AB üyeliği, çoktan beri Türkiye için stratejik amaç olmaktan çıkmış bulunmaktadır. Türkiye, AB'yi etkisiz ve işlevsiz bir yapı olarak görmektedir.
Türkiye kamuoyunda AB'nin dağılma sürecine girdiğine dair kanaat etkili bir şekilde mevcuttur. Türkiye, artık AB'ye ihtiyaç hissetmemektedir. AB'nin elini Türkiye tutmamaktadır.
Türkiye'nin AB'ye iyice yabancılaştığı bir ortamda Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa'ya yönelik şu mesajı verdi:
Avrupa Birliği'nden bize verdiği sözleri tutmasını, ayrımcılık yapmamasını, en azından ülkemize yönelik aleni düşmanlıklara alet olmamasını bekliyoruz. Kendimizi başka yerlerde değil Avrupa'da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz.
Erdoğan, bu sözleriyle AB'ye güçlü ve net bir mesaj vermeyi amaçlamaktadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın AB'ye vermeye çalıştığı bu mesajın, AB kamuoyunda güçlü ve net bir davet olarak algılandığını ve heyecanla karşılandığını söylemek mümkün değildir.
Türkiye, AB'ye zoraki olarak elini uzatır gibi yapmaktadır. AB'nin Türkiye konusundaki kafa karışıklığı, kararsızlığı ve güvensizliği sürmeye devam etmektedir.
Ekonomi ve hukuk alanlarında reform yapma söylemlerinin Avrupa'da yeterli bir ilgiyle karşılanmadığını da ayrıca belirtmek lazımdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan adına İbrahim Kalın, Brüksel'e giderek üst düzey AB yetkililerinin tereddütlerini ve güvensizliklerini gidermeye çalıştı.
Üst düzey AB yetkililerini kapsayan ikna turunda İbrahim Kalın, AB-Türkiye ilişkilerinin stratejik bir niteliğe sahip olduğu ve bundan dolayı Türkiye'nin AB'yi stratejik bir öncelik gördüğü konusunda güçlü mesajlar vermeye çalışmıştır.
Yakın geçmişte Hollanda ve Almanya gibi AB ülkeleriyle büyük krizler yaşayan Türkiye'nin niçin birden bire AB'yi stratejik öncelik olarak gördüğü şeklinde mesaj verme ihtiyacı hissettiği sorusu gündeme getirilmektedir.
10-11 Aralık tarihleri arasında gerçekleşecek AB Liderler Zirvesi'nin en önemli gündem maddesi Doğu Akdeniz krizinden dolayı Türkiye'ye karşı yaptırım kararının çıkıp çıkmayacağıdır.
Türkiye, zirve öncesi AB liderlerini yaptırım yolunun verimsizliğine ikna etmeye çalışmaktadır.
İbrahim Kalın, NTV'ye verdiği demeçte Brüksel temaslarında bu noktanın altını ısrarla vurguladığını ifade etmektedir:
Ben AB yetkililerine şunu açıkça sordum: Yaptırım gündeme gelirse ne elde edeceksiniz? 11 Aralık'ta yaptırım çıktı, ne yapacaksınız? Belli şirket ve kişilere dönük yaptırımlar uygulayacaksınız. Enerji şirketlerine, arama tarama yapan gemiye, orada çalışma yapan mühendislere... Bunun bizim tavrımızı kararlılığımızı ve milli duruşumuzu değiştireceğini zannediyor musunuz, buradan bir netice alacağınızı gerçekten düşünüyor musunuz?
AB Liderler Zirvesi'nden muhtemel bir yaptırım kararının çıkması, Türkiye'yi ciddi bir şekilde endişelendirmektedir.
Türkiye, yaptırım ihtimalini azaltmak için elinden gelen bütün hamleleri yapmakta ve girişimlerde bulunmaktadır. AB, Türkiye'nin kullandığı sıcak söylemlere itibar etmemektedir.
AB yetkilileri, somut eylemler ortaya koymadığı sürece AB kamuoyunda Türkiye'ye konusunda hakim olan güvensizlik havasının dağılmayacağı mesajını vermektedirler.
Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Libya gibi sorunlarda şimdiye kadar olumlu sayılabilecek gelişmelerin gerçekleşmemesi karşısında AB, Türkiye'ye karşı yaptırım kartını kullanma zorunda hissetmektedir.
Avrupa psikolojisini yöneten şey, şu anda yaptırım mecburiyetidir.
Türkiye ve AB, karşılıklı olarak birbirlerinden büyük beklentiler içerisindedirler. AB, Türkiye ile yeniden ilişkileri canlandırmak için Doğu Akdeniz geriliminin düşürülmesini istemektedir.
Oruç Reis sismik araştırma gemisinin Akdeniz'deki faaliyetlerini sonlandırmasını isteyen AB, Türkiye'nin bu konuda somut adım atmasını beklemektedir.
1 Ekim'de gerçekleşen AB zirvesi öncesi Oruç Reis gemisini Antalya Limanı'na çeken ve zirvenin bitiminden sonra onu tekrar Akdeniz'de görevlendiren Türkiye'ye AB yetkilileri güvenmemektedir.
Türkiye'nin Kıbrıs konusundaki son dönem politikaları da AB içinde büyük bir rahatsızlığa neden olmaktadır.
Gümrük Birliği'nin güncellenmesi, 2016 göç anlaşmasının yenilenmesi ve Türkiye'nin Doğu Akdeniz politikasının anlaşılması gibi Türkiye'nin taleplerine AB, soğuk durmaktadır.
Zirve öncesi Almanya dahil hiçbir AB üyesi, Türkiye'nin taleplerine açıkça destek vermemektedir. Almanya Başbakanı Angela Merkel, Doğu Akdeniz'de işlerin yanlış gitmesinden dolayı rahatsızlığını ifade ederek yaptırım konusunun zirvede ele alınacağını şu şekilde ifade etmiştir:
Türkiye'nin tartışmalı sularda doğalgaz arayışını, 10 Aralık'ta yapılacak bir sonraki AB zirvesinde masaya yatırma konusunda uzlaştık. Bu konuda hiçbir soru işareti yok. O zamana kadar yaşanacak gelişmeleri izleyeceğiz ve ona göre bir karar vereceğiz. Şu an başka bir şey söyleyemem ama bugüne kadar olayların umduğumuz şekilde gelişmediğini söyleyebilirim.
AB çevreleri, Türkiye'nin verdiği sıcak mesajların yaptırım kararını engellemeye yönelik taktik hamleler olarak değerlendirmektedirler.
AB ve Türkiye, karşılıklı olarak birbirine güvenmemektedir. AB ve Türkiye arasındaki en önemli sorun güvenin yokluğudur.
Güven verici adımlar atılmadan AB ve Türkiye ilişkilerinin normalleşeceğini söylemek çok zor gözükmektedir.
Mevcut şartlar altında Türkiye ve AB arasında aslında bir ilişkinin olmadığını söyleyebiliriz. AB, Türkiye'yi artık sorun olarak görmektedir.
Yakın gelecekte Türkiye ve AB arasında pozitif bir gündemin ve ilişkinin oluşması çok zordur.
10 Aralık Liderler Zirvesi öncesi AB tarafında Türkiye'nin sadece yaptırımlar bağlamında gündeme gelmesini, iki taraf arasında yaşanan derin kopuşun bir sonucu olarak değerlendirebiliriz.
Türkiye, kendisini AB'nin karşısında konumlandırmıştır. AB, karşısında konumlanan Türkiye'yle nasıl ilişki kuracağını veya başa çıkacağını bilememektedir.
10 Aralık Liderler Zirvesi'nden sert veya yumuşak, kısa vadeli veya uzun vadeli yaptırım kararları çıkabilir. AB ve Türkiye arasındaki sorunlar, kısa veya uzun vadede çözülecek gibi gözükmemektedir.
Türkiye, günü idare edecek kadar AB ile ilişkilerini sürdürmeye çalışmaktadır. Zirve sonrasında Türkiye ve AB arasında derin sorunlardan kaynaklanan yoğun krizlerin, çatışmaların ve olumsuzlukların yaşanacağını tahmin edebiliriz.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish