Erken yaşta evlilik ve kadına yönelik şiddetin önlenmesine aşiret liderleri de dahil oldu… Mağdur Emine Aydın: Şiddet kader değil

Şanlıurfa'da imzalanan protokol dikkatleri çocuk yaşta evlik ve kadınla yönelik şiddete çevirdi. Bölgede erken yaşta evlilik ve şiddet ne durumda? Şiddete yol açan faktörler neler? Önlenebilir mi? Sosyologlar ve kadın aktivistler, değerlendirdi

Şiddete mazur kalan iki kadının anlatımları... Sosyolog ve kadın dernekleri temsilcilerinin değerlendirmesiyle "çocuk" gelinler ile kadınlara yönelik şiddet / Fotoğraf: AA

Yasemin Yalçın (*), 14 yaşında ailesinin karşı çıkmasına rağmen 11 yaş büyük biriyle çocuk yaşta evlendi.

Evlendikten bir süre sonra hem fiziksel hem de psikolojik şiddete maruz kaldı. 

Neredeyse şiddete maruz kalmadığı gün olmadı. Hatta bazı günler 4-5 defa dayak yedi, ağır hakaretlere uğradı.

Evliliğinden 5 çocuğu oldu. İsteyerek evlendiği için şiddete maruz kaldığında ailesinin yanına da dönemedi. 

Bir süre sonra Yalçın'ın eşi, ailesi ve çocuklarının yanında sevgilileriyle konuşmaya, hatta onları eve davet etmeye başladı.

Yalçın, eve gelenlere "doğru düzgün ikramda bulunmadın" gerekçesiyle de kocasından dayak yedi, hakaretlerine maruz kaldı.

Yaşadıkları karşısında ruh sağlığı bozulan Yalçın, birçok defa bayıldı, doktorlara ve psikologlara gitti. Ama sonuç değişmedi.

"Eşim çok yüzsüz biriydi, sevgililerini eve getiriyordu"

Gördüğü şiddet ve ağır hakaretlere ancak 18 yıl dayanabilen Yalçın, 32 yaşında 5 çocuğunu yanına alarak bulunduğu şehri terk etti.

 

Erken yaşta evlilik ve kadına yönelik şiddete aşiret liderleri de dahil oldu
Erken yaşta evlilik ve kadına yönelik şiddete aşiret liderleri de dahil oldu / Fotoğraf: AFP

 

Yeni taşındığı şehirde bir akrabasının desteğiyle bir ev kiraladı, çocuk bakıcılığının yanı sıra evlere temizliğine giderek geçimini sağladı.

Bu sırada bir kadın derneği ile tanıştı. Dernekten hem maddi hem de manevi büyük destek gördü.

Zor imkanlarla biri lisede 4 çocuğunu da üniversiteye kadar okutan Yalçın, şu an 52 yaşında ve 20 yıldır eşinden ayrı yaşadığı için de çok mutlu.

Yaşadıklarını anlatırken konuşmakta zorlanan ve kullandığı kelimeleri boğazına düğümlenen Yalçın, şunları kaydetti:

Eşim çok yüzsüz biriydi. Her vurması ve ağır hakaretlerde bulunması bir yana benim ve çocuklarının yanında sevgilileriyle telefonda konuşuyor, onları eve getiriyordu. Çocuklarımın yanında bunu yapması beni çok rencide ediyordu. Bazen iyi ikramda bulunmuyorum diye beni döverdi. Tepki gösterince de 'bu kadın deli, kafayı sıyırmış' gibi ağır ithamlarda bulunurdu.

"Hiçbir kadın çektiğim acıları çekmemiştir"

Çektiği acıları tarif etmekte güçlük çeken Yalçın, gördüğü şiddeti şu sözlerle ifade etti:

"İlk başlarda şiddete maruz kaldığımda benimle barışması için yalvarıyordum. Ama daha sonra ben tavır yapıp konuşmayınca bu sefer tavır yaptığım için dayak yiyordum. Bir süre sonra şiddetin dozu öyle bir arttı ki artık dayanacak durumda değildim. Belki birçok kadın yaşadıklarımın benzerini yaşamıştır. Ama hiçbiri çektiğim acıları çekmemiştir. Resmen zulme maruz kalıyordum."

"Başımdan geçen korku dolu bir anımı anlatmak istiyorum" diyen Yalçın, şunları söyledi:

Şu an bulunduğum şehre yeni taşınmıştım. Bir gün çarşıdan dönerken otobüsten yeni inmiştim. Eve doğru yürürken arkamdan ayak sesleri duydum. Korkudan arkama dönüp bakamıyordum. O an ölüm korkusunun son haddini yaşadım. Eve dönene kadar ecel terleri döktüm. Apartman girişine kadar bu şekilde devam etti. Meğer apartmanda yaşayan bir kadınmış. O günü hiç unutamıyorum. O olay bana yaşadıklarımın hepsini unutturdu. Ayrıldım diye ölüm korkusu bile yaşadım. Kadınlar zulme boyun eğmesin, dirensin. Direndikçe kazanacaklarını göreceklerdir. Kadınların isteyip de başaramayacağı hiçbir şey yok. İki kelimeyi bir araya getiremeyeceğimi düşünüyordum. Çünkü hep susturulmuştuk. Ama mücadele ettim, direndim ve kazandım. Kadın dayanışma derneklerinin de bu konuda çok desteklerini gördüm. Onlara da çok teşekkür ederim.

"Fiziksel, psikolojik ve ekonomik dahil şiddetin her türlüsünü gördüm" 

Emine Aydın'ın (*) da Yasemin Yalçın'a benzer bir hikayesi var. 

Belki de erken yaşta evlilik yapmış kadınların ortak notasıdır şiddet görmek, hakaretlere uğramak…

 

Erken yaşta evlilik ve kadına yönelik şiddete aşiret liderleri de dahil oldu
Erken yaşta evlilik ve kadına yönelik şiddete aşiret liderleri de dahil oldu / Fotoğraf: AA

 

Emine Aydın. 17 yaşında ve kendisinden yaşça 8 yıl büyük biriyle ailenin isteğiyle evlendirildi. 

Aydın'ın da eski eşinden bir çocuğu var ve ayrı yaşıyor. O da evliliği boyunca fiziksel, ekonomik ve psikolojik şiddet maruz kaldı.

 "Şiddetin her türlüsünü gördüm desem yalan olmaz" diyen Aydın, şiddet gördüğü için birçok defa ailesinin yanına döndü.

Ancak her seferinde aile ve akrabalarının araya girmesi ve belki "evlilik hayatım düzelir" umuduyla tekrar evine gönderildi. 

30 yıl boyunca şiddet, baba evine gitmeler ve ardından tekrar eve göndermeler devam edip, durdu. 

Bu durum sonunda canı tak edince kocasından ayrılmaya karar verdi.

Ailesi "Aşiretimizden şu ana kadar kimse eşinden ayrılmamış, olmaz ayrılamazsın" dese de Aydın kararından vazgeçmedi. Çocuğunu yanına alarak eşinden ayrıldı ve evi terk etti.

"Şiddete kaldığı yerden devam ediyordu"

Ailesinin isteğiyle evlendirildiğinde çocuk yaşta olduğunu ve neyin ne olduğunu bilmediğini anlatan Aydın, şunları söyledi:

Tabii ki şimdiki aklım olsaydı evlenmez okuluma devam ederdim. Mesela yeğenlerim var kesinlikle onların erken yaşta evlenmelerine müsaade etmem. Okuyup kimseye muhtaç olmadan kendi ayaklarının üzerinde dursunlar. Çünkü okumadığım ve erken evlilik yaptığım için şiddetin her türlüsünü gördüm. Çok defa baba evine gittim ama her seferinde beni ikna edip tekrar eve gönderdiler. Her eve döndüğümde birkaç gün normal geçiyordu ama daha sonra tekrar şiddete kaldığı yerden devam ediyordu.

 

Erken yaşta evlilik ve kadına yönelik şiddete aşiret liderleri de dahil oldu
Erken yaşta evlilik ve kadına yönelik şiddete aşiret liderleri de dahil oldu / Fotoğraf: AA

 

Kadınların zorluklara karşı durmanın tek yolunun mücadele etmek olduğunu anlatan Aydın, sözlerini şöyle tamamladı:

"Kimse kimsenin şiddetini çekmek zorunda değil. Zulüm kaderimiz değil. Her kadın isterse kendi ayaklarının üzerinde durabilir, yeter ki pes etmeyip mücadele etsin. Ayrıca yaşamak için illa bir erkeğin olması gerekmiyor. Erkek olmadan da kadınlar yaşamını sürdürebilir. Oğlum üniversiteyi bitirdi ve çok iyi bir işte çalışıyor. Son ayrılmamdan sonra barışmam için aile ve çevrenin aşırı baskısına maruz kaldım ama bu sefer kararım kesindi. Tüm baskılara göğüs gerdim ve bir daha dönmeyi kabul etmedim. O günden sonra hiçbir şekilde ne yüz yüze ne de bir araya gelmedik. Kesinlikle bir daha bir araya gelmek de istemem."

Aşiret liderleri ve kanaat önderleri erken evlilik için devrede

Güvenlik nedeniyle gerçek isimlerini yazamadığımız ve bu nedenle (*)Yasemin Yalçın ve Emine Aydın koduyla anlatımlarını aktardığımız kadınlar yalnız değil. Onlar gibi şiddet gören pek çok başka kadın daha var. Örnekler çoğaltılabilir. Zira bu durum Türkiye'nin acı bir gerçeği.

Türkiye'de yasal evlenme yaşı 18. Bununla birlikte, çocuklar 17 yaşına bastıklarında ailelerinin veya yasal vasilerinin izniyle evlenebilmekteler.

Pek çok kız çocuğu geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle çocuk yaşta, erken ya da zorla evlendirilme riski ile karşı karşıya bulunmakta.

Türkiye'de en fazla çocuk evliliklerinin yaşandığı kentler arasında yer alan Şanlıurfa'da söz konusu evliliklerinin önüne geçmek için umut verici bir gelişme yaşandı.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü, erken yaşta evlilik ve kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında kentteki aşiret liderleri ve kanaat önderleri ile işbirliğine giderek bir protokol imzaladı.

Müdürlüğün aşiret liderleri ve kanaat önderleri ile imzaladığı protokolün uygulamada ne kadar etkili olacağı bilinmez ancak, akademisyen ve kadın aktivistler problemin çok boyutlu olduğu ve toplumsal bir sorun olarak ele alınması gerektiği görüşünde.

"Temel sebepler arasında din, eğitim, yoksulluk ve işsizlik yer alıyor"

Benzer konularla ilgili çalışmaları bulunan Toros Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Özer, çocuk yaşta evliliklere yol açan temel etmenler arasında din, gelenekler (yarı feodal aşiretçi yapı), eğitimsizlik ve yoksulluk gibi sebeplerin olduğunu söyledi. 

 

Ahmet Özer
Ahmet Özer / Fotoğraf: Facebook

 

Erken yaşta evliliklere yol açan temel etmenleri kısaca yorumlayan Özer, söz konusu sebeplerin yol açtığı sebepleri şu sözlerle değerlendirdi:

"Dine göre buluğa ermiş kız çocuğu evlendirilebiliyor. Bu noktada peygamber dönemi pratikler, hadis ve sünnetler referans alınıyor. Dini otoriteler de buna cevaz verince bu giderek bir alışkanlığa dönüyor. İkinci önemli neden eğitimsizlik ve yoksulluktur. Bunu aşiretçi yapı ve geçmişten gelen geleneklerle birlikte ele alabiliriz. Bölgede eğitim düzeyi düşük, yoksulluk ve işsizlik haf safhadadır. Üstelik bu hala kırılamamış yarı feodal başata işliyor. Kız çocuğuna temel haklara sahip bir insan bilinci ile bakma olmadığı için başlık alma, akrabalık bağları kurma, kanlık verme gibi unsurlar devreye giriyor. Bu da başkaları için de emsal teşkil ediyor ve böyle bir pratik normalmiş gibi işliyor."

"Anne eğitimine önem verilmeli, anadilde eğitimin önü açılmalı"

Sebeplerin ortadan kaldırılmadan sonuçların ortadan kaldırılamayacağı belirten Özer, devletin çeşitli dönemlerde söz konusu meselelerde aşiretler iş tuttuğunu, bu konuda kendi görevini yerine getiremediği gibi feodal yapıların sürmesini teşvik ederek meşrulaştırdığını ve siyaset kurumunun da meseleye sadece oy olarak baktığını için statükonun devam ettiğini söyledi.

Anadilde eğitimin çocuğun sosyo-psikoljik gelişimi için son derece önemli olduğuna vurgu yapan Özer, devletin anadilde eğitim başta olmak üzere eğitimin önünü açması gerektiğini belirterek, şunları kaydetti:

"Bu sadece siyasi değil aynı zamanda insani ve vicdani bir durum. Bu girilin bir kuşak sonra semeresini verecektir. Bölgenin yüzyıllardır geri bırakılmışlığı ortadan kaldırılmalıdır. Gelir düzeyi iyileştirilmeli ve bölgeler arası dengesizlik giderilmelidir. Devlet demokratik yaklaşmalı, kendi yapması gereken işi değişimine yardımcı olacağı kurumlara delege etmemelidir. Kan davalarının ortadan kalkması için çalışma yapılmalı. Anne eğitimine önem verilmeli, toplum eğitilerek bu noktada bir zihniyet değişimi/ devrimi yaratılmalıdır."

Siyaset kurumunun da üretimin artırılması, üretilenin hakça paylaşılması ve bunun toplumsal barış ortamında gerçekleştirilmesine öncülük etmesi gerektiğini ifade eden Özer, bunların koordineli yapılması durumunda bir müddet sonra olumlu sonuçların görüleceğini sözlerine ekledi.

"Rüşt yaşı, kırsal hayat, dini ve geleneksel değerler sorunun kaynağını teşkil etmekte"

Bölgeyi yakından tanıyan Harran Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mahmut Kaya da erken yaşta evliliklerin toplumların sosyal, ekonomik, dini ve kültürel yapısıyla yakın ilişkisine dikkat çekti.
Genellikle söz konusu evliliklerin geleneksel hayatın baskın olduğu toplumlarda görüldüğünü aktaran Kaya, "Aşiret tipi sosyal gruplar ve diğer toplulukların sosyal önderlerinin işin içine katılması eğitim ve bilinçlendirme yoluyla bu paydaşlardan yararlanılması sorunun çözüm için önemli bir adım olabilir" dedi.

 

Mahmut Kaya
Mahmut Kaya / Fotoğraf: Twitter

 

Erken yaşta evliliklerin toplumların sosyal, ekonomik, dini ve kültürel yapısıyla yakından ilişkili olduğuna ifade eden Kaya, "Rüşt yaşı ile ilgili dini ve geleneksel değerler, evliliğe yüklenen anlam ve beklentiler sorunun kaynağını teşkil etmektedir. Özellikle tarıma dayalı üretim faaliyetleri ve kırsal hayat, rüşt yaşı ile ilgili modern yasal sistemler yerine gelenek ve dini yorumların esas alınması söz konusu evliliğe meşruiyet sağlamaktadır" değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye'de belli bir düzeyde var olan çocuk yaşta evliliklerin dünyada birçok toplumda önemli bir problem olduğunu ve birçok ülkenin bununla mücadele ettiğini belirten Kaya, son yıllarda konuya yönelik yapılan çalışmaların sorunun azalmasına katkı sağladığı görüşünde.

"Artan cezalar görece caydırıcı etki sağlıyor"

Artan kentleşme, eğitim düzeyinin yükselmesi, kitle iletişim araçlarının yaygınlığı ve modernleşme temayüllerini geçmişe nazaran bu tür evliliklerden uzaklaşmada etkili faktörler arasında sıralayan Kaya, şunları kaydetti:

"İletişim ve ulaşım imkanlarının arttığı günümüzde artık bu tip evlenmelerin giderek azaldığını ifade etmek mümkün. Yeni yetişen nesil de yasal güvence ve yaptırımların farkında olarak gerektiğinde ailelerini şikayet edebilmektedir. Artan cezalar da görece caydırıcı bir etki sağlamaktadır. Üstelik son yıllarda konuya yönelik kadın hareketlerinin ilgisi ve mücadelesi, ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarının çeşitli program ve eğitimleri önemli ölçüde sorunun gündemleşmesi bu yöndeki evliliğin azalmasını kolaylaştırmaktadır."

Üniversiteler, kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşları gibi kurumların ortak çalışmasıyla çocuk yaşta evliliklerin önlenebileceğine vurgu yapan Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü:

"En temelde bu yöndeki zihniyetin dönüşmesi gerekiyor. Özellikle geleneksel anlayış ve dini değerlerin yorumlanışına ilişkin bakışı anlamak ve bu bakıştaki yanlışlığı ortadan kaldıracak argümanların üretilmesi çok önemli. İnsanları küçümseyerek, dışlayarak değil onların sosyal, ekonomik ve kültür dünyalarını anlayarak ve buna yönelik değişimi tüm paydaşları da işin içine katarak bir çalışma yürütmenin anlamlı ve başarılı olacağını düşünüyorum. Bunun için de başta üniversiteler, kamu kurumları, STK'lar işbirliği içerisinde çalışmalı. Bu tür evliliklerin doğurduğu zararları söz konusu kesimlere başta medya ve eğitim kurumları olmak üzere çeşitli araçlarla izah etmelidir."

Kadın mücadelesini yürüten aktivistler ise konuyu farklı bir açıdan değerlendiriyor. Aktivistler devletin bu konuda gücünü gösteremediğini düşünüyor.

"Göz yuman tavırlar nedeniyle bugünlere geldik"

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, kız çocuklarının okullaşmasının önündeki en büyük engelin erken yaş evliliğinin neden olduğunu söyledi.

Söz konusu protokole imza atan aşiretlerin geleneğin devamını sağlayan kurumlar olduğunu belirten Güllü, "Devletin zorunlu olan eğitim sistemine çocuklarını göndermeyenlere yasal olarak uyguladığı bir ceza var mi? Yok. Aksine onlara göz yuman bir tavırla bugünlere geldik" dedi.

 

Canan Güllü
Canan Güllü / Fotoğraf: Twitter

 

Erken yaş evliliklerinin suç olduğunu, bunu yapanlara yaptıranlara kamu davalarının açıldığını ve yargılamadan vazgeçilemeyeceği yönünde bir bilgilendirme çalışmasının başlaması yönünde iradenin ortaya konulması gerektiğini aktaran Güllü, şunları kaydetti: 

"Herhangi bir cebir içermeyen bu protokol, dostlar alışverişte görsün anlamında bir eylem ise değişiklik beklemek nafile olur. Aşiret liderleri sorunun büyüklüğünden sorumlu olanlar. Bugüne kadar geliyor olmasında iradeleri çok fazla. Aynı zamanda devletin gücünü gösteremediğinin de bir yansıması olarak kabul ediyorum. Bugüne kadar kolluğun, yargının ve yerel yönetimin katıldığı bu düğünlere, aşiretlerin kendini devletten üstün görmesini ya da biz ne istersek o olur intibahını uyandırmasını sağlamıştır. Cumhuriyet kurulurken bunlarla ilgili alınan kararlar ne yazık bugün çok uzaklarda."

"Kadın cinsi birey olarak görülmüyor"

Net bir rakam vermenin mümkün olmadığını ancak saha incelemeleri, acil yardım hattına gelen çağrılar ve kolluğa giden vakalarla bölgede çocuk yaşta evliliklerin ciddi oranda olduğu bilgisini paylaşan Güllü, "Net bir rakam telaffuz edilmesi mümkün değil. 16 yaşından küçük ve dini ritüellerle yapılan bu erken ve çocuk yaşta evlilikler görünür değil. Ta ki doğum anında ortaya çıkmakta. Bu yüzden de birçok genç anne, sağlıklı hijyen içeren doğumu gizlenmek nedeniyle yapamamakta. Bu konu da doğum sonrası bebek ve anne ölümlerini gündeme getirmekte."

Kadın cinsinin birey olarak görülmemesi ve erkek egemen zihniyetin hakimiyetini çocuk yaşta evliliklere yol açan ana faktörler arasında sayan Güllü, "Kadın tarlada, evde, yokluğunda yerine yenisini, yaşlandığında gencini konulabilen bir varlık olarak görülüyor. Yani bu yanlışın hepimiz farkındayız ama yasal mevzuatları uygulama konusunda kararlı değiliz. Eğer kararlı olsaydık 2016 yılında TBMM erken yaş evlilik faillerine af getirilir miydi" değerlendirmesinde bulundu.

Erken yaş evliliklerin önlenebilmesi için doğum ile nüfusa işlenen her çocuğun eğitim yaşı geldiğinde Mernis sistemiyle Milli Eğitim Müdürlüğü'ne bildirilmesi gibi katı kuralların uygulanması gerektiğini belirten Güllü, sözlerini şöyle tamamladı:

"18 yaş öncesi eğitimden çıkan her çocuk için aileye ve takibi yapmayan kamu görevlisine ceza verilmeli. 12 yıllık kesintisiz eğitimin hayata geçmesi içinde 4+4+4 eğitim sistemi rafa kaldırılmalı. Bu eğitim sistemi içine meslek eğitimleri, temel vatandaşlık ve cinsel bilgilerle üremeye dair bilinçlendirmeler yapılmalı. 18 yaş sonrası genç kararı kendi vermeli. Medeni kanunda ki 16 yaş izni, kaldırılmalı evlilik yaşı 18 olarak belirlenmeli."

"Zorunlu eğitimin kalkması erken yaşta evliliklere zemin hazırlıyor"

Şanlıurfa Yaşamevi Kadın Dayanışma Derneği Başkanı Avukat Zeynep Dilek Polat ise müdürlüğün protokol ile attığı adımın olumlu bir adım olarak görünse de beraberinde birçok eksikliği barındırdığını ifade etti.
Çocuk yaşta evliliğin sağlık, eğitim, insan hakları gibi birçok açıdan değerlendirilip tedbirlerin alınması gereken bir konu olduğunu dile getiren Polat, "Erken evlilik kişinin en temel haklarından eğitim ve sağlık hakkını elinden almaktadır. Kız çocukları evlilik gerekçesiyle okula devam edemeyip örgün eğitimden geri kalmaktadırlar. Erken evlilik beraberinde genç yaşta anne olmayı da getirdiği için sağlık alanında da birçok risk barındırmaktadır" değerlendirmesinde bulundu. 

 

Zeynep Dilek Polat
Zeynep Dilek Polat / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Psikolojik ve sosyolojik açıdan birçok problemi içinde barındıran erken evlilikleri önlemek için çok yönlü bir planın hazırlanıp sağlık, eğitim, kadın ve çocuk hakları alanında çalışan kurum ve STK'lar ile işbirliği yapılarak toplumsal değişim ve dönüşüm için ortak adım atılması gerektiğini kaydeden Polat, sözlerine şöyle devam etti:

Toplumsal kanaat önderlerinin elbette olumlu katkıları olacaktır. Ancak onlarla yapılacak işbirliği tek başına yetersiz kalacaktır. Verilen mücadeleler ile çocuk yaşta evliliklerde kısmi azalmalar görülse de son dönemde çocuk evlilikleri destekler açıklamalar ve erken evliliklere yol açabilecek değişiklere dair basında çıkan söylemler bu kazanımlarımızı kaybetme riskini doğruyor. Ayrıca 4+4+4 eğitim sistemi ile zorunlu eğitimin kalkması da erken yaşta evliliklere zemin yaratmaktadır.

"İnsan ve çocuk haklarının yaşamsallaşmadığı toplumlarda erken evlilikleri daha yaygındır"

Çocuk yaşta evliliklere yol açan ana faktörler arasında kültürel ve sosyolojik birçok faktörün olduğuna dikkat çeken Polat, "Ama bizce en temeli toplumsal cinsiyet temelli bakış açısı. Ayrıca insan hakları ve çocuk haklarını yaşamsallaşmadığı toplumlarda çocuk evlilikler daha yaygındır. Hepimizin bildiği gibi 18 yaşını doldurmamış her birey çocuktur. Zihinsel, bedensel, duygusal gelişimi hala devam etmektedir. Gelişimini tamamlamamış bir çocuğun evlenmesi çok ağır psikolojik etkileri olan bir durumdur" ifadelerine yer verdi.

Polat, çocuk yaşta evlilikleri önlemenin yolunu da şu sözlerle ifade etti:

Özellikle kız çocuklarının okullaşma oranları artırılmalı, eğitime kesintisiz devam etmeleri sağlanmalıdır. Hukuk, sağlık, eğitim ve kadın hakları alanında çalışan STK'lar ve kamu kurum ve kuruluşları işbirliği içinde olmalı, erken evliliğin yoğun görüldüğü bölgelerde çok yönlü bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır.
 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU