Yaşlı Marco Polo sıcak yatağında ölmek üzereyken dahi iddialarını sürdürüyordu. Çin diyarına kadar gittiğini Büyük Hükümdar Kubilay Han ile yıllarca birlikte çalıştığını ve onun özel elçisi olarak sayısız maceraya atıldığını söylüyordu.
Büyük yolculuğa çıktığında henüz on beş yaşında bir delikanlı olduğunu söyleyen Polo'nun anlattıkları yakın çevresi başta olmak üzere döneminde yaşayan birçok kişi tarafından bir hayal mahsulü olarak görüldü.
Büyük seyyah Marco Polo'nun yaşadıklarına uzun bir süre inanan fazla kişi çıkmadı. Oysa onun anlattıklarına inanarak bir başka büyük yolculuğa çıkacak kişi Kristof Kolomb dünyanın kaderini kelimenin tam anlamıyla değiştirecekti.
Kolomb, Marco Polo'nun anlattıklarından hareketle büyük bir Moğol ordusuyla Hristiyan âlemini Türklerden kurtarıp Kudüs'ü işgal edeceğine inanıyordu. Merhum Tarihçimiz Halil İnalcık bu durumu şu sözlerle tespit edecekti;
"Kristof Kolomb'un Yeni Dunya'yi keşfi, bir bakıma Akdeniz‘de Hristiyan dünyası, özellikle İspanya ile Osmanlı arasındaki mücadele ile ilişkili görünmektedir. Kolomb, günlük notlarında onu harekete geçiren gerçek düşüncenin, İslam dünyasını geriden çevirerek Doğu'daki Hristiyan dostu Moğol Hanı ile doğrudan ilişki kurmak, Hindistan ticareti Hint deniz yolunu aşmak, Batı ve Doğu Hristiyanlarının işbirliğiyle Kudüs'ü (Jerusalem) almak olduğu açıklar."
Kolomb'u bu denli etkileyen Marco Polo'nun yolculuğuna göre; Doğu'nun uzak diyarları Tatar kökenli güçlü savaşçılarla doluydu. Bu Tatarların en önemli özelliği ise Hıristiyanlık temayülüne sahip potansiyel müttefikler olmasıydı. Onların desteğiyle Batı'daki Türk kuşatması Doğu'dan gelecek büyük bir Tatar ordusuyla bertaraf edilebilirdi.
Marco Polo'nun gizemli Doğu macerasının belki de en önemli sonucu Kristof Kolomb'un büyük seyahatine ilham kaynağı olmasıydı; öte yandan Polo'nun seyahatine dair görüp anlattıkları Batı dünyasının Doğu'nun uzak diyarlarına dair ilk intibasını oluşturuyordu.
Marco Polo her ne kadar gerçeğe sadık kaldığını iddia etse de notlarında yararlandığı efsaneler ve bazı durumları fazla abartması kendisinden sonra birçok seyyahın gönlünü Doğu'nun gizemli maceralarına olan iştiyakla doldurmuştu.
1324 yılında hayata gözlerini yuman Marco Polo çok sevdiği Çin ülkesine bir daha asla dönemedi; ama arkasında sayısız kişinin Çin'e büyük bir yolculuk yapmasını sağlayacak eşsiz bir eser bırakacaktı.
Marco Polo'nun hikâyesi ise bir tesadüf eseri o henüz on beş yaşında bir çocuk iken başlayacaktı…
Polo ailesinin maceraları İstanbul'da başladı
Nicolas Polo ve kardeşi Matteo Polo Venedikli iki tüccardı. Farklı şehirlerden tedarik ettikleri malları İstanbul (Kostantinapolis) pazarına getirerek iyi kazanç elde ediyorlardı.
Nicolas, zaman zaman çeşitli ürünler tedarik ettiği Karadeniz şehirlerinin ötesinde ne olduğunu merak ediyordu. Ona göre bu korkulu diyarlarda çok daha ucuza ve kaliteli birçok ürün bulunabilirdi. Sonunda kardeşi Matteo'yu ikna ederek Kafkaslar üzerinden uzun bir yolculuğa çıkmaya karar verdiler.
Sırasıyla önce Kırım'a ardından Soldaya'ya vardılar. İki kardeş daha önce hiçbir tüccar ve Latin'in cesaret edemediği bir işe koyuldu ve Türklerin şehri Saray'a vardılar. Barka Han, Latin tüccarları onların umduğunun aksine iyi karşıladı ve çeşitli ikramlarda bulundu.
Barka Han ve Hülagu Han'ın savaşa girişmeleri üzerine Polo kardeşler, Volga nehri üzerinden bir başka Türk şehri olan Buhara'ya geldiler. Yaklaşık üç sene kaldıkları Buhara'dan ayrılmaya hazırlandıkları sırada Kubilay Han'ın elçileri ile karşılaştılar. Elçiler ilk defa karşılaştıkları Latinleri saraya davet ederek Kubilay Han ile tanıştırdı.
Polo kardeşler Türkler içinde kaldıkları süre boyunca Türkçeye dair birçok kelime öğrenmiş ve Kubilay Han'ın sorularına cevap vermişlerdi. Kubilay Han ise Latinler ve dinleri hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyordu. Bunun için Polo kardeşlere bir mektup yazarak bunu anlattıkları büyük dini hükümdarları Papa'ya götürmelerini istedi. Kubilay Han Papa'dan Hristiyanlığı ve Latin geleneklerini anlatmak üzere yüz misyoner istiyordu.
Kubilay Han'ın mektubunda şunlar yazıyordu;
"Dinine inanmış en az yüz kişiye ihtiyacım var: bu yüz kişi; zeki, bilgili, faziletli olmalı ve ‘Yedi Sanatı' iyi bilmeli. Bunun yanı sıra karşısındaki budalayı iyi ikna edebilmeli ve fikri münakaşa sanatına iyice vakıf olmalı." (Marco Polo Seyahatnamesi – Tercüman Yayınları)
Polo kardeşler Hristiyan topraklarına geldiğinde onları kötü bir sürpriz bekliyordu; çünkü Papa ölmüş ve yerine geleceği çok ciddi bir tartışma konusuydu. Kubilay Han'ın huzuruna çıkmaktan ümidini kesmiş Nicolas, Venedik'e evine dönmeye karar verdi. Geri döndüğünde onu iki sürpriz bekliyordu; ilk çok sevdiği karısı ölmüştü ikincisi ise oğlu Marco on beş yaşında bir delikanlı olmuştu. En önemlisi de babasıyla beraber yolculuğa çıkmak konusunda son derece heyecanlıydı.
Kısa bir süre sonra Papa X. Gregori'nin tahta çıkmasıyla Nicolas, Kubilay Han'ın mektubunu Papa'ya arz etti. Papa Gregori konuyla çok alakadar olmamış; ama iki misyonerle Nicolas'ın Kubilay Han'ın yanına gitmesine izin verdi.
Nicolas'ın bu yolculukta yanında kardeşi Matteos, iki misyoner ve en önemlisi oğlu Marco Polo da bulunacaktı.
Büyük yolculuk ve Marco Polo'nun gözlemleri
Marco Polo, babasıyla 1271 senesinde çıktığı Çin seyahatinden ancak 17 yıl sonra ülkesine dönmüş ve Venedik'te askerlik vazifesi yaptığı sırada esir düşmüştü. Hapishanede olduğu yıllarda ise Çin'e yaptığı büyük yolculuğu ve Kubilay Han'ın maiyetinde yaşadıklarını kaleme aldı.
Diğer seyyahların aksine Marco Polo'nun eserini seyahatinden sonra meydana getirmiş olması bazı eklemeler yapmış olmasına yorulmaktadır.
Marco Polo seyahatnamesinde geçtiği beldeler hakkında tafsilatlı malumatlar sunmuştu. Bunlardan en dikkati çekenler Türkler, Kürtler, Acemler ve Araplar ile ilgili olanlardı.
Musul Krallığına vardığında Marco Polo'nun ilk dikkatini çeken halk Kürtler olmuştu. Onların savaşçı kimliğine hayran olan Polo, kanun ve nizama uymayan davranışlarını ise eleştiriyordu;
"Musul Krallığının dağlık bölgelerinde Kürtler yaşıyor. Kimileri Müslüman kimileri ise Ortodoks. Dövüşürken atılgan insanlar, yalnız pek kanun ve nizam tanımayan takımından."( Marco Polo Seyahatnamesi – Tercüman Yayınları)
Bağdat Halifesinin Moğol hezimeti
Marco Polo'nun dikkatini çeken şehirlerden birisi de Bağdat'tı; ama Bağdat'a dair aklında kalan en önemli şey Hülagu karşısında aldığı mağlubiyet hakkında duyduklarıydı.
Marco Polo, Kubilay Han'ın kardeşi Hülagu'nun Bağdat'ı ele geçirmeye karar verdiğini ama Bağdat'taki Halife'nin bu plandan haberdar olmasına rağmen önlem almamasını eleştiriyordu. Halife tüm servetini bir ordu kurup savunma yapmak yerine yüksek bir kulede biriktiriyordu.
Hülagu basit bir savaş hilesiyle Halife'yi mağlup etmiş ve Bağdat'ı işgal etmişti; ama Hülagu'nun kendisi de Halife'nin bu saplantılı hazine biriktirme merakını merak etmiş ve tutsak Halife'yi huzuruna çağırıp nedenini sormuştu. İstediği cevabı alamayınca Halife'yi de hazinelerle beraber kuleye kilitlemeye karar vermişti.
Marco Polo, Hülagu'nun Halifeye dair sözlerini şöyle nakledecekti;
"Anladım. Sen hazineni ve hazinendeki elmasları, yakutları, incileri ülkenden çok seviyorsun. O zaman sana bir ceza; seni kuleye hazinelerinle beraber hapsediyorum. Ama ne yiyecek ne de içecek vereceğim. Çok sevdiğin incileri ve yakutları ye…" (Marco Polo Seyahatnamesi – Tercüman Yayınları)
Marco Polo: İran'da yaşayanların çoğu vahşi
Irak'tan çıkıp İran'a varan Marco Polo büyük bir hayal kırıklığı yaşar. Zorlu yolları ve eşkıyalar Marco Polo'nun yolculuğunun korkulu rüyasına dönüşür.
İran'da yaşan insanların eşkıyalığa olan meylini şöyle aktaracaktı;
"İran'da yaşayan insanların çoğu vahşi. Bizim anladığımız anlamda medeni ve şehirli değil. Hiç yoktan birbirlerini vurup öldürüyorlar. Bir de gelip geçen tüccarlara düşman buranın halkı; eğer bağlı oldukları derebeylerden ve Moğol İmparatorundan korkmasalar yoldan geçen bütün kervanları yağmalayacaklar, bir tek kişi sağ bırakmayacaklar." (Marco Polo Seyahatnamesi – Tercüman Yayınları)
Buna rağmen yine bir İran şehri olan Kirman'a ulaşan Marco Polo insanların medeni tavrı ve uysallığı karşısında yeni bir şok yaşar. Aynı coğrafya ve aynı insanları bu denli zıt karakterlere sahip olması seyyahın bir hayli ilgisini çeker.
Kirman'dan Hürmüz'e geçen seyyahımız Tunakayin bölgesine geldiğinde "Dağların Şeyhi" olarak hikâyelerini duyduğu ve dağlardaki ismi için Alaattin dediği Hasan Sabbah'ın efsanelerinden bir hayli etkilenir.
Hasan Sabbah'ın yeryüzünde cenneti kurarak suikastçı müritler yetiştirmesi Marco Polo'yu derdinden sarsacaktı. Sabbah'ı uzun uzun anlatan Polo onun cennet gibi bahçelerinden şöyle söz edecekti;
"Dağların şeyhi dedim ya, kendi dilinde adı, Alaaddin. Yaşadığı iki dağ arasında diyebilirim ki dünyanın en büyük ve en güzel bahçelerini yaptırmış. Binbir çiçek varmış bahçesinde, türlü güzellikte ağaçlar. Bahçesinde bir de sar varmış ki gören kendisini cennette sanırmış.
…
Birbirinden güzel huriler misafirleri karşılar, gönüllerini hoş edermiş, raks edip şarkı söylermiş."( Marco Polo Seyahatnamesi – Tercüman Yayınları)
Hasan Sabbah'ın cennetini ve kötü niyetlerini uzun uzun anlatan seyyahımız Sabah'ın ortadan kaldırılmasını da şu sözlerle nakledecekti;
"Dağların şeyhini ortadan kaldıranı öğrenmek isterseniz elbette onu da anlatayım.
1262 senesinde günlerden bir gün Hülagu Han korkunç şeyhin yaptıklarını duyar. İrkilir, önce haberi kendisine iletenlere inanmak istemez pek. Birkaç kez üstüne üstün anlattırır. Adamları bir bir şeyhin yaptıklarını ve bahçesini Hülagu Han'a anlatır. Büyük bir ilgiyle dinler.
Sonunda emir verir ‘Yerle bir edilecek bu saray!' Büyük bir ordu kurulur ve saraya varınca muhasaraya alınır.
Üç uzun yıl muhasaraya aldıkları kaleden ses çıkmaz. Hülagu Han üç uzun yıl kaleyi almadan çekip gitmez. Sonunda kalede yiyecek ve içecek tükenir ve kale alınır." (Marco Polo Seyahatnamesi – Tercüman Yayınları)
Pantolon giyen kadınlar
Sighinan isimli bölgeye geldiğinde Marco Polo'yu en çok şaşırtan ise kadınların pantolon giymesi ve erkeklerin güzellik anlayışı olmuştu. Bu göre kadınlar erkeklere daha güzel gelmek için şişman görünmeliydi ve kendilerine has kıyafetleri kadınları daha şişman gösterdiği için tercih ediliyordu;
"Kadınların bir kısmı ise pamuklu kumaştan yapılmış pantolon giyiyor. Bilhassa asil kadınlar pantolon giymeyi tercih ediyorlar. Üstüne de bol bol kısa elbise giyiyorlar. Bol elbise kadınları şişman gösterirmiş. Rehberim söyledi ‘Erkeklerimiz şişman kadınlardan hoşlanır. Bunun için de kadınlarımız bol elbise giymeyi tercih ediyorlar. Bir de bel kısımları bol dikilir, asil kadınlar böylece zayıf kadınlardan şişman görünmüş oluyorlar." (Marco Polo Seyahatnamesi – Tercüman Yayınları)
Kubilay Han ile tanışma
Marco Polo bin bir badire ile sonunda Kubilay Han'ın huzuruna erişebilmişti. Eserinde onu anlatmaya başlamadan önce atası Cengiz Han hakkında uzun uzun bilgi verdikten sonra Kubilay'ın kudreti içi şu sözleri sarf edecekti;
"Size şunu söyleyeyim ki yeryüzünün en güçlü hükümdarları bir araya gelse en muktedir kralları güçlerini tek elde toplayacağız dese, sahip oldukları iktidar Kubilay Han'ın elinde bulunan iktidarın yanında çok küçük kalır." (Marco Polo Seyahatnamesi – Tercüman Yayınları)
Bundan sonra Tatarlar hakkında ayrıntılı bilgiler vermeye başlayan Marco Polo geleneklere dair çok ilginç bilgiler aktaracaktı;
" Yeğenleriyle evlenmek serbest burada (Tatarlarda). Birinin babası ölürse onun en büyük erkek oğlu karısıyla evlenip haremine sahip oluyor, üvey olmak şartıyla. Bir de erkek kardeşi ölürse yengesiyle evlenmek de caiz burada. Çok da debdebeli düğün yapıyorlar burada." (Marco Polo Seyahatnamesi – Tercüman Yayınları)
Tatarların savaş stratejisinden beslenme kültürüne kadar sayısız bilgi aktaran Marco Polo Kubilay Han'ın yanında uzun yılar kalmış ve tüm saray entrikalarını öğrenmişti. Öyle ki Han'ın en gözde yöneticisi konumuna yükselmişti.
İlerleyen zamanlarda Kubilay Han hastalanıp yatağa düşünce Han'ın ölümünün Marco Polo'nun da ölümü olacağını anlayan babası Nicolas Polo oğlunu yanına alarak Venedik'e geri dönme kararı aldı. Kubilay Han önceleri Marco Polo'yu göndermek istememişse de kendisine bunca yıldır hizmet eden bu Latinleri daha fazla kıramayarak gitmelerine izin verecekti.
*Daha ayrıntılı bir okuma için Marco Polo Seyahatnamesi – Tercüman Yayınları; Kristof Kolomb'un "Seyir Defterleri" ve Halil İnalcık'ın "Kristof Kolomb ve Haçlı Politikası" isimli çalışmaları incelenebilir.