Hainleştirme olgusu Cezayir toplumunu yıpratıyor

Hainleştirme olgusu, farklı düşünen, kendi pozisyonunu seçme veya ifade etme hakkını kullanmak isteyen herkesin hedef alındığı noktaya kadar yükseldi

(Reuters)

Ülkenin siyasi, sosyal hatta ekonomik yaşamına dair görüşlerini yüksek sesle dile getiren Cezayir'deki siyasi aktivistlerin, avukatların ve hatta sıradan gazetecilerin ve gençlerin bedenlerinden vatanseverlik kıyafetleri çıkarılıyor ve bunlara ya ihanet damgası vuruluyor ya da niyetleri ve geçmişleri sorgulanarak eleştirileri yağmuruna tutuluyorlar.

Hainleştirme olgusu yeni değil, zaman zaman ülkenin Fransız sömürgeciliğinden kurtuluşuna (1830-1962) katılan tarihi siyasi figürleri dahi ucu dokunmuştur. Bu olgu, halk hareketi hakkında şüpheler uyandırmaya çalışan birçok tartışmayı gündeme getiriyor. Ancak, koronavirüsün patlak vermesi nedeniyle 2020 Mart ayında halk hareketi yürüyüşlerinin askıya alınması ve 22 Şubat 2019'da eski rejime karşı başlatılan ve sistemde radikal bir değişiklik ve bir hak ve hukuk devletinin kurulması taleplerinin tavanını yükseltmek amacıyla düzenlenen barışçıl protesto hareketlerinin ardından ihanet damgası daha güçlü bir şekilde ortaya çıktı.

Hainleştirme olgusu, farklı düşünen, kendi pozisyonunu seçme veya ifade etme hakkını kullanmak isteyen herkesin hedef alındığı noktaya kadar yükseldi. Demokrasi çağrısı ve özgürlük hakkı talebi fanatizmle hiçbir şekilde ilişkilendirilmez ve herhangi bir şekilde yolları kesişmez. Bazıları, bu fenomenin keyfi hedeflemesi nedeniyle daha fazla elitin geri çekilmesi veya çoklu ve biriken krizlerine çözüm arayan bir toplumda kaygı yoğunluğuna yol açması konularında endişe taşıyor.

Boşluk dönemi

Siyasi aktivist Samir Belarbi, "Hirak hareketinin iki yıl sonrasında ve koronavirüs salgını nedeniyle yürüyüşlerin durması ışığında, sokaktaki eylemciler arasında siyasi projeler ve krizden çıkma planları konusunda bir diyalog gerçekleşmedi. Bunun yerine sosyal medyada aktivistler arasındaki güç ve güven bağlarını güçlendirmenin yollarına dair bir diyalog kurmak tercih edildi. İç aktivistlerin mücadele yollarını değerlendirme hakkını kendilerine veren dış kaynaklı tarafların önderliğinde bir ihanet olgusu da ortaya çıktı. Bu olgu, Hirak hareketinin saflarında bir çatlağa neden oldu ve hareketin geri dönüşünü ve yürüyüşlerin devamını bekasına yönelik bir tehdit olarak gören rejime büyük bir ücretsiz hizmet sağladı."

Independent Arabia’ya konuşan Belarbi, konuya ilişkin şu ifadeleri kullandı:

"Siyasi aktivistler, avukatlar, gazeteciler ve sahadaki aktivistler "hainleştirme olgusundan" yakasını kurtaramadı. Bu olgunun sürekliliği sokaktaki ve sosyal medyadaki boşluktan kaynaklanıyor. Hareketin elitleri ve aktivistleri tarafından yönetilen diyaloğun olmaması nedeniyle internetteki aktivistler arasında oldukça yaygın bir özellik haline gelen sözlü şiddet, ancak hareketin yakın zamanda geri dönmesiyle ortadan kalkacaktır."

Samir Belarbi, Eylül 2019'daki tutuklama kampanyasından, yani eski Genelkurmay Başkanı Ahmed Kayid Salih döneminden etkilenen siyasi aktivistlerden biriydi. Savcılık, Belarbi hakkında aftan yararlanıp Şubat 2020'de hapisten çıkmadan önce "vatanın bütünlüğünü ihlal etmek" ve "milli menfaatlere zararlı yayınlar sergilemek" suçlarından 3 yıl hapis cezası talebinde bulunmuştu.

Kim ve neden?

Öte yandan, siyasi aktivist Sufyan Hadaci hainleştirme olgusunu şöyle açıklıyor: "Öncelikle hainleştirme olgusunun arkasında kimin olduğunu ve neden olduğunu bilmeliyiz. Safları dağıtmak ve içeriden kırmak için bu eylemlerin arkasında duranlar otoriter rejimlerdir. Cezayir rejimi, geçmişte sömürgecilerin uygulamalarını aynen takip ediyor. Bu uygulama maslahat elde etmek ve ömrünü uzatmak için insanların arasına şüphe sokmak. Halk, kendisini savunan ve yanında duran elitler ve siyasi partiler olmaksızın yıllarca tiranlıkla tek başına mücadele etti. Bu nedenle fikirlerine ve taleplerine katılmayan herkes ihanete damgası yer ve devrime (Hirak) karşı olmakla suçlanır."

Bu kampanyaların Hirak hareketi üzerindeki yansımalarına ilişkin konuşan Hadaci şu ifadeleri kullandı: "Önemli bir etkisi yok çünkü kampanyalar sadece sosyal medyada mevcut, gerçekte değil. Hareketin ve yürüyüşlerin geri dönüşü bu anlaşmazlığı çözecek, çünkü koronavirüs dönemi bir boşluk yarattı. İnsanlar bir araya gelemedi ve toplantılar yapılamadı. Bu nedenle rejim bu dönemi hesaplarını kapatmak için kullandı. Meydanlara dönmek için tarihimiz 22 Şubat. Birlik olmalıyız, ayrılmamalıyız. Çünkü yol hala çetin ve uzun."

Cezayir'de, 22 Şubat 2019'daki gösterilerin ikinci yıldönümünde halk hareketinin ikinci versiyonunun geri dönme olasılığı hakkında bir tartışma yaşanıyor. Tekrar gösterilere başlanması çağrıları, geçtiğimiz Cuma günü ülkenin doğusundaki Bejaia, Tizi Ouzou ve Bouira kentlerinde ve batıda bir kampta sokağa çıkan vatandaşların kamera kayıtlarında denk geldi.

Söylenenlere ek olarak, bazıları hainleştirme olgusunu başka bir nedenle ilişkilendiriyor. O da 22 Şubat hareketinden sonra siyaset yapmaya hevesli ve özgürlüğe susamış bir grup gencin ortaya çıkmasıdır. Bununla birlikte, ötekine açık olma mekanizmasına dayanan siyasi mücadelenin kurallarından yoksun olmaları, onları çoğu durumda, "hakikat ve doğrunun" tekeli haline getirir.

Belki de devrim, halk hareketi veya devletlerin gidişatındaki herhangi bir değişikliğin hainleştirme ve her şeye meydan okuma eğiliminden arınmış olmadığı biliniyordur. Bir toplum grubu veya yetkililer, insanları bir gruba ait olma çemberinden çıkarma ve onları hedef tahtasına koyma hakkını kendilerine veriyor. Bu olgunun ortaya çıkmasında gerçeklerin tahrif edilmesi ve uzun vadede tarihsel gerçeğin sorgulanması vardır. Kolektif bir fikir birliği olması durumunda ise genellikle bu olgu etkisini kaybeder.

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Fatih Yılmaz

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU