"21 Şubat Dünya Anadil Günü" dolayısıyla Kürtçe'nin resmi ve eğitim dili olması için başlatılan kampanyalar devam ediyor.
Bu kapsamda siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerinin desteğiyle düzenlenen basın açıklamasıyla "Kürtçe resmi ve eğitim dili olsun" imza kampanyası başladı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Kampanyaya ilk imzayı atan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Kürtçe'nin resmi dil olarak kabul edilmesi gerektiğini söyledi.
Basın toplantısına, Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK), Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), PDK-Bakur, İnsan ve Özgürlük Partisi ve çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisi katıldı.
"Kürtçe'nin Türkiye'de serbest ve resmi olmasını talep ettik"
Türkiye'de bunlar olurken Kürtçe ile ilgili bir diğer gelişme de Fransa'nın başkenti Paris'te yaşandı.
Kürt Dil Hareketi (HEZKURD) Yönetim Kurulu Üyesi Roni Aydın Dere, Kürtçe'nin yasal güvenceye alınarak eğitim dili olması için Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'ne (UNESCO) başvurdu.
Konuya ilişkin Independent Türkçe'ye konuşan Dere, UNESCO'ya başvuruyla Kürtçe'nin bilinçli ve programlı asimilasyon politikaları nedeniyle tehlike altında olduğuna dikkat çektiklerini ifade etti.
UNESCO'nun demokratik yaşam, özgürlükler, hukukun üstünlüğü ve dünya barışı için önemli bir misyon üstlendiğini hatırlatan Dere, "BM ve ona bağlı UNESCO'ya prensipleri gereği sorumluluklarını hatırlatıp Kürtçe'nin Türkiye'de serbest ve resmi olmasını talep ettik" dedi.
Uluslararası kurumun geçmişte de yasaklı diller ve arkeolojik değerler için ciddi girişimde bulunduğunu ve bunu Kürtçe için de istediklerini aktaran Dere, başvurudan sonuç almayı umduklarını belirterek şunları kaydetti:
"Başvurumuz bir prosedür şeklinde devam edecek. UNESCO'nun prensipleri gereği bir dönüş yapmasını bekliyoruz. Hukuki yöntemlerle bunu uluslararası bir davaya dönüştürerek konunun takipçisi olacağız. Amacımız hukuksal ve demokratik yöntemlerle Kürtçe'nin Türkiye'de anayasal güvenceye alınması ve eğitim dili olmasıdır."
"Dili yasaklamak bu zenginliği kendi elleriyle yok etmektir"
Toros Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Özer de dilin insani ve vicdani bir mesele olduğunu belirtti.
Özer, bir dili yasaklamanın bir insanın özgürlüklerinin elinden alınmasıyla eş değer olduğunu savundu.
Devleti ayakta tutan olgunun adalet ve adaletin temelinin ise vicdan olduğunu kaydeden Özer, "Devletin kendi vatandaşına karşı vicdanlı davranması esastır. Farklı diller zenginliktir. Dili yasaklamak bu zenginliği kendi elleriyle yok etmektir" ifadelerini kullandı.
Yaşadığımız modern çağda dilin yasaklanmasıyla devletin vatandaşına büyük ayıp ettiğini ifade eden Özer, "Bir dönem üzerinde Kürtçe kasetler bulundukları için insanlar gözaltına alındı ve tutuklandı. Devletin vatandaşının dilini yasaklaması ayıptır. Devlet vatandaşına yardımcı olmalı, olanaklar sunmalı. Bu olanakları gerçekleştirmenin en önemli yollarından biri de anadilde eğitim ve öğretimdir" diye konuştu.
"Kürtçe yayın başladı diye dünya yıkılmadı"
Her insanın annesinden aldığı dille konuştuğunu, dili ile kendini ifade ettiğini onunla güçlenerek geliştiğini aktaran Özer, dilin yasaklanmasının vatandaş ile devlet arasındaki aidiyet bağını zayıflattığını belirterek, "Dilin yasaklanması vatandaşı devlete bağlı hale getirmez, aksine ondan uzaklaştırır. Özellikle günümüzün iletişim ve internet çağına birtakım şeyleri örterek, yasaklamanın mümkün olmadığı bir dönemdeyiz. Yıllarca süren yasaklardan sonra TRT 6 Kürtçe yayına başladı. Bazen Kürtçe dersleri de veriliyor. Kürtçe yayın başladı diye dünya yıkılmadı" değerlendirmesinde bulundu.
Çözümün herkesin ana sütü kadar hak ve helal olan kendi anadilini serbestçe okuması, yazması, öğrenmesi ve aktarmasından geçtiğini vurgulayan Özer, dilin insanı diğer varlıklardan ayıran en temel unsur olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Ahmet Özer, sözlerini şöyle tamamladı:
Dil ile okur, yazar ve konuşuruz. Dil ile uygarlıklar yaratırız. Bizi hayvanlardan ayıran da dildir. Dilden korkmamak, üzerindeki yasakları ortadan kaldırmak ve isteyen herkesin kendi diliyle bilim, kültür ve eğitim yapmanın önünü açmak gerekir. Dünya Anadil Günü de bunun içindir zaten. Bütün aydınların Kürt, Türk, Arap, Laz veya Çerkez kim olursa olsun anadilini yaşaması ve koruması gerekir. İnsani bir değer olan dile sahip çıkmak gerekir. Türkiye önündeki bu sorunları çözdüğü takdirde 5-10 yıl içinde kendi coğrafyasının en saygın demokrasilerinden biri olabilir.
© The Independentturkish