Seyit Rıza, Türkiye'nin üzerine en çok tartışılan isimlerinden biri.
Onu tartışmalı yapan ise 1937 ve 1938 yıllarında bugünkü adıyla Tunceli olan Dersim'de yaşanan olaylar sonrası idam edilmiş olması.
1863 yılında Tunceli'de doğan Seyit Rıza, aslında bir aşiret reisi.
Ancak bunun yanı sıra "Seyit" unvanı taşıyor. Bölge halkı özellikle de Kürt-Zaza Aleviler, Hz. Muhammed'in soyundan geldiği inancıyla ona büyük saygı gösteriyordu.
Tarihi kaynaklara göre Seyit Rıza, I. Dünya Savaşı'nda aşiretiyle birlikte Osmanlı Devleti'nin yanında yer almış, Erzincan'ın düşman işgalinden kurtarılmasında rol oynamıştı.
Bu olayın da etkisiyle diğer aşiret reislerine göre daha bilinir hale gelmiş hatta bu nedenle "Dersim'in lideri" olarak anılmaya başlamıştı.
Ancak devletle arasındaki işbirliği ve yumuşama uzun sürmedi.
Devletin gözünde sorunlu bölge: Dersim
Tunceli dağlık coğrafyası ve aşiret yapısının yanı sıra aşırı yoksulluğun da etkisiyle de zaman zaman eşkıyalık gibi güvenlik sorunlarının yaşandığı bir yerdi.
Bu sorunlar Cumhuriyet'in kuruluşuyla son bulmamıştı. Seyit Rıza'nın güvenlik sorunu yarattığı iddia edilen aşiretler üzerinde bir nüfuzu olduğu öne sürülüyordu.
Devletin burada düzeni sağlama adına yaptığı kimi girişimler de zaman zaman bazı aşiretlerin tepkisiyle karşılaşıyordu.
Devlet ile bölge halkı arasında geçmişi Osmanlı dönemine dayanan karşılıklı bir güvensizlik vardı.
Hazırlanan raporlarda Dersim bir sorun olarak adlandırılıyor ve buraya bir an önce çözüm bulunması gerektiği söyleniyordu.
Getirilen öneriler arasında güç kullanılmasını teklif edenler olduğu gibi silahların toplanarak aşiretlerin farklı bölgelerde iskan ettirilmesi gibi fikirler de öne çıkıyordu.
Olayları kışkırttı mı yoksa önlemeye mi çalıştı?
Dersim'e dair rapor hazırlayanlardan biri de 1935 yılında dönemin Başbakanı İsmet İnönü idi.
Seyit Rıza'nın 1923'ten 1937'ye kadar geçen süreçteki rolü üzerine de çeşitli iddialar var.
Resmi bazı kaynaklara göre Seyit Rıza, devlet otoritesinin Dersim'de kurulmasını engellemeye çalışıyor, nüfuzu altındaki silahlı aşiretler güvenlik sorunları yaratıyordu.
Ancak Tuncelili kimi kaynaklar ise Seyit Rıza'nın uzlaşmacı bir rol oynamaya çalıştığını hatta bütün sorun kendisi ise Dersim'i terk edip aşiretiyle farklı bir şehre gönderilmeyi hatta yurtdışına çıkmayı dahi kabul ettiğini öne sürüyor.
Seyit Rıza'nın 1933'de Hozat'ta kendisini görüşmeye çağıran kaymakamlık ile görüşmeye gönderdiği oğlunun yolda faili meçhul bir saldırıda öldürülmesi de gerginliği artıran bir diğer neden oldu.
Ayaklanmanın lideri olarak anıldı
Süregelen göreceli gerginlik 1937 yılında çatışmaya dönüştü.
Bölge halkının iddiasına göre Muhundu adlı bir köyde bir askerin bir kadına tacizine tepki gösteren köylülerle askerler arasında başlayan gerginlik artmış ve karakol basılarak bazı askerler öldürülmüştü.
Ama Tuncelili kaynaklara göre bu olay lokal düzeyde kalmış iddia edildiği gibi Dersim'de o günlerde toplu ve organize bir kalkışma olmamıştı.
Devlet kaynaklarına göreyse 27 Mart 1937 tarihinde Erzincan-Tunceli arasında bir köprünün aşiretlerce yakılmasıyla başlayan ayaklanmanın devamında telefon hatları kesildi, bazı askeri karakollara baskın düzenlenerek, birlikler pusuya düşürüldüğü yönünde...
Bunun sonucunda çok sayıda asker şehit düşmüştü. Yine devlet kaynaklarına göre bu saldırılar Seyit Rıza'nın emriyle düzenlendi.
Olaylar "Dersim Ayaklanması" olarak duyuruldu ise de Seyit Rıza'ya Tunceli'deki aşiretlerin tamamı destek vermedi.
Çeşitli yerlerden sevk edilen askeri birliklerin, uçakların da desteğiyle başlattığı harekatta isyancı aşiretler büyük kayıplara uğradı.
Erzincan yolunda tutuklandı
Yaşanan olayların ardından Seyit Rıza, 5 Eylül 1937 günü kimine göre çatışmaları durdurmak adına gelen davet üzerine, yakınlarına göreyse bir akrabasını ziyaret için gitmeye çalıştığı Erzincan yolunda yapılan bir kontrol sırasında üzerindeki dürbün kayışı nedeniyle kendisinden şüphelenen askerlerce gözaltına alındı.
Seyit Rıza olduğu anlaşılınca da tutuklandı.
5-13 Eylül 1937'de Elazığ'da askeri mahkemede yargılanarak idam cezasına çarptırıldı.
15 Kasım 1937 tarihinde Elazığ Buğday Meydanı'nda infazı gerçekleşti.
İngiltere'den yardım istedi mi?
Olaylar sürerken Meclis'te Seyit Rıza tarafından İngiltere yönetimine yazıldığı iddia edilen bir mektup gösterilerek bu ihanetin ve ayaklanmanın dış kaynaklı olduğunun delili olarak lanse edildi.
Ancak Seyit Rıza'nın torunu Rüstem Polat, dedesinin gayet diplomatik dille kaleme alınmış bir mektubu yazacak kadar bile Türkçesi olmadığını öne sürdü.
Polat'ın iddiasına göre mektup Seyit Rıza tarafından değil kendisi de Tuncelili olan Nuri Baytar tarafından Seyit Rıza'nın adı kullanılarak yazıldı ve Suriye'den postalandı.
Son anları Çağlayangil ile konuşan Kılıçdaroğlu sayesinde açığa çıktı
Seyit Rıza'nın idamına ve kısa süre öncesinde yaşadıklarına dair bilgiler ise o anlara tanık olan siyasetçi İhsan Sabri Çağlayangil'in anlatımları sayesinde öğrenildi.
İşin ilginç tarafı Çağlayangil ile konuşarak Seyit Rıza'nın son anlarının kamuoyu tarafından bilinmesini sağlayacak kişi de sonradan CHP Genel Başkanı olacak olan Kemal Kılıçdaroğlu oldu.
Çağlayangil, Kılıçdaroğlu'na Seyit Rıza'nın son anını şöyle anlatmıştı:
Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti. 'Evlâdı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir' dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu.
Son sözleri özellikle sol siyasette kullanıldı
Yine Çağlayangil'in aktardığı ve Seyit Rıza'nın ölümünden önce söylediği iddia edilen şu sözler de sonraki yıllarda hatta günümüzde bile özellikle muhalif siyasetçilerce kullanılmaya devam etti:
Ben sizin oyunlarınızla baş edemedim bu bana dert oldu, ben de size boyun eğmedim bu da size dert olsun.
Kimine göre ayaklanma, kimine göre olaylar, kimine göre katliam...
Seyit Rıza ile idam edilenlerden biri de oğlu Resik Hüseyin'di.
İddialara göre yaşı hayli ileri olduğundan idam edilebilmesi için nüfus kayıtlarında Seyit Rıza'nın yaşı küçültüldü.
Seyit Rıza'nın idamının ardından Tunceli'de harekatta durmadı.
1938 yılı içerisinde daha kapsamlı bir harekat Tunceli'nin tamamına yayıldı.
İddiaya göre ayaklanma ile ilgisi olmayan ilçe ve aşiretler de bu süreçte operasyonlara maruz kaldı.
Yaşanan olaylarda resmi kayıtlara dayandırılan bir iddiaya göre 13 bine yakın insan öldü.
Bölge halkının iddiasına göreyse bu sayı daha yüksek.
Yine binlerce kişi güvenlik amacıyla farklı illere sürgün edildi
Bundan dolayı yaşananları "Dersim Ayaklanması", "Dersim Olayları" olarak niteleyenler olduğu gibi "Dersim Katliamı" olduğunu iddia edenler de var.
"Dersim Katliamı" sözünü kullananlardan biri de günümüz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu.
Erdoğan, yaşananlardan dolayı Kürt açılımı sürecinde devlet adına özür dilemişti.
Seyit Rıza'nın nereye defnedildiği bilinmiyor
Ayaklanmanın lideri olarak gösterilen Seyit Rıza ve yanındakilerin nereye defnedildiği asla açıklanmadı.
Bu bir sır olarak kaldı. Elazığ'da bazı noktalar defin yeri olarak iddia edilse bile bu netleşmedi.
Ailesinden geriye kalanlar ise memleketlerini terk ederek Elazığ'da yaşamaya başladı.
Dedesinin anılarıyla büyüdü
Seyid Rıza'nın ölümünden neredeyse 11 yıl sonra 27 Kasım 1948 günü oğlu Baba İbrahim'in bir torunu oldu. Adını Rüstem Polat koydular.
Rüstem Polat, hayatı boyunca ağır bir yükü omuzlarında taşıdı.
Devlete isyan ettiği iddiasıyla idam edilen bir kişinin torunları olarak her zaman gözler üzerlerindeydi.
Ancak gerek zaman zaman gittiği memleketi Tunceli'de gerekse de Elazığ merkezde yaşayan Alevilerce, Zazaca'da Alevi dedelerine hitap olarak kullanılan "Yol gösteren" anlamına gelen "Rayber" olarak anılmaya ve saygı görmeye devam etti.
Hüseyin Aygün ile TBMM'de basın toplantısı yapmıştı
Rüstem Polat, yaşamı boyunca büyük dedesi Seyit Rıza'nın mezarının bulunması için çabaladı durdu.
Büyüklerinden yaşananlara dair duyduklarını çevresindekilere ısrarla anlatmaya devam etti.
Bu amaçla 2014 yılında dönemin Tunceli Milletvekili olan ve dedesi Zeynel Çavuş da 1938 yılında öldürülen Hüseyin Aygün ile birlikte TBMM'de yapılan bir basın açıklamasında kameraların önüne çıktı.
Ancak en büyük dileğine kavuşamadan önceki gün yaşadığı Almanya'nın Mainz şehrinde yaşamını yitirdi.
Vefatının ardından oğlu Süleyman Polat, Independent Türkçe'ye konuştu.
Polat, babasının vefatından bir gün önce evde kalbi durduğu için hastaneye kaldırıldığını ve burada organ yetmezliği nedeniyle yaşamını yitirdiğini söyledi.
Rüstem Polat'ın ölümünün ardından yapılan koronavirüs testi ise pozitif çıktı.
En büyük dileği dedesinin mezarını bulmaktı
Süleyman Polat, babasını şu sözlerle anlatmaya başladı:
En büyük istediği dedesinin mezarlarını bulmaktı. Dedesinin mezarını bulmak, mezarına bir mum dikmek ve ziyaret ederek insani vazifelerini yerine getirmek istiyordu. Hiçbir siyasi ideolojisi yoktu. Kimseyi başkalaştırmayan bir düşünceye sahipti. Ezilenlerin yanındaydı. İnsanlar arasında etnik, dini ayrım yapmaz herkesi eşit insan olarak görürdü.
"Ailece büyük bir katliamdan geçtik, bağlarımız koptu"
Süleyman Polat, sözlerini şöyle devam ettirdi:
Asılsız iddialar, asılsız tezler ileri sürüldü. Dersim 38 isyanıyla beraber ailece büyük bir katliamdan geçtik. Aile bağlarımız o zaman koptu. O travmanın etkisiyle bize yaşadıklarımız aktarıldı ama bir siyasi ideoloji aktarılmadı. Aileden dededen kalan bir rayberlik konumumuz olmasından ve insanların bize olan sadakatinden dolayı biz de bu sadakate bağlı kalmaya çalıştık. Babamın en büyük amacı yaşamı boyunca bu oldu. Hep iyi bir insan olarak kalmaya çalıştı.
"Almanya'ya gidiş onun için ikinci bir 38 sürgünü gibiydi"
Seyit Rıza'nın ailesi olması nedeniyle sürekli göz önünde olan Polat ailesi 1990 yılında Almanya'nın yolunu tutmuş, 1993'te de Rüstem Polat gitmişti. Ancak bu gidiş ona hayli ağır gelmişti. Oğlu, bunun nedenini şöyle anlattı:
Dedelerimizin 38'de sürgün edilmesi gibi yurtdışına gelmek babam için ikinci bir 38 sürgünü gibiydi. Onun ruhsal sıkıntısını hep yaşadı. Memleketini insanlarını çok seviyordu. Bu sevgisini hep dile getirdi. Onu vicdani anlamda anlamayışları rahatsız etti. Yaşadıklarını içine attı. Kendini izole etti.
Rüstem Polat artık memleket hasretini ancak yazdan yaza geldiği zamanlar gidermeye başlamış, ancak dedesi Seyit Rıza'nın mezarını bulma isteği hiç bitmemişti.
Kızı da babasının mezarını aradı
Seyit Rıza'nın mezarını bulma çabasına aile adına öncülük eden bir diğer kişi ise bizzat Seyit Rıza'nın kızı olan Leyla Polat idi.
Yine asıl mesleği avukatlık olan Hüseyin Aygün aracılığı ile mahkemelere ve ilgili kurumlara yaptıkları başvurular sonuçsuz kaldı.
Hakaretler kadar Seyit Rıza'nın adını kullananlar da onu üzüyordu
Rüstem Polat, son yıllarında sosyal medyayı da takip etmeye başlamıştı.
Burada dedesine dair paylaşımları özellikle takip ediyordu.
Hakaret içeren paylaşımlar kadar onu üzen bir diğer hususta Seyit Rıza'nın torunu olduğu iddiasıyla başka kimselerin de ortaya çıkmasıydı.
Süleyman Polat, bu konudaki rahatsızlığını şöyle dile getirdi:
Sosyal medyayı takip etmesi onun hoşnutsuzluğunu daha arttırdı. Seyit Rıza'nın torunuyum diye ortaya çıkanlar onu çok rahatsız ediyordu. Çünkü babam her zaman halkın güvenini korumak için her şeyi yaptı. Bu nedenle sustuk, alçak gönüllü davrandık ama anlamak istemediler.
Olayların tüm yönleriyle aydınlatılmasını da istiyordu
Süleyman Polat, babasının bir diğer isteğinin dedesinin mezarının ortaya çıkarılması olduğu kadar o dönemde yaşananların her yönüyle ortaya çıkarılarak, gelecekte aynı mağduriyetlerin yaşanmaması için bütün yönleriyle aydınlatılması olduğunu söyledi.
Annesinin yanına gömülecek
Rüstem Polat, dedesinin mezarının nerede olduğunu bilmeden yaşamını yitirdi.
Dedesinin mezarını bulduktan sonra cenazesini yaşadığı topraklara götürüp defnetmeyi planlıyordu.
Oğlu vasiyeti gereği babasının cenazesini memleketleri olan Tunceli Hozat'taki köylerine götürmek istediklerini ve babasını kendi annesinin yanına defnedeceklerini söyledi.
Süleyman Polat, prosedürlerin bitmesini beklediklerini, test sonuçlarının negatif çıkması halinde kendilerinin de hafta sonu cenazeyle birlikte geleceklerini ekledi.
Süleyman Polat son olarak sözlerini şöyle tamamladı:
Babam her zaman haksızlığa uğrayanların yanında olmaya çalıştı. Bu kim olursa olsun fark etmedi. Hep saygı ve sevgi olsun istedi. Anısını yaşatmaya çalışacağız.
© The Independentturkish