Yazdan nefret ediyorum ve bundan böyle bunun için özür dilemeyi reddediyorum. Kimler benimle?

“Yine barbekülere gideceğim, bu açık, çünkü sosis sevgim yaz nefretime ağır basıyor ama o barbekülere 50 faktör güneş kremi, geniş kenarlı kocaman bir şapka ve dramatik, büyük boy güneş gözlüğüyle gideceğim.” Robyn Wilder The Independent için yazdı

"İnsanlar kıştan nefret ettiklerini söylerken hiç çekingen değiller. Senin de plaja gitmen gerekmiyor ve gitmediğin için özür dilemen de" / Fotoğraf: The Independent 

Bunu söylediğim için üzgünüm ama beni mayıs ile eylül ayları arasında sıcak bir gün barbekü partisine davet etmişseniz, muhtemelen nefret ederek icabet ettim.

Katıldığım hemen her barbekü partisine gönülsüzce katıldım. Yazın ortasında bir kumsal ziyareti, benim için her zaman çok zahmetli bir faaliyet olmuştur. Sonra, “tişört mevsimi”nde beni bir pikniğe davet etmek, piknik yolunda sanki gerçek bir fiziksel işkenceye dayanıyormuşum gibi ter içinde canımın çıkmasını izlemek demek.  

Çünkü yazdan nefret ediyorum ve hep ettim.

Tabii, o zaman böyle demezdim. Dişlerimi sıkar, gerçekten de “muhteşem bir gün” olduğunu dillendirenleri onaylar, olan bitenle barışık olurdum. Yalnız sonra, evimin en karanlık ve serin köşesinde, güneş yanıklarımı ve sıcak çarpmasını tedavi eder, migren haplarımı alırdım.   

Yazdan tüm o klasik sebeplerden ötürü nefret ediyorum: Fena bir bahar nezlem var, bu yüzden yaz benim için 3 ay boyunca gözyaşı, baş ağrısı ve burun kanaması demek. Üst bacaklarım kalın olduğundan (1993’ten beri iki uyluğum arasında boşluk yok), haliyle pişik ciddi bir mevsimsel sorun. Üstelik, esmer bir kişi olmama karşın, bir lambanın altında olmam dahi sıcak çarpması yaşamama yetiyor (lambanın açık olması bile gerekmiyor).

Sıcak gecelerde yatağımda ağır ağır kavrulmak ya da bir pencere açıp çayır sineklerinin hoplayıp zıpladığı geçiş törenine izin vermekten başka seçeneğim olmadığı gerçeği beni kızdırıyor. İtiraf etmek gerekirse, konu tuhaf börtü böcek oldu mu pısırığın tekiyim. Mayıs ve eylül ayları arasında beni koşarken görürseniz bilin ki spor yapıyor olmam ufak olasılık, daha büyük olasılıkla saçımda bir arı olduğunu düşünüyorumdur.

Yazdan hoşlanmamamın başka sebepleri de var, ancak yakın zamana kadar onları “Beni rahatsız ediyor” cümlesinin ötesinde dillendiremedim.

Mesele şu ki yine de pikniklere ve parklara ve kumsallara giderdim - çünkü insanlar yazın böyle yaparlar. Çocukken, ailem bir sürahi Pimms hazırlar ve güneş görünür görünmez bahçeye kaçardı. Ben gölgede oyalanmayı tercih eder ama her zaman “Dışarı gel de bize katıl” sözüne tav olurdum; o zaman kaçınılmaz olarak - kör edici güneş ışığında gözlerimi kısmış huzursuzca dikilirken - bir zaman sonra neden ‘bir mızmız’ olduğum sorulurdu.

Hayatım boyunca benim dışımda herkes sıcak havanın tadını çıkarıyor gibiydi; havalar ısındı mı keyiflenirler (oysa beni uyku basar, halsizleşirim) ve dışlanmak istemediğim tüm o sosyal aktiviteleri planlarlar. Bugüne kadar hiç “Arkadaşlar, öğlen nehir kenarında tembellik etmek yerine benim evde perdeleri çekip oturmaya ne dersiniz?” deme cesaretini kendimde bulamadım; çünkü kim olur diyecek ki?

İnsanlar yazdan hoşlanıyor. Doğru dürüst göremediğim, sıcağın tenimde tuhaf hisler bıraktığı o cayır cayır yanan günlerde biri devamlı tiril tiril elbisesiyle gelir, “Ne hoş bir gün, değil mi?” diye iç çeker. Bu yüzden, bir şekilde, burada yanlışın bende olduğunu artık kabullendim.

Geçenlerde psikolog bir arkadaşım yazdan neden bu kadar nefret ettiğimi sordu. Ona saman nezlesini, baş ağrılarımı, pişiği ve arıların sistematik terörizmini anlattım ama sormaya devam etti: “Başka neden? Başka neden?”

Çok sıcağın beni paniğe kapılmış ve klastrofobik hissettirdiğini - ilk defa sesli olarak - itiraf ettiğim zaman. Ve sıcak güneş ışığına kısa bir zaman için bile olsa maruz kalmanın beni yorduğunu, asabileştirdiğini, midemi bulandırdığını, başıma ağrılar soktuğunu. Artı: “Bu garip gelecek,” diye ekledim. “Fakat neredeyse, doğrudan güneş ışığı çok gürültülü gibi. Herhangi bir şeye odaklanmaya çalışmak kalabalık, ekolu bir odada sessiz bir sohbeti duymaya çalışmak gibi.”

Psikolog arkadaşımsa, “Duyusal aşırı yüklenme gibi geliyor kulağa” dedi. Geçen yıl bana dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) teşhisi konmuştu - çocukluğumdan gelen nörolojik bir gelişim bozukluğu - ve duyusal aşırı yüklenme DEHB’in belirtileriyle el ele gelebiliyor. Bazı insanlar duyusal girdilerden, gürültüden, hatta bedenlerine dokunan bir giysi etiketinden çok rahatsız olabilir; kelimenin tam anlamıyla dikkatleri dağılır.

Benim için bu dikkat dağıtıcılar sıcaklık ve ışık gibi görünüyor. Soğuk bir günde de araba camından yansıyan bir parlama ruh halimi ve mutluluk hissimi fenalaştırabilir, bu da mantıklı geliyor. 3 ay boyunca sinüzit olmama sebep oldugunu ve yüzüme böcekler fırlattığını düşünüp, bir de duyusal aşırı yüklenmeyi ekleyince, yazın berbat zaman geçiriyor olmama şaşmamalı. 

“Duyusal bir şey olmasa bile, yazı sevmemekte utanacak ne var?” diye ekledi arkadaşım. Bu onun neden bir psikolog olduğunu benim de yalnızca onun düşüncelerini internette paylaşan bir aptal olduğumu açıklayan bir bilgi gibi.   

Arkadaşım söyle devam ediyor, “İnsanlar kıştan nefret ettiklerini söylerken hiç çekingen değiller. Senin de plaja gitmen gerekmiyor ve gitmediğin için özür dilemen de.”

İşte buradayım, yazdan nefret ediyorum ve bunun için özür dilemiyorum. Artık yazdan nefret ettiğim gerçeğini kabullendim. Yine barbekülere gideceğim, bu açık, çünkü sosis sevgim yaz nefretime ağır basıyor (bakınız: uyluk boşluğu); ama o barbekülere 50 faktör güneş kremi, geniş kenarlı kocaman bir şapka ve dramatik, büyük boy güneş gözlüğüyle (polarize) gideceğim. Aksi halde yaz gezmelerimi sıcaklığın ve uzun gölgelerin duyularımla daha uyumlu olduğu sabah ve akşamüstü saatleriyle sınırlayacağım.

Eğer bunu okuyorsanız ve siz de yazdan nefret eden bir yoldaşsanız, gelin birlikte direnelim. En gölgeli çatılardan haykıralım bu nefretimizi. Perdelerimizin arkasından fısıldayalım, klimalarımız açıkken. Haydi, bu yaz içeride oturalım ve bundan dolayı utanç duymayalım.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Onur Bayrakçeken

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU