Bediüzzaman'ın tam 112 yıl önce bizzat kendi öz be öz Kürtçesi ile yazdığı bir hitabeyi ve Türkçe tercümesini paylaşacağız.
Bediüzzaman Said-i Nursî ülkemizin yetiştirdiği; mücadele, fikir ve eserleri ile çağımızı etkileyen bir alim ve mütefekkirdir. 50'ye yakın dünya diline çevrilmiş olan eserlerini Arapça, Türkçe ve Kürtçe olarak kaleme almıştır.
Mesela, yazdığı eser külliyatı olan Risale-i Nur'lar içinde orijinal bir tefsir örneği olan "Îşarat'ül-Îcaz" kitabının aslı Kürtçedir.
Onun "Tarihçe-i Hayatı"nı yazan ünlü talebesi Müküslü Hamza1 bu kitabın ilk yazılışından bahsederken şöyle der:
Hazreti Üstad Kelam-ı Kadim'i eline alıp Kürtçe anlatırdı. Hiç kitaba ve ya tefsire bakmazdı. Arkadaşlarımızdan Molla Habib namında bir efendi Kürtçe not tutardı. Bu gün Evkaf Matbaasında basımını gerçekleştirmeye çalıştığımız bu Îşarat'ül-Îcaz kitabının kaynağı, Harb-i Umumide Harp cephesinde kaydedilen o notlardır. 2
Yine 1910 yılında Kürt aşiretleri ile gerçekleştirdiği diyaloglar neticesinde kaleme aldığı "Münazarat" adlı eserinin de aslı Kürtçedir.
Bediüzzaman, Kürtçe el yazma/destxet olan bu iki kitap nüshalarını İstanbul'da matbaada basacağı zaman, mekan ve şartlar gereği Arapçaya, daha sonra da Türkçeye çevirerek yayımlar.
"Münazarat" kitabının "İfade-i Meram" adlı önsözünde "Ben Kürtçe düşünürüm, Arapça ve Türkçe yazarım" demesi kanaatimizce bundan dolayıdır. 3
Ayrıca kaynaklarda Van hayatı döneminde bir Matematik kitabı da yazdığı belirtilmektedir. Kanaatimizce ve bazı şifahi rivayetlere göre bu kitabı da Kürtçedir.
Zira 1900'lü yılların başına denk gelen bu dönemde Bediüzzaman henüz kitap yazacak kadar Türkçe bilmemekte ve mekan ve şartlar gereği de Kürtçe ile yazmış olma ihtimali oldukça yüksektir.
Bu eserlerin Kürtçe asılları olan el yazma nüshalar Birinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki muhaceret ortamında kaybolmuştur. İnşallah bunlar da bir gün arşiv ve ya kütüphanelerde bulunur, kim bilir.
Ama bereketli kaleminden çıkan ve günümüze kadar gelmeyi başarmış bir Kürtçe yazısı var ki bence bir cilt kitaba bedel. Belki daha fazla...
1908'de İstanbul'da yayımlanan "Kürt Teavün ve Terakki Gazetesi / Kürt Yardımlaşma ve İlerleme Gazetesi"nde çıkan bu yazıda Nursi, Kürtlerin dert ve dermanlarını/temel sorunlarını ve bunlara karşı önerdiği çözüm, yol ve yöntemleri, oldukça veciz bir şekilde, akıcı ve anlaşılır bir Kürtçe ile dile getirmiştir.
"Ey Kürtler" hitabı ile başlayan bu sesleniş, adeta bir manifestodur. Kürt toplumunu muhatap alan tarihi bir bildirge ve yol gösterici bir bildiri metnidir.
Hala güncel ve geçerliliğini koruyan bu metin, Kürtlerin ihtişamlı tarih ve medeniyetlerinin dinamiklerine işaret ederek, buna yaraşır parlak bir geleceğin/Rönesans'ın inşası için medeni, makul ve meşru metotlar göstermekte, yol haritası sunmaktadır.
"Bu kadar değerli ve Kürtler için hayati derecede önemli olan bu manifesto, bu hitabe nasıl oldu da bu güne kadar gizli kaldı ve kamuoyundan saklanabildi?" şeklinde haklı bir soru akla gelmektedir.
Bunun cevabı olarak iki nedenden söz edilebilir kanaatimizce. Birincisi, Kürtçeye ve Kürt kimliğine dair en küçük bir sese, bir nefese dahi hayat hakkı tanımayan eski Türkiye anlayışından kaynaklı baskı ortamı.
Öyle ki Bediüzzaman'ın tüm eski makale ve kitaplarını ihtiva eden "Asar-i Bediiyye" kitabına dahi bu hitabe orijinal Kürtçe hali ile konulamamıştır.
Ağır ve anlaşılmaz bir Osmanlı Türkçesine (ki bazı yerleri de yanlış tercüme edilmişti) çevrilerek yerleştirilmişti. Bu da bu metnin anlaşılmasını ve yayılmasını geciktiren bir etken oldu.
İkinci neden olarak da Kürtler adına 1960'lı yıllardan itibaren ortaya çıkan hareketlerin kendi toplumuna//tarihine yabancılaşmış, oryantalist bir modernizme dayanan yaklaşımları zikredilebilir.
Avrupa'nın refah ve medeniyet yıldızı sayılan modern Finlandiya'nın manevi mimarı kabul edilen ve Gregory Petrov'un "Beyaz Zambaklar Ülkesi"inde somutlaşan eğitim ve sivil girişim örneğine benzer ve bunun çağdaşı bir çağrı ve girişim örneğidir Bediüzzaman'ın bu mesajı aslında.
Merkezi Van'da olmak üzere değişik bölümlerinin Bitlis ve Diyarbakır'da kurulması planlanan ve Arapça, Kürtçe ve Türkçe eğitim ön gören Medrset'üz-Zehra/Zehra Üniversitesi projesiyle pratik alt yapısı da oluşturulan bu mesaj ve manifestonun sesi, söz konusu bu baskı ve şiddet ortamında duyulmaz hale getirildi denilebilir.
Hal-i hazırda Kürleri inkar ve imha anlayışının ve Kürt toplumunda buna karşı gelişen şiddet ve şiddet vesayetinin kriz yaşadığı günümüz vasatında, bu hitabenin/manifestonun reaksiyoner değil, aksiyoner, sivil, medeni ve insani mesajına ihtiyaç daha bir artmış durumdadır.
Bu nedenle hala geç kalınmış sayılmaz. Bence bu hitabeyi her Kürt evladı çerçeveletip evine asmalı; sabah/akşam bakıp dersini almalıdır.
Gençlerin bunu ezberlemesi gerekir. Gerçi Nûbihar dergisinin bu şeklinde hazırladığı bu hitabeyi bazı evlerin duvarlarında görmüştüm.
Bu metinde önerilen çalışmaların toplumun geneline yayılarak bir var olma biçimine ve hayat tarzına dönüşmesi lazım ve elzemdir kanaatimizce.
Sözü Said-i Kurdî/Nursî'nin tatlı/şirin Kürtçesine bırakalım:
Ey Gelî Kurdan!
Îttîfaqê de quwet, îttihadê de heyat, di biratîyê de seadet, hukûmetê de selamet heye. Kapika îttihadê û şirîta muhebbetê qewî bigrin, da we ji belayê xilas ke.
Qenc guhê xwe bidinê, ez ê tiştekî ji we re bibêjim:
Hûn bizanin ku sê cewherê me hene; hifza xwe ji me dixwazin.
Yek İslâmiyet: Ku hezar hezar xûna şehîdan, buhayê wê dane.
Ê duduyan Însaniyet: Ku lazim e em xwe nezera xelqê de, bi xizmeta eqlî, ciwanmêranî û însaniyetî, xwe nîşanî dunê bidîn.
Ê sisîyan Millîyeta me ye: Ku meziyetê da me; ê berê ku bi qencîyê xwe sax in, em bi karê xwe, bi hifza millîyeta xwe, ruhê wan qebra wan de şad bikîn.
Piştî wê, sê dijminê me hene, me xerab dikin:
Yek feqîrtî ye: Çil hezar hemmalê Îstenbolê delîlê wê ye.
Ê duduyan cehalet û bêxwendinî: Ku hezar ji me da yek 'qazete' nikarin bixwînin, delîla wê ye.
Ê sisîyan dijminî û îxtilaf e: Ku ev edawet, quweta me wunda dike, me jî musteheqê 'terbîyê' dike û hukûmet jî ji bêînsafîya xwe zulm li me dikir.
Ku we ev seh kir, bizanin çara me ev e ku: Em sê şûrê elmas bi dest xwe bigrîn. Ta ku em her sê cewherê xwe ji dest xwe nekîn û her sê dijminê xwe ser xwe rakîn.
Û şûrê ewil: Mearîf û xwendin e.
Ê duduyan: Îttifaq û muhebbeta millî ye.
Ê sisîyan: Însanê bi nefsa xwe şuxla xwe bike û mîna sefîlan ji qudreta xelkê hêvî neke û pişta xwe nedetê.
Û wesîyeta paşî: Xwendin, xwendin, xwendin...
Desthev girtin, desthev girtin, desthev girtin...Mela Seid
Bediüzzaman'ın Kürtlere olan bu seslenişini şu şekilde Türkçeye çevirebiliriz:
Ey Kürtler!
Birlikte kuvvet, beraberlikte hayat, kardeşlikte saadet, hükümette (düzen/hukukta) selamet vardır.
Birlik bağını ve muhabbet/sevgi ipini sağlam tutunuz. Ta ki sizi belalardan kurtarsın. İyice dinleyiniz, size bir şey söyleyeceğim:
Biliniz ki, üç temel değerimiz vardır; kendilerini korumamızı, bizlerden istemektedirler.
Birincisi: İslamiyet'tir ki binlerce şehidin kanı bedel verilmiştir.
İkincisi: İnsaniyettir ki dünya/alem (uluslar arası toplum) nazarında (değer biçilen) ilmi/fikri çalışmalarla, fazilet ve insaniyetimizle kendimizi dünyaya göstermeliyiz/kabul ettirmeliyiz.
Üçüncüsü: Milli kimliğimidir ki bizim onurumuzdur. Bizler, (bu alandaki) çalışmalarımızla ve milli kimliğimizi/kültürümüzü koruyarak, (tarihten bizlere bıraktıkları bu miras) iyilikleri ile var olan/yaşayan ecdadımızın ruhlarını kabirlerinde şad etmeliyiz/bizimle gurur duymalarını sağlamalıyız.
Üç düşmanımız da vardır ki bizi mahvediyorlar:
Biri, fakirliktir: İstanbul'daki kırk bin hamal(Kürt) bunun delilidir.
İkincisi, cehalet ve eğitimsizliktir: Bizde binde bir kişinin bile gazete okuyamaması, bunun göstergesidir.
Üçüncüsü: Kendi aramızdaki düşmanlıklar ve ihtilaflar/ayrılıklardır. Bu düşmanlık gücümüzü kırmakta/enerjimizi tüketmektedir. Bizi 'terbiye(adam/itlaf) edilmeyi' hak eden (haşereler/başıbozuklar) durumuna düşürüyor. Hükümet /Devlet de insafsızlığından bize zulmediyordu.
Bunları anladıysanız eğer, biliniz ki çaremiz şudur: Bizler bu üç değerimizi yitirmemek ve bu üç düşmanı başımızdan defetmek için, şu üç kılıcı kuşanmalıyız.
Birinci Kılıç: Eğitim ve okumak.
İkincisi: Birlik olmak ve milli kimlik bilincine/sevgisine sahip olmak.
Üçüncüsü: Özgüven sahibi bir kişilikle/öz gücüne dayanarak girişimci bir anlayışla hareket etmek, sefiller/asalaklar gibi başkalara dayanmamak ve umudunu bağlamamak.
Ve son vasiyet:
Okumak, okumak, okumak!..
El ele vermek, el ele vermek, el ele vermek!..
Bediüzzaman Said-i Nursî'nin bizzat kendi Kürtçesi ile Kürt Teavün ve Terakki Gazetesinde yazdığı ve gazete editörünün "Bediüzzaman Seîdê Kurdî'nin Nesayihi(Nasihatı)" üst başlığı ile sunduğu bu hitabenin bulunduğu sayfanın orijinalini sunuyoruz:
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish