İbrahim Kalın: Yeni anayasa için Meclis’te uygun bir zemin var

"Yeni anayasanın amacı Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarına 21. yüzyılda layık oldukları bir anayasayı armağan etmektir. Bunun için aslında çok geç kaldık"

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarının daha iyi bir anayasayı hak ettiğini, bunun için Mecliste uygun bir zemin bulunduğunu belirterek "Bu aslında çok önemli tarihi bir fırsattır. Yazımını hukukçular yapar ama anayasanın ruhunu inşa eden milletin ortaya koyduğu iradedir, onun tarihidir, onun zaman ve mekan algısıdır" dedi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın,  28 Şubat'ın 24'üncü yılında Anadolu Ajansı’nın sorularını yanıtladı.

Türk demokrasisinin hemen hemen her 10 yılda bir vesayet odakları tarafından askıya alınmaya çalışıldığını belirten Kalın, 28 Şubat'ın 10'uncu yılındaki 'e-muhtıra' süreci ve FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimine dikkati çekti.

“28 Şubat’tan sadece 5 yıl sonra AK Parti iktidara gelmiştir”

Kalın, “28 Şubat'ı nasıl tanımlarsınız?” sorusuna verdiği yanıtta, “28 Şubat Türkiye'de vesayetçi zihniyetin demokrasiye ve millet iradesine bir saldırısıydı. Diğer darbelere benzer bir şekilde demokrasiyi askıya almayı ve milletin iradesini yok saymayı merkezine almış bir yaklaşımın, bir zihniyetin müdahalesiydi” dedi.

“Her darbe ve darbe girişimi Türkiye'yi biraz daha geriletmiştir, ülkenin ekonomik, siyasi enerjisini heba etmiştir ama milletimiz de bunlara her seferinde basiretiyle, dirayetiyle, azmiyle bir karşılık vermiştir” diyen Kalın , “Yani o "Bin yıl sürecek" denilen süreci çok kısa bir sürede tersine çevirmiştir. Örneğin 28 Şubat'ı esas alacak olursanız, 1997'de yapılan bu müdahaleden sadece 5 yıl sonra AK Parti iktidara gelmiştir. Ama tabii arada büyük bedeller ödenmiştir. Yani büyük bir ekonomik kriz, milyarlarca dolarlık zarar, devletin kurumlarına ve demokrasiye olan inancın yıpranması, insanların sandıkta ifade ettiği iradelerinin anlamsız ve işlevsiz olarak işlem görmesi ve uluslararası alanda Türk demokrasisinin gerilemesi. Bütün bu konularda maalesef Türkiye büyük bedeller ödemiştir. Bundan sonra ben milletimizin iradesiyle, azmiyle, basiretiyle artık bu tür müdahalelere hiçbir zaman izin vermeyeceğine inanıyorum” şeklinde konuştu.

"Sivil siyasetin zayıflatıldığı, hor görüldüğü, itibarsızlaştırıldığı dönemler yaşadık"

Kalın, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile bu riskler tamamen ortadan kalktı mı? Askerlerin sivillere bazı şeyleri dayattığı dönemlerin tamamen geride kaldığını söyleyebilir misiniz?” sorusuna ise şöyle yanıt verdi:

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin en önemli kalkış noktalarından bir tanesi de tam da bu vesayetçi yapıları ortadan kaldıracak, millet ile devlet arasındaki aracı sınıfları, zümreleri, çıkar gruplarını ortadan kaldıracak, aradan çıkartacak bir yapı kurmaktı ve bu başarıldı. Çünkü artık cumhurbaşkanı da milletin iradesiyle seçildiği için başarılı olması halinde cumhurbaşkanı yine milletin desteğiyle görevine devam eder. Edememesi halinde, hükümetin ya da Meclisin birbiriyle niza ederek krize girmesi halinde tekrar millete gidilir, seçimlere gidilir. Böyle bir yapı kuruldu yani her seferinde hakemin doğrudan millet olduğu, seçmen olduğu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının her birinin tek tek bireyler olarak konumlandırıldığı bir sisteme geçildi. Bu çok önemli bir artıdır, bir kazanımdır”

Genellikle darbe ve müdahalelere zemin hazırlamak için üretilen suni siyasi krizlerin kalkış noktalarından bir tanesinin de zayıf koalisyon hükümetleri olduğunu söyleyen Kalın, “Yani "milletin oyunu alan siyaset bakın çözüm üretemiyor, kriz üretiyor, kendini hükümet olarak var edemiyor, siyasi kavgalarla milletin enerjisini harcıyor" gibi gerekçelerle sivil siyasetin zayıflatıldığı, hor görüldüğü, itibarsızlaştırıldığı dönemler de yaşadık biz. Türkiye'de darbe zihniyetinin en çok başvurduğu yollardan bir tanesi hep bu olmuştur, sivil siyaseti yani milletin oyuna talip olan, milletin teveccühünü kazanan siyasetçileri itibarsızlaştırmak olmuştur. Bunun da en somut, elle tutulur tezahürlerinden biri genellikle koalisyon hükümetleri döneminde ortaya çıkan zayıf hükümetler, zayıf yönetim biçimleri, ekonomik krizler olmuştur. Yani oralarda ekonomik ve siyasi gerekçelerle, bu asker olur başka vesayet çevreleri olur, artık bu yapıya müdahale etme zamanı gelmiştir düşüncesiyle, "ordu yönetime ülkenin menfaati, milletin çıkarı için el koymaktadır" gibi gerekçelerle bunu yapmışlardır” dedi.

Kalın, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin getirdiği en önemli ilkelerden birinin de sivil siyasete yeniden itibar kazandırmak olduğunu söyledi.

"Medya tarihimiz açısından da karanlık ve utanç verici bir dönem olarak tarihimize geçti"

İbrahim Kalın, 28 Şubat sürecinde medyanın rolü hakkındaki zoru üzerine ise, “28 Şubat sürecinde medya diğer darbe dönemlerinde olduğu gibi çok kötü bir sınav verdi. Darbeyi, darbecileri, vesayet odaklarını destekleyen yayınlar yaptılar, tetikçilik yaptılar, karakter ve itibar suikastları yaptılar, insanları hedef gösterdiler. Yani özellikle 28 Şubat'ta dindar kesime yönelik bir şeytanileştirme kampanyası yapıldı, bir ötekileştirme. Özellikle başörtülü kadınları bir öcü gibi, bir karanlık, kötü bir odak gibi gösterme kampanyaları yapıldı ve bu büyük oranda da medya üzerinden yapıldı” şeklinde konuştu.

 Her darbe döneminde buna benzer propagandaların yapıldığını, projelerin hayata geçirildiğini belirten Kalın, “Ama özellikle 28 Şubat sürecinde, "postmodern darbe" denmesinin sebeplerinden bir tanesi de belki buydu, medyanın, devletin, yargının, sermayenin, bütün bu farklı çıkar gruplarının ve kurumların imkanları kullanılarak belli bir kesime karşı muazzam bir karalama, kötüleme, kötücülleştirme, şeytanileştirme kampanyası yapıldı” dedi.

“’Artık muhtar bile olamaz’ manşetleri atıldı”

Medyanın bu tavrından dolayı en fazla başörtülü öğrencilerin mağdur olduğunu söyleyen Kalın, siyasilere karşı da çok büyük kampanyalar yapıldığını belirterek, “Hatta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a "artık muhtar bile olamaz" manşetleri o dönemde atıldı. Yani bir şiir okuduğu için hapse gönderilen bir belediye başkanıyla ilgili normalde herhalde medyanın yapması gereken, bunun büyük bir haksızlık olduğunu, kanunsuzluk olduğunu ortaya koymak iken o 28 Şubat'ı inşa eden, o projeyi hayata geçiren çevrelerin talimatlarıyla manşetler atıldı, kampanyalar yapıldı, yazılar yazıldı, görseller kullanıldı. Bu, medya tarihimiz açısından da karanlık ve utanç verici bir dönem olarak tarihimize geçti” dedi.

"O dram tamamen ortadan kalkmadı"

Kalın, AA muhabirinin “28 Şubat da 12 Eylül ve 15 Temmuz gibi perde arkasında bazı uluslararası aktörlerin yer aldığı bir darbeydi. Bu döneme dair hala karanlıkta kalan noktalar var mı?” sorusuna verdiği yanıtta, “Dünyanın hiçbir yerinde darbeler sadece bir ülkenin kendi iç dinamikleriyle olmaz, mutlaka bunun uluslararası sisteme uzanan bir ayağı, bir kolu vardır. Hele ki Türkiye gibi uluslararası sistem için vazgeçilmez olan bir ülke söz konusu olduğunda ister 60 darbesini esas alın ister 80 darbesini ve diğer darbe ve darbe girişimlerini, buralarda mutlaka uluslararası sistemin, aktörlerin de bir payı hep olmuştur” dedi.

28 Şubat süreciyle ilgili Meclis’te bir komisyon kurulduğunu ve bununla ilgili raporlar yazıldığını hatırlatan Kalın, “28 Şubat'la ilgili yeni bilgi ve belgeler elbette çıkabilir, yeni araştırmalar yapılırsa bu mümkün. Çünkü binlerce mağduru var bu sürecin ve o mağdurlar tabii ki haklarını aradılar, hala arayanlar var. O dram tamamen ortadan kalkmadı, o insanların yaşadığı travma bütünüyle tedavi edilmedi, ortadan kalkmadı” dedi.

"İrtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük"

Kalın, “28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu görüşme tutanaklarının bir gün açıklanması gündeme gelebilir mi?” sorusuna verdiği yanıtta ise, “Mecliste bununla ilgili kurulan komisyonda o zaman da bunlar konuşuldu, değerlendirildi. Zaten baktığınız zaman o MGK'de alınan kararların sonuçları, uygulaması, o günkü bildiri, baktığınız zaman zaten üç aşağı beş yukarı tabloyu net bir şekilde ortaya koyuyor. Yani orada Cumhuriyet değerleri üzerine vurgu yaparken adeta milleti yok sayan daha doğrusu Cumhuriyet değerlerini kendi sınıfsal çıkarları için, vesayet zihniyetlerini meşrulaştırmak için kullanmaları kendi başına zaten bir belge, her şeyi ortaya koyuyor. Dönem dönem Türkiye'de bu irtica söylemlerinin hangi amaçlarla kullanıldığını defalarca gördük. Vaktizamanında Türkiye'de belli bir grup, belli bir çevre kendi çıkarlarını garanti altına alma, kendi gündemlerini millete empoze etmek istediğinde bunu genellikle irtica söylemi üzerinden yapardı, yıllarca böyle oldu bu” dedi.

 "Umarım tüm mağduriyetler hızlı bir şekilde telafi edilir"

28 Şubat'a yönelik hukuki sürecin, tüm mağdurları tatmin eden bir boyutta tamamlandığını düşünmediğini söyleyen Kalın, “Hala bu dönemde mağdur olup hakkını arayan kişiler var. Hatta geçenlerde yine bir hukuki dava sonuçlandı nihayet. Yaklaşık 14 yıl devam eden bir hukuki süreçten sonra bir dava sonuçlandı. Ama o dönemde yüzlerce hatta binlerce özelikle başörtülü öğrenci mağdur edildi. Bunları aileleriyle birlikte düşündüğünüz zaman bu insanların yaşadığı travmanın bir psikolojik, sosyolojik boyutu var, ekonomik boyutu var. Çünkü bu insanlar işlerinden oldular, okullarından oldular, bir kısmı eğitimlerini yarım bırakmak zorunda kaldı. İmkanı olanların bir kısmı yurt dışına gitmek zorunda kaldılar. Çok büyük travmalar yarattı. Hukuki olarak da haklarının iadesi noktasında pek çok davalar açıldı ama bazıları yıllar yıllar sürdü. Umarım ve ümit ederim ki artık bu mağduriyetler çok daha hızlı bir şekilde telafi edilir. Hala bu şekilde davası devam edenler var, biliyorum. Bunların davaları en kısa zamanda sonuçlandırılır ve hak ettikleri telafi imkanına da kavuşurlar” dedi.

“Meclis’te uygun zemin var”

Yeni anayasa tartışmaları hakkında da konuşan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Yeni anayasanın amacı Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarına 21. yüzyılda layık oldukları bir anayasayı armağan etmektir. Bunun için aslında çok geç kaldık” dedi.

Mevcut 1982 Anayasası'nın defalarca tadilattan geçirildiğini ve bütünlüğünü kaybetmiş bir anayasa olduğunu belirten Kalın, “Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşları, Türk milleti daha iyi bir anayasayı hak ediyor. Bunun için de aslında Mecliste uygun bir zemin var, siyasi partiler var, temsilciler var, milletin temsilcileri orada. Cumhurbaşkanımız da zaten "Bütün partilerin katılımıyla böyle bir anayasa yazma sürecini birlikte başlatalım." diye bir çağrı yaptı. Bu aslında çok önemli tarihi bir fırsattır. Umarım siyasi partiler ve onların dışında diğer bütün paydaşlar bu çağrıya olumlu cevap verirler” diye konuştu.

Kalın, anayasa yapım süreci hakkında ise şöyle konuştu:

“Bir anayasayı sadece hukukçular ya da hukuk uzmanları yazmaz. Yazımını hukukçular yapar ama anayasanın ruhunu inşa eden milletin ortaya koyduğu iradedir, onun tarihidir, onun zaman ve mekan algısıdır, onun kendisini dünyada nasıl konumlandırmak istediğiyle ilgili zihninde sahip olduğu dünya görüşüdür. Bu manada anayasanın paydaşı herkestir, bireylerdir, STK'lerdir, üniversitelerdir, uzmanlardır, sıradan vatandaşlardır, siyasetçidir, iş adamıdır, medya mensuplarıdır vesaire. Bu süreci hep birlikte el birliğiyle sahiplendiğimiz zaman gerçekten Türkiye'ye, 21. yüzyıla yakışır bir anayasayı yazma imkanımız olur"

Kalın, bunun yapıldığı zaman da darbeler, müdahaleler, postmodern veya başka tür müdahaleler, demokrasinin kesintiye uğraması, millet iradesinin askıya alınması, yok sayılması, sivil siyasetin itibarsızlaştırılması, kurumların aşınması gibi sorunların ortadan kalkalacağını belirterek, "Bunun yerine gerçekten demokratik, şeffaf, meşruiyeti olan, milletin iradesine, basiretine, hikmetine dayalı, bizim tarihimizi, coğrafyamızı, insanımızı, insanlık anlayışımızı yansıtan bir anayasayı yazabiliriz” dedi.

 

AA

 

DAHA FAZLA HABER OKU