Yaşamak için ölen(ler)e bir ses olabilmek; mülteciler

Cevdet Acu Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Ünlü düşünür Gayatri Chakravorty Spivak'ın "Madun Konuşabilir Mi?" tezine atfen toplumda temsil edilmeyenlerin sesi olabilmek ve bir dayanışma ile bu sesi daha güçlü çıkarabilmek için bu yazıyı kaleme alıyorum.

Ancak baştan ifade etmek gerekirse, Spivak, "Madun Konuşabilir Mi?" adlı eserinde kastettiği birisinin sadece susmuş sesleri dinlemeye çalışması değildir.

Spivak, devlet ve toplumsal yapılarla irtibatı kesilmiş, her türlü toplumsal hareketlilikten koparılmış bireyin, yeniden bu bağları oluşturabilmesi veya bu kurumlara erişebilmesi için gerekli altyapının yeniden inşa edilmesinin metaforik tanımını izah eder.

Bu bağlamda bu yazının temel amacı Spivak'ın temellerini oluşturduğu altyapıyı kullanarak, yaşadıkları hemen hemen her toplumda toplumun en savunmasız gruplardan birisi olan, toplumsal yapılarla bağı koparılmış ve yaşamak için sürekli ölmek zorunda bırakılan mültecilerin sessizliğine Hamza Ajan özelinde bir ses olabilmektir.

Buna ek olarak bu yazıda son aylarda mültecilere karşı artan nefret suçları nasıl azaltılabilir ve her birlikte ne yapabiliriz ondan bahsetmeye çalışacağım. 
 


Hamza Ajan, Suriye krizinin akabinde İdlib'den Türkiye'ye sadece yaşamak için gelen milyonlarca mülteciden birisiydi.

Bir diğer ifade ile Hamza, neredeyse yaşadıkları her toplumda toplumun "öteki"leri olarak görülen ve bu anlamda toplumun bir parçası olmalarına izin verilmeyen bir grubun üyesiydi.

15 Temmuz 2020 tarihinde Bursa'da kendisinin de çalıştığı bir semt pazarında tacize uğrayan bir kadının hakkını savunmaya çalışırken dört kişi tarafından dövüldü; başına aldığı darbelerden dolayı beyin kanaması geçirerek hayatını kaybetti.

Henüz 17 yaşında gencecik bir fidandı. Hamza, hemen hemen her gün kadınların taciz edilerek vahşice katledildiği bir toplumda ölümü pahasına bir kadının hakkını savunan tertemiz bir değerdi.

Başka bir ifadeyle; sadece 2020 yılı içinde bugüne kadar (15 Eylül 2020) 260 kadının katledildiği bir coğrafyada, Hamza, bir kadının taciz edilmesini engellemeye çalışırken tacizciler tarafından katledildi.

Bu anlamda Hamza'nın değerini ve bize bıraktığı mirası tekrar düşünmemiz gerekir. 


Hamza Suriyeli bir mülteci, yani toplumun "öteki"lerinden birisiydi. Suriyeli mülteci olmasaydı veya toplumun "öteki"lerinden birisi olmasaydı yine bu şekilde dövülerek öldürülür müydü diye herkesin düşünmesinde fayda var diye düşünüyorum.

Veya toplumun içinde devam eden mülteci karşıtı nefret söylemlerinin Hamza'nın ölümündeki etkisini tekrar düşünmeliyiz.

Nefret söylemi ve suçunun yoğunluğunu düşünmek için çok değil sadece birkaç gün önce Zeytinburnu sahilinde arkadaşlarıyla birlikte kurşunların hedefi olup hayatını kaybeden yine Suriyeli Abdulkadir Davud'un öldürülme hadisesine bakmamız gerekir.
 

Abdulkadir Davud.jpeg
Zeytinburnu sahiline giden 6 Suriyeli işçi, bir kişinin nefret küfürlerine maruz kaldı, ardından da kurşunlarının hedefi oldu. Kaçmaya çalışan mültecilerden 21 yaşındaki Abdulkadir Davud hayatını kaybetti / Fotoğraf: Twitter


Kısa süre önce (13 Eylül 2020 tarihinde) yine bir Suriyeli mülteci Eymen Hammamı, 16 yaşında; henüz gencecik fidanken bıçaklanarak öldürüldü.
 

Eymen Hammamı.jpg
Samsun Vezirköprü'de 16 yaşındaki Suriyeli Eymenh Hammamı ırkçı bir saldırı sonucunda bıçaklanarak öldürüldü / Fotoğraf: Instagram


Hamza'nın vahşice öldürüldüğü tarihten bu yana, bir diğer ifade ile yaklaşık iki ay içinde altı Suriyeli mülteci ırkçı saldırıların kurbanı olarak fiziksel olarak bu hayattan kopartıldı.

Son zamanlarda Suriyeli vatandaşlara karşı nefret suçu vakalarında dikkat çeken önemli bir husus hayatını kaybeden ve onları vahşice öldürenlerin yaş aralığıdır.

Hamza Ajan (17), Enes Hassani (17), Muhammed Saeed (19), Muayyid El Milhim (24), Selahaddin Elhasan Elcunid (27), Eymen Hammamı (16). 

Sizin de gördüğünüz gibi yaşça en büyük olanı sadece 27 yaşındaydı; gencecik insanlarımızı kaybettik.

Kim bilir belki ölenlerden bazıları aile içinde çalışan ve aileye ekonomik olarak destek veren tek kişiydi.

Ancak şurası kesin her birisinin en az şu an bu yazıyı okuyanlar kadar hayalleri vardı. Hemen üstte isimlerini sıraladıklarımın hepsi, kanlı Esad rejiminden ve bunun yanında yeryüzünün şu ana kadar gördüğü en barbar örgütlerinden birisi olanı IŞİD'den kaçarak sadece ayakta kalmak ve yaşamak için sığındıkları bir ülkede vahşice katledildiler.

Bundan daha acı ne olabilir? Bunu anlamak için aynı derece şiddete maruz kalmaya gerek yok, biraz empati yapmamız lazım diye düşünüyorum. 


Evet, hayatını kaybedenlerin her birisi henüz gencecikti, ancak onları katledenlerin de yaş aralığı çok yüksek değil.

Örneğin, Hamza'yı katleden dört kişiden sadece birisi reşit (18 yaş üstünde). Katledenlerin yaş aralığının küçük olması yaşadığımız toplumdaki nefret ikliminin çocuklar üzerindeki etkisiyle açıklanabilir.

Son aylarda artan nefret suçlarıyla bir nevi kendi katillerimizi oluşturduğumuzu düşünüyorum; bu bağlamda şayet hep birlikte toplumda insanca yaşamak istiyorsak bu nefret iklimine karşı acilen sevgi tohumlarını ekmeye başlamamız gerekir.

Bu da ancak daha çok empati duygusunu harekete geçirmek ve bunun yanında ilgili yasal düzenlemelerin yapılmasıyla olabilir. 


Tüm bunları söylerken negatif önyargılarla daha tüm yazılanı okumadan, dinlemeden, anında kesin kararlar verip mülteci kimliğini övdüğümü düşünmeyin.

Keşke hiç kimse yerinden ve yurdundan ayrılmak zorunda bırakılmasa ve ben bugün böyle bir yazıyı yazmak zorunda hissetmeseydim.

Ancak hayatın gerçekleri farklı bir şekilde işliyor. Örneğin, 2019 yılında Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği verilerine göre, her iki saniye de bir ortalama bir kişi zorla yerinden edilmiştir.

Buna ek olarak, başka bir acıyı veya katliamı mültecilere uygulanan nefret suçu ile karşılaştırmayın.

Katliamların hiyerarşisi olmaz; her nefret suçu cinayeti başlı başına bir sorundur. Veya bu yazıda yazdıklarımdan dolayı tüm herkesi bu cinayetlerden sorumlu tuttuğumu düşünme kolaylığına da gitmeyin.

Zaten yaşadığımız toplumun genel bir sorunu, daha birbirimizi dinlemeden kesin ön yargılar oluşturmamızdır veya da bazılarımız sırf cevap vermek için dinliyor, anlamak için değil.

Oysa birbirimizin söylediklerini anlamadan hakikati nasıl bulacağız?

Şüphesiz, her birimiz aynı şekilde düşünmek zorunda değiliz; ancak insanca birbirimize hakaret etmeden tartışabilmeliyiz. Çünkü hakikat ancak tartışarak ortaya çıkar.


Şüphesiz tarih tekerrürden ibaret değildir; ama maalesef aynı hataları tekrarlayıp duruyoruz.

21'nci yüzyılda hâlâ kimileri sırf etnik aidiyetinden, cinsiyetinden, konuştuğu dilden veya ulus kimliğinden dolayı kendisi gibi olmayanlardan üstün olduğunu düşünüyor.

Veya zorla yerinden edilenlerle bir empati oluşturmak yerine onu kötü giden her şeyin sorumlusu olarak görüp, toplumun dışına itiyor.

Onlara insani bir yaşam alanı sağlamak yerine nefret söylemleriyle toplumsal bölünmeyi artırıyor. Oysa bu tutumun dışlayıcı olduğunu insanları polarize ettiğini tarihin kara sayfasında tutulan vakalardan biliyoruz.

Bu bağlamda çok eskilere gitmeye gerek yok yaklaşık bir ay önce vahşice katledilen Hamza Ajan ve birkaç gün önce hayatını kaybeden Abdulkadir Davud vakası bu nefret ikliminin bir yansımasıdır.

Bugüne kadar devam edegelen bu tutum değişmeli ve yeni bir yol denenmelidir. Bu bağlamda Robert Frost'un "Gidilmeyen Yol" şiirinde ifade ettiği: 

Bir ormanda yol ikiye ayrıldı, ve ben- Ben gittim daha az geçilmişinden ve bütün farkı yaratan bu oldu işte

Bu dizelerinin anlamını tekrar düşünmeliyiz.

Savaştan, ölmekten veya öldürmek zorunda bırakılmamak için ülkeye sığınan her kişiye insani bir ortamı sağlamak her birimizin insan olma sorumluluğudur; artık gönüller arasında samimiyetle köprü kurma zamanıdır. 

Birbirimizi "öteki"leştirmek için değil anlayabilmek ve empati oluşturabilmek için çabalamalıyız, ancak birbirimizi tanıdıkça aslında birbirimize ne kadar benzer olduğumuzu fark ederiz.

Evet, derimizin rengi, dilimiz, inanc(sızlığ)ımız, saç şekillerimiz, cinsel yönelimlerimiz farklı; ancak duygularımız aynı.

Ağlarken aynı göz yaşlarını döküyoruz veya gülümsediğimizde aynı mutluluk hissi içimizde beliriyor.

Amin Maalouf'a atıfta bulunarak söylemek gerekirse; "Çivisi Çıkmış Dünya"da hep birlikte insanca ve özgürce yaşabilmek için farklılıkları yıkan, parçalayan veya negatif önyargılarla hareket eden değil gönülden gönüle köprü kuran olalım, bu insanlık için daha faydalıdır. 

İbn Haldun'un "Coğrafya kaderdir" sözünü biraz değiştirerek söylemek gerekirse, evet, bu coğrafyada yaşayan her birimizin kaderi birbirine bağlıdır; ancak ırkçılığa ve her türlü ayrımcılığa karşı yan yana durarak güzel ve insani bir geleceğe sahip olabiliriz.

Toplumun en küçük azınlığı olan bir kişinin bile ayrımcılığa uğraması demek toplumdaki hiç kimsenin tam anlamda özgür olmadığı anlamına gelir.

Ayrıca, Hamza'nın kocaman yüreğiyle müdahale ederek engellemeye çalıştığı o asil duruşuna ve onun bize bıraktığı bu insani mirasına binaen söylemek gerekirse; üç milyardan fazla nüfusuyla dünyanın en büyük azınlığı ve "öteki"si olan kadınların özgürce ve insanca yaşayabilmesi için her türlü tacize ve şiddete karşı birlikte hareket etmeliyiz.

Taciz ve şiddet kimden gelirse gelsin suçtur ve önceden adil olarak oluşturulan yasalar çerçevesinde, hukukun üstünlüğü ilkesi doğrultusunda yargılanmalıdır.

Evet, bu kişi "Uzman Çavuş" bile olsa bu ilkeler gözetilerek yargılanmalıdır. 


Toplumdaki kronik sorunların artmasıyla birlikte umudunu yitirenler ve hiçbir şeyin değişmeyeceğini düşünenler için yazımı Noam Chomsky'nin her zaman hatırda tutmamız gereken sözleri ile bitirmek istiyorum: 

Eğer hiç umut olmadığını farz edersen, hiç umut olmayacağını garantilemiş olursun. Eğer özgürlük için bir içgüdün olduğunu farz edersen, bir şeyleri değiştirme fırsatın olur. Daha sonra dünyayı daha iyi hale getirmek için katkıda bulunma olasılığın olur.


Bir Hamza ve bir can daha azalmamak, hep birlikte insanca bir arada yaşayabilmek için kendimizle birlikte her türlü farklılıklarımıza rağmen karşımızdaki insanların da temel yaşam haklarını kayıtsız şartsız ve "ama"sız savunmalıyız.

Yazdıklarımı ve özellikle de bu son cümleyi onaylamak zorunda değilsiniz; sadece düşünmek için kendinize kısa bir vakit ayırın.

Bir söz söylemenin veya en ufak bir eleştiri dahi yapmanın bedelini ödediğimiz bir coğrafyada hiçbir mücadele kolay değildir.

Ancak her türlü farklılıklarımıza ve devam edegelen nefret söylemi ve suçlarına rağmen insanca bir arada yaşayabileceğimiz günlere dair umutlarım var.


Son olarak: Son aylarda mültecilere karşı uygulanan şiddet ve katliamlarla birlikte ortada bir yangın var ve bu nefret ikliminden doğan ateşi ancak hep birlikte hareket ederek söndürebiliriz.

Ölümden başka her şeyin bir çözümü olduğunu düşünüyorum. Yeter ki savunduğumuz insani değerleri uygulamaya geçirmekte samimi olalım.

Yeter ki çözüm odaklı hareket edelim; yeter ki acıları ve kırılganlıklarımızı yarıştırmak yerine güçlerimizi birleştirerek ırkçılığa karşı hep birlikte duralım.  

Bu bağlamda Hamza Ajan'ın vahşice katledilmesinin akabinde, hem onun bize bıraktığı mirası sahipsiz bırakmamak hem de Hamza ve onun gibi vahşice katledilenler için bir ses olabilmek adına bir yazı kaleme almıştım.

Bu yazıda suçlu aramıyorum; maalesef bu tarz ırkçılık barındıran ölümler dünyanın muhtelif yerlerinde de gerçekleşmektedir. 


Not: Sadece hep birlikte unutmamak ve bir daha böyle bir suçun işlenmemesi için ve her şeyden daha önemlisi hep birlikte özgürce yaşayabilmek için yazılmış bir yazıdır.

Daha sonra bu yazıyı arkadaşlarımın da yardımıyla birlikte 23 ayrı dile çevirdik ve şu ana kadar 9 ayrı dilde yazıyı yayımlama fırsatımız oldu.

Yazıyı Kürtçe, Farsça, Almanca, Portekizce, İsveççe, İspanyolca, Fransızca, İbranice, Korece, Japonca, Taylandca, Hintçe, ve Rusça, yayınlayıp daha fazla insana ulaşmak için platform (gazete veya dergi) aramaktayız.

Bu dillerde yazının yayımı için yardımcı olabilecek birileri var ve bize e-maille ulaşırsa çok sevinirim.

Şu mail adresinden ulaşabilirsiniz: [email protected]


Sevgi, saygı ve sağlıkla kalın. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU