Asıl adı Mehmet Tevfik Kolaylı olan şair Neyzen Tevfik, ney üflemedeki mahareti nedeniyle Neyzen olarak bilinir. Babası, Darulmuallimin okulunun ilk mezunlarından Hasan Fehmi Efendi'dir.
Neyzen Tevfik de iyi bir medrese eğitimi almış, Mısır sürgünü sırasında Ezher Üniversitesi'nde eğitimini sürdürmüştür.
İlmi konulardaki yeteneğinin kaynağı olarak babasını gösteren Neyzen, ilk öğretmeni olarak da babasını zikrediyordu:
İlk dersi babamdan aldım. Ne öğrendimse ondan öğrendim. Mektep hocam kara cahilin biriydi. Okuduğunu anlamıyordu, anlamadığı için de anlatamıyordu. Yalnız namaz kılmasını öğretiyor, sureleri iyi ezberletiyor, ben de papağan gibi tekrarlıyordum.
1880 tarihinde dünyaya gelen şair, doğumunu da kendisine has üslubuyla şu sözlerle anlatacaktı:
Ben bu iki aziz mahlûkun sulbünden 1296 senesinde Bodrum'da dünyaya geldiğim zaman biri çekip da kulağıma yeryüzünün beni bekleyen maddî, manevî akıbetlerini fısıldayabilseydi, geldiğim yoldan geri dönmeğe muhakkak yeltenirdim.
Fakat ayni zamanda da iki tesîr altında bundan vazgeçerdim. Birisi anam ve babamın güzel yüzlerindeki riyâsız ve masum insanlık ifadesi, ikincisi de Ege Denizi'nin bütün hayatımda hayali ruhumu kucaklayan yeşil enginliği…
Henüz çocukluk yıllarında özgürlüğüne olan düşkünlüğü sebebiyle hiçbir mektep onu zapt edemez.
Hayatındaki dönüm noktalarından ilki; henüz sekiz yaşında küçük bir çocuk iken babasıyla beraber gittiği bir kıraathanede duyduğu ney sesi olacaktı.
Neyzen, o anı şu sözlerle anlatacaktı:
Ben babamın dizinin dibinde çocuk ruhumun olanca vecdiyle dikkat kesilmiş, bu düdüğü kemali huşu ile dinlemiş ve dinlerken de -Allahu âlem- bir daha aslıma rücû' etmemek üzere kendimden geçmiştim.
O gece Ege Denizi'nin ölümsüz dekoru içinde dinlediğim o lâhuti seste sezdiğim mana-yı sermediyettir ki beni bu gün derbeder, ne aradığı ne istediği bilinmez bazen Eflatûn'la boy ölçüşecek kadar akıllı bazen tımarhaneye iltica edecek kadar deli Neyzen Tevfik yaptı.
Babasının Neyzen Tevfik üzerindeki otoriter tutumu, oğlunun sara hastalığının ortaya çıkmasından sonra farklı bir seyir izleyecekti.
Hastalığı ortaya çıktıktan sonra Neyzen Tevfik adeta hürriyetini elde etmişti. Babası Hasan Fehmi, kalıbına sığamayan Tevfik'e adeta hürriyeti bahşetmişti.
Öyle ki bir rüştiye öğretmeni olan Fehmi Efendi, oğlunun ney dersi dahi almasını gönülsüz de olsa kabul edecekti.
Neyzen Tevfik, İzmir İdadisi'ne başladığı daha ilk günde sara nöbeti geçirecek ve bu sonrasında da devam edecekti.
Okul yönetiminin bu zayıf çocuğun okula devam etmesini uygun bulmayarak okuldan atması Neyzen için ikinci hürriyet dönemi olacaktı.
İzmir'den İstanbul'a uzanan bir hikâye
Sultan Abdülhamid'in baskıcı rejimine rağmen İzmir farklı bir statüdeydi. Bunun iki sebebi bulunuyordu; ilki Yusuf Kamil Paşa vezaretten alındıktan sonra İzmir'e yerleşmişti.
Bir diğer unsur ise Sultan Abdülhamid'in hafiye teşkilatı İzmir'de güçlü değildi.
Bu gerekçeler; İzmir'in nisbi bir özgürlük ortamına sahip olmasını ve birçok önemli şairin bu şehre gelmesini sağlıyordu. Şair Eşref'te bu isimlerden birisiydi.
Neyzen Tevfik gençlik yıllarında İzmir'de tanıştığı şairin edebi anlayışından etkilenecek ve onun dost meclisindeki yerini mütemadiyen alacaktı.
Bir yandan da İzmir Mevlevihanelerinin müdavimi olmuş ve burada kurduğu dostluklar onu içki meclisleriyle tanıştırmıştı.
Hasan Fehmi Efendi, oğlunun İzmir'de savrulduğunu düşünüyordu. Oğlunun iyi bir eğitim alması için İstanbul'a göndermenin en doğru karar olduğuna karar verdi.
İstanbul'da Musa Kazım Efendi'nin uygun görmesiyle medreseye kabul edilen Neyzen'in hayatındaki bir diğer dönüm noktası İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy ile tanışması olacaktı.
Dindarlığı ile bilinen Akif, kötü alışkanlıklarına rağmen Neyzen'in içindeki saflığı görmüş ve en yakın dostu olmuştu. Bir ömür sürecek bu dostlukta ikili birbirine her daim gönülden bağlı olacaktı.
Öyle ki Neyzen Tevfik, Cumhuriyet sonrasında Akif'in gönüllü sürgün olarak gittiği Mısır'a, arkadaşının peşinden gidecekti. Akif kapıyı açtığında karşısında zil zurna sarhoş Neyzen Tevfik'i görünce şaşkınlığını gizleyememişti.
Neyzen, Akif ile tanışmasını "Tercüme-i Hâlim" şiirinde şöyle anlatacaktı:
Bursalı Hafız Emin isminde bir ehl-i vefâ vardı.
İzmir'den tanırdım burada çıktık âşinâ
Bence bu âdemdi mîzân-ı vefânın bir kefi
O tanıttı âcize şâir Mehmet Âkif'i.
Hazret-i Âkif ki sâhib-i fazl u üstâd-ı güzîn,
Her cihetle hâl-i dervişâneme oldu muîn
Birçok üstadân-ı ilm-i musîkiye intisâb
Eylemiştim sâye-i lûtfunda ki nimel-meâb
Kendisi bizzât okutmuşdur fakîre Bûstan,
Hem Fransızca, Arabca, Farisî birçok zaman
Mevki'imde başkası olsaydı bî-şek dâimâ
Per açıb cevv-i maârifde ederdi irtikaa.
Mehmet Akif, tüm hayatı boyunca Neyzen Tevfik'in içkiyi bırakması için uğraşmış; ama bu emelinde muzaffer olamamıştı. Defalarca bu yakın arkadaşı ile ilişkisini kesme kararı alsa da iki dost birbirlerinden bir türlü kopamamıştı.
Neyzen Tevfik'in bir medrese öğrencisi olduğu yıllarda şalvar ve cübbesini attığında ona ilk pantolon ve fesini alan da Mehmet Akif'ten başkası değildi.
İstanbul'daki cemiyet hayatına Neyzen Tevfik'i tanıtan kişi de Merhum Mehmet Akif idi.
Neyzen Tevfik'in hayatındaki bir diğer önemli gelişme Tamburi Aziz Bey ile tanışması olacaktı. Bu ikili Paşaların köşkünden Sadrazamın konağına kadar davetli listelerinin başında yer alacaktı.
İstanbul'da cemiyet hayatının aranan ismi Neyzen Tevfik'in en büyük kusuru, ulu orta Sultan Abdülhamid'i ve hafiye teşkilatını eleştirmekten çekinmemesiydi.
Mehmet Akif'in bütün ikazlarına rağmen özellikle sarhoş olduktan sonra Neyzen Tevfik'i susturmanın imkânı kalmıyordu.
Neyzen Tevfik; Valide Paşa'dan Nurettin Paşa sofrasına kadar birçok meclisin şeref konuğuydu. Dolayısıyla hicivlerinin bir gün başını büyük bir derde sokması mukadder görünüyordu.
İşin tuhafı Fehim Paşa ve Kabasakal Mehmet Paşa gibi Sultan Abdülhamid'in has adamları da Neyzen Tevfik'i meclislerine davet edip ney dinliyorlardı.
Rivayete göre Sultan Abdülhamid de hünerlerinden dolayı Neyzen Tevfik'e bir nişan takdim etmiş, şair ise bu hediyeyi alır almaz boğazın soğuk sularına fırlatmıştı.
Nihayet mukadder olan gerçekleşir
Neyzen Tevfik, baskının arttığı sıralarda bir süre meclislere katılmayı kesmişti; Şehzadebaşı'nda Hacı Mustafa'nın ocağında bir sofra kurdurup demlenen Neyzen, kendisine hâkim olamayarak Zaptiye Nazırı Ahmet Şefik Paşa'ya sert bir hicviye okudu. Bu sırada sofrada bulunan bir hafiye onu jurnalledi.
Hapse atılan Neyzen, bir süre sonra Zaptiye Nazırı Ahmet Şefik Paşa'nın huzuruna çıkartıldı. Paşa, sorduğu sorulara samimi cevaplar veren Neyzen'i affederek serbest bıraktı; ama Neyzen dışarı çıktığında artık peşinde hafiyeler vardı ve eski dostları ondan bir vebalıymışçasına kaçıyordu.
Bunun üzerine İstanbul'da artık barınamayacağını anlayan Neyzen, İstanbul'dan kaçarak Mısır'a iltica etti. Burada bulunduğu süre zarfında da sarhoşluğu sebebiyle defalarca hapse düştü.
Mısır'da haksız yere hapse atıldığını düşünerek hâkime karşı kullandığı sözler sebebiyle 6 ay hapse mahkûm edildi.
Mısır'da başına gelen en büyük felaket ise sarhoş bir anında Sultan Abdülhamid aleyhine yazdığı bir şiir sebebiyle olacaktı.
Bu şiirden sonra idama mahkûm edilmiş ve Türk yetkililer onu Mısır'dan getirmek için bir hayli çaba sarf etmişti.
Neyzen'in Abdülhamid'e yazdığı ve idam kararına sebep olan şiir şöyleydi:
Kal'a-i âsâr-ı zulme verdim istihkâm-ı tam
Ettim istibdad ile tarihe ibka-ı nâm
Öyle tarsîn eyledim olsa cihan zir ü zeber
Attığım üss-i mezâlim haşre dek eyler devam
Ben o cellâdım, vatanda açtığım her yârenin
İltihâbı bir zaman etmez kabul-i iltiyâm
Nerde Cengiz, Engizisyon, nerde Haccac ü Yezid,
Nerde Timur, Hülâgû, nerde ecdâd-ı izâm
Nerdedir Şeddâd ü Nemrûd, nerdedir
Ad-u Semûd Her cihetçe zâlimân-ı dehre ben oldum imâm
Ben ölürsem mülk-ü millet bitmeden volkan gibi
Ka'r-ı lâhdimden tüter eflâka dûd-i intikam!
Ol kadar ezdim şu miskin milleti ki etmesin
Fasl-ı dâvâ eylemek'çün rûz-i mahşerde kıyâm!
Bir şekilde Mısır'da kalmayı başaran Neyzen, yurda ancak İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra dönebilecekti.
Politikacılar ve aydınlar da Neyzen'in hicvinden payını alır
Neyzen Tevfik yurda döndükten sonra da hicvetmekten geri durmamıştı. Hem meşrutiyet hem de cumhuriyet döneminde birçok politikacı onun hicvinden payını almıştı.
Onun hicivleri ülke sınırlarını da aşmış Hitler'den Mussolini'ye kadar birçok devlet adamı Neyzen Tevfik'in hedefi olmuştu.
Mısır Kralı Fuat'a yazdığı hiciv;
İngiliz palyaçosu şu kralın hâlini gör.
Yurdunun sînesine tohumu esâret ekiyor.
Yuları düşman elinde, beşere çifte atan
Bir Mısır eşeğini, sekiz eşek çekiyor.
Hitler'e yazdığı hiciv;
Bay Hitler'e yaralandı dediler.
Menhus yıldız çabuk doğar dulunur,
Sen köpeğe kuduz de de geçiver
Nasıl olsa bir öldüren bulunur
Mussolini'ye yazdığı hiciv;
İşte kambur feleğin emriyle
Mihver'in çarkını kirdi devran.
Duçe'dir Akdeniz'in yüz karası,
Yunan Topyekûn ağzına s…ı
Elbette Türk politikacılar ve devlet bürokratları da Neyzen Tevfik'in eleştiri oklarından nasibini fazlasıyla alır.
İsmet İnönü'ye yazdığı hiciv;
Atatürk, İnönü'nün ruhuna munzam oldu oldu
Yed-i İsmet'te kılıç, kahir-ı âzam
Talat Paşa'ya yazdığı hiciv;
Fırka, parti diye halkın boğazından sıkarak
Milletin on senedir olmuş idi, mengenesi,
Kazdığı câh-i belâya yine kendi düştü
Örsünü, kıskacını ….min çingenesi
…
'Davul' boynunda halkın, parsayı birkaç şakî toplar
Ki: Onlarda 'Cemal', 'Enver' ile 'Talât' gibi hoplar.
Damat Ferit Paşa'ya yazdığı hiciv;
İspermeçet-zâde, Kirpi, Pehlivan
Yanaşması, o bayraklı Kahraman.
Sadrazamlar içinde en düztaban
İmzacılar başı Mervan'ın mı var?
Adnan Menderes'e yazdığı hiciv;
Arkada kırbaç, elinde dinciler, Moskof Kazak
Koltuğunda Kâbe, evlâd-ı Arap hac bir tuzak
Kendini bilmek ise bizde hakikatten uzak
Nerde mihrâk-i siyâset nerde devlet Menderes
Neyzen Tevfik elinde içkisine rağmen dindarlığı ile bilinen Mehmet Akif'in yakın arkadaşı oldu. Yurdundan sürgün edildi ve idama mahkûm oldu.
Üflediği ney ile gönülleri mest ederken kalemiyle kalpleri kırmaktan çekinmedi. 28 Ocak 1953 tarihinde hayata gözlerini yumdu.
*Daha ayrıntılı bir okuma için Sultan Sarı'nın "Neyzen Tevfik'in Hayatıve Şiirleri Üzerine Bir İnceleme" isimli ayrıntılı çalışması incelenebilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish