Eylül 2000'de Alberto Fujimori sokaklara düşüp Montesinos'u aramaya başlayınca herkes diktatörlüğün kaybettiğini anlamıştı.
Gerçekten de Fujimori, Peru Ulusal İstihbarat'ı SIN'in şefi Vladimiro Montesinos'un gidişinden iki ay sonra yanında götürdüğü yüzlerce valizle Peru'yu terk etti.
Evet, diktatörlük çökmüş ve fakat kendiyle beraber Peru kurumsal siyasetini de "Gayya Kuyusu"na çekmişti.
O gün bugündür Peru içinden çıkılmaz siyasi krizlerle sarsılıyor.
Sadece son bir haftada iki devlet başkanı değiştiren Peru'nun ne başkan ne de başkan yardımcısı kaldı.
Peru Meclisi nihayet geçtiğimiz pazar ve pazartesi günleri yoğun tartışmalardan sonra içlerinden bir milletvekilini, Francisco Sagasti'yi Temmuz 2021'e kadar devlet başkanı olarak belirledi.
Böylece Peru bir haftada üçüncü devlet başkanını gördü.
Daha beş ay önce seçimle iş başına gelmiş Martin Vizcarra "ahlaki yetersizliği" nedeniyle parlamento tarafından görevden alındı.
Meclis, Vizcarra'nın 2011-2014 yılları arasında ülkenin güney eyaleti Moquegua valiliği yaptığı döneme ilişkin bir rüşvet iddiasına dayanarak bu kanaate varmıştı.
Sonra meclis başkanı devlet başkanlığını üstlendi ve sokaktaki gösterileri sert biçimde bastırmaya kalktı. İki sivil öldü, yüzlercesi yaralandı.
Geçici Devlet Başkanı yapılan Meclis Başkanı üç gün sonunda istifa etti ve savcılık hakkında "gücü kötüye kullanmak"tan soruşturma açtı.
Şimdi herkes "gerçekten değer miydi böyle bir kaos yaratmaya" diye soruyor. Çünkü Peru politikasına başkan dayanmıyor.
Vizcarra'yı henüz netleşmemiş eski bir suçlamayla görevden alıyorlar ama anayasanın 117'nci maddesinde başkanın görevden alınma koşulları arasında böyle bir hüküm dahi yok.
Aynı parlamento 2018 Mart ayında henüz iki yılı doldurmamış Devlet Başkanı Pedro Kuczynski'yi istifaya mecbur etmişti.
Zira mecliste çoğunluğu bulunan hapisteki eski diktatör Fujimori'nin kızı Keiko ve oğlu Kenji'nin partisi "Fuerza Popular" (FP) tarafından indirilecekti.
Ancak istifaya boyun eğmesinden daha utanç verici olanı Kuczynski'nin kendini kurtarmak için baba Fujimori'ye başkanlık kararnamesiyle af çıkarmasıydı.
2017'nin Noel gecesi serbest kalan eski diktatör 3 Ekim 2018'de Yüksek Mahkeme kararıyla hapse geri döndü.
On gün sonra, o sırada mecliste çoğunluğu elinde tutan partisi, 70 yaş üzerindekilerin cezalarını evlerinde çekmesini sağlayan bir yasa çıkarmayı başardı.
Buna rağmen 23 Ocak 2019'da yine infazını tamamlamak üzere cezaevine geri götürüldü.
Fakat bu öyle baş döndürücü bir trafik ki Kuczynski'yi koltuğundan indirecek kadar güçlü Keiko Fujimori 2019 Ekimi'nde onunla aynı Odebrecht soruşturmasından dolayı tutuklanmaktan kurtulamadı.
İki ay yattı, çıktı ama Ocak 2020'de yeniden tutuklandı. Beş ay sonra yine serbest kaldı.
Keiko için çanlar, Fujimorici bir Yüksek Mahkeme üyesi yargıç Cesar Hinostroza ve Yüksek Savcılar Kurulu üyesi Pedro Chávarri'nin mafyatik bağlantılarından sebep koltuklarını kaybetmeleriyle çalmaya başladı.
Yargıç Hinostroza kaçtığı İspanya'da ev hapsine alındı. Keiko başkan olup babasını hapisten kurtarma hayalleri kurarken kendisi de parmaklıklar arkasına düştü.
Bu şartlarda girdikleri 2020 meclis seçimlerinde Fujimori'nin partisi FP yüzde 75 oy kaybına uğradı. Sandalye sayısı 73'ten 15'e düştü.
Keiko Fujimori , 2016 başkanlık seçimlerinde bir ABD vatandaşı olan Kuczynski'nin karşısında aday olmuş ve ikinci turda kaybetmişti.
Aynı Keiko'nun 2011'deki seçimlerde başkanlık yarışını kaybettiği Ollanta Humala, Fujimori rejimine karşı isyan edip dağa çıkmış bir askerdi. Keiko babasının bu eski hesabını da kapamayı başaramadı.
Bu arada ekleyeyim: Eski başkan Ollanta Humala'nın kardeşi Antauro da 2005'deki bir askeri isyana liderlik ettiği için hapiste bulunuyor.
On beş yıldır cezaevinde olmasına rağmen Antauro Humala "Union por el Peru" (UPP) adlı partiye liderlik ediyor.
Fujimoricilik bir türlü başkanlık koltuğuna oturamıyor ama siyasetteki ağırlığını yitirmiyor. Çünkü Fujimori'nin doksanlı yıllar boyunca yarattığı sistemin girdabı hiçbir zaman sönmedi.
Bugünden yirmi yıl geriye bakınca diktatör aslında kayıp istihbarat şefi Vladimiro Montesinos'u aramıyordu. Aradığı şey kendi kirli düzeninin yarattığı labirentten bir çıkış yoluydu.
Girdabı yaratan Fujimori artık onun odak noktasında duramadığı için kurban haline gelmişti.
Montesinos'u ararken kirli rejimini ifşa eden iki binden fazla video kaydı ortaya dökülmüştü.
Zira Montesinos, bürokrasi ve iş çevrelerini yönetebilmek için tüm yolsuzlukları kayda almıştı.
Bir SIN ajanı tarafından sızdırılan ilk video Fujimori'ye muhalif CCN kanalının nasıl satın alındığını gözler önüne seriyordu.
Videoda Montesinos, kanalın alınmasına aracılık eden General Delgado Arenas'la bir çanta parayı sayarken görülmekteydi.
6 Ekim 1999'da kaydedilen bu görüntülere göre CCN kanalı 2 milyon dolara Fujimori'nin eline geçiyordu.
Ayrıca Montesinos, General Arenas'a Askeri Yüksek Mahkeme'nin başına getirileceği sözünü veriyordu ki kaset ortaya çıktığı sırada bu çoktan gerçekleşmişti.
Bu ilk kayıt Fujimori'nin üçüncü seçim zaferinden bir ay sonra patlamıştı. Aslında hiç kimse böylesine kirli bir rejimin bir video kaydıyla yıkılabileceğine ihtimal vermiyordu.
Zira Montesinos daha önce iki defa vatana ihanetten yargılanmıştı. ABD elçiliğine bilgi taşıdığı kanıtlandığı halde cezalandırılmamıştı.
İstihbaratın başına gelir gelmez kendisine bağlı paramiliter çetelerle katliamlar gerçekleştirmiş, hakkında 14 yurttaşın kurşuna dizilmesinden askeri mahkemede dava açılmıştı.
Ayrıca Meclis'te insan hakları ihlalleriyle ilgili bir araştırma sürmekteydi. Tüm bunlardan bir sonuç çıkmadığı gibi Fujimori, ordunun üst kademesi ve bürokrasiyle işbirliği halinde 5 Nisan 1992'de Meclis'i feshetti ve Anayasa'yı ortadan kaldırdı.
Tarihe "otodarbe" olarak geçen bu hadise sonucunda Fujimori-Montesinos ikilisi Peru'daki rejime tam egemen oldu.
5 Mayıs 1993'te General Rodolfo Robles Espinoza ordu içinde bir cinayet şebekesi olduğunu ifşa etti.
Katliamların gizli servisin başındaki Montesinos'un sorumluluğunda gerçekleştiğini kamuoyuna açıkladı. Fakat ordudan destek alamayan General Arjantin'e sığınmak zorunda kaldı.
Fujimori kurduğu tüm denetime, muhalefeti parçalayarak kendisini alternatifsiz hale getirmesine ve üçüncü kez üst üste "seçim kazanarak" yönetime gelmesine rağmen tek bir video onun için sonun başlangıcı oldu.
Bu yüzden Montesinos'un bir anda ortadan kaybolması kimsenin beklemediği bir gelişmeydi. Valizler dolusu video kaydı eski eşinin evinde bulundu.
Anlaşıldı ki Montesinos, gereğinde şantaj için tüm yolsuzlukları kayda almıştı. Kasetlerle ortaya çıkan sonuç; Fujimori'yle beraber Peru Devleti ve yüksek sınıflarının da çökeceğiydi.
Devletin tüm yüksek memurları ordu da dahil bu kirli mekanizmanın içindeydiler.
Fujimori devlet başkanıyken ülkeden kaçtı. Beş yıl sonra Şili'de tutuklanarak Peru'ya iade edildi. Montesinos ise Haziran 2001'de Venezuela'da yakalandı.
Aradan geçen yirmi yıla rağmen Peru siyaseti bir türlü yeniden inşa edilemedi.
Keiko'yu yenen iki başkan Ollanta Humala ve Pedro Kuczynski, Brezilyalı Odebrecht şirketinden para aldıkları gerekçesiyle hapsedildiler.
Peru'da son otuz yılda devlet başkanı olup da hapse girmeyen, hakkında yolsuzluk davası açılmayan kimse kalmadı.
Daha da trajiği yolsuzluk soruşturmaları Peru yakın tarihinde etkili bir siyasetçinin canına kıymasına neden oldu.
1985-1990, 2006-2011 yılları arasında devlet başkanlığı koltuğunda oturmuş olan Alan Garcia intihar etti.
Alan Garcia çalışma odasına girip şakağına bir kurşun sıktığında tarih 17 Nisan 2019, saatler sabah saat altı otuzu gösteriyordu.
Kendisini tutuklamak üzere gelmiş olan polisler kapıyı kırıp içeri girdiklerinde Garcia'nın cesediyle beraber onun daha önceden hazırlayıp bıraktığı bir veda mektubu buldular.
…kararlarımın şerefini çocuklarıma, meslektaşlarıma bir gurur işareti ve cesedimi de düşmanlarıma karşı küçümsememin bir kanıtı olarak bırakıyorum; çünkü görevimi çoktan yerine getirdim.
Alan Garcia pragmatik bir politikacıydı. Daha önce de yolsuzlukla suçlandığı olmuştu ama ortada ne para ne bir zenginlik vardı. Aslında Garcia da Humala gibi Peru siyasetinin zayıflığının kurbanıydılar.
Odebrecht şirketi Peru'nun başlıca politik liderlerinin tümünün seçim kampanyasını finanse etmişti. Bu nedenle de ülkenin eski başkanlarının hepsi gözetim altına alındı.
Garcia intihar etti, Alejandro Toledo sığındığı ABD'de ev hapsinde. Ollanta Humala ve eşi, Pedro Kuczynski, Vizcarra yargılanıyor.
Ayrıca çok sayıda vali, milletvekili, bölgesel başkan haklarında açılan davalar sebebiyle ya hapiste ya da firari.
Zaten Peru'da gerçek anlamda kurumsal bir siyasi bir parti de kalmamış durumda. Örneğin son seçilmiş başkan Vizcarra'nın partisinin mecliste temsilcisi dahi yok.
Kuczynsky ondan daha beter durumdaydı. Her seçimde birbiriyle ilgisiz grupların saçma sapan ittifakları zafer sonrası kaos yaratmaktan başka bir işe yaramıyor.
Peru siyasetinin temsilcileri ne bir ideolojiye ne de ciddiye alınacak bir parti programına sahip.
Peru siyasetinin kaostan çıkabilmesinin tek yolu her şeye sıfırdan başlamaktan geçiyor.
Bu da yeni bir anayasa demektir. Peru halen Fujimori'nin darbe koşullarında yaptığı anayasayla yönetiliyor.
Yine de yeni anayasa hedefini açıkça ortaya koyan iki partinin son seçimlerde meclise girmiş olması önemli.
Bunlardan ilki hapisteki eski asker Antauro Humala'nın UPP'si. Antauro ilk önce mevcut anayasanın geçersiz ilan edilip 1979 anayasasının yeniden yürürlüğe konmasını, sonrada bir kurucu meclisin yeni anayasayı yapıp referanduma götürülmesini öneriyor.
Diğeri ülkedeki sol cephe Frente Amplio (FA). Fakat geçenlerde FA'nın meclisteki grup başkanı Marco Arana UPP'yi "gerçek solcu" ve lideri Antauro'yu "siyasi tutuklu" olarak görmediklerini açıkladı.
Oysa UPP Frente Amplio'nun devlet başkanlığı seçimlerindeki adayı Veronica Mendoza'yı çok güçlü biçimde desteklemişti.
Yani Peru'nun şu kaotik ortamında bile "sol kibir" hiç eksik olmuyor.
Bir başka eksik olmayan şey de aldığı darbelere karşın sistem içindeki gücünü koruyan Fujimoricilik.
Mesela 2016'dan beri Merkez Bankası başkanlığını yürüten Jose Chilimper bu göreve gelmeden önce Fujimorinin partisi FP'nin genel sekreteriydi.
Ülkenin en önemli patron örgütü CONFIEP'in seçim kampanyasında FP'ye 3 milyon dolardan fazla para verdiği ortaya çıktı.
Ayrıca CONFIEP başkanı FP yöneticilerinin yargılanmasına karşı olduğunu söylüyor.
Ülkenin en önemli gazetesi "El Comercio"nun direktörü ekonomist Juan Jose Garrido, Keiko Fujimori'ye olan sempatisini hiçbir zaman gizlemedi.
Peru'nun 1 numaralı radyosu "RPP" Keiko'ya yönelik soruşturmayı etkisizleştirmek için yoğun propaganda yapıyor.
Kablodan yayın yapan ATV Fujimori'ye en sadık televizyon kanalı olarak faaliyet sürdürüyor.
Geçtiğimiz pazartesi meclisin atadığı son devlet başkanı 76 yaşındaki Francisco Sagasti, Dünya Bankası'nda görev yapmış tanınmış bir akademisyen.
Fakat kimse içinde bulunduğu politik faciadan Peru'yu kurtarabilecek kişinin Sagasti olduğunu düşünmüyor.
2021'de gerçekleşecek erken seçimde, devrik başkan Vizcarra, hapisteki Antauro Humala ve tabi ki Fujimori kardeşler yine aday olacak.
Çünkü her biri kendini Peru'yu kurtaracak tek lider olduğunu düşünüyor. Oysa bir ulus bu kadar uzun süren bir felaketten ancak kolektif bir çaba ile çıkabilir. Halen bu gerçeği kabul edecek noktada değiller.
Peru tüm aktörleri parmaklıklar ardına düşse bile iliklerine kadar çürümüş bir rejimin hala kendini sürdürebileceğinin bir örneği.
Ülkeler kargaşa, kriz ya da iç savaşlara dümeni boşalmış bir gemi gibi sürüklenebilir. Her ülkenin tarihinde olağanüstü dönemler vardır. Ve bu bazılarında daha uzun sürer.
Bence Peru deneyinden çıkarabileceğimiz en önemli ders şu: Sorumluların cezalandırılması önemlidir ama daha da mühimi onu geride bırakabilmektir.
Siyasetçilerin görevi toplumu intikam çağrılarıyla kendi içinde bölerek yönetmek değil birlik duygusunu uyandırarak motive etmektir.
Siyasal iktidarlar yargı sopasını kullanmaktan kaçınmalılar. Aksi takdirde bu bir alışkanlığa dönecek ve er ya da geç o sopa başlarında patlayacaktır.
Buna karşılık yargı bir suçlu bulma mekanizmasına dönüşmemeli, net ve adil olmalıdır. Yargı süreçleri siyaset üzerinde ne zaman ve kimin kafasını uçuracağı belirsiz bir giyotin gibi işlememelidir.
Kurumsal demokrasiyi tesis etmek ve işletmek herkes için daha güvenilir bir siyasal ortam oluşmasına hizmet edecektir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish