Göçmenlik, savaş ve çocukluğun hafızası

Mustafa Orman Independent Türkçe için yazdı

Ocean Vuong

Milan Kundera, "Her romancının eseri, içinde roman tarihinin yüksek sesle söylenmemiş bir yansımasını, romanın ne olduğuna dair bir düşünceyi barındırır" der. 1

Edebi metinler, kendi içinde taşıdıkları dinamiklerle yazarın yüzleşmediği, açığa çıkaramadığı, benliğinde bastırdığı duygu ve düşünceler yoluyla politik varlığını gösterir.

Politik roman, politik metin gibi deyimler, baştan itibaren metni itibarsız bir noktaya çekebilir. Çünkü yazmak ediminin başlı başına bir iskelete bürünmesi, net olmasa da politik olmaya atıftır.

Romana yüklenilen işlevler ve romana yönelik beklentiler bu çıkarımları beraberinde getirmiştir. Yani politik metin, politik roman tanımları ondan beklenilen bir vasıf üzerinden tartışılır.

Bu nedenle metnin, beklentiyi karşılaması ya da beklentiye karşı çıkması da onu politik yöne evirebilir. Politikanın gölgelediği, tahrip ettiği yerde kendini göstermeye çalışır edebiyat; politikayı öznenin dışına atarak merkezde yaşamın gündelik düzenini sürdürürken, sürgün ettiği özneyi yapının tümünde parçaları birleştirerek yeni bir özne yaratır.

Resmi tarihin belirli biçim ve kodlarından kurtulup sanatçının kişisel tarihinde ilerleyen yapıdadır roman sanatı. Ya da resmi tarihi çarpıtarak yeni bir gerçek giydirerek eylemi fitillendirir.

Ödeşmeyi dünyanın ifadesiyle değil, kendi ifade biçimlerinin hafızada açtığı kıyımlarla kadrajı geniş tutarak figürlerini, geçmişin ilerlemeyen, büyümeyen olay ve durumları şimdinin içinde ilerletir ve büyütür yazar.

Metni harekete geçiren, metne ad veren, metnin gazabını "şu anki" ruh halinden azat ederek bilincin akışını değiştirir.

Kundera'nın "romanın ne olduğuna dair bir düşünceyi barındırır" ifadesini netleştirir böylelikle. 


Ocean Vuong, Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz'de deneyimin boğucu boşluğuyla bütünleşmiş, geleceğin yansımalarında ortaya çıkan büyünün kimi zaman vekaleten, kimi zaman da doğrudan anlatılmasıyla işlev ve yapı yüzünü gösterir yazarın göstermediği pencerelerden.

Trajik-travmatik ayrıntılarından sıyrılarak ortak hikaye çeperinde buluşturan, tarihsel işaretleriyle benliğini yaşatma hevesini metnin boşluklarında, arka planında, söylediğiyle ve söylemedikleriyle buluşturan ve kendi ışığı, kendi karanlığıyla o yapıları dağıtarak yeni zihinler ve hafızalar oluşturur Ocean Vuong.
 


Politiklik temelinde değil, arka planda büyüyen söylemiyle bu yansıtmanın muhatabını belirler. Düzenle ilişkilenmiş, sistemin ortak paydalarından geçmiş, dili araç olarak kullanmaktan kaçınmışların dilsizliklerini hatırlatır.

Sanatın bakış attığı, ama politikanın ve toplumun o bakışı dev ışıklarla körelttiği, bozduğu, ad vermeyi kendi tahakkümü altına aldığı, yaşantıyı gizlediği, o yaşantıya başka elbise giydirdiği yerde Ocean Vuong, karşısına iğne deliği kadar bir ışık bırakarak yolunu gösterir.

Bıraktığı bu delikten, söylenen ve söylenmeyen dünyalar hızla geçer, kimileri delikten bakar kimileri sadece ışıkla yetinir.

O ışık ve delik sayesinde dünya tarihine ve kendi tarihine dair bir toz bulutu yükselir ve bir yerlere siner: 

Yazmak bu işte; tüm o saçmalıklardan sonra, o kadar aşağılara inince dünya sana insaflı, yeni bir açı sunuyor; küçük şeylerden yapılmış, daha geniş bir görüş açısı; küçük bir pamuk tiftiği bir anda göz yuvarınla eş, dev bir sis perdesine dönüşüveriyor.

 

Bir yazar, üç bakış açısından ele alınabilir: Bir hikâye anlatıcısı olarak, bir öğretmen olarak, ya da bir büyücü olarak düşünülebilir. Büyük bir yazar, bu üçünü -hikâye anlatıcısı, öğretmen, büyücü- kaynaştırır ama üstün gelen ve onu büyük bir yazar yapan, ondaki büyücülüktür.  2

Vladimir Nabokov'un söylediği yerden devralırsak, Ocean Vuong'un Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz romanı, hem Vietnam'dan miras kalan acıları hem de Amerika'daki yaşantısında açılan yeni yaraları, Nabokov'un belirttiği "büyücü" kavramı üzerinden ilerletir.

Geçmişin teskinliğini geleceğin keskinliğiyle irdeler. Işığını hafızayla elde ederek bugüne ve yarına dair sorular sorar.

Kavradığı gerçeğin temelini yazı yoluyla toplumun ve bireyin ölçüleriyle çerçevelerken toplumun geçmişini, kendi üzerinden teşhir ederek hakikat setlerini bir bir koyar.

İtilmenin sesini her daim içinde taşıyan bir yazarın konuşması var. Bedenin coğrafya ile ilişkisinin söküldüğü ama ruhun coğrafyayı kendinden sökemediği boşluklar, kırgınlıklar, acılar, ötekileştirmeler, savaşın travmaları anlatının merceğini büyütür.

Yaşamın bilinen genelgeçer yanını bozan, başka şeylere çeviren, değiştirmeye zorlayan, biçimini parça eden her şeyin resmini çizer: 

Dünyanın en hüzünlü şeyi bu değil mi, anne? Nokta olmaya zorlanan bir virgül? 

 

Yaralı şeyin sesinin peşinden gitmeme neyin neden olduğunu bilmiyorum, ama sanki henüz bende olmayan bir sorunun cevabı verilmişçesine ona doğru çekiliyordum. Bir şeyi çok istersen sonunda ondan bir Tanrı yaratırsın, derler. Peki, tek istediğim kendi hayatım idiyse, anne?


Çocukluğun hafızasını, gençliğe sarkan yoldaki periyotlarda net bir biçimde gündeme getirerek ataerkil toplumu doğanın güçlü tarafıyla karşısına alır.

Şiddet ile sevginin çocuklukta iç içe geçmiş yanlarını şimdinin yüklenilmiş belleğiyle geçmişin karanlıklarını ortaya serer.

"Gerçek zaman ve zamanın duyular tarafından işlenmesi arasındaki fark açıldığı için hayata geçirilebilir önlemler düşünülmesi ancak yarının beyinleriyle mümkün olacaktı"  3 ifadesi, yaşanılmış, deneyimi aktarma zeminine oturtmuş bir bilinci görürüz dünün gözlerinde ve bugünün aklında: 

Aynı anda hem dışarı taşan hem de içine çekilen bir çocuktu. Benim istediğim de buydu: Gayet çekici olsa da yalnızca bedenini değil, bu bedenin onun açlığını reddeden dünyaya uyum sağlama iradesini istiyordum.

 

Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez diyorlar ama aslında sadece sevemeyecekleri kadar uzun sürmesinden korkuyorlar. (…) Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez diyorlar ve ben sana tükenmekte olan bir türün sesiyle yazıyorum. İşin aslı şu ki bizi anlamadan ele geçirmelerinden korkuyorum.


Ocean Vuong, Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz romanında, anlaşılmayı rafa kaldırmış, anlatmayı ön plana oturtmuş bir hafızanın kapılarını gösterir.

Vuong, göçmenliği, öteki olmayı, savaşın izlerini, insanlar arasındaki iktidar savaşının altını çizerek teslimiyet mekanizmasıyla baskıları uyanışla örer.

"Ben savaşın meyvesiyim" diyerek, yazarlığını hangi saikler üzerine kurduğunu göstermekle kalmaz, savaşın dışında kalan toplumsal yamaları da açıkça sergiler.

Öte yandan Voung, hafızayı dilin boyunduruğunda iktidar aracı olarak kullanır. Bunu yaparken de, sadece insana değil, canlılara ve doğaya hükmetmek isteyen iktidar araçlarına karşı dilin gücüyle karşı çıkar.

Özgürleşme çabasını ve pratiğini roman boyunca bu dille yürütür ve şimdiki yaşantısının da kapılarını bir bir açar. 

 

 

1. Milan Kundera, Roman Sanatı Syf. 9
2. Vladimir Nobokov, Edebiyat Dersleri Syf. 40
3. W.G. Sebald, Hava Savaşı ve Edebiyat Syf. 70

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU