrıca Genel Müdür Cevad Memduh Altar, Devlet Tiyatrosu'nun ihtiyacı olan uzmanların angajmanı için Milli Eğitim Bakanlığının desteği ile İtalya, Almanya, İngiltere ve Fransa'ya gönderildi.
1950'li yıllarda sanat çevrelerinde tiyatro üzerinde tartışmalar
Devlet Tiyatrosu'nun emekleme dönemi olan 1950'li yılların başlarında ister iktidar isterse muhalefet partisi mensubu olsun siyasiler, öncelikli ve acil ihtiyaçların karşılanması anlayışıyla tiyatroda sahnelenen oyunlara daha çok ekonomik kaygılarla baktılar. Eleştirileri de bu doğrultuda oldu.
Aynı dönemde eleştirmen, yazar ve sanatçılar ise "tiyatronun işlevi" ve "tiyatroda sahnelenecek oyunlar" üzerinde tartışmalar yapıyorlardı. Bu grupların 1950'lerde tiyatro ile ilgili eleştirilerini iki ana grupta toplayabiliriz.
Tiyatronun asıl işlevinin insanın gelişimine katkıda bulunmak olduğu fikrinde olan Muhsin Ertuğrul, Türkiye'de tiyatro bilincinin ancak klasiklerin ve dünya sahnelerinde kabul gören çağdaş oyunların sahnelenmesiyle gelişebileceği düşüncesindeydi.
Reşat Nuri Güntekin'in başını çektiği ve tiyatroda ulusal olanı öne çıkartarak güzele varılabileceği düşüncesinde olan diğer gruba göre ise Batı'nın bizim geleneklerimizle uyuşmayan, anlaşılması güç oyunlarını izleyiciye sunmak tiyatroyu amacından saptırmaktan başka bir şey değildi.
Nurullah Ataç, Muhsin Ertuğrul'un tiyatronun işlevi ile ilgili görüşünü paylaşmakla birlikte sürekli olarak Batı'nın üstün örneklerinin ve uyarlama eserlerin sahnelenmesi ile tiyatronun bir yere varamayacağını savunuyordu. Ataç'a göre halkı tiyatro ile eğitmek ancak toplum yapısına uygun, ulusal değerleri ortaya koyan oyunların üretilmesi ile mümkün olabilirdi.
1950'ler, "sanatın sanat için mi yoksa toplum için mi?" olması gerektiği üzerinde tartışmaların yoğunlaştığı yıllardır. Nurullah Ataç'a göre sanat alanı özgür bırakılmalı ve bilim ne kadar toplumun hizmetinde ise sanat da o kadar hizmetinde olmalıydı.
"Tiyatro hayattır" diyen Selami İzzet Sedes'le, bilimsel eserle tiyatro eserinin farklı şeyler olduğunu savunan Selahattin Batu da Ataç'la benzer fikirleri savunuyordu. Melih Cevdet Anday'a göre sanat, amaç değil araçtı.
Sanatçının işine karışılmaz diyenlere siz aldırmayın, onlar gerçekte sanatçıyı sade kendi buyruklarında tutmak isteyenlerdir… Sanat eserinin ereği, kendi değildir olamaz. Acaba şu bin beş yüz yıldan beri insanların yaşayışından, kavgalarından, gözyaşlarından, mutluluklarından söz eden gelmiş geçmiş sanatçılar o sözleri inanmadan, salt sanat eseri yaratmak için mi kullandılar?
Bu tartışmaların olumlu yanı, verimli bir sanat ortamının ortaya çıkmasına zemin hazırlamalarıydı.
Demokrat Parti iktidarı döneminde, (uygulamalar ve söylemler dikkate alındığında) ağırlıklı olarak sanatın toplum için olduğu anlayışının benimsendiği; tiyatronun işlevi ve tiyatro eserlerinin içeriği ile ilgili ise hem Muhsin Ertuğrul'un hem de Reşat Nuri Güntekin'in görüşlerinin dikkate alındığı söylenebilir.
Devlet Tiyatrosu'nda yeniden Muhsin Ertuğrul dönemi
Muhsin Ertuğrul, Devlet Tiyatrosu'ndaki görevinden ayrılmıştı fakat bu ayrılık, gündemi meşgul etmeye devam ediyordu. Devlet Tiyatrosu'nun bir bocalama geçirdiği ve bu nedenle Opera Başrejisörü R. Mordo'nun tiyatrodan ayrılarak ülkesine döndüğü şeklinde eleştirilerin artması üzerine, Devlet Tiyatrosu'nun "Genel Müdürlüğü" makamında yönetim değişikliğine gidilerek 30 Eylül 1954 tarihinde Muhsin Ertuğrul tekrar göreve getirildi.
Bu değişiklik, dönemin basınında oldukça yer işgal etti. Özellikle Oktay Akbal başta olmak üzere bir kısım yazarların, Muhsin Ertuğrul'un tekrar göreve getirilme nedenini, onsuz bir Devlet Tiyatrosu olamayacağı gerçeğinin siyasi iktidar tarafından kavranmış olmasına bağlayan değerlendirmeleri dikkat çekiyordu.
Muhsin Ertuğrul'un ikinci Genel Müdürlük dönemi Devlet Tiyatrosu'nun gelişimi açısından oldukça verimli geçmiştir. 1955 yılına gelindiğinde konservatuar teşkilatı genişletildi, Güzel Sanatlar Akademisinin kadroları geliştirildi ve Devlet Tiyatrosu'nun hem müdürünün hem de genel tahsisatı önceki yıllara göre büyük oranda arttırıldı.
Fakat sanatçıların ve çalışanların durumu hala iç açıcı değildi. Sanatçılar sınıflamaya tabi tutulmuşlardı. Cüzi denilebilecek ücretlerle görev yapan sanatçılar içerisinde en yüksek ücreti 550 liralık maaşla aynı zamanda rejisör yardımcılığı görevini de sürdüren aktör ve ikinci sınıf sanatkâr kadrosunda yer alan 13 sanatçı almaktaydı. 1950 yılı bütçesine göre Devlet Tiyatrosu'nun başında bulunan Genel Müdür'ün maaşı bile sadece 875 liraydı.
Tiyatro çalışanlarının durumlarında iyileştirmeler yapmak için 1955 yılının mayıs ayında Devlet Tiyatrosu Kuruluş Kanunu'nun 5,8 ve 10. Maddeleri değiştirildi. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan layiha, 16 Mayıs 1955 tarihinde Başbakan Adnan Menderes'in imzası ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunuldu.
Düzenlemeyle opera ve dram bölümlerinden beklenen randımanı alabilmek amacı ile Devlet Tiyatrosu sanatçılarının terfilerine imkân sağlandı ve nevileri yeniden tespit edildi. Devlet Tiyatrosu sanatçı, stajyer ve mütehassıs hizmetlilerin aylık ücretleri 400 ila 1500 lira arasında belirlendi ve en çok başarı gösteren altı sanatçıya yılda üçer aylık nispetinde mükâfat verilmesi kararlaştırıldı.
Sanatçılara, temsillerde gösterecekleri başarıya göre Yönetim Kurulunun kararı ve Milli Eğitim bakanının onayı ile aylık ücretlerinin yüzde 25'ni geçmemek üzere prim verilmesine olanak sağlandı. Tiyatro'da mütehassıs sınıf olarak adlandırılan çalışanlara da tıpkı sanatçılar gibi emeklilik hakkı verildi, sanatçı ve stajyerler gibi mütehassıs hizmetlilerin de yönetim kurulları ile sözleşmeli olarak istihdam edilmeleri temin edildi.
Düzenlemeden sonra başarılı sanatçılar ödüllendirilirken, başarısız olan veya disiplinsizlikleri görülen sanatçıların, ücretlerinde kesintiye gidilerek sözleşmeleri yenilendi. Artık Devlet Tiyatrosu'nda, mesleki faaliyet ve disiplin ön plana yerleştirilmişti.
Bilet satışını düzenleyen 1959 ve 12 Mayıs 1960 tarihli Devlet Tiyatrosu Genel Müdürlüğü Muhasebe ve Muamelât Talimatnamesinin tadili hakkında talimatnameler ile Demokrat Parti döneminde Devlet Tiyatrosu'nda son kanuni düzenlemeler yapıldı.
Bu dönemde ayrıca Devlet Tiyatrosu'nu destekleyici kurumlar oluşturuldu. 12 Mart 1952 tarihinde merkezi Ankara'da olmak üzere Devlet Tiyatrosu Yapı Kooperatifi ve Bakanlar Kurulunun 23 Ağustos 1955 tarihli kararı ile her türlü masrafı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından karşılanmak üzere Ankara'da Milletlerarası Tiyatro Enstitüsü kuruldu.
Hükümetin bölge tiyatroları kurulması hedefi ile tiyatroya yeni binalar kazandırıldı. Ankara'daki Türk Ocağı binası onarımdan geçirilerek salonlarından birisi Devlet Tiyatrosu'na kiralandı. Yine Devlet Tiyatrosu'na devredilmesi planlanan İstanbul Opera ve Tiyatro binasının tamamlanması için 1953 yılında 10 milyon liralık ödenek ayrıldı ve son olarak da 1956 yılında "Üçüncü Tiyatro" hizmete açıldı.
Muhsin Ertuğrul'un hayali gerçekleşiyor...
Muhsin Ertuğrul, Devlet Tiyatrosu bünyesinde Türkiye'nin belli başlı şehirlerinde devamlı olarak çalışacak bölge tiyatroları kurmak istiyordu. Bu, CHP'nin son döneminde düşünsel olarak ifade edilmekle birlikte Demokrat Parti'nin, tiyatroya dair temel hedefi olmuştu.
Türkiye'nin tüm vilayetlerinde Devlet Tiyatrosu açmak hedefini gerçekleştirmek için Muhsin Ertuğrul'un ikinci Genel Müdürlüğü döneminde harekete geçilmiş ve 1955 yılının başında tüm vilayetlere bu durum bildirilmiştir.
Milli Eğitim Bakanı Celal Yardımcı, kaynağını halkın temin ettiği fakat sadece çok kısır bir alandaki halkın yararlanabildiği Devlet Tiyatro'sunun, ülke genelinde yaygınlaştırılmasının önemini vurgulayarak büyük bir heyecanla, "…vilayetlerde birer Devlet Tiyatrosu sahnesi kurmak bize nasip olacaktır…" şeklinde bir açıklama yapmıştı.
Hükümetin 1955 yılından itibaren çalışmalarını başlattığı ve birer sanat okulu olması düşünülen Bölge Tiyatrolarının, o dönemde büyük şehir halkının ulaştığı imkânlardan yoksun küçük şehir halkı için birer eğitim yuvaları olması planlanıyordu. Sahnelenen piyeslerde konuşulacak düzgün Türkçe, giyinme ve konuşma gibi günlük hayatın parçası olan alışkanlıklar en doğru halleriyle yansıtılacak ve izleyici bu sayede birçok faktörü bir arada görecek ve yaşayacaktı.
Türkiye'nin o günkü şartları düşünüldüğünde bunun kolay bir hedef olmadığı ortadaydı. Her şeyden önce ciddi bir altyapı, maddi kaynak ve en önemlisi de bu tiyatrolarda görev yapacak elemanlar, yetişmiş idealist sanatçılar gerekiyordu.
Bölge Tiyatrolarının kurulması ve yaygınlaştırılması, elbette ülkenin kültürel gelişimine katkı sağlayacaktı. Aslında bu anlayış, topyekûn bir kalkınma stratejisinin sanata yansıması olarak da görülebilir.
Devlet Tiyatrosu Sanatçısı Suat Taşer'in ifade ettiği gibi; Demokrat Parti döneminde başlatılan hummalı çalışmalarla Karayolları Genel Müdürlüğü yolsuz yerlere yol yaparken, Devlet Tiyatrosu Genel Müdürlüğü de bu yollardan geçerek tiyatrosuz bölgelere tiyatro kuruyor ve maddi kalkınma ile manevi kalkınma bir noktada birleşip birbirini tamamlamış oluyordu.
İlk bölge tiyatroları
Bölge Tiyatrosu çalışmaları tam bir tiyatro seferberliği şeklinde devam etmiş ve ilk örneği de 15 Eylül 1956 günü saat 20.30'da sahnelenen Cevat Fehmi Başkut'un "Harput'ta Bir Amerikalı" piyesiyle açılışını yapan Konya Bölge Tiyatrosu olmuştur.
Tiyatroya, Konyalılar ilk andan itibaren sahip çıkmışlar ve ilerleyen günlerde de tamamen dolu salonda piyesler sahnelenmiştir. Konya'dan sonra Eskişehir'de Bölge Tiyatrosu, 1956 yılının eylül ayında Küçük Sahne sanatçılarının "Dünya Çocuk" adlı piyesini sahnelemesi ile perdelerini açmıştır. Fakat Eskişehirliler de tıpkı Konya'da olduğu gibi asıl büyük ilgiyi 23 Ekim 1956'da "Harput'ta Bir Amerikalı" piyesine gösterdiler. Piyesin biletleri günler öncesinden tükenmiş ve seyirci ile buluşturulduğu an, Eskişehir'de büyük bir tiyatro coşkusu yaşanmıştı.
Konya ve Eskişehir Bölge Tiyatroları'nın açılması ile Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçıları Ankara-Konya ve Eskişehir arasında gidip-gelerek kısıtlı imkânlarla sanatlarını icra ettiler. Sanatçılar, bölge tiyatrolarının yaşaması adına özveriyle sürdürdükleri faaliyetlerini Suat Taşer'in deyimiyle "tiyatro seferberliği" olarak adlandıracaklardı.
Eskişehir'de temsillerini bitirir Ankara'ya gelir. O gün öğleden sonraki provaya girer, gece sahneye çıkar. Ertesi sabah tekrar ya Konya'ya ya da Eskişehir'e gider, oralarda sahneye çıkar, sonra gene ayağının tozu ile nefes nefese Ankara'ya gelir. Bu sefer Ankara'daki sahneye çıkar bu böyle sürer gider! Böylesine de tiyatro seferberliği denmezse başka neye denir bilemem…
Eskişehir Bölge Tiyatrosu'nun perdelerini açtığı dönemde, Milli Eğitim ve Maliye Bakanlıkları Bursa Valiliği ile birlikte Bursa'da da bir Devlet Tiyatrosu kurulması için harekete geçmiş ve nihayet 28 Eylül 1957 günü Bursa Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu'nun açılması ile yurt sathında yaygınlaştırılması hedeflenen kültür okullarına bir yenisi daha eklenmişti.
1958 yılının ekim ayına gelindiğinde bölge tiyatroları yasası hazırlanmıştı. Bu yasaya göre bölgelerde kurulacak tiyatroların kadroları ayrı ayrı tespit edilecekti. Bölge tiyatroları kurulacakları yerlerde müstakar yani istikrarlı ve devamlı tiyatro müesseseleri olarak çalışacaklar ve Ankara'dan bölgelere sadece misafir rejisör veya misafir aktör gönderilmesi yeterli olacaktı.
Kanun Devlet Tiyatrosu bünyesinde yeni bölge tiyatroları oluşturulması imkânını tanıyordu ve bu çerçevede 1958 yılının ekim ayında Kayseri'de de bir bölge tiyatrosu açılması için girişimler başlatılmıştı.
Açılan sahnelerle sanatçı ihtiyacı artıyor
Üç bölge tiyatrosunun açılışı tiyatro adına umut verici olsa da günün şartlarında bu oluşumların devamlılığını sağlamak zordu. En büyük sorun bu tiyatroların "oyuncu" ihtiyacını karşılamaktı.
1950'li yıllarda Devlet Konservatuarı'nda "tiyatro" bölümünden mezun olanların sayısı Devlet Tiyatrosu'nun ihtiyacını karşılayacak düzeyde bile değildi.
Üstelik Devlet Tiyatrosu'ndan çeşitli nedenlerle zaman zaman sanatçıların istifaları oluyordu. İstifa edip, tekrar geri dönmek isteyenlere karşı Muhsin Ertuğrul'un tutumu katıydı. Fakat bölge tiyatrolarının kurulmaya başlaması ve Ankara'da Oda Tiyatrosu'nun açılışı ile birlikte oyuncu ihtiyacı öyle bir boyuta gelmişti ki Muhsin Ertuğrul, Devlet Tiyatrosu'ndan çeşitli nedenlerle istifa eden Nuri Gökseven gibi sanatçıların geri dönüşlerine sınırlı da olsa kapıyı aralamak durumunda kalmıştı.
Ayrıca Devlet Tiyatrosu Küçük Sahne ve İstanbul Şehir Tiyatrosu sanatçılarına da kapılarını açmış ve "Nedret Güvenç" ile "Şükran Güngör" gibi sanatçıları kadrosuna katmıştı.
Oyuncu ihtiyacı Devlet Tiyatrosu idaresini, kısaca "kestirme yoldan sanatkâr yetiştirme kursu" olarak adlandırılan yeni bir karar almaya itmiştir. Bu kursta Mahir Canova, Cüneyt Gökçer ve Nihat Akça tarafından verilecek derslerle amatör tiyatrocular yetiştirilecek ve bunlar daha sonra Bölge Tiyatroları ile Devlet Tiyatrosu sahnelerine sevk edileceklerdi.
Sanatçı sayısının arttırılması için yapılan çalışmaların sonucunda 1951 yılında biri suflör birisi de stajyer olmak üzere toplam 51 sanatçının bulunduğu Devlet Tiyatrosu'nun kadrosunda, 1958 yılına gelindiğinde sadece Dram Bölümü'nde görev yapan sanatçıların sayısı 67'ye yükselmişti.
Üstelik 1950-51'de rejisörün bulunmadığı Devlet Tiyatrosu'nda 1958 yılında dördü Dram Bölümü'nde ikisi Opera Bölümü'nde olmak üzere altı rejisör ve iki de rejisör yardımcısı sanatçı görev yapıyordu. Ayrıca bir yabancı uzman da "korrepetitör" olarak Devlet Tiyatrosu'nda kadrolu olarak çalışmaktaydı.
Devlet Tiyatrosu'na halkın rağbeti
1950-1960 döneminde Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenen piyeslerin değişmesi halkın ilgisine ve teknik imkânlara bağlı olmuş ve 1954 yılından itibaren Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenen oyunların sayısı artmıştır. Özellikle telif eserlere daha fazla yer verilmeye başlanarak tiyatro sezonunu telif eserlerle açmak adeta bir gelenek haline gelmiştir.
1955 yılında Namık Kemal'in "Akif Bey" ve 1956 yılında Mahir Canova tarafından sahneye konulan Abdülhak Hamid'in "Finten" adlı eserleri ile Devlet Tiyatrosu'nda bu dönemde yeniden milli tiyatro eserlerine yer verilmiştir.
Devlet Tiyatrosu yaz aylarında Ankara dışındaki illere sık sık turneler düzenlemiş, halkın tiyatroya talebi özellikle 1954 yılından sonra artmıştır. 1956 yılına gelindiğinde Ankara'da opera ile birlikte 6 sahne, seyirciye yeterli gelmiyordu. Bölge tiyatrolarının oluşturulması, abonman usulü, oyun çeşitliliğinin artması ve bilet fiyatlarının cüzi oranlarda tutulması gibi sebeplerle 1956-1957 sezonunda 362.679 ile 1949-1960 yılları arasındaki en yüksek seyirci sayısına ulaşılmıştı.
Kaynaklar:
• Makale ağırlıklı olarak Zehra Aslan'ın, "Türkiye'de Devlet Tiyatrosu'nu Yaşatmak" adlı eserinden derlenmiştir. Bkz. Zehra Aslan, Türkiye'de Devlet Tiyatrosu'nu Yaşatmak, Sahhaflar Kitap sarayı, İstanbul 2013.
• Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü Arşivi (DTGMA), "Belgelik Bölümü"
- 5441 sayılı Devlet Tiyatrosu Kuruluşu hakkındaki kanunun 5, 8 ve 10 uncu maddelerinin tadili hakkında Kanun, Numara: 6629, Kabul Tarihi, 21.05.1955.
- Akis, 19 Ocak 1957. Akis, 4 Ekim 1958. Akis, 9 Haziran 1958. Akis,19 Ocak 1957
- Akşam, 1 Kasım 1954.
- Ankara Telgraf, 15 Eylül 1956. Ankara Telgraf, 19 Kasım 1956.
- B.C.A., 30.11.1.0/ 223.20.17.
- B.C.A., 30.18.01.02/ 128.20.03.
- B.C.A., 30.18.01.02/ 147, 52.1.4.
- B.C.A., 30.18.01.02/147.52.01.02.
- B.C.A., 30.18.01.02/147.52.07.
- B.C.A., 30.18.01.02/151.78.12.1.
- B.C.A., 30.18.01.02/154.80.19.
- B.C.A., 030.18.01.02/125.17.4.2.
- B.C.A., 030.18.01.02/127.83.16.1.
- B.C.A., 030.18.01.02/127.83.16.2.
- B.C.A., 030.18.01.02/145.101.
- B.C.A., 30.11.1.0/246.28.
- Bugün, 29 Ağustos 1958.
- Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (B.C.A), 30.10.0.0/ 145.45.7.
- Cumhuriyet, 12 Nisan 1959. Cumhuriyet, 19 Kasım 1956. Cumhuriyet, (21-24-29) Ağustos 1959. Cumhuriyet, (5-22-30) Ekim 1956. Cumhuriyet, 31 Ağustos 1958.
- Devlet İstatistik Enstitüsü, 1959 İstatistik Yıllığı, Yayın No: 380, Ankara.
- Dikmen Gürün, "1950'ler ve Tiyatro Sanatının Yönelimleri", Tiyatro Araştırmaları Dergisi, 28, 2009.
- DTGMA, "Rapor", 12 Temmuz 1956.
- DTGMA, İsa Coşkuner, "Özgün Kişi Şahsına Münhasır (Muhsin Ertuğrul ile Üç Yıl 1955-1958).
- DTGMA, İsa Coşkuner, Muhsin Ertuğrul ile Üç Yıl.
- DTGMA, İsa Coşkuner, Muhsin Ertuğrul ile Üç Yıl.
- Dünya, 29 Ağustos 1958
- Hâkimiyet, 29 Aralık 1956. Hâkimiyet, 6 Ocak 1957.
- Havadis, 21 Aralık 1956. Havadis, 3 Eylül 1958.
- Hayat, 8 Mayıs 1959.
- Medeniyet, 29 Ekim 1956. Medeniyet, 29 Eylül 1956.
- Milliyet, (4-6 -7-8) Temmuz 1950. Milliyet, 4 Nisan 1951. Milliyet, 9 Mart 1951. Milliyet, 17 Eylül 1952. Milliyet, 22 Haziran 1950. Milliyet, 28 Mart 1952. Milliyet, 5 Ekim 1958. Milliyet, (5-25) Haziran 1950.
- Son Havadis, 3 Kasım 1956
- T.C. Başbakanlık İstatistik Genel Müdürlüğü, 1951 İstatistik Yıllığı, Cilt: 19, Yayın No: 332.
- T.C. Başvekâlet İstatistik Umum Müdürlüğü, 1953 İstatistik Yıllığı, Yayın No: 360.
- T.C. Başvekâlet Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi, Sayı: 71-148/ 1739, 17.05.1955.
- T.C. Resmi Gazete, Sayı: 10384, 18.12.1959. T.C. Resmi Gazete, Sayı: 10503, 12.05.1960.
- T.C. Resmi Gazete, Sayı: 8820, 05.10.1954. T.C. Resmi Gazete, Sayı: 9016, 31.05.1958.
- TBMM Bütçe Encümeni Mazbatası, Esas No: 1/283, Karar No: 142, 21.05.1955.
- TBMM Bütçe Komisyonu Raporu, Esas No: 1/114, Karar No: 27, 01.02.1951, s.2-3.
- TBMM Maarif Encümeni Mazbatası, Esas No: 1/283, Karar No: 19, 18.05.1955.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: IX, 44, Cilt: 20, Oturum:1, 16.02.1953, s. 181.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: IX, İnikat: 1,Cilt: 25, Oturum: 1, 01.11.1953.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: IX, İnikat: 13, Oturum: 1, 26.06.1950.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: IX, İnikat: 3, Cilt: 1, Oturum: 1, 29.05.1950.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: IX, İnikat: 30, Cilt: 12, Oturum: 1, 23.01.1952.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: IX, İnikat: 43, Cilt: 26, 15.02.1954.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: IX, İnikat: 45, Cilt: 28, 18.02.1954.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: IX, İnikat: 51, Cilt: 5, Oturum: 2, 25.02.1951.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: X, İnikat: 45, Cilt: 3, 26.02.1956.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: X, İnikat: 46, Oturum: 4, 25.02.1957.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: X, İnikat: 47, Cilt: 2, 23.02.1955.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: X, İnikat: 47, Cilt: 2, 26.02.1957.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: X, İnikat: 48, Cilt: 5, 24.02.1955.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: XI, İnikat: 41, Cilt: 12, 19.02.1960.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: XI, İnikat: 47, Cilt: 2, 26.02.1958.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: XI, Oturum: 1, 20.11.1959.
- Tercüman, 5 Ekim 1958
- Türkiye'de Siyasi Dernekler II, T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü Neşriyatından, Başbakanlık Devlet Matbaası, Ankara 1950.
- Ulus, 1 Aralık 1951. Ulus, (3-19) Kasım 1956. Ulus, (27-28) Ağustos 1958.
- Vatan, 19 Ocak 1959. Vatan, 28 Eylül 1958. Vatan, (29-30) Ağustos 1958. Vatan, 29 Eylül 1956. Vatan, 8 Ekim 1959.
- Yeni İstanbul, (11-16) Eylül 1959. Yeni İstanbul, 12 Nisan 1959. Yeni İstanbul, 2 Ekim 1958.
- Yeni İstanbul, 27 Temmuz 1959.
- Yeni Meram (Konya), (14-15) Eylül 1956.
- Yeni Sabah, (27-30) Ağustos 1958. Yeni Sabah, 6 Ocak 1957.
- Zafer, 10 Ağustos 1959. Zafer, 15 Eylül 1956. Zafer, 20 Aralık 1956. Zafer, 3 Kasım 1956. Zafer, 9 Ekim 1958.
- Zehra Arslan, "Vatan Cephesi Davası (Kararname, Savunmalar ve Karar)" History Studies, Volume: 4/2, Temmuz/July 2012.
- Zehra Aslan, "Türk Devlet Tiyatrosunu Daimi Kadrolarla Yaygınlaştırma Projesi: Bölge Tiyatroları (1950-1980)", Sosyal ve Liberal Bilimlerde Yeni Yönelimler, Babacan H., Özer S., Editör, Gece Kitaplığı, Ankara, 2016.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish