Lübnan - İsrail ilişkileri, iki taraf arasındaki çatışmaya son verecek bir anlaşma veya anlayışa ulaşmak üzere, duraksayan çok sayıda müzakere aşamasına tanık oldu. Ancak bu 'kırılgan' anlaşmalar, hızla çöktü ve çatışmaya geri dönüş yeniden başladı.
İki ülke arasında imzalanan son anlaşma, bir aydan uzun süren Temmuz 2006 savaşından sonra Lübnan ve İsrail arasındaki tüm düşmanlıkların sona ermesini içeren, 11 Ağustos 2011 tarihinde yayınlanmış Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 1701 sayısı kararı kapsamında geldi.
BM kararına göre Lübnan ve İsrail'i ayıran 'Mavi Hat' çizildi. Ancak 13 nokta askıda kaldı. Beyrut ise işgal edilen bölgelere dikkati çekmekte ısrar etti ve kurtuluş çağrıları yaptı. On yıl önce, dört ABD elçisi sırayla bu sorunların üstesinden gelmeye çalıştı. Ancak Lübnan Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri, nihayetinde iki ülke arasındaki 1996 tarihli anlaşmaya ve BM sancağı altındaki 1701 sayılı uluslararası karara dayalı olarak İsrail ile deniz ve kara sınırlarını belirleme konusunda anlaştığını açıklayana kadar bu, işe yaramadı.
Savaş eylemlerinin durması
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
BMGK, oybirliğiyle 'ABD ve Fransa tarafından hazırlanan' ve Lübnan'daki savaşın sona ermesi çağrısında bulunan bir karara ulaştı. 15 bin BM askerinin, İsrail kuvvetlerinin geri çekilmesini takip etmek, Lübnan ordusunun güneye konuşlanmasına yardımcı olmak ve ateşkesin uygulanmasını sağlamak üzere konuşlanmasıyla eş zamanlı olarak karar, İsrail'e kuvvetlerini güneyden çekmesi çağrısı yapıyordu.
Lübnan'ın ısrarı üzerine ABD ve İngiltere, BM tarafından güçlü bir barışı koruma operasyonuna izin veren, BM Sözleşmesi'nin yedinci bölümüne yönelmekten vazgeçme hususunda uzlaşı sağladı. Ancak metin, hala BM gücü için güçlü çatışma kuralları içeriyor. Karar, o dönemde 'Ortadoğu'da kalıcı, acil ve kapsamlı bir barışın tesis edilmesi gerekliliğini' kapsıyordu.
Gazap Üzümleri ve Lübnan'ın yeniden inşası
11 Nisan'da 'Gazap Üzümleri' adı altında İsrail'in Lübnan'a karşı başlattığı geniş çaplı saldırının ardından 26 Nisan 1996 tarihinde bir anlaşma imzaladı.Anlaşma, ABD idaresinin pozisyonundan başlayarak, 27 Haziran 1996 tarihinde Fransa'da toplanan 7 ülke de dahil, Kahire zirvesine kadar bölgesel ve uluslararası açıdan destek gördü.
Özellikle de Hizbullah ve silahlı örgütlerin İsrail'i füzelerle hedef almasını durdurma anlaşması, bunun karşılığında da İsrail ve iş birliklerinin Lübnanlı sivilleri hedef almayı bırakması anlaşması olmak üzere o dönemde bu anlayış, iki ülke arasındaki krizi çözecek noktalara ulaştı. ABD, Fransa, Suriye, Lübnan ve İsrail'den uluslararası bir izleme grubunun kurulması sağlandı. Grup, ABD başkanlığındaki Danışma Grubu tarafından temsil edilen ve 'Lübnan'ın yeniden inşasının sağlanmasını' hedefleyen bir ekonomik mekanizma içeriyordu.
17 Mayıs anlaşması ve siyasi bölünme
Lübnan iç savaşı çerçevesinde 17 Mayıs 1983 anlaşması, İsrail'in Lübnan'ı işgalinden bir yıl önce Lübnan'ın zorlu tarihi koşullarında ortaya çıktı. Suriyeli güçlerin ve Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) Lübnan'dan ayrılması ve güneyde ağır silahlar konuşlandırılmaması şartıyla, İsrail güçlerinin ülkeden geri çekilmesi sağlandı.
O dönemde ABD himayesinde ortaya koyulan anlaşma, iki ülke arasındaki savaş halinin 8-12 hafta içinde sona erdirilmesine ve anlaşmanın uygulanmasında ABD himayesinde iki taraftan oluşan bir temas komitesi kurulmasına olanak tanıdı. Ancak çatışma denklemine taraf olarak Suriye, anlaşmayı şiddetle reddetti ve Suriye rejimi bir yandan anlaşmayı imzalayan taraflara saldırdı, muhalifleri (Velid Canbolad, Reşid Karami, Süleyman Franjiye ve diğerlerinden oluşan Ulusal Kurtuluş Cephesi) destekledi, bir yandan da anlaşmayı devirmeye çalıştı.
İç çatışmaların patlak vermesi ve 'bir yandan anlaşmaya bağlı olan hükümet ve Cumhurbaşkanı Emin Cemayel, diğer yandan da reddedenler arasında' siyasi sahnenin bölünmesi başta olmak üzere anlaşmanın imzalanması, Lübnan'ın iç düzeylerinde yankı uyandırdı.
Özellikle çok sayıda Fransız Deniz Piyadesi ve paraşütçünün öldürülmesinden sonra Lübnan içerisindeki yabancı kuvvetlerin hedef alınmasında tırmanışa tanık olunan bir dönemde Cumhurbaşkanı Emin Cemayel, 5 Nisan 1984 tarihinde anlaşmanın iptal edildiğini duyurmaya yöneldi.
1949 ateşkesi
1948 yılında Filistin'deki Arap- İsrail savaşının sona ermesi ve ilgili Arap ülkeleri (Mısır, Suriye, Lübnan, Irak ve Ürdün) ile İsrail arasında ateşkes anlaşmalarının yapılmasıyla ateşkes sınırları çizildi. Lübnan ve İsrail arasındaki anlaşma da bu anlayışların bir parçasıydı.
Çatışmanın durmasının ardından Yunanistan'ın Rodos adasında ateşkes görüşmeleri yapıldı. Lübnan ve İsrail, 23 Mart 1949 tarihinde Nakura'da anlaşmayı imzaladılar ve o dönemde, ateşkesin ayrım hattı, Lübnan ve Filistin arasındaki uluslararası sınır olarak kabul edildi. Aynı şekilde BM'ye bağlı ateşkes komitesi himayesinde sınırın her iki tarafındaki iki ekibin askeri güçlerinin 25 km derinliğe geri çekilmesine ve bu bölgede sadece bin 500 İsrail askerinin hafif silahlarla Lübnan tarafından olmasına karar verildi.
Paulet - Newcombe Anlaşması
Tarih ve Siyaset Bilimi Profesörü İmad Murad, Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri'nin 'İsrail ve Lübnan arasındaki deniz sınırının çizilmesi hususunda müzakerelerin başladığını' duyurmasıyla birlikte, 'direniş' sembolünün İsrail hükümetini tanıdığı göz önünde alındığında bu müzakerelerin 'işgal altındaki Filistin sınırı gibi İsraille ilgili söylemlerde, eski terminolojiyi terk ettiğine' dikkat çekiyor. Murad, "Bugün, İsrail'in yazılarını ve okumalarını hatırladığımızda, stratejik, ulusal ve hatta vatansever açıdan bir hata yapmıyoruz, çünkü Berri bunu bizim için yasallaştırdı" dedi.
Profesör, "İki noktaya dönmeden Lübnan ile İsrail arasındaki ayrım hattında söz etmek mümkün değil. İlk olarak, Fransız mandası (Suriye, Lübnan) İngilizler lehine çizilen Filistin arasındaki sınırların çizildiği 1923 yılındaki Paulet- Newcombe Anlaşması…" ifadelerini kullandı. İmad Murad, "Güney Lübnan'ın bazı bölgelerinin denizden ilhakı, yani Nakura'dan Şeba Çiftleri'ne kadar, İsrail'e bol yüzey ve yer altı sularının stratejik alanlarını ilhakı planlandığı için İsrail'in çıkarını barındırıyordu" dedi.
"1923 yılında anlaşma imzalandığında İsrail yoktu, ancak 1917'deki Balfour Deklarasyonu'ndan itibaren kurulması planlanıyordu" diyen Murad, Paulet- Newcombe Anlaşması'nın bazı bölgeleri İsrail'e veya İngiliz mandasına verdiğini söyledi. Profesör, İngiltere'nin Birinci Dünya Savaşı'ndan Fransa'dan daha güçlü çıktığını söylerken, "Bu hat, Lübnan'dan bazı bölgelerden ve hassas merkezlerden alınan bir şeydi" dedi.
Ateşkes için 'şerefe'
İmad Murad, "İsrail Devleti'nin ilanından ve 1948 yılında onunla savaşın patlak vermesinden sonra Lübnan ordusu, İsrail'e sınırlar koyabildi. Böylece ilk olarak ona verilen savaş yetenekleri, ikinci olarak da Alman, Sovyet, Amerikan ve İngiliz destekleri ortaya çıktı. Daha sonra 1949'da BM'nin talebi üzerine ateşkes anlaşması imzalandı" dedi. Murad, "Ateşkes, İsrail'in normalleşmesinden ve tanınmasından değil, sınırların çizilmesinden konuşan iki askeri heyet içeriyordu. Nitekim ateşkesi kutladılar ve onun için kadeh kaldırdılar. Ama Nakura başta olmak üzere gümrük merkezlerinde görev yapan Lübnan alayının yiyecek ve içeceklere eşlik eden kişi olduğunu bilen kimse kadeh kaldırmadı" diyerek, o sırada gazetelerin 'Lübnan'ın, anlaşmanın imzalanmasına rağmen İsrail ile normalleşmediğini' yazdığına dikkati çekti.
Siyaset Bilimi Profesörü, tarihin tekerrür etmediğini, yalnızca olayların birbirine benzediğini söylerken, "Anlaşma şartlarını incelersek, İsrail'in 1923 yılında Paulet - Newcombe Anlaşması'nı ele aldığı mevziilere değinmediği ve buraları belirlemediği ortaya çıkıyor" dedi. İmad Murad, "Ateşkesin İsrail-Filistin krizini bitirmekle hiçbir ilgisi yoktu. Ancak Lübnan ve İsrail taraflarında sınırların her iki tarafına yerleştirilmesine izin verilen askeri güce değiniyordu. Bu açıdan Lübnan, ateşkesin imzalanması sırasında Paulet - Newcombe Anlaşması'nın değiştirilmesini talep etmedi" değerlendirmesinde bulundu.
Teknik askeri heyet
Deniz ve kara sınırlarının belirlenmesi konusunda Lübnan ve İsrail arasında devam eden müzakerelere dönersek müzakere heyetinin niteliğinden, tarafların her birinin 'niyetlerini' anlamak açıkça mümkün. Öyle ki Lübnanlı heyet, askeri bir karaktere sahip. Daha sonra heyete, jeolojik araştırmada uzmanlaşmış siviller eklendi. Bunun nedeni ise Lübnan hedeflerinin, müzakereleri teknik şekilde sınırlandırmaya çalışması.
Heyette, güney deniz sınırlarının belirlenmesinden sorumlu başkan, Genelkurmay Yardımcısı ve güneydeki Kfar Tebnit kasabasından Tuğgeneral Pilot Bessam Yasin yer alıyor. Edinilen bilgilere göre Yasin, Silahlı Kuvvetler Komutanı General Joseph Avn tarafından bu pozisyon için seçildi. İki isim, Harp Akademisi'ne girdiklerinden beri bir dostluk ilişkisine sahip. Heyet ayrıca Deniz Piyadesi Albay Mazen Basbus'u da içeriyor. Basbus, uluslararası deniz hukuku alanında uzman olup kara ve deniz sınırları ile ilgili çalışmalara sahip. Lübnan'ın deniz hakkının 860 km'lik bir alanı aştığına inanıyor.
Heyette, Beyrut'taki Saint Joseph Üniversitesi ve Paris'teki Siyaset Bilimi Enstitüsü'nde okuyan uluslararası hukuk ve deniz hukuku uzmanı Necib Mesihi de yer alıyor. Mesihi, Latin Amerika'da ve başka bazı alanlarda birçok sınır müzakerelerine katıldı. Lübnan'ın pozisyonunun belirlenmesine uzanan tartışmalara katkıda bulundu. Aynı şekilde heyet, Petrol Sektörü Yönetim Otoritesi Başkanı Vessam Şubat'ı da içeriyor. İsrail'in, heyetinde Enerji ve Petrol Bakanlığı'ndan üst düzey çalışanların yer alacağını açıklamasının ardından Cumhurbaşkanı Mişel Avn'ın kararıyla son dakikada heyete adı eklendi. Hizbullah ve Emel Hareketi, müzakerelerin ilk oturumundan birkaç saat önce ortak bir açıklama yaparak duruma şiddetle karşı çıktı. Söz konusu bu iki hareket, heyete sivilleri dahil etmenin, müzakereleri teknik rollerinden uzaklaştıracağı kanaatindeydi
Petrol - Askeri heyeti
Lübnan heyetinin aksine İsrail heyetine 'petrol' karakterinin hakim olması, Tel Aviv'in müzakereleri, teknik durumun ötesine genişletme niyeti taşıdığı ve iki ülke arasındaki ilişkileri normalleştirme olasılığını düşündüğü izlenimi veriyor. Heyete Udi Adiri başkanlık ediyor. Adiri, 2017 yılından bu yana İsrail Enerji Bakanlığı'nın Genel Müdürü olarak görev yapıyor. Tel Aviv Üniversitesi'nde ekonomi ve tarih mezunu. Maliye Bakanlığı Bütçe Bölümü'ndeki görevi sırasında büyük bir tecrübe kazandı. İsrail Ordusunda Binbaşı rütbesiyle Zırhlı Kolordu'da görev yaptı. Heyet, Enerji Bakanı Yuval Steinitz'in uluslararası danışmanı olan Mor Halutz'u da içeriyor. Kendisi 2015 yılında Washington'da ABD Kongresi üyesi Alcee Hastings'in ofisinde İsrail ve Ortadoğu konularında danışman olarak çalıştı.
Heyette ayrıca Başbakan Binyamin Netanyahu'nun dış politika danışmanı, Milli Güvenlik Konseyi ve İsrail güvenlik kurumunda üst düzey bir yetkili olan Reuven Azar da bulunuyor. Azar, Amman ve Kahire'de görev yaptı ve Ortadoğu ile ilgili çoğu pozisyonda 'İran Yaptırımları' ekibinin başında bulundu. Ortadoğu'da Ekonomik Araştırma Direktörü Alon Bar ise Dışişleri Bakanlığı'nda siyasi birimin başında yer alıyor. 2016 yılında Dışişleri Bakanlığı'nın Uluslararası Kuruluşlardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcılığını üstlendi. İsrail ordusunu stratejik tugayının başkanı olan Oren Sitter, İstihbarat Bölümü, Silahlar ve Altyapı Geliştirme Müdürlüğü ve Hava Kuvvetleri'nde çeşitli liderlik pozisyonlarında bulundu.
BM tarafından, BM Genel Sekreteri'nin Temsilcisi Jan Kubis, Koordinatörlük ofisinin siyasi bölümü başkanı Ala Abdulaziz, BM Koordinatörlüğü ofisinden Lina el-Kidve yer alıyor. ABD tarafından ise müzakerelerin açılış oturumuna ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı David Schenker, ABD'nin Beyrut Büyükelçisi Dorothy Shea, ABD'nin eski Cezayir Büyükelçisi John Desrocher, Dışişleri Bakanlığı'ndan Nadine Zaatar ve Cassandra Kildo katıldı. Müzakerelerin ikinci turu ise John Desrocher, Nadine Zaatar ve Cassandra Kildo'nun katılımıyla sınırlıydı.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Kübra Şahin