Hamd, Allah'a ki övenler O'nun layıkıyla övemezler, nimetlerini sayıp dökenler, onları sayıp bitiremezler, çalışıp çabalayanlar, hakkını eda edemezler.
Öyle bir ma'buddur ki derin düşüncelerin O'nu idrak edemez, anlayış derinliklerine dalıp, zatının künhüne eremez.
Bir ma'buddur, sınır yoktur, sıfatını sınırlayabilsin, bir vasıf yaratılmamıştır, zatına layık bulunsun.
Yoktur O'na sayılı bir an, yoktur O'nun için ertelenmiş bir zaman.
Yarattıklarını kudretiyle O yaratmıştır, yelleri rahmetiyle O estirmiştir, yarattığı yeryüzünü, dağlarla O perçinlemiş, pekiştirmiştir. (Kuran-ı Kerim: İbrahim 34, Nahl 18, Nebe 6, 7)
Ve Hadisi Şerif'te şöyle der:
Allah'ım gazabından, rızana, ikaabından bağışlanmana, senden sana sığınırım. Sana layık övmeyle seni övmeme imkan yok benim için, sen kendini nasıl övdüysen öylesin.
Dinin evveli O'nu tanımaktır. Tanıyışın kemali O'nu tasdik etmektir. Tasdik edişin kemali O'nu bir bilmektir.
Bir bilişin kemali O'na karşı öz doğruluğuna ermektir. Öz doğruluğunun kemali O'nu noksan sıfatlardan tenzih etmektir.
Çünkü bilmek gerektir ki ne sıfat söylenirse söylensin o sıfatla vasfedilemez, her sıfat vasfedilenden gayrıdır onunla bilinemez. (Ali İmran 19, Tevbe 33, Fatiha 4, Zariyat 56)
O'nu vasfetmeye kalkışan, O'nu bir başkasına eşit etmiş sayılır, başkasına eşit sayan ikiliğe düşmüş sayılır, ikiliğe düşen, tecezzisini kaail olur, tecezzisini kaail olan O'nu tanımamış bulunur.
O'nu tanımayan, O'na cihet isnat eder, O'na işaret eden, O'nu sınırlar, O'nu sınırlayan sayıya sokar, nerde diyen O'nu bir yerde sanır.
O'na mekan isnat eder, bir yerde diyen, başka bir yeri ondan hali sanır. (Bakara 29, A'raf 54, Yunus 3, Taba 4)
Vardır yaratılmaksızın; mevcuttur, yokluktan var olmaksızın. Her şeyle biledir, beraber değil. Her şeyden gayrıdır; ayrı değil.
İşler yapar, harekete alete muhtaç olmadan. Görendir, görülen yokken, birdir bir varlığa muhtaç bulunmadan, hiçbir varın yokluğunu garipsemeden.
Ğalkı yarattı, yaratmaya koyuldu, düşünüp kurmadan, işe deneyişten faydalanmadan, bir harekete, alete muhtaç olmadan, işe koyulmadan, koyulup yorulmadan.
Her şeyi vaktinde yarattı, birbirine aykırı olan şeyleri birleştirdi, uzlaştırdı. Her şeyde bir istidat, bir tabiat yarattı, her şeyin maddesini ona göre düzdü, koştu.
Her şeyi olmadan bilendir O, sınırlarını, sonlarını, kavrayıp, kapsayandır O, her şeyin gizli açık her yanını bilendir O.
Tenzih ederim O'nu noksan sıfatlardan, daima yarattıklarına şeriat sahibi bir peygamber göndermiştir yahut bir kitap indirmiştir, gerekli bir hüccet tanıtmıştır yahut doğru yolu bildirmiştir.
Öylesine peygamberlerdir ki onlar, ne sayılarının azlığı yüzünden buyrukları indirmede bir kusurda bulunmuşlardır, ne yalanlayanlarının çokluğu yüzünden bir taksire düşmüşlerdir.
Kimisi gelip geçmiştir, kendinden sonra geleceğin adını bildirmiştir, kimisi çıkıp gelmiştir, ondan önceki onu tanıtmıştır. (Esra 15 [17.sure], Saf6.)
Bu yol üzere bu yordam üzere çağlar geçmiştir, zamanlar aşmıştır, atalar gelip geçmiştir, oğullar, yerlerine geçip yetmişlerdir, sonunda noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah vaadini yerine getirmek, elçiliğini tamamlamak için Resulullah Muhammed'i göndermiştir.
Allah'ın salatı ona ve sevdiklerine. O'nu tanımak, tanıtmak için peygamberlerden söz almıştır, sıfatları tanıtmıştır, doğumu ve doğduğu yer ve zaman yüceltilmiştir. (Bakara 143, Nisa 41, Tabe 33, Saf 9, Ahzap 40, Ali İmran 96)
O gün yeryüzündekiler, ayrı-ayrı yollara sapmışlardı, darmadağın dileklere sarılmışlardı, dağınık yolara sapıtmışlardı.
Kimisi Allah'ı onun yarattığı şeylere benzetmedeydi, kimisi adını anarken batıl yola gitmedeydi, kimisi O'na şirk koşup sapıklık ve zulüm etmekteydi.
Derken onunla sapıklıktan kurtardı onları, vücudunun bereketiyle, bilgisizlikten halas etti onları, sonrada Allah'ın salatı ona sevdiklerine olsun, Muhammed'e, noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, kendisine kavuşmayı seçti, katında ihsanda bulunmayı diledi.
Dünya yurdundan almakla ikram etti ona, belalara eş olmayı reva görmedi ona.
Kerem sahibi onu kendi katına aldı, Allah'ın salatı ona ve sevdiklerine olsun, o bizim aramızda peygamberlerin ümmetleri içinde bıraktığını bıraktı.
Çünkü peygamberler ümmetlerini başıboş bırakmadılar, apaçık bir yol bırakmadan gitmediler, bir bayrak dikmeden onları terk etmediler.
Rabbimizin kitabı bizdedir, yanımızdadır, helalini de apaçık göstermededir, haramını da, farzlarını da apaçık bildirmededir, üstün işlerini de, bir hükmü kaldıran ayetini açıklamıştır, ruhsatlarını da bildirmiştir, azimetlerini de.
Anlamı hususi olan da apaçıktır, umumi olan da. İbretleri de meydandadır, örnekleri de.
Mutlak olanı da bildirmiştir, mukayyet olanı da, anlamı herkesçe anlaşılanı da beyan etmiştir anlaşılmayanı da.
Kısaca anlatılanları tefsir edilmiştir, müşkül anlaşılanları açıklanmış bildirilmiştir.
Öyle hükümleri vardır ki o kitabın mutlaka bilinmesi için ahd alınmıştır, öyle hükümleri vardır ki kulların onları bilmemesi de caiz sayılmıştı.
Öyle ayetleri vardır ki sünnetle vacip olmuştur, kitaptaysa terk edilmesine ruhsat verilmiştir.
Bazı hükümleri vaktinde vaciptir, ileri zamanlarda hükmü geçer. Haramlarında da hükümleri çeşit çeşittir, öyle haramlar vardır ki onları yapana cehennem vardır. Öyle hükümleri de vardır ki onların yapanların suçlarını örter bağışlar.
Öyle hükümler vardır ki en azı da makbuldür, en çoğu da yapılabilir. (Bakara 144, 173, 181, Ali İmran 182, Rum 50, Cuma 5, Yunus 24, Mücadele 3, Maide 6, 38, Nisa 15, 16, 92, 101, Esra 85, Nur 35)
Bu hususların, bütün Müslümanlarca bilinmesi, bilinmemesine hiçbir mazeretin ileri sürülemeyeceği bilince erişmeyi noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah'tan niyaz ederim.
Allah'ın yardımı Resulullah Muhammed ve sevdikleriyle olsun.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish