Üniversite: Bilim yuvası mı, hegemonik kurum mu; hikmet mi, hakimiyet mi?

Prof. Dr. Bilal Sambur Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Üniversiteler, genelde bilim yuvaları olarak tanımlanmaktadır. Bilimsel araştırmanın kurumları olarak üniversitelerin, bilim yuvaları olarak anlaşılması normaldir.

Normal olmayan şey, üniversitelerin bilim yuvası karakterleriyle bağdaşmayan konularla, polemiklerle ve gerilimlerle gündeme gelmeleridir.

Üniversitelerin siyasallaştırılmasının en büyük kurbanı, genel üniversitelerdir. Üniversiteler üzerinden yoğun bir hakimiyet kavgasının verildiği yerlerde, üniversitenin özgür olması bir hayalden öteye geçememektedir.

Hakimiyet kavgası veren güçler, üniversiteleri kendilerine bağlı ve bağımlı kurumlar haline getirmek için her türlü adımı atmayı ve uygulamada bulunmayı kendi hakları olarak görmektedirler.

Hikmet yerine hakimiyet kavramıyla üniversitelere yaklaşıldığında, buraların bilim yuvaları olarak değil, otoriteye bağlı hegemonik merkezler haline gelmeleri gerçeğini anlamak lazımdır.


Avrupa ve Amerika üniversitelerinin dışında Ortadoğu benzeri yerlerde var olan yükseköğretim kurumlarına salt bilim yuvaları olarak bakmak, bu coğrafyaların gerçekliklerini anlamamak demektir.

Ortadoğu coğrafyasında üniversiteler, bilim yuvaları değil, siyasal kurumlardır. Üniversiteler, kuruluşlarından itibaren bilim yuvaları olarak değil, siyasal kurumlar olarak kurulmakta, eğitim-öğretim programları ve öğretim kadroları oluşturulmaktadır.

Üniversitenin formunu ve muhtevasını belirleyen ana güç, hegemonizmdir. Liberal ve demokratik olmayan coğrafyalarda siyasetten bağımsız özgür ve özerk bir üniversite olduğunu iddia etmek, bir gerçeklik değil, bir illüzyondan ibarettir.

Liberal, seküler, çoğulcu, sivil ve demokratik olmayan anlayışların kontrolünde olması halinde üniversitenin bilim ve hikmet üretmesi mümkün değildir. 


Bilimsel ve akademik çalışmaların yapıldığı kurumlar olarak üniversiteler, hiçbir güce yar olmaması gereken yerlerdir.

Üniversitelerin sahibi hegemonizm olamaz. Üniversitelerin başında, ortasında ve sonunda özgür bilim, özgür düşünce ve özgür araştırma vardır.

Siyasetin, ideolojinin, inancın ve güç odaklarının kendilerini sahip olarak gördükleri üniversiteler, artık üniversite olmaktan çıkmışlardır.

Üniversite, hiç kimsenin istediği gibi girip çıkabileceği tarlası değildir. Üniversite, özgür ve orijinal insanların girip çıkabildikleri,  hiç kimsenin mülkiyetine alamadığı insanlık adına faaliyet gösteren kurumlardır.

Bir cemaatin, tarikatın, mezhebin, örgütün veya grubun üniversite üzerinde sahiplik iddia etmesi ve üniversiteyi tekeline almaya çalışmasını, üniversiteyi üniversite olmaktan çıkarmak için yapılan bir zehirleme çalışması olarak değerlendirebiliriz.


Hikmet yerine hakimiyet alanı olan üniversiteler, bilim üretememekte ve dünya üniversiteler sıralamasında saygın bir yere sahip olamamaktadırlar.

Hegemonik kurum olan üniversitelerin, dünyanın bilimsel kurumları arasında yer almaları mümkün değildir. Hegemonik kurumlar olarak işlev gören üniversiteleri, bilimsel kurumlar arasında değerlendirmek sağlıklı ve gerçekçi değildir.

Hegemonik kurumlar olarak işlemeleri halinde üniversiteler, kısır hakimiyet kavgalarının araçları olmakta, öğretim üyeleri kısır polemiklerle medyada yer almakta ve akademik unvanlar bürokratik görevlerde yer almanın aracı olarak görülmektedir. 


Liberal ve demokratik olmayan bir anlayışla üniversite ve devlet arasında kurulan ilişkinin anlaşılması önemlidir. Liberal demokrasinin olmadığı yerlerde devletin sınırlanmış alanları ve gücü yoktur.

Devletin, kontrol etmediği ve yönetmediği bir alan düşünülmemektedir. Din, ticaret, sanat, kültür, dış politika, yargı, eğitim, tiyatro, hac, kısacası aklımıza gelebilecek tüm alanlar, devletin bürokratik kurumları tarafından yönetilmektedir.

Eğitim, bilim, sanat ve inanç alanları, hiçbir zaman devletten özgürleşmemiştir. Bir devlet kurumu olarak üniversiteler, tapu müdürlüğünden farklı düşünülmemektedir.

Hegemonik otoriteyi ellerinde bulunduranlar, devletin bütün kurumları gibi üniversitelerin de kendi yönetimlerinde olmasını gerekli görmektedirler.

Bilim ve eğitim kurumlarının devlete bağlı olması, üniversitelerde sürdürülen hegemonya mücadelesi devam edeceği anlamına gelmektedir.

Hegemonik yaklaşım, üniversitelere sahip olmayı devlete sahip olmanın asli şartı olarak görmektedir.


Hegemonizmin sahibi olduğu akademik ve bilimsel kurumlarda akademik özgürlüğün nasıl gerçekleşeceği büyük bir muammadır.

Hegemonizmin akademi kurumlarında akademisyenler, ders anlatırken, görüşlerini ifade ederken ve tartışırken özgür değildirler.

Akademisyenlerin, hegemonizmin çizdiği sınırlar içinde konuşmak, tartışmak ve araştırma yapmak yükümlülükleri vardır.

Böyle bir iklimde akademisyenler, akademik camia içinde olmalarından dolayı unutmamaları gereken bilimsel ve düşünsel yükümlülüklerinden ziyade, hegemonizme karşı olan görevlerini yerine getirmekle sorumludurlar.


Hegemonizm, üniversitelere nizamnameler hazırlar. Bu nizamnamelerin uygulanıp uygulanmadığını yürüten komiserler bulunmaktadır.

Yöneticilerin ifade, araştırma ve düşünce polisi gibi, akademik kadrolara davranmaları gerekmektedir. Özgür bilim, özgür akademi, özerk üniversite ve özgür araştırma gibi kavramların, hegemonik üniversite yapılanması içinde olması mümkün değildir.

Hegemonizmin hakim olduğu hiçbir üniversite, bugün dünyada özgür sıfatıyla nitelenmemektedir. Hegemonizmde üniversiteyi belirleyen temel değerler bilim ve özgürlük değil, siyasettir. 


Özerk ve özgür üniversite yapıları, aktif ve yaratıcı olurlar. Belirli bir hegemonik ideolojinin veya gücün kontrolünde olan akademik kurumlar, pasif, silik ve güdük bir şekilde var olabilirler.

Hegemonizm, üniversiteyi etkisizleştiren, çoraklaştıran ve işlevsizleştiren bir sonuç ortaya çıkarmaktadır. Hegemonik kurumlar olarak işleyen üniversitelerde, otoritenin, toplumun ve geleneğin hakikat anlayışını sarsan hiçbir fikrin ve araştırmanın yapılması mümkün değildir.

Akademik kurumlar, statükoyu ve hegemonizmi meşrulaştıran araçlar olarak işlev görmenin dışında sahici anlamda özgür bir akademik faaliyet ortaya koyamazlar.

Hegemonizmle uyuşma içinde olan yaklaşımları ortaya koymaları için akademisyenlere karşı güç ve yaptırım metodu etkin bir şekilde kullanılmaktadır.


Sağlıklı, gelişmiş, çoğulcu ve özgür nitelikte bir üniversite kurumuna sahip olunmamasının nedeni, üniversitenin tevhid-i siyaset içinde olması, yani hegemonizmle bütünleşmesidir.

Üniversitelerin sahici anlamda bilim yuvaları olmaları için hegemonizmin ve üniversitenin birbirinden ayrılması gerekmektedir. Özgür bilim için tefrik-i siyaset şarttır.  

İnsanlığın bilimsel ve akademik anlamda gelişmesinin yolu, üniversite ve siyasetin birbirinden ayrılmasından geçmektedir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU