La Fontaine, "Kimse, zafere çiçeklerle dolu bir yoldan yürüyerek varmamıştır" der.
Zafere, başarıya giden yollar daima çetindir. Bu yollarda çok engeller ve badireler vardır.
Edison'un ampulü icat ederken kırk bin birinci denemede başarılı olduğu söylenir. Meşhur hatip Çiçero'nun çocukluğunda kekeme olduğu ve dere kıyısına inerek, ağzına çakıl taşları koyarak dilini çözmeye çalıştığını yazar tarihler.
Başarmak için zamanın doğru kullanımından daha doğru bir yöntem yoktur.
Cenap Şehabettin, "Ben ömrün kısalığından yakınırım, arkadaşlarım beni eğlenmeye, vakit geçirmeye çağırırlar" der.
Ömrünü boşa geçirenlere eskiler "harmanı yanık" demişler. Bunu şöyle düşünelim: köylü tarlasını sürer, suyunu verir, tarlaya gübreyi serper, hasadını kaldırır.
Harman yerindeki bir tedbirsizlik, hasada düşen bir kıvılcım alır götürür, tüm hasadı.
İşte ömür de buna benzer, işini önemsediğin kadar sağlığını önemsemezsen, hasadına kıvılcım düşmüş köylü gibi yaptıklarının sadece yanışını seyredebilirsin, sonucunu değil...
Rudyard Kipling, meşhur "Eğer Sen" şiirinde başarının niteliğini ve insana yakışanın da ne olduğunu şöyle dile getirir:
...Eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir
Ve bir yazı tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen;
Ve kaybedip yeniden başlayabilir
Ve kaybın hakkında bir kelimecik olsun bir şey söylemezsen;
Eğer kalp, sinir ve kaslarını eskidikten cok sonra bile
İşine yaramaya zorlayabilirsen
Ve kendinde " Dayan" diyen bir iradeden başka
Bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen
Eğer kalabalıklarda koşup onurunu koruyabilirsen
Ya da krallarla gezip karakterini kaybetmezsen
Eğer ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitmezse
Eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen
Eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı
Altmış saniyede doldurabilirsen
Yeryüzü ve üstündekiler senindir
Ve dahası sen bir İNSAN olursun oğlum
Başarı mutluluğu getiren bir araçtan öte bir şey değildir. İş, ekonomi ya da bilim alanında ya da herhangi bir alanda elde edilen başarı, ya onu başarının ya da ona muhatap olanların hayatını kolaylaştırmıyorsa neye yarar?
Şöyle bir anekdot anlatılır:
Derler ki; bir gün adamın biri Kanuni Sultan Süleyman'ın huzuruna çıkarak hüneri olduğunu ve bunu Sultan'a göstermek istediğini söyler.
Adam, bir metre öteye iğneyi koyup, bir metre uzaklıktan ipi atarak iğneden geçirmektedir. Kanuni şöyle der:
Fermanımdır! Bu adama bir kese altın verile...
Fermanımdır, bu adama kırk sopa vurula...
Adam döner pardişaha seslenir:
Aman devletlim, keseyi anladık da dayak niye?
Kanuni şöyle der:
Be hey adam! Sen bu hüneri kaç yılda öğrendin?
Adam der ki:
Buna kırk yılımı verdim Padişahım!
Padişah derki:
İşte, kese altın hünerinin zorluğu için; kırk sopa ise ömrünü kimseye faydası olmayan bir işi başarmak için harcadığından...
Eğer o kırk yılını faydalı bir şeye harcasaydın, insanlığa faydası olan neler neler yapabilirdin...
O zaman oturup kendimiz ve çocuklarımız için yeniden düşünelim. Bizi mutlu etmeyen başarılar, faydası olmayan ilimler, harcanmayan ve kimseye faydası olmayan servet için ömür harcamaya değer mi?
Platon'u dinleyelim:
Ben insanları anlamıyorum. Ömürlerinin büyük bir kısmını para kazanmak için harcarlar, sağlıklarını kaybederler. Kazandıkları parayı da kaybettikleri sıhhatlerini geri kazanmaya harcarlar.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish