İslam ve devlet (3): Tartışılan konular

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Derin Tarih

Hz. Muhammed yerine halife tayin etti mi?

Halifelik konusunda İslam tarihi boyunca en fazla tartışılan Hz. Muhammed'in vefat etmeden önce yerine birini tayin veya işaret edip etmediğidir.

Ehli Sünnet kaynakları ittifakla böyle bir tayinin olmadığını söylemekte, Şia ise tam aksini iddia ederek, Hz. Muhammed'in birçok kez Hz. Ali'yi işaret ettiğini söylemekte, daha da ileri giderek bunun Allah tarafından vahiyle Hz. Peygamber'e bildirildiğini iddia etmektedir.


Halife nasıl belirlenmelidir?

Halifenin nasıl belirlenmesi gerektiği ile ilgili görüş ve iddiaları birkaç ana başlıkta toplamak mümkündür:

  • Halife'nin VERASET yolu ile belirlenmesi gerektiğini söyleyenler.
  • Halife'nin bizzat 'Nas' ile ALLAH TARAFINDAN belirlendiğini iddia edenler.
  • Halife seçiminde EHLİYET ve LİYAKAT ile ÜMMETİN SEÇİMİNİ esas alanlar.
  • Bir başka tasnife göre ise Ehli Sünnet Hilafet'i, Şia ise Allah tarafından belirlenen İmamet'i savunmaktadır.


Halife veraset yoluyla belirlenmelidir

Halifenin veraset yolu ile belirlenmesi ve bir veraset hakkı olduğunu ileri sürenler azınlıktadır. Bu iddiada bulunanların bir kısmı 'Haşimi'liği, diğer bir kısmı ise 'Kureyşi'liği ileri sürmüşlerdir.

Haşimiler, Hz. Muhammed'in kendi ailelerinden olması nedeniyle halifeliğin kendilerinin hakkı olduğunu, Kureyşliler ise Kureyş'in Arapların en asil ve Araplar üzerinde en etkili kabilesi olduğunu, Kureyş'ten olmayan bir halifeye diğer Arapların itaat etmeyeceklerini ve bu nedenle büyük tartışmalarla kaos yaşanacağını iddia ederek hak talebinde bulunmuşlardır.

Hz. Muhammed'in de Kureyş Kabilesi'ne mensup olduğunu belirten Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Ubeyde bin Cerrah; Beni Saide Sakifesi'ndeki halife seçimi ile ilgili tartışmalarda Ensar'a karşı siyaseten en fazla bu gerekçeyi öne çıkarmışlardır.


Halife Allah tarafından belirlenmiştir

Şia'ya göre imamet (halifelik), dinin fıkhî ve amelî yönüyle ilgili bir konu değil doğrudan iman esaslarıyla ilgilidir ve imanın şartlarındandır.

İmamet, nübüvvetin (peygamberliğin) devamı olduğundan, Peygamberlik nasıl temel iman esaslarından birisi ise, imamet de öyledir.

Şia inancında iman esasları; tevhid, adalet, nübüvvet, imamet (yönetim) ve mead (ahiret inancı) olmak üzere beştir.

Bunlara iman etmeyen Şiî-Müslüman olamaz ve Allah, peygamberleri seçtiği gibi imamları da seçer.

Allah'ın Hz. Muhammed'in vefatından sonra imam olarak seçtiği kimseler, ilki Hz. Ali olmak üzere on iki kişidir.

Bu 12 kişi tıpkı peygamberler gibi 'masum' sıfatına sahiptirler ve asla günah işlemezler. Onlara itaat peygambere itaat, peygambere itaat da Allah'a itaattir.

Halifenin bizzat Allah tarafından tayin edildiğini iddia eden Şia kaynaklarında bu konu ile ilgili iki ana dayanak bulunmaktadır.

  1. Hz. Muhammed'den nakledilen hadisler
  2. Bu konu ile ilgili olduğu ileri sürülen ayetler ve bu ayetlerin tefsirleri

Şia'nın dayanak olarak aldığı başlıca hadisler şunlardır:

Sakaleyn hadisi:

Ey İnsanlar! Size iki şey bırakıyorum ki, onlara uyarsanız asla sapıtmazsınız, Allah'ın kitabı ve İtretim (Ehli Beytim).


Yevm-uddar hadisi:

Hz. Muhammed, kendisine peygamberlik geldikten 3 yıl sonra "(Öncelikle) En yakın akrabalarını (aşiretini) uyar"
ayeti nazil olunca akrabalarını toplayarak onlara bir konuşma yaptı:

Sizlerden hangi biriniz bu dinin yayılması için bana yardım ederse, benim kardeşim, vasim ve halifem olsun.

Bu sözünü üç kere tekrarladı. Her seferinde sadece Hz. Ali bu göreve hazır olduğunu belirtince Hz. Peygamber, "Kuşkusuz bu sizin aranızda benim kardeşim, vasim ve halifemdir" dedi.


Menzilet hadisi:

Ey Ali! Senin bana olan konum ve yakınlığın Harun'un Musa'ya olan konum ve yakınlığı gibidir, sadece benden sonra nebi yoktur.


Sefine (gemi) hadisi:

Hiç şüphesiz benim Ehlibeyt'imin sizdeki meseli, Nuh'un kavmi yanındaki gemisi gibidir. Kim ona binerse kurtulur ve her kim ona binmekten imtina ederse boğulur.


Uhuvvet (kardeşlik) olayı:

Hz. Muhammed Medine'ye hicret ettikten sonra Muhacir ve Ensar'dan olan kişileri birbirleriyle kardeş yaparak yardımlaşmalarını sağladı.

Hz. Ali gözü yaşlı bir şekilde Hz. Peygamber'e gelerek; "Ya Rasulallah! Ashabı kardeş yaptın, beni ise kimse ile kardeş yapmadın" deyince; Hz. Muhammed "Sen, benim dünya ahiret kardeşimsin" dedi. 


'On iki emir' hadisi:

Sahihi Buhari'de Cabir bin Semure'den nakil ile 'On iki emir' ifadesiyle nakil edilmiştir.

On iki emir olacaktır.

Sonra bir şey daha dedi ama ben duymadım. Ama babam dedi ki Peygamber buyurdu:

Onların hepsi Kureyş'tendir.

Aynı Hadis Sahih-i Müslim'de ise 'On iki halife' şeklinde rivayet edilmiştir:

On iki halife var olduğu sürece İslam aziz olacaktır.

Sonra bir şey dedi ben anlamadım ben de babama peygamberin ne dediğini sordum. Dedi ki Peygamber buyurdu:

Onların tamamı Kureyş'tendir.

Bu hadis aynı şekilde Sünen-i Ebu Davud ve Sünen-i Tirmizi'de de nakledilmiştir.


Gadir-i hum (Arapça telaffuzu ğadir-i xum)

Gadir-i Hum, Mekke ile Medine arasındaki Cuhfe mevkiine 4 kilometre kadar uzaklıkta olup sık sık yağan yağmurlar sebebiyle bataklık ve sazlık haline gelmiş bir gölcüktür.

Hz. Peygamber Veda Hac'ından sonra Mekke'den Medine'ye dönerken bu mevkide konaklamış ve hem Sünni, hem de Şii kaynaklarında yer alan 'Sakaleyn Hadisi' olarak adlandırılan konuşmayı yapmıştır.

Resûl-i Ekrem, kafilenin önde giden ve geride kalan bütün fertlerinin toplanmasını istemiş, herkes geldikten ve öğle namazını kıldırdıktan sonra yeni gelen âyeti "... Bugün sizin için dininizi ikmal ettim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslâm'ı beğendim..." tebliğ ederek konuşmasına devam etmiştir:

Size paha biçilmez iki şey bırakıyorum: Allah'ın kitabını ve Ehl-i beytimi... Benden sonra bunlara sarılırsanız asla sapıklığa düşmezsiniz.

Resûl-i Ekrem konuşmasını bitirdikten sonra Hz. Ali'yi sağ tarafına almış, elini tutup kaldırmış ve şöyle demiş:

Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır. Allah'ım, onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol!

Gadîr-i Hum olayı Ahmed bin Hanbel, Müslim, İbn Mâce ve Hâkim en-Nîsâbûrî gibi Sünnî muhaddislerin naklettikleri hadislerde de geçmektedir.

Ya'kūbî, İbn Kesîr ve Süyûtî gibi sonraki dönem âlimleri de bu rivayetlere eserlerinde yer vermişlerdir.

Ahmed bin Hanbel, hadisin ilk kısmını aynen nakletmekte; ancak hadisin sonunda "Allah'ım, ona dost olana sen de dost ol, düşmanlık yapana da düşmanlık yap!" şeklinde yer alan kısmın hadise sonradan ilave edildiğini ileri sürmektedir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Hz. Muhammed'in bu sözlerinden sonra aralarında Hz. Ebubekir, Hz. Ömer e o anda Hz. Ali'nin imâmeti hakkında bir şiir söyleyen ünlü şair Hassân bin Sâbit'in de bulunduğu çok sayıda sahabe Hz. Ali'yi tebrik ettiler. 

Hz. Ömer, Hz. Ali'ye "Ey Ali! Sen her müminin mevlası oldun" diyerek onu tebrik etmiştir. 

Ehli Sünnet âlimleri hadiste geçen "mevla" ve "velî" kelimelerinin "halife" veya "imam" değil "dost, efendi, arkadaş" mânalarına geldiğini ileri sürerek, birçok ayette Allah ve Resulü'nün müminlere, müminlerin de Allah'a ve birbirlerine dost olduklarının ifade edildiğini ve bu doğrultuda hem velî hem de mevla kelimeleri kullanıldığını, aynı durumun birçok hadiste de görüldüğünü söylemektedirler. 

Bundan dolayı Sünnilere göre sekaleyn hadislerinde yer alan mevlâ kelimesi ayet ve hadisler çerçevesinde dost olarak anlaşılmalıdır.

Sünni kaynakların bazıları Maide 3'üncü ayetinin, "... Bugün sizin için dininizi ikmal ettim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslâm'ı beğendim..."  Hicret'in 6'ncı yılında, bazıları ise ilki Hicretin 6'ncı yılında, ikincisi ise Veda Hac'ından sonra olmak üzere iki defa indirildiğini, bazıları ise ayetin önce indiğini ancak Hz. Muhammed'in Gadir-i Hum'daki ünlü konuşmasından önce bu ayeti okuyarak konuşmasını yaptığını ileri sürmektedir.


Halifenin belirlenmesinde asıl olan ehliyet, liyakat ve seçimdir

Ehli Sünnet âlimleri, Şiilerin; halifenin Allah tarafından tayin edildiği ile ilgili iddialarına katılmayarak; Şiilerin, İmamet ile ilgili inançlarını; ayet ve hadisleri çok zorlama yorumlarla oluşturduklarını ileri sürerler.

Ehli Sünnet âlimleri, Hz. Muhammed'in kendi yerine bir halife tayin etmediği noktasında müttefiktirler.

Nitekim Hz. Âişe de bazı kişilerin, Hz. Peygamber'in Hz. Ali'yi halife tayin ettiği ile ilgili iddialarını işittiğinde, "Tuhaf şey, Resûlullah Ali'ye ne zaman vasiyet etmiş?" diyerek, Şiilerin iddialarına katılmadığını ve böyle bir duruma şahit olmadığını belirtmiştir. 

Hz. Muhammed, Hz. Ali'yi çok sevmiş, çok değer vermiş, birçok kez methetmiş, cennetle müjdelemiş, kızıyla evlendirmiş ancak halife olarak tayin etmemiştir.

Yine Ehli Sünnet'in ezici çoğunluğuna göre halife seçiminde esas alınması gereken, ehliyet ve liyakat ile Ümmetin hür iradesi ile yaptığı seçimdir. Hileli ve zora dayalı şaibeli seçimler ise kabul edilemez ve asla meşru değildir.

Halifenin Kureyş'ten olması gerektiğini belirten hadis de birçoklarına göre sahih değildir. Ehl-i Sünnet'e göre hilafet veya imamet dinin itikadî değil, fıkhî yönüyle ilgilidir.

İtikadi mezheplerden Mutezile, siyasi mezheplerden ise Hariciler ve Şia'nın ana kollarından biri olarak kabul edilen, Hz. Hüeyin'in torunu İmam Zeyd'e ait Zeydiyye de detaylarda bazı farklı görüşleri olmakla birlikte devlet yönetiminin dindeki yeri konusunda Sünni anlayışa çok yakın görüşler benimsemişlerdir.

Hz. Hüseyin'in torunu, Hz. Zeynel Abidin'in oğlu olan ve Zeydiyye Mezhebi'nin kurucusu olan Hz. Zeyd, 698 yılında doğdu.

23 Muharrem 122 (29 Aralık 739) gecesi 218 mensubu ile Emevî ordusuna karşı isyan etti. Ehli Sünnet'in büyük imamlarından İmam Ebu Hanife, İmam Zeyd'in isyanını haklı görerek maddi olarak destekledi.

Ancak Kufeliler, kendisine destek sözü verdikten sonra tıpkı dedesi Hz. Hüseyin'e yaptıkları gibi; isyan günü sözlerinden cayarak kaçtılar ve kendisini yalnız bıraktılar.

İmam Zeyd, sonuna kadar savaştıktan sonra 740 yılının ilk günlerinde Emeviler tarafından öldürüldü.

İsyan esnasında Hz. Ebubekir ile Hz. Ömer hakkındaki görüşlerini soran bazı mensuplarına her ikisi için iyilikten başka bir şey söyleyemeyeceğini, atalarından da onlar hakkında iyilikten başka bir şey duymadığını belirtti. 

Bunun üzerine Şiilerin önemli bir bölümü Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'i hayırla yad eden görüşlerine karşı çıkarak yanından ayrıldılar.

İmam'ı terk ederek gidenlere 'ayrılanlar' anlamına gelen 'Rafiziler' denildi. Sonraki dönemlerde özellikle Anadolu'da Aleviler, Sünniler tarafından Rafizi olarak adlandırıldı.

İmam Zeyd'e göre en faziletli (efdal) varken daha az faziletli (mefdûl) olanın imâmeti de câizdir.

Bu görüşüne göre hilâfette veraset değil fazilet önemlidir ve Hz. Ali'den daha az faziletli olan Hz. Ebubekir ile Hz. Ömer'in hilâfetleri de meşrûdur.

Hz. Peygamber sağlığında imam tayin etmemiş, vasiyette bulunmamıştır. Bir önceki imamın bir sonrakini belirlemesi de (Hz. Ebubekir'in Hz. Ömer'i tayini) söz konusu değildir. İmam yerine imam tayin edemez.

Resûlullah'tan sonra ümmetin en faziletlisi ve imâmete en lâyık olanı Ali bin Ebû Tâlib, ondan sonra da oğulları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'dir.

Bu ikisinin ardından imâmet, onların soyundan gelen ve gerekli şartları taşıyanların hakkıdır. Sadece Hz. Hüseyin'in soyundan olanlar değil, Hz. Hasan'ın soyundan olanlar da gerekli özellikleri taşımaları halinde imam olabilirler.

İmam Zeyd, 12 İmam Şiası'nın, İmamın masum ve günahsız olduğu fikrine de katılmaz. Ona göre İmam günahlardan korunmuş değildir ve ismet (günahsızlık) sıfatı yoktur. 


Hz. Ali'nin böyle bir iddiası oldu mu?

Neredeyse bütün kaynakların ittifakı ile Hz. Ali hayatta olduğu müddetçe Hz. Muhammed'in, kendisini halife tayin ettiği veya yine kendisinin Allah tarafından halife olarak belirlendiği ile ilgili bir iddiada bulunmamıştır.

Hz. Ali'nin hilafet iddiasının temeli beş yaşından itibaren Hz. Muhammed'in en yakınındaki kişi olması ve kendini bu konuda ehliyet ve liyakat sahibi olarak görmesidir.

Bir diğer önemli kırgınlık noktası da halife seçimlerinin hep bir oldubittiye getirilmesi ve özellikle de ilk halife seçimi olan Hz. Ebubekir'in seçiminde kendisi ile birlikte Hz. Peygamber'in akrabaları olan Haşimilerin tamamen devre dışı bırakılmaları ile ilgilidir.

Bu şekliyle halife seçimini usül yönünden doğru bulmadığı açıktır.

Allah tarafından bir tayin veya Hz. Muhammed tarafından bir atama söz konusu olmuş olsa itirazı kaçınılmazdır.

Hâlbuki böyle bir iddiada bulunmadığı gibi her 3 halifeye de (Hz. Ebubekir, Ömer ve Hz. Osman) biat etmiş, herhangi bir fitne ve karışıklığa sebebiyet vermemiştir.

Bu sakin ve hassas muhalefet şekli Hz. Osman'ın vefatına kadar aynı şekilde devam etmiştir.

Bunun aksini iddia etmek Allah'tan başka hiç kimseden korkmadığı ittifakla sabit olan Allah'ın Aslanı Hz. Ali'nin korkudan ve mecburen biat ettiğini iddia etmektir ki bu da ona büyük bir bühtandır.

Hz. Ali hayatta olduğu müddetçe tüm eleştirilerine rağmen Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman hakkında hakaret ifadeleri kullanmamış; Hz. Fatıma'dan sonraki evliliklerinden doğan çocuklarına Ebubekir, Ömer ve Osman isimlerini koymuş, Hz. Fatıma'dan doğan kızı Hz. Ümmü Kelsum'un Hz. Ömer ile evlenmesine izin vermiştir.

Hz. Ali, annesi Hz. Esma ile evlendiği Hz. Ebubekir'in oğlu Muhammed'i de kendisi büyütmüş, Muhammed bin Ebubekir de ablası Hz. Aişe ile Hz. Ali arasındaki Cemel Savaşı'nda ablasının yanında değil, Hz. Ali'nin yanında yer almıştır.


12 İmam'ı Allah tayin etti ise İsmailliye niye doğdu?

Şia'nın tezleri ile ilgili bir diğer tartışma konusu da 12 İmam'ın kimlerden, hangi isimlerden oluştuğudur. Bilindiği gibi Şia içinde imamet konusunda; Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Hz. Zeynel Abidin üzerinde bir ittifak söz konusu iken, bu isimlerden sonrası ile ilgili tartışmalar vardır.

İlk tartışma İmam Muhammed Bakır ile isyan eden İmam Zeyd ile alakalıdır. İsnaiaşere'ye göre (On iki İmam Şiası-Caferiler) 5. İmam Muhammed Bakır, Zeydilere göre ise kardeşi olan İmam Zeyd'dir.

Yine aynı şekilde 12 İmam Şia'sına göre (Caferiler) 7. İmam İmam Cafer-i Sadık'ın küçük oğlu Musa Kazım iken, İsmailiyelere göre ise 7. İmam; İmam Cafer'den önce ölen büyük oğlu İsmail'dir.

İsmail'i 7. İmam olarak kabul eden İsmaililer de sonradan 'Nizari' ve 'Mustali' diye ikiye ayrılmışlardır.

Yine bir diğer tartışma konusu da 12 İmam'ın niye sadece Hz. Hüseyin'in soyundan devam ettiğidir. Hz. Hüseyin'in torunu İmam Zeyd'e göre imamlar Hz. Hasan'ın soyundan da olabilir.

Eğer Hz. Hüseyin Kerbela'da Yezid'e karşı şehit olmasından dolayı öne çıkarılıyorsa, Kerbela'da onunla birlikte Hz. Hasan'ın çocukları da şehit olmuş ve sonrasında da Hz. Hasan'ın torunlarından birçok kişi kıyam ederek, şehit olmuştur.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU