Ahmet Yerlikaya bir inşaat işçisi. 33 yaşında. Kahramanmaraş’In Türkoğlu ilçesinde yaşıyor. Onu bu hikayenin konusu yapan ise, dört yıl önce başladığı ve idealizm tanımına tamı tamına uyan uğraşı. Yerlikaya dört yıldır kuş uçmaz, kervan geçmez köylere kitaplar dağıtıyor. Köy çocuklarını bilim dergileriyle ve kitaplarla buluşturuyor.
Aslında iyi bir öğrenciymiş Ahmet Yerlikaya, dereceyle kazandığı Anadolu Lisesi’nde okumuş, başarılı da bir öğrenciymiş ama hem babasının erken kaybı hem de lise yıllarında geçirdiği bir ağır hastalık nedeniyle eğitim hayatı bitmiş. Sonra maddi zorluklar ve ailesinin geçimini sağlamak için başladığı çalışma hayatı: İnşaatlar, fabrikalar, atölyeler. Üniversite okumak hep içinde kalmış ama kitaplardan da hiçbir zaman kopmamış.
En büyük hayali ise öğretmen olmakmış: "Köy öğretmeni olmak en büyük hayalimdi. Ama maalesef üniversiteye gidemedim, bu hayalimi gerçekleştiremedim. Ama şu anda köy çocuklarını kitaplarla buluşturarak bu duyguyu bir nebzede yaşıyorum. Çocuklar beni yollarda, köyün çıkışında bekliyorlar. Onları öyle görmek beni çok mutlu ediyor."
"Haftalık iznimi kitap dağıtmak için kullanıyordum"
İstanbul’da fabrikalarda çalışırken, arkadaşlarıyla kendi aralarında köylere kitaplar gönderiyorlarmış. Annesinin ısrarıyla döndüğü Kahramanmaraş’ta da, belediyenin düzenlediği kitap fuarında gördüğü uygun fiyatlı kitaplar nedeniyle yeniden başladığını anlatıyor: "Önce yeğenlerime alayım dedim, sonra neden köyün bütün çocuklarına almayayım ki, diye düşündüm ve böylece kendimi köy yollarında buldum."
Ahmet Yerlikaya, şimdilerde bir inşaatta kalıpçılık yapıyor:
"Dört yıl önce bu zamanlardı. O zamanlar bir fabrikada çalışıyordum. Çok yoruluyordum ama vardiya zamanımı kitap dağıtmak için ayarlıyordum. Haftalık iznimi bunun için kullanıyordum. Önce çevre köylere kitaplar götürmeye başladım. Arabam da yoktu, minibüslerle gidiyordum. Vardiyama yetişmek için koştura koştura gidip dönüyordum."
Yerlikaya Kahramanmaraş’ın neredeyse bütün ilçelerinin köylerine gitmiş, sadece Ekinözü ilçesi çok uzak olduğu için oraya henüz gidememiş:
"İşçi olduğum için her günümü ayıramıyorum, bazen haftanın birkaç günü gidiyorum köylere, bazı haftalar hiç gidemediğim oluyor. Ana hedefimiz köylerdeki çocuklar ama bazen kitap okumayı seven kadınlar ve yaşlılar da oluyor. Onlara da kitap götürmeye çalışıyorum."
Bir defada kaç kitap götürdüğünü sorduğumda ise şu yanıtı alıyorum:
"Pandemiden önce arabayı tepeleme dolduruyordum ve uğrayabildiğim kadar çok köye uğruyordum. Ama şimdi pandemi nedeniyle sadece bir köye gidiyorum, yola çıktığımda. Sonra birkaç gün ara veriyorum ki, riski azaltalım. Kitap adedi ise köyün nüfusuna göre değişiyor, 2-3 bin nüfuslu köylere giderken ona göre tedarikli oluyorum, beş-altı evden oluşan mezralara ise o sayıya uygun bir hazırlık yapıyorum."
Sosyal medya kitap sayısını artırmış
Peki Ahmet Yerlikaya kitapları nasıl temin ediyor? Eskiden kendi imkanlarıyla aldığı kitaplar, şimdi sosyal medyanın da yardımıyla oldukça artmış: "İlk günden itibaren ben ve arkadaşlarım kitap teminini finanse ettik. Daha sonra yayınevlerine ulaştık, onlardan kitaplar geldi. Ama sosyal medyada mesajlarımızın ulaştığı binlerce gönüllü de halen kitaplar gönderiyor."
Yerlikaya sadece kitap değil, özellikle köy çocuklarını bilim dergileriyle buluşturmayı da çok önemsiyor. O yüzden yayıncılardan, sosyal medya kullanıcılarından kendilerine bilim dergileri de ulaştırılmasını istiyor. Bilim dergilerini neden bu kadar önemsediğini sorduğumda ise şu yanıtı veriyor:
"İlk günden itibaren bilim dergilerini çok önemsiyorum. Kitap okunmalı evet ama bilim dergileri çocuklar için çok önemli. Bu dergileri okuyan çocukların içine bilim ateşi düşer mi diye çok ümitleniyorum. Çocuklarının ufku için bilimle buluşmaları gerekiyor, buna inanıyorum. Hatta bu konuda dört yıldır sürdürdüğümüz çabaların geri dönüşlerini de alıyoruz. Bu çektiğimiz sıkıntılara değiyor. Mesela çadırda yaşayan Nurtuğba diye bir çocuğumuz var, götürdüğüm bilim dergilerinin hepsini okuyor ve çok etkileniyor."
Ahmet Yerlikaya köylere kitap götürme işini il sınırlarının da dışına taşırmış. Adıyaman, Malatya, Adana, Osmaniye, Gaziantep’in pek çok köyüne de kitaplar götürmüş: "Pandemi süreci olmasaydı üniversite öğrencisi arkadaşlarımızla Türkiye’nin her yerindeki köylere kitaplar götürme konusunda bir organizasyonun hazırlığı içerisindeydik. Ben onlara kitap gönderecektim, onlar da kendi illerinin köylerine dağıtacaktı. Önümüzdeki sene, pandemi inşallah biterse Türkiye çapında örgütlenmeyi çok istiyorum."
"Derneği kurarken sıkıntılı günler geçirdik"
Ahmet Yerlikaya bunlarla da yetinmemiş, köylere kitap götürme işine kurumsal bir kimlik de kazandırmış ve çoğu arkadaşları ile aile üyelerinden oluşan bir grup kurucuyla Kitap ve Çocuk Derneği’ni kurmuş. Neden arkadaşlar ve aile üyeleri diye sorunca, 15 Temmuz’un yarattığı travmayı işaret ediyor:
"Sivil toplum hareketi olarak başlamıştım, ama dernek olarak devam etmenin daha bir kimlik ve resmiyet kazandıracağını düşündüm. 2017’nin Mart ayında derneği kurmaya karar verdik. Tabii 15 Temmuz darbe sürecinin etkisiyle, insanlar bir şeylere imza atmaya çekiniyordu. Dostlarım, eşim, eşimin annesi, ablam, annem, ağabeyim derneğin kurucu üyeleri oldular. Tabii derneği kurarken çok sıkıntılı günler geçirdik. Fabrikada asgari ücretle çalışıyordum. Derneğe ofis bulma, ofis kirası, faturalar beni epey zorladı. Zorlu süreçlerden geçtik. Ama şimdi geriye dönüp baktığımda diyorum ki, iyi yapmışım. Şimdi ilk gittiğimiz çocuklar şimdi ortaokula liseye geçti."
ABD'ye gidip Google, MIT'yi gezmiş
Ahmet Yerlikaya’nın tek başına başladığı, daha sonra bir dernek çatısı altında sürdürdüğü köy çocuklarına kitap götürme projesi, sadece gittiği kentlerde değil Amerika’da bile yankı bulmuş. Bu vesileyle Amerika’ya gitmiş, orada Türkiyeli iş insanlarıyla buluşmuş, Google, MIT gibi kuruluşları gezmiş. Kendisini Amerika’ya kadar götüren hikâyesinin bu ayağını ise şu sözlerle anlatıyor:
"Prof. Selçuk Şirin ile Twitter’dan tanışıyorduk. Yaptığım işi çok önemsemişti. Onunla sohbetimiz ilerleyince, görüşmeler yaptık, bize kitaplar gönderdi hatta maddi destek de verdi. Sonrasında Amerika’da yaşayan Türkiyeli işadamı Hamdi Ulukaya’nın başlattığı bir programa başvurdum. Ben Selçuk Hoca’nın o projede genel koordinatör olduğunu bilmiyordum. Aslında bir ticari girişimmiş ama ben sosyal bir girişim olduğunu düşünerek başvurmuştum. Bu başvurudan önce Maraş’ta 2 bin kişinin katıldığı bir kitap okuma etkinliği düzenlemiştim, bir parkta 2 bin kişi aynı anda kitap okumuştu. Selçuk Hoca da bunu görmüştü, benim bu işi tırnağımla kazıyarak yaptığım şeklinde bir yorum yapmıştı. Daha sonra Hamdi Ulukaya Girişim aracılığıyla Amerika’ya gittim. Projem, köy okullarına modern kitaplar kurmaktı. Bence kütüphaneler ne kadar cıvıl cıvıl olursa, çocuklarda kitap okumayı o kadar teşvik eder. Projem kabul edildi. Bir ay Amerika’da girişimcilik eğitimi aldım. Çokları için bu ticari bir projeydi ama ben onu kendime dönüştürdüm. Onlardaki insanlarla tanışmak çok güzeldi, benim için inanılmaz bir deneyimdi."
Ahmet Yerlikaya, dört yıl içinde tam 40 bin kitap dağıtmış. Her gün kendilerine yüzlerce kitap ve bilim dergilerinin ulaştırıldığını söyleyen Yerlikaya "Hatta küçük ofisimizde koyacak yer bulamıyorum, bazılarını emaneten başka yerlere koymak durumunda kalıyorum. Tabii daha çok kitap getirince, biz daha çok kitap götürüyoruz köylere" diyor.
Yerlikaya’nın bir de maruzatı var. Köylere kitap ulaştırmanın sadece kendisi üzerinden yürümesinin kendisini çok merkeze oturttuğunu artık bu işi bir ekiple yapmak istediğini söylüyor: "İstiyorum ki birileri omuz versin ve bu iyiliği hep beraber yapalım. Keşke iki üç ekip olsak ve bunu yayabilsek. Derneğin adının öne çıkmasını da arzu ediyorum, önümüzdeki bunu şahıstan çıkarıp topluca yapmaya dair hayallerim var. Hatta bu derneği bir yere getirip, daha sonra başkanlığı da devretmek istiyorum."
Yerlikaya’nın geçtiğimiz günlerde bir video yayınladı. Videoda "Bunu söylemeye utanıyorum ama köylere giderken arabanın yakıtı beni çok zorluyor, keşke destek alabilsek" demişti. Bunu sorunca da biraz mahcubiyetle de olsa sıkıntıları olduğunu itiraf ediyor:
"Az önce de anlattım, ofis kiramız, faturalarımız gibi giderlerimiz var. Hepsini bizzat ben karşılıyorum. Arabayı geçen sene aldım. Öncesinde ya birinin arabasını emanet alıyordum ya da toplu taşımayla köylere gidiyordum. Şimdi araba var ama yakıt gideri bizim için en büyük gidere dönüştü. Hep diyorum keşke biraz malım, varlığım olsaydı da satarak bu işi kimseye ihtiyaç duymadan yapabilseydim. Ama maalesef yok ve bazen çok çaresiz kalıyorum. Üç saatlik yola gittiğimiz oluyor ve biliyorsunuz köy yolları çok da iyi değil, araba da çok yakıt yakıyor. Pandemi sürecinden önce bize bu konuda destek olan insanlar vardı, ama pandeminin başlamasıyla insanlar işlerini kaybetti, gelirleri düştü. Şimdi o videomdan sonra bazı bağışlar oldu, elimiz biraz rahatladı ama tabii bunlar geçici çözümler. Keşke kurumsal bir çözüm bulsak." Bu konuyla akaryakıt firmalarına yazdığını ama hiçbirinden yanıt alamadığını söyleyen Yerlikaya, "Keşke hiç istemek durumunda kalmasam" diye de mahcubiyetinin altını çiziyor.
© The Independentturkish