Yaşlı bir adam tarlasında çalışırken devrin hükümdarı tebdil-i kıyafet yolcu misali ona yaklaşır. Selamlaşırlar...
Yaşlı adam konuğunun sıcaktan bunaldığını düşünerek ona bir tas ayran ikram eder. Derken sohbete başlarlar.
Hükümdar yaşlı adamın sözlerinden etkilenir ve ona kim olduğunu sorar.
Yaşlı adam ona, şöyle der:
- Hiç.
Hükümdar merakla şöyle sorar:
- Ne demek bu?.. Senin mutlaka bir adın ya da unvanın vardır!
Yaşlı adam son derece dingin, yine aynı yanıtı verir:
- Hiç.
Hükümdar bu sefer kendisiyle alay edildiğini sanır ve şöyle der:
- Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Ben bu ülkenin hükümdarıyım.
Adam bu durum karşısında durumu izah etmeye çalışır:
- Peki hünkarım, şimdi siz bu ülkenin hükümdarısınız. Bundan sonra ne olmayı düşünüyorsunuz?
Hükümdar şaşkın bir tavırla,
- Hiç, der.
Yaşlı bilge yine aynı alçak gönüllülükle:
- Hünkarım; işte ben sizin hükümdarlıktan sonra ulaşacağınız mertebedeki adamım.
Hayat uzun bir yolculuktur. İnsanın dünyaya geldiği aile ve toplum, hayatının ne yönde devam edeceği konusunda önemli paya sahiptir.
Bununla birlikte insan, bu durumu değiştirme kabiliyetine sahiptir. Annesi ve babası okuma-yazma dahi bilmeyen çocuk allame olabilir.
Çok fakir bir ailede doğan çocuk da zengin bir insan olabilir. Bu durumların pek çok yaşanmış örneği vardır.
Uzun hayat yolculuğunda insanın iyi ve kötü günleri olacaktır. Hayatın her zaman güzel ya da her zaman kötü gitmesi beklenmemelidir.
İnsanoğlunun bu durumda yapacağı şey; iyi günlerde şükretmek-şükrünü eda etmek, (ki şükrün edası nimetin cinsinden olmak lazım gelir) kötü günlerde ise aktif sabır halinde olmaktır.
İnsan hiçbir zaman ne oldum dememeli, ne olacağım demelidir. Çünkü yarının garantisi yoktur.
Şu anki durumu iyi ise bununla övünmek yerine geleceğini iyi planlamalı, bu iyi hali korumak ve en iyi için çalışmalıdır.
Eğer durumu kötü ise umutsuzluğa kapılmamalı, iyi olmak için elinden gelen gayreti göstermelidir.
Bu duruma örnek olabilecek bir diğer atasözü de "Güvenme güzelliğine bir sivilce yeter, güvenme varlığına bir kıvılcım yeter" şeklindedir.
Güzel günler yaşayan, hayatı yolunda giden insanlar, gelecekte karşılaşabilecekleri kötü günler için hazırlık yapmalıdırlar. Bu hazırlık gerek maddi anlamda, gerekse dost ve arkadaş biriktirmek anlamında olmalıdır.
Kötü ve sıkıntılı günler yaşayan insanlar ise aktif sabretmeli ve gelecek güzel günleri umut ederek çalışmaya devam etmelidir. Zorluklar karşısında yılmamak, güzel günlerin anahtarı konumundadır.
İnsan hem geçmiş hem de gelecekle alakadar olan tek varlıktır. Diğer canlılarda böyle bir durum var mı?..
Mesela hayvan geçmişini idrak etmekten ıraktır; geleceğini de derk edemediği için korku, haşyet duymaz/duyamaz...
Bu konuda Said Nursi, "Geçmiş zamanın elemleri ve gelecek zamanın korkuları her bir lezzetin dahi elem-i zevali (lezzetin gitmesiyle bıraktığı elem) onun zevklerini bozuyor" diye insanın ahvalini ne güzel betimlemiştir.
Esas olan başarının niceliğinden çok niteliksel devamlılığıdır.
Her insanın yaşadığı sürece, kendisi için belirlediği bir amacı ve o amaca ulaşmak için düşündüğü bir çizgisi vardır.
Çalışmalarını bu amaca ulaşmak için sürdürür. Kimi amaç uzun bir süre sonunda, amacının gerektirdiği emeği harcayarak, kimi ise değişik çevre ve ortamların yardımıyla daha kısa bir sürede, amacının fazlasına ulaşır.
Böyleleri durumlarının sürekli olacağı yanılgısına kapılır, çevrelerine tepeden bakmaya, onları küçümsemeye başlar.
Bu gibi insanlar, geleceği göz önünde bulundurmayan, ne oldum delisi insanlardır. Böylelerinin gelecekte hiç ummadıkları bir anda kendilerini çok kötü bir durumda bulmaları kuvvetle muhtemeldir.
Zamanında yaptıkları kötülüklerden ötürü de, kimse onların yardımına koşmaz.
Vesselam.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish