Son günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni bir anayasa yapmak gerektiğini ortaya attı. Buradaki asıl amacı bir kenara bırakıp bir anayasa nasıl yapılır onun üzerinde duracağım.
Lakin bundan sonra, seçim sürecinde ve seçimden sonra anayasa değişikliği konusu gündemimizi oluşturacak.
Anayasa, bir ülkenin en üst değer yargılarının bileşkesi ve çimentosu olan yasaların anasıdır. Yasalar anayasadan kök alır ona göre düzenlenir.
Anayasa Mahkemesi Başkanının belirttiği gibi, anayasaya uymamak, onun kararlarını yerine getirmemek hukuk devleti olmayı ortadan kaldırır.
Sami Selçuk'un belirlemesi ile, o zaman ülke anayasalı bir cumhuriyet olsa bile anayasal bir cumhuriyet olmaz.
Sadece anayasa olması da önemli değil, önemli olan bu anayasanın kimden yana olduğudur; vatandaştan, hak hukuktan yana mı yoksa ceberut devlet anlayışından yana mı?
Söz gelimi, 26 kez, yüzlerce maddesi değiştirilmesine rağmen, halihazırda uygulamada olan 12 Eylül anayasası çağdaş düzlemde hak ve özgürlüklerin ihyasına değil, bu çerçeveyi zaptı rapta alan bir mantaliteye sahiptir.
O yüzden behemehâl değişmeli ve yeni bir anayasa yapılmalıdır, ama nasıl?
Milletvekili genel seçimleri yüksek bir temsille ortaya çıkardığı meclis, yeni anayasa yapımı için bir şans olarak görülmüştü; ama bu yapılamadı…
Oysa yüksek temsil gücü olan bir meclisi bekleyen en temel görev, darbe anayasasını tarihteki yerine havale etmek, bunun yerine Türkiye'nin ihtiyaçlarına cevap veren, sorunlarını çözen yepyeni bir anayasa yapmaktı.
Şimdi buna bir de sistem tartışmaları eklendi. Türkiye ortadan ikiye bölünmüş, muhalefet parlamenter sistemi isterken iktidar ne olduğu belirsiz olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde ısrar ediyor.
Bu durumda anayasa yapımı için elzem olan toplumsal mutabakat ortadan kalkmış oluyor.
Peki, yeni anayasa nasıl yapılacak?
İhtiyacımız olan yeni anayasa nasıl bir anayasadır?
Burada cevaplandırılması gereken birkaç soru büyük önem taşıyor:
1. Yeni anayasa nasıl bir yöntemle yapılmalı?
2. Özü, içeriği nasıl olmalı?
Bu sorulara verilecek cevap yeni anayasanın Türkiye'nin ihtiyaçlarına cevap verip-veremeyeceğini de belirleyecektir.
Bir toplum için dünyanın en değerli şeyi para-pul altın veya elmas değildir, o an için var olan ihtiyaçtır. Türkiye'nin de bugün en önemli ihtiyacı yeni bir anayasadır.
Bu ihtiyaç karşılanırken, yapım yöntemi; temel ilkeler, kimlikler, din ve vicdan özgürlüğü, kuvvetler ayrılığı açısından irdelenmesi ve bu konu başlıklarının altı doldurulması çok önemli.
Aksi takdirde havanda su dövülür. Çünkü anayasalar toplumların en üst değer yargılarının bir üst hukuk normu olarak formüle edilmiş bileşkesidir.
Anayasalar bu yanlarıyla hem toplumsal sosyolojiyi temsil ederler hem de ülkenin ortak aklını ve vicdanını...
Demokratik bir yönetim felsefesinin ruhu bunu gerektirir, yani insanı işin merkezine koymayı… Nedeni basit.
Hak ve yetkinin asıl sahibi halktır
İnsanlar daha iyi yaşamak için aileden başlayarak bazı hak ve yetkilerini başka kişi ve kurumlara devrederler. Ailede bireyler zımnen de olsa bir aile reisi tayin ederler; daha güzel ve ahenkli bir ailede yaşamak için.
Bu meyanda bazı hak ve yetkilerinden vazgeçerek bunları aile reisine devrederler. Sonra apartmandaki sakinler temiz bir çevre ve iyi bir yönetim için kimi yetkilerinden feragat ederek kendi adlarına bu işleri yürütmek için apartman yöneticisi seçeler.
Apartmanların oluşturduğu mahalleler muhtarları, muhtarların oluşturduğu beldeler belediye başkanlarını seçer. Sonra ülke milletvekillerini ve bu vekillerden oluşan hükümeti seçerler.
Yani öz itibari ile hak ve yetkinin sahibi bireylerdir ama bireyler kendi özgün işlerini yapabilmek için özgür iradeleri ile bu yetkilerini kendi rızalarıyla kademeli olarak devrederler.
Hatta ülkeler de daha yaşanabilir bir dünya için kimi yetkilerini günümüzde oluşmuş olan ulus üstü kurumlara devrederler.
Meselenin özü
Toplumun büyük çoğunluğu bu yetkileri parlamentoya devrederken artık 12 Eylül darbesi ile yönetilmek istemediğini, yeni, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa istediğini seçim sürecinde ortaya koymuştu aslında.
Parlamento bunu dikkate almadı bir de üstüne toplumun ekseriyetinin şimdi artık net biçimde memnun olmadığı dünyada eşi benzeri olmayan bu sitemi koydu.
Bu ikinci yol, toplum için birçok sorun barındırıyor. Bir kere toplumun genelinin kabulüne dayanmadığı için meşruiyeti zayıf oldu.
İkinci olarak alınan yetkinin aksine bir iş yapıldığı için demokratik olmaz, buna itiraz edenler dinlenmezse o takdirde otokratik olur. Bugün tek adam yönetimine olan itirazlar için rıza üretmek yerine baskı uygulanıyor.
Üçüncü ve daha da önemlisi toplumun birikmiş sorunlarını çözemediği için, kamuoyunun sorunsuz bir ülke beklentisi boşa çıktı.
Dördüncüsü, baştaki bir grubun keyfi yönetimine maruz kalındı. Yani bütün kesimleri kapsayan, özgürlükleri öne alan, geniş bir katılım ve mutabakatla gerçekleştirilmesi gereken demokratik ve birikmiş sorunları çözen fonksiyonel bir anayasa yapılması beklenirken, bunun yerine cumhurbaşkanına büyük yetkilerle yasama, yürütme ve yargıyı belirleme yetkileri verildi.
Bütün bunlar hem çağcıl değil hem sorunlu. İşte bu nedenlerle yeni bir anayasa yapışmalı, dolaysıyla ihtiyaç ortadan kalkmış değil, her zamankinden daha şiddetli.
Yeni anayasa neler içermeli?
Demokratik parlamenter bir anlayışla düzenlenecek yeni bir anayasanın içermesi gereken en temel konular, Kürt meselesinin çözüme kavuşturulması, her türlü vesayetçiliği gerileten sivilleşmeyi öne alan biçimde düzenlenmesi, din-devlet-birey ilişkilerinin özgürlük ekseninde yeni bir düzene kavuşturulmasıdır.
Yasalardaki değişiklikle seçim barajı temsil adaletine uygun bir seviyeye çekilmeli, yerel yönetimlerin yetki alanı genişletilmelidir.
Yeni anayasada, seçilmiş organlar üzerinde vesayet organlarına yer verilmemeli; Milli Güvenlik Kurulu kanunla düzenlenen ve görev alanı münhasıran milli savunma konuları ile sınırlı olan bir danışma organı şeklinde yeniden yapılandırılırken; YÖK ve Diyanet İşleri çağın ve toplumun gereklerine göre düzenlenmeli, laik, demokratik, sosyal, hukuk devletinin altı doldurulmalıdır.
Yeni anayasanın felsefesi ne olmalı?
Her şeyden önce ideolojik olarak tarafsız olmalı, etnik bakımdan kör olmalı, din ve inanç açısından tamamen tarafsız durmalıdır.
Örneğin mevcut Anayasa'nın 66'ncı maddesi gibi maddeler olmamalı; milliyetçi ve ırkçı vurgulara yer verilmemelidir.
Temel hak ve özgürlükler kısaca tarif edilmeli; bu bakımdan anayasanın değerler felsefesini eşitlik adalet ve özgürlük kavramları oluşturmalıdır.
Ayrıca cins ayrımcılığını ortadan kaldıran bir yaklaşım içermeli. Devletin insanı yerine insanın devleti yaklaşımını esas almalıdır.
Hukukun üstünlüğüne dayanan, sadece büyümeyi değil adaleti ve bölüşümü esas alan sosyal ve demokratik devleti şiar edinmeli, inançları özgür bırakan ve herkesin dinine saygı duyan laik devleti gerçekten inşa eden bir mantaliteye sahip olmalıdır.
Nasıl yapılmalı?
Bu anayasa geniş bir mutabakatla yapılmalıdır. Bunun da sihirli kavramı katılımdır. Başta mecliste grubu bulunan partiler olmak üzere meclise giremeyenlerin de görüş ve önerileri alınmalıdır.
Sivil toplum kuruluşları, toplumun diğer tüm örgütlü kesimlerinin görüşleri süreçte değerlendirilmeli ve dikkate alınmalıdır.
Üniversiteler, barolar dinlenmeli ve tabii ki sön söz meclisin olmalıdır. Meclisin de daha hızlı ve etkin çalışması için bu konuda "Partiler Arası Uzlaşma Komisyonunu" kurulması önemli.
Komisyon yukarıdaki bütün süreçleri süzgeçten geçirdikten sonra Meclis oturup anayasayı yapmalıdır. Bunu gerçekleştirmek önümüzdeki parlamentonun önündeki en önemli görev olacaktır.
Sonuç
Sonuç olarak, Türkiye önemli bir süreçten geçiyor. Değişim isteyenler ile çıkarları için statükoyu sürdürmek isteyenler arasındaki mücadele sürüyor.
Değişim isteyenler bu mücadeleden galip gelir ve birikmiş sorunları demokratik ve özgürlükçü bir anlayışla çözerse Türkiye 5-10 yıl içinde bölgesinin en saygın demokrasilerinden biri haline gelebilir.
Aksi takdirde bağrında her türlü sorunu taşıyan geri kalmış gelenekçi üçüncü dünyanın yanına savrulmaktan kendini alıkoyamaz ki bu hiç kimsenin arzusu değildir.
Sürecin mihenk taşı ise birtakım kişi ve gruplara imtiyaz tanıyan değil, kamu yararı anlayışıyla ve toplumsal mutabakatla yapılacak olan yepyeni bir anayasadır.
Aksi takdirde gelecek kuşaklara kötü bir miras bırakmanın vebalı altında kalırız.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish