Doğacak güne hazırlık yapan yok… Sonumuz hayrola

Zeynel Karataş Independent Türkçe için yazdı

Anadolu'da ünlü bir söz vardır; "Gerekeni gerekmezden önce hazırlamak". Beride kalıp panik içinde zamanı kaotik yaşamak veya öteyi hazırlayıp geleceğin keyfini çıkartmak.

İlginç bir şekilde insanlık kronik sorunlara esir kalırken kaybettiklerine canı yanıyor. İklimlerde dönüşüm ve salgın, şimdilik endişenin şiddetini artırıyor. Doğacak güne hazırlık yapan yok. 


Küresel düzeyde yaşanan iklim değişimleri birçok afeti ve hastalığı getirse de asıl darbe göç hareketleri ile gerçekleşecektir.

Elverişli yaşam alanlarının daralması ve değişimi 8 milyara dayanan dünya nüfusunu hareketlendirecektir.

1350 yıllarında, dünya nüfusunun 500 milyon tahmin edildiği dönemde gerçekleşen kavimler göçü, birçok alanda domino etkisi yaşatmıştır. İmparatorluklar çökmüş, dinler, etnik yapılar ve yaşam biçimleri başkalaşmıştır.

Kıtalar ve ülkeler arasında hayat standartları arasında uçurumların olduğu günümüzde yüz milyonlarca insanın göç hareketi benzer sonuçlara gebedir.

Hayat standartlarının yüksek olduğu gelişmiş ülkeler göç basıncına dayanabilecek mi?

İnanç biçimleri, etnik yapılar ve yaşam tarzları kendilerini ne kadar koruyabilecek?

En iyimser tahminler onlarca yıl içinde 400 milyon insanın göç hareketine katılacağı öngörmektedir.

Neticede küresel ısınma politikacıların dikkatini çekene kadar dönülmez başlangıçlar yaşanacaktır. Yaşam ise geç kalanları affetmeyecektir.


Çevre sorunları ile ilgili uluslararası çalışmalar daha eski tarihlere dayansa da küresel ısınma ve iklim değişikliği ile ilgili ilk çalışma; 1992 Rio de Janeiro Birleşmiş Milletler Çevre Kalkınma Konferansıdır.

Bu konferanstan sonra onlarca ülkenin taraf olduğu anlaşmalar çerçevesinde binlerce bilim adamının yayımlamış olduğu tespit, beklenti, uyarıların hiç biri tam olarak dikkate alınmadı.

Yaşamı tehdit eden, büyüyen ve çeşitlenen sorunlar bazı alışkanlıkların terk edilmesi ile düzelmeyecektir. Geri dönülmez noktanın eşiğinde, bilim insanları ile karar vericiler arasında iletişim kopukluğu yaşanmaktadır.

Ülke ve toplumların etki ve rolleri birbirinden farklı olabilir ancak global düzeyde yaşanacaklardan herkes payını alacaktır.


2000-2017 yılları arasında Kutup Bölgelerindeki 140 milyar ton buzulun erimesi ile başlayan sorunlara rağmen küresel ısınmaya dönük bir karar alınamadı.

Eylül 2019'da Avustralya'da başlayan yangın 6 ay boyunca 11 milyon hektar alanı kül etti, 1,25 milyar hayvan can verdi. Bu afete neden olan küresel ısınma gündemin ilk sırasına giremedi.

İklim alanlarında kayma, biyoçeşitlilikte azalma, sel veya kuraklık felaketleri ardı sıra yaşandı. Yine de küresel ısınma Doğu Akdeniz kadar gündem olmadı.

1 Aralık 2019 Vuhan'da ilk Kovid-19 tespitinden sonra dünya genelinde vaka sayısı 110 milyonu ölü sayısı 2,5 milyonu aştı.

İklim değişimleri ile yeni ve mutant mikroorganizmalar kontrolden çıkarken tüm bunlara neden olan küresel ısınmayı tartışan yok.

Anlaşılan insanlık, agresif doğal bir seleksiyon ile yüksek düzeyde öjenik bir azalmaya boyun eğmiş durumda. 


Konforu sağlayan teknoloji enerji kaynaklarına gün geçtikçe daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Olağanüstü düzeyde fosil veya yenilenebilir enerji kaynaklarının tüketilmesi ekosistemi farklı boyutlarda değişime zorlamıştır.

Tabiat kendi yapısındaki çözme kabiliyeti ile bazı sorunları aşabilir. Ancak; uzun süreli dayatılan sorunlar doğanın çözüm mekanizmasını esnetmiştir.

Son 50 yıl içinde makro veya yerel düzeyde yaşanan doğal afetler, doğanın bağışıklık sisteminin yetersiz kaldığını ispatlamaktadır.

Bölgesel anlamda yaşanan doğal afetler küresel çapta bir önlemi tetiklememiştir. Küresel ısınmanın katlanabilir sonuçları, karar vericileri etkilemediği görülmektedir.

Yerel düzeyde kalan SARS, MERS, Ebolo gibi hastalıklara sadece endişe düzeyinde yaklaşılmıştır. Kovid-19 pandemisinin tüm dünyayı silkelemesine karşın her ülke kendine özgü çalışmaları ile sınırlı kalmıştır.

Global düzeyde ortak bir çalışma sistemi kurulamamıştır. Dünya Sağlık Örgütü'nün, "pandemi düzeyinde salgınların müstakil müdahaleler ile bitirilemeyeceği, daha ölümcül salgınların gelebileceği, dünyanın bu salgınlara karşı kırılgan ve hazırlıklı olmadığını" belirtmesi tüm tarafları ilgilendiren önemli bir uyarıdır.  

Küresel ısınmanın "kuraklık" gibi sonuçları dünya genelinde kıtlık getirebilir. Uzun süreli yaşanacak kuraklık ve kıtlık; sağlık ve ekonomik problemlere karşı insanlığı çaresiz bırakacaktır.

Kasım 2020'de Dünya Gıda Programı'nın (WFP) kıtlık ile ilgili ikazları yeterince dikkat çekmediği görünmektedir. Kovid-19 pandemisi ile baş edemeyen insanlık ilave bir kuralık ve kıtlık süreci ile imtihan olmaya hazır mı? 


Her iklim kendi özelliğinde farklı mikroorganizmalara ortam sağlar. Küresel ısınma iklimleri değiştirdikçe insanlık, hastalıklara neden olacak yeni veya mutasyona uğramış mikroorganizmalarla karşılaşacaktır.

Hastalıklar ile doğal afetlerin iç içe geçtiği bir süreçte siyasi ve ekonomik güçlerde kaymalar öngörülmelidir. Hegemonik güçler siyasal ve ekonomik alanda küresel bir kapışmanın içindeyken kendi iç sorunları ile boğuşmaya güçleri yetmeyebilir.

Küresel ısınma, depremler ve  Kovid-19 pandemisi, insanlara dramatik hikâyeler yaşatıyor. Bu tabii görünen afetlerin sosyal ve ekonomik sonuçları, ayak sesleri duyulan dünya savaşı başlamadan, birçok ülke ve topluma felaket getirebilir.

Doğal ortamda büyüyen bu sorunlar uyumlu küresel politikalar ile yumuşatılmalıdır. Ancak bilinç ve teknolojik müdahale yetersiz kaldıkça birçok toplum ve devlet için gecikmiş olunacaktır.

Yaşanacaklardan sonrası dünya senaryolarını, tahmin edebiliyor muyuz? 


İnsanlığın doğa üzerinde hâkimiyet egosu kendisine birçok kazanım sağladığı malum. Doğa ise bu hâkimiyetten memnun görünmüyor.

Doğa rahtsızlığını; sıraya koyduğu felaketlerle can ve mal kayıplarına yol açarak göstermektedir. İnsanlık elindeki gücün sarhoşluğu ile yaşanan olağan dışı afetleri görmezden gelemez.

İnsan ile tabiat arasında en güçlünün olmayacağı bir dünyada yaşıyoruz. Tabiatın bir parçası olan insanlık, doğa üzerindeki hâkimiyetini sağlarken kendisine de kuyu kazdığını artık biliyor. 

İnsanlık tabiatın canlı yönünü göz ardı etti. Tabiat; bir organizma misali kendini korumak için güncellenmekte geri durmadı.


Ekosistem her eşikte, sahne ve kostüm değiştirdi. Yaşam yeni ve uyumlular ile devam etti. Başka bir eşiğin arifesindeyiz ve hayat eskisi gibi olmayacak.

Yerküre kendi içinde her seferinde yapılanırken uzaydan muhteşem görünümünü korumasını bildi. İnsan bu muazzam yapının içinde bir parçadır.

Zıttı olmayan bir Tanrı'nın yarattığı dünyaya sahiplenen insan, sorumluluklarının ötesinde sınırları zorladı. İnsan, doğaya ve kendisine karşı savaşmaya ara vermedi.  

Kayıp ve kazanımların aurasında; insanda ki çatışmacı ruh hali azmaktadır. İlmi ve sarih çalışmalar; buhran, kir ve gürültünün kaosunda yetişme alanı bulamadı.  

Oysaki anlatacak, yaşanacak çok güzel fikirler ve paylaşımlar var.


1950'den beri kendisini hissettiren küresel ısınmaya bağlı gerçekleşen can ve mal kayıpları global bir tehdit düzeyine ulaşmıştır. Kuraklık, sel baskınları, orman yangınları nicel ve nitel düzeyde yaşam alanlarını tehdit ediyor.

Bilim çevrelerinin hala açıklayamadığı gerekçeler ile dünya genelinde deprem ve tsunami sayıları, depremlerin şiddetinde olağan üstü istatistiklere ulaşılmış durumdadır.

Küresel düzeydeki bu tehditleri gölgesinde bırakan Kovid-19 salgını ve mutasyona uğramış hali kontrolden çıkmış görünüyor. 

Kovid-19 salgınını; küresel ısınma ve depremlerden farklı olarak gündemde kalma başarısını göstermiştir.

Kovid-19 salgınının gündemde kalmasının temelinde; evrensel, ülke, aile ve bireysel bazda ekonomik istikrarı ve hayat standartlarını olumsuz etkilemesidir.

Yüksek dozda olsa da uzun süreli etkili bu olaylar, insan psikolojisinde duyarsızlığı yerleşik duruma getirmektedir.

Bu doğal afetlerin ulaştıkları boyuta, tüm yönetim anlayışlarına karşı dip yapmış ilgisizlik, güvensizlik kaotik bir belirsizliği suskunca kabullenişe götürmüştür.

Küresel ısınmanın etkileri ve acıları yaşama tokat gibi çarparken etkili hiçbir önlem alınmamaktadır. Toplumsal tahammülün sınırları ölçülmelidir. Salgın ile gelen ölüm, kıtlık ile gelecek açlık toplumsal isyanların habercisidir.


Ayrı coğrafyalarda yaşanan depremlere karşı bilim, çaresizce hiçbir gelişim göstermemektedir. Kovid-19 salgını pandemi düzeyinde milyonlarca insanı ölümüne tehdit ederken tedavisine dönük tatmin edici hiçbir açıklama yapılmamaktadır.  

Kapıdan içeri girmiş bu tehditlerden hiçbir ders almayan devletler "yeni nesil" bir dünya savaşının hazırlığı içindeler.

Öyle görülüyor ki yanıtı "HİÇ" olan bir yaşam biçimi kitlelerce ilanı verilmemiş sistem olarak benimsenmiştir.

İnsanlığın umursamazlığı içinde doğanın başlattığı bu savaşın mağlubu kim olacak?


İngiliz bilim adamı Stephen Hawking'in tespitleri 'Zamanın Kısa bir Tarihi' adlı kitabında satır aralarında saklı kaldı:

Dünyadaki yaşamın, soğuk savaş stili bir atom bombasının yanı sıra, çok daha sinsice ve görünmez biçimlerde de tehdit altında olduğunu, biyolojik silahların yaratacağı tehditten çok daha fazla kaygı duyduğunu, nükleer silah üretmek için büyük tesisler gerekir oysa genetik mühendislik için küçük bir laboratuar yeter. Dünyadaki bütün laboratuarları kontrol etmek mümkün değil. Yani, insanlığın bir 'kıyamet günü virüsüyle' yok olması çok daha mümkün...


ABD, Çin, İsrail veya başka bir ülke gen teknolojisi üzerine gelişmiş laboratuarlar kurmuş olabilir.

Oysaki yaşadıklarımızı ve yaşanacakları yan yana koyduğumuzda küresel ısınma; yeryüzünü genetik mühendislik çalışmaları için koca bir laboratuara dönüştürmüştür.

Üretimde şimdilik: yangın, sel, kuraklık, deprem, tsunami ve salgın hastalıklar var.

Soylular ile yoksunları/yoksulları ayırt etmeyen bir laboratuar çalışması yaygın bir acı, ölüm ve açlığı sıraya koymuş durumda.

Henüz yolun başında sayılırız.

Sonumuz hayrola…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU