Sen kendini bilmezsen

Prof. Dr. Mehmet Çelik Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Pixabay

"Kişi kendini bilmek gibi fazilet olmaz" diye buyrulmuştur. Kendini bilmek; evrenin küçük bir timsali olan insanın yeryüzü macerasını anlamak demektir.

Eskiler insan için küçük kâinat demişlerdir. Evren büyük insan; insan küçük evrendir. Bu bakış açısıyla insanı tanımak, bir evreni tanımak kadar zordur. Çünkü evrende her şey zıddıyla, zıtların birliğiyle ortaya çıkar ve bilinir.

O halde her şey gibi insan da zıtlarının toplamı çelişkilerinin bileşimidir. Her tanım insandaki zıtların ve çelişkilerin çokluğu nedeniyle eksik kalmıştır; eksik kalmaya da devam edecektir.

İdeolojiler insanın nitelik belirlemesinden doğarlar. Yani var olan dünyada insanın, insan türünün dünyayı kullanma dünya nimetlerini paylaşma biçimini belirleme durumunda kalan düşünürler ideolojileri oluşturmak ihtiyacı duymuşlardır.

Fakat bütünü kapsayacak bir tanım yapmanın imkânsızlığından dolayı ideolojiler, dünyaya hep bir numara küçük gelecektir. 

İdeolojilerin çoğu dünyayı değiştirmeye adaydır. Dünya denilen bu eski han; ya da Ziya Paşa'nın deyişiyle "kendi yavrularını yiyen bu acayip yuva" ne zaman değişir bilir misiniz?


Romantikler "gelin şu dünyayı değiştirelim" sloganıyla ortaya çıktılar.

Jean-Jacques Rousseau, "Toprağa ilk kazığı çakan kişi suçludur" çıkarsamasıyla insanı mutsuz edenin mülkiyet ve doğadan uzaklaşmak olduğunu ilan etti.

Emile'sinde hayvan masallarıyla ve dadıların ellerinde büyütülen çocukların mutsuzluğunu dile getirdi. Emile, kibar Paris hanımlarına anne olduklarını hatırlattı hiç olmazsa...

Peki, dünyayı değiştirebildi mi? Hayır! 


Karl Marx, toplumun sermaye çevreleri tarafından ezildiğini, emeğin üst sınıf tarafından sömürüldüğünü, özel mülkiyetin ortadan kaldırılıp üretimin ve tüketimin eşitlenmesini istedi kısaca...

Peki, dünyayı değiştirebildin mi? Hayır! 

Çünkü dünya değişmez. Bir Anadolu türküsünde söylendiği gibi: 

Âdem kubbe idi kubbe O idi
Cihan ne deryâ idi ne de su idi
Evvel ahir gene dünya bu idi
Ahmak buna özün yorsa ne fayda.


Belki de değişmesi gereken dünya değil; insandır. Bir bilgenin dediği gibi;

Hayatta tamamen değiştirebileceğin tek şey kendinsin.

Doğru; çünkü kişinin değiştirmeye gücünün tamamen yettiği tek kişi, tek kavram yanlızca ve yanlızca kendisidir. 

Kutsal kitabımız kişinin ve kavmin kendisini değiştirmeden, Allah'ın onları değiştiremeyeceğini söyler ve ilmi olup da ilmini anlamamamış ya da ilmini davranış modlarına dönüştürmüş olanları "kitap yüklü merkep" olarak tanımlamıştır.

Sırtındaki kitabın merkebe ne faydası olur ki?

Ârifler, dünyayı evreni var oluşu bilmeyene cahil; kendini bilmeyene gafil demişlerdir. Okuması yazması olmayana cahil; değil ümmî demişlerdir.

Ümmî; anasından doğdu gibi saf ve temiz kalmış insana denir. Cahil ise öğrenilmiş yanlışların hurafelerin ve düşünsel sakatlığın nesnesidir.

Gafil ise yanlışını doğrusundan daha şiddetli savunan adamdır. Gafletin de cehaletin de olmazsa olmaz çaresi kendini bilmektir. 

"Kendini bilen ancak, Rabbini bilir" diye buyurulmuştur. Kendini bilmeden yapılan ilim, kuru bir emek değil midir?

Koca Yunus, bunu yüzyıllar ötesinden ne güzel dile getirmiştir. Kulak verelim:

İlim ilim bilmektir ilim kendini bilmektir
Sen kendini bilmezsin ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne kişi hakkı bilmektir
Çün okudun bilmezsin ha bir kuru emektir

Okudum bildim deme çok taat kıldım deme
Eğer hakkı bilmez isen abes yere yelmektir.
Dört kitabın manası bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin bu nice okumaktır

Yirmi dokuz hece okursun uçtan uca
Sen elif dersin hoca manası ne demektir.
Yunûs Emre der hoca gerekse var bin hacca
Hepisinden iyice bir gönüle girmektir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU