Nayip Bukele, 2018 Temmuzunda, El Salvador devlet başkanlığına aday olacağını, Facebook'tan canlı yayında ilan ettiği sırada henüz 36 yaşındaydı.
Bu olay küçük Orta Amerika ülkesinde şaka gibi algılandı. Zira Bukele'nin bir partisi bile yoktu. Kuruluşunu ilan ettiği "Yeni Fikirler" adlı siyasi parti ise bir yıl sonra yapılacak seçimler için Anayasa Mahkemesi'nden onay alamamıştı.
Fakat şaka gerçek oldu. Nayip Bukele 37 yaşında El Salvador devlet başkanlığı koltuğuna oturdu.
Başkanlığını dünyaya "Resmi olarak dünyanın en cool devlet başkanıyım" tweetiyle duyurdu.
"Cool Başkan" tweeti pek de haksız sayılmazdı. Zira El Salvador tarihinin en genç başkanı işe son kırk yıldır siyasete egemen olan iki partinin ayrıcalıklarına gayet "cool" biçimde son vererek başladı.
İsim isim Twitter hesabından birilerini işten atıp ötekileri aldığını ilan etti.
Twitter üzerinden görevden aldıkları arasında eski devlet başkanlarının çocukları, torunları, garnizon komutanları vardı.
Bir tweetinde Dışişleri Bakanı Alejandra Hill Tinoco'ya Almanya'daki büroda görevli Yüksek Mahkeme Başkanı'nın kızını işten atmasını "emretti" (#SeLeOrdena).
El Salvador'un çiçeği burnunda başkanı 3 bin dolar maaş alan yargıcın kızının yerine, biner dolar maaşla üç bilişim teknisyeni alınmasını da takip eden tweetlerde emretmeyi ihmal etmedi.
Birkaç gün içinde bakanlıklardan dört yüz dolayında yöneticiyi işten atan Nayib Bukele'nin başkanlık politikası olarak başlayan bu duyurular sosyal ağlarda dalga konusu olarak sona erdi.
Aslında topu topu 21 bin kilometre karelik bir yüz ölçüme ve yaklaşık 7 milyon nüfusa sahip ülkede Twitter kullanım oranı o kadar da yüksek sayılmaz.
Nüfusunun yüzde 30'u okuma yazma bilmeyen ve yüzde 39'u yoksul olan El Salvador'da ortalama 3 milyon kişinin internete erişimi bulunuyor.
ALEXA verilerine göre El Salvador'da Twitter en çok ziyaret edilenler listesine ancak yirminci sıradan dahil oluyor.
Kuşkusuz Bukele'nin sosyal medya faaliyetleri kendisinden ibaret değil. Genç başkana büyük bir troll ordusu eşlik ediyor.
El Salvador devlet başkanı meclise ve muhalefet partilerine karşı yürüttüğü etkisizleştirme kampanyalarına bu troll ordusu spekülasyonlarıyla eşlik ediyor.
Meclis ve muhalefet bu durumdan o kadar rahatsız oldu ki trollüğe hapis cezası getiren bir yasa çıkarmak zorunda kaldı. Fakat bu yasa Bukele'nin vetosuna takıldı.
Ülkesindeki yoksulluk, eğitimsizlik ve dijitalleşmedeki yetersizliğe rağmen başkan Bukele'nin sihirli dokunuşları halka ulaşıyor.
Kendi partisi olmaksızın devlet başkanlığı hedefine varan Bukele, bir yıl sonra bu 28 Şubat Pazar'ında yapılan seçimlerde parlamentonun çoğunluğunu elde etmeyi başardı.
Nayip Bukele, Filistinli Müslüman bir babanın oğlu. Baba Armando Bukele, Arap kimliğinin bütün özelliklerini taşıyor. Cami yaptıran bir tüccar ve aynı zamanda imam olarak tanınıyor.
Sol parti Farabundo Martí Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin (FMLN) reklam işlerini yapan bir ajansı var. Oğlu da babasının bu bağlantısı sebebiyle siyasete FMLN'den girdi.
(Barış Anlaşması'ndan önce bir gerilla örgütü olan FMLN'nin lideri Schafik Handal da Arap kökenliydi.)
Araplar, El Salvador nüfusunun yüzde 3-6'sını oluşturuyor ama güçlü bir topluluk. En kalabalık grup Başkan Bukele'nin mensubu olduğu Filistinliler.
1600 aileden oluşan "Salvadorlu Araplar Kulübü" ülkede önemli bir ekonomik güç. Bu grubun başkent ve çevresinde 20 milyar dolar yatırımı var.
Nayip Bukele her ne kadar başarılı bir iş insanı profili vermek istese de bunu destekleyen bir veri yok. Yirmili yaşlarda gece kulübü işlettiği söyleniyor.
Siyasete atılmadan önce babasının şirketinde yönetici olarak görülüyor. Yamaha bayiliği almış. Bir de Saatchi&Saatchi'nin El Salvador direktörü kartvizitini taşımış. Ama şirket bunu yalanlıyor.
Babasının şirketi iktidardaki FMLN'nin 12 yıl boyunca reklam işlerini yürüttüğünden Nayip de bu partiden 6 bin nüfuslu Nuevo Cuscatlan'ın belediye başkanı adayı olmuş. 2 bin 862 oy alarak seçilmiş.
Bukele, başkent çevresindeki bu küçük şehirde umulmadık bir yönetim tarzı izledi. Öncelikle hiçbir belediye işçisini işten çıkarmadı ve hatta maaşlarını artırdı.
Eğitime ve sağlık hizmetlerine erişimi kolaylaştırdı. Konutların ve içme suyunun iyileştirilmesine odaklandı. Başkente giden yolları düzenledi.
Belediye ekonomisini canlandırmaya, yerel turizmi teşvik etmeye ve kamu altyapısını iyileştirmeye çalıştı. Yaşlılara aylık gıda yardımı başlattı.
Kadın elişi pazarını markalaştırdı. Ayrıca üniversite burslarını finanse etmek için belediye başkanı maaşını bağışladı.
Üç yıl içinde sağlamış olduğu ilerlemeler Birleşmiş Milletler'de örnek belediyecilik seçildi. Fakat ilginçtir buna rağmen girdiği ilk seçimlerde başkanlığı kaybetti.
Bunun üzerine FMLN onu başkent belediye başkanlığına aday gösterdi. Bu seçimi küçük bir farkla kazanıp bir öncekine benzer bir başlangıç yaptı.
Maaşını bağışladı, kenti temizletti, seyyar satıcılara yer verdi, sokak aydınlatmasına ve düzenlemesine girişti. "Her gün bir eser" adlı bir web sitesi kurup günlük yapılan işlerin reklamını yaptı.
Bukele gözünü iki yıl sonra yapılacak devlet başkanlığı seçimlerine dikmişti. Hedefine ulaşmasında iki engel vardı: İlki partisi FMLN, ikincisi onun tarihsel rakibi ARENA.
Bu iki parti 1982-1990 yılları arasında savaşan iki taraftı. 1992'de varılan Barış Anlaşmasıyla bu partiler siyasi rejimin sol ve sağ ana kolonları görevini üstlendiler.
Bukele, FMLN'ye kendini bir devlet başkanı olarak kabul ettiremezdi; ama onun içinden başka bir alternatifin çıkmasını engelleyebilirdi.
ARENA'nın tabanını ise sağcı popülist söylemleriyle etkilemeyi başardı. Hatta bu konuda o kadar ileri gitti ki ARENA'nın kurucusu Binbaşı Roberto d'Aubuisson'un adını bir caddeye verdi.
İç savaş döneminde "Ölüm Tugayları"nın komutanı olan bu Binbaşı, ülkede aziz mertebesinde kabul edilen Katolik Monsenyör Oscar Romero'nun katledilmesinden de sorumluydu.
Bu süreçte Bukele FMLN ile bağlarını koparıp kendi siyasetini inşa etmeye başladı. Stratejisindeki başarı ise iç savaş sonrası kurulan çarpık ve yolsuzluğa dayalı sistemin sorumlusu olan bu iki partiye birden saldırmasından geliyordu.
İki parti yalnızca halkın beklentilerini tüketmekle kalmamış aradan geçen otuz yılda yaşlanmıştı da.
36 yaşındaki Bukele onlardan "hep aynı ihtiyarlar" diye bahsediyordu.
Gerçekten de yaş ortalaması 38 olan El Salvador nüfusuna göre siyaset koltuklarını işgal edenler yaşlıydılar.
Siyasette iddiasını artırdıkça saldırganlaştı. Taraftarlarını kendi aleyhine yayın yapan gazetelere sanal ve gerçek saldırılara teşvik etti.
Hakkında soruşturma açan savcıyı "halk onu bürosundan çıkarıp atacaktır" diye tehdit etti.
Bukele iki partili rejimin yıkıntıları arasından çıkmış, yolsuzluk, yoksulluk ve çeteleşmeye karşı bir yıldız gibi parlamıştı.
Onun bu kadar hızlı büyümesini anlamak için son otuz yılda devlet başkanlığına oturmuş iki siyasetçinin hapiste üçüncüsünün de firari olduğunu bilmek yeter.
Yolsuzluk skandalları ve çürümüş sistem Bukele'nin mevziisine yeterince cephane taşıyordu. Basına, FMLN ve ARENA'ya karşı girdiği savaşta tek başına mücadele eden idealist bir lidere dönüştü.
"Tarih Yazalım" tabelası önünde çarpıcı bir kampanya sloganı kullanıyordu:
Çaldıklarınızı Geri Verin!
Diğer adayları doğrudan muhatap almıyor ve herhangi bir tartışmaya girmiyordu. Dahası somut bir politik pozisyonu dahi bulunmuyordu.
Seçimlere başka küçük partilerle kurduğu "Ulusal Birlik için Büyük İttifak"la (GANA) girdi ve en yakın rakibi olan ARENA'nın adayına yüzde 20 fark atarak ilk turda kazandı.
Nayip Bukele başkanlık koltuğuna oturduktan sonra sosyal medyayı aktif biçimde kullanmaya ve milenyum kuşağı üzerindeki etkisini yükseltmeye devam etti.
Meclise egemen iki partiye yönelik baskısını artırdı. Kararlarına destek vermeyen Yüksek Mahkeme'yi hedef aldı. Ve bu çatışmayı abartılı biçimde kamuoyuna yansıttı.
Yeni başkan "eski sistemin" unsurlarının "ülkeyi geleceğe taşımasına" engel olduğunu gösteriyordu.
Çalışma arzusunun düzeyini kanıtlamak için meclisi Özel Kuvvetlerle işgal etti. Suça karşı mücadelede kullanılmak için 109 milyon dolarlık bir bütçeyi onaylamayan parlamentoya silahlı askerlerle girip meclis başkanının koltuğuna oturdu.
Bu muhalefette ve insan hakları örgütlerinde infiale yol açtı. Araya kilise, Amerikan Devletleri Örgütü bile girdi.
Elbette Bukele'nin meclis işgali yasanın çıkmasına yaramadı. Hatta sonradan böyle bir bütçeye ihtiyacı olmadığı ortaya çıktı. Silahlı Kuvvetleri suçla mücadele için sokağa sürdü.
"Mara Salvatrucha" gibi uyuşturucu çeteleri karşılık olarak yüze yakın insanı öldürdü. Başkan bu katliama cezaevlerine operasyon yaptırarak verdi.
Sonuçta Bukele yönetimiyle çeteler arasında gizli bir anlaşmaya varıldı. Bu anlaşma ve biraz da pandemi kısıtlamaları sebebiyle ülkede işlenen cinayet oranı yarı yarıya düştü.
Bukele, pandemi sürecinde elektrik, su gibi temel hizmetlere yapılan ödemeleri erteledi ve ev başına 300 dolar yardım yaptı.
Usulsüz harcama ve alımlar milyonlarca dolarlık yolsuzluğa yol açtı. Sağlık bakanının ailesine ihale verdiği, değerinin üzerinde maske alımı yapıldığı hazine bakanınca kabul edildi.
Yine de Bukele, pandemi için harcanan bütçede meclisin "bir kuruşu" bile olmadığı propagandasını yaparak, kendisini sisteme rağmen halk için bir şeyler yapan lider gibi göstermeyi başardı.
Özellikle meclisi silahlı güçle işgal provasından sonra Bukele, Latin Amerika'daki "popülist liderler" listesinde üst sıralara çıktı.
Sağcılar her ne kadar muhalefet etseler de Bukele'yi hayranlıkla izliyor. Solcular, liberaller ve insan hakları savunucuları ise kaygıyla ondan bahsediyor.
Nasıl kaygı duymasınlar? Genç başkan kendini politik olarak konumlandırmıyor. O adeta bir "kurtarıcı" hatta bir "Mesih".
Başkentin meydanında orduyu toplayıp yolsuzluğa karşı "kutsal savaş" ilan ediyor. Her fırsatta silahlı kuvvetleri toplumun üzerinde ve tartışılmaz bir ahlak abidesi olarak sunuyor.
Bukele açıkça ordu ve polisi kendi parti gücü gibi kullanıyor.
Sadece muhalefet değil, basın ve Yüksek Mahkeme'ye karşı kanun tanımaz biçimde savaş yürütüyor. İyi-kötü, hakları garanti eden demokratik kurumlara saygı göstermiyor. Onların zaaflarını kullanarak halkı kışkırtıyor.
Belki de hepsinden önemlisi çoğulculuk onun siyaset tarzında tanımlanmamış kitleler anlamına geliyor. Her ideolojiden bir şeyler çalıyor.
Vatansever özlemleri uyandıran "Reencuentro" şarkısı eşliğinde solcu "El Pueblo Unido Jamas Será Vencido" sloganını attırıyor.
Aslında bir danışmanının da ifade ettiği gibi Bukele'nin "21'nci yüzyıl liderliği" vizyonunda ideoloji yer almıyor. Onun tek fikri iki asırlık cumhuriyet tarihinin yolsuzluktan ibaret olduğu ve kendisinin yüzde 98'i temsil ettiği.
Aslında Bukele'nin kişiliğinde inşa edilen yeni rejimde her şey belirsizlik üzerine kurulu. Bütçe bile teknik normlara dayanmıyor. Kredi taahhütleri net mali garantilerden yoksun.
Eylül sonunda 2,6 milyar dolar borçlanma senedi basan Merkez Bankası Başkanı bunu meclis komisyonunda açıklayamadığı için istifasını vermek zorunda kaldı.
Başkanla politika ayrılığına düşen Hazine Bakanı Nelson Fuentes de istifa etti. Bukele ile ne solcular ne de sağcılar nasıl mücadele etmeleri gerektiğini bilmiyor.
Onu diktatörlükle suçlayanlar, 75 bin hayatın kaybedildiği İç Savaş ve sonrasında çetelerin egemen olduğu, bu yönü belirsiz Orta Amerika ülkesinde neyin değiştiğini henüz açıklayamıyor.
Bukele'nin akademik bir eğitim almadığını biliyoruz. Elinden telefonu eksik olmamasıyla üne sahip El Salvador'un genç başkanı belki de hayatında tek bir kitap bile okumamış.
Dahası herhangi bir kişiye on dakikadan fazla dikkatini verdiği görülmemiş. Bu yüzden sokaklarda üzerine resimleri basılı tişörtler satılacak kadar popüler bir lidere nasıl dönüştüğünü kimse anlayamıyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Amerika Direktörü'ne göre Biden'in gelişiyle artık Bukele rahat hareket edemeyecek. Oysa Amerikan başkanının bu küçük ülkeden daha önemli sorunları var.
Üstelik ABD politikalarının kıtada uygulayıcısı Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) ve onun başkanı Luis Almagro Bukele'yi komşu Nikaragua'daki Daniel Ortega yönetimine karşı güvenilir bir alternatif olarak görüyor.
Pazar günü Bukele hızla inşa ettiği hegemonyasına meclisi de katarak yeni bir aşamaya ulaştı.
Aslında bu hikayenin sonu biliniyor. Fakat şimdilik herkes El Salvador'un zaten hiçbir zaman istikrara kavuşturamadığı kurumsal demokrasisinin Bukele tarafından darmadağın edilişini seyrediyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish