Tarihi, kültürel ve politik nedenler Tunus'ta bölgeselcilik ya da kabilecilik olgusunun yerleşmesine katkıda bulundu.
Tunus bağımsızlığını kazandıktan sonra Habib Burgiba aile ve kabile bağlarını ya da Tunus'taki adıyla "el-Uruşiyye" yani aşiret bağlarını kırmaya çalıştı.
Ancak çabaları birkaç gün önce Tunus'un güneyinde iki kabile arasında çöldeki toprak parçası için çıkan tartışmada iki kişinin hayatını kaybetmesi gibi şiddet olayları ile her defasında gün yüzüne çıkan bu hizipçiliğin kökünü kazımaya yetmedi.
Bağımsızlıktan 60 yıl sonra Tunus illeri arasında insanların dar bağlarını aşıp tek bir ulusun çatısı altında toplanmasını sağlayacak gerçek bir sosyal adalet sağlanamadı.
Ocak devriminden sonra devletin zayıflaması ve bunu izleyen sosyal, siyasi ve güvenlik kaosları ile birlikte insanlar, istikrarını ve geçimini tehdit eden tehlikelerden korunmak için sığınak olarak gördüğü aile ya da kabile bağlarına geri döndü.
Herkesin zihninde dönüp duran soru şu: Şiddet olaylarına varan bu kabilecilik duygusunun geri dönmesinin arkasında siyasi sebepler mi yatıyor yoksa bu, sadece topluma yerleşmiş olan bir olgu mu?
Siyasetçilerin payı
Bu konuda yazar ve aynı zamanda tarih ve siyasal bilimler uzmanı olan Muhammed Zuveyb "Kabilecilik Tunus'ta genel olarak her dönem birkaç kişi tarafından dar çıkarlar için kullanılan siyasi bir olgudur ve aynı şekilde Ocak devriminden sonra devam eden ve derinleşen tarihsel bir olgudur" şeklinde açıklamalarda bulundu.
Zuveyb sözlerinin devamında "Devrimden sonra partilerin çoğu, çok sayıda seçmeni olan ‘aşiretlerden' ya da kabilelerden oluşan listelerin başındakilerden yardım istedi. Bu ispatlanmış ve kesin bir şey. Zira tüm partiler ve hükümetler, özellikle iç bölgelerde kabilelerin sesinin devletin sesini bastırdığının farkında" ifadelerini kullandı.
Zuveyb son başkanlık seçimlerini örnek göstererek "Pek çok aday en çok oyu kendi illerinden topladı. Örneğin Lütfi el-Merayihi Kassarin'de, es-Safi Said Kafsa'da, Abdulkerim ez-Zubeydi es-Sahel'de, Nebil el-Karavi Bizerte ve Seyfeddin Mahluf Tatavin'de önde geliyor. Tüm bu rakamlar ve veriler siyasetçilerin öyle ya da böyle bu olgunun yerleşmesinde payı olduğunu gösteriyor" dedi.
Zuveyb Tunus'taki kabilecilik olgusu ile ilgili analizlerine devam ederek "Tunus toplumunun zaman geçtikçe tanık olduğu birtakım sosyal dinamizmlere ve bazı dernek ve kuruluşların aşiretçilik ve kabilecilik olgusunu zayıflatmadaki rolüne rağmen, sesleri hala yüksek çıkıyor. Ülkeyi modern çağdan günümüze kadar yönetenler, bu olguyu her şekilde kullanıp sömürme arzuları kadar ortadan kaldırıp tamamen gömme konusunda gerçek siyasi bir arzu ve istek göstermediler. Bu yüzden kabilecilik olgusu toplumsal bir olgu olmaktan ziyade otoriter siyasi seçimlerinin yarattığı bir krizdir" dedi.
Zuveyb kendi bakış açısını doğrulamak için yönetimlerin kabilecilik olgusunu kullandığı büyük tarihi dönemleri sayarak "19'ncu yüzyılda Tunus Beyliği yönetimi, çok sayıda süvariye sahip bazı kabileleri, diğer kabilelerden vergi toplama ya da isyan eden bazı kabileleri dize getirmeye yardım etmeleri karşılığında vergilerden muaf tutmuştu" dedi.
Aynı zamanda Fransa, otoritesini kurduktan ve ülkede güvenliği sağladıktan sonra sömürgecilik döneminde de aynı sistemi sürdürmeye çalıştı. Klasik devlete bağlı kabilelerle arasını iyi tutmaya çalışarak onlara güvenliği sağlamaları, vergileri toplamaları ve çevredeki kabilelere karşı sınırı korumaları karşılığında geniş yetkiler tanıdı. Bağımsızlıktan sonra da zaman zaman kabilelerin saflarını ve ulusal devlet olarak bilinen şeyi bozmaya çalıştı.
Zuveyb "Burgiba'nın bağımsızlıktan sonra bu olguyu zayıflatma girişimlerine rağmen o zamanlar iktidarda olan partisi bu grupların devlete sadık olmasını sağlamak ve bağlarını seçimlerde kendilerine avantaj sağlaması için kullanmak üzere kabilelerin ve aşiretlerin önde gelenlerinin dostluğunu kazanarak bunu siyasi amaçlarına hizmet etmesi için kullandı.
Bu, her aşiretle mali ve demografik nüfuzlarına göre kota sistemi ile parlamenter açıdan ilişki kuran Zeynel Abidin bin Ali rejimi ile devam etti" dedi.
Artan kabile çatışmaları
Diğer taraftan gazeteci ve yazar Kemal eş-Şerini "Aşiret ya da kabilecilik anlayışı Tunus'ta sadece büyük şehirlerde ortadan kalktı. Ancak kabileciliğe dayanan şehirlerde ya da kesimlerde hala varlığını koruyor. Bununla birlikte modern devlet ve modern hayat tarzı gibi toplumun gelişmesi bu olguyu sınırlı bir kültürel harekete ve bir kabile grubuna ait geçici bir aidiyet duygusuna dönüştürdü. Sorun şu ki merkezi devletin gücü her zayıfladığında sosyal ve yargısal adalet performansı altüst oluyor ve insanlar devletten önceki döneme dönüyor yani kabile grubunun gücüne sığınıyor. Bazı grupların, devlet ya da yargı otoritesine başvurmak yerine, kendi hakları olduğunu düşündükleri şeyleri isterken kabile iktidarına hızla geri döndüklerini gördük" şeklinde açıklamalarda bulundu.
Şerini "Tunus devrimden sonra kabile çatışmaları yüzünden bazı acı verici olaylar yaşadı. Aynı şekilde 2011 yılının mayıs ayında ülkenin güneyinde kalan Mitlavi kentinde trajik bir olay yaşadık. Buyahya kabilesi ile el-Ceridiyye kabileleri arasında çıkan çatışmadan geriye 13 ölü ve 100'den fazla yaralı kalmıştı. Devlet yokken komşunun komşuyu kimliği yüzünden öldürdüğünü gördük. Aynı şekilde 2015 yılında ülkenin güneyinde kalan Cebniyyena, Duz kentinde ve son olarak da aynı kentte kabileler arasındaki arazi anlaşmazlığı sebebiyle çıkan çatışmalar gibi başka yerlerde benzer trajik olaylara da şahit olduk" dedi.
Şerini "Kabilecilik kimliği, eğitimin yaygınlaşması ve insanların bölgeler arasında seyahat edip evlilik ve işe karışmasıyla gücünü kaybediyor" dedi. Ancak kabilecilik olgusuna sığınmanın gerekçesine değinen Şerini "Devletin zayıflığı ve halkın devletin artık iyi yönetimi ve servet dağılımını sağlayamayacağına olan inancı ışığında varlığını sürdürüyor. Devlet ne kadar güçlü ve adaletli olursa, devlet öncesine yani kabileciliğe sığınma ihtiyacı da o kadar azalır" ifadelerini kullandı.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil
© The Independentturkish