Doğu Akdeniz'deki enerji satrancı sürüyor.
Türkiye'nin 21 Temmuz'da NAVTEX ilanının ardından Almanya'nın araya girmesiyle yaptığı "jest" sonrasında Yunanistan'ın Mısır'la anlaşması, Ankara-Atina hattındaki tansiyonu yükseltti.
Mavi Vatan'ın diplomasi yoluyla savunulmaya çalışıldığını belirten Türk yetkililer, Yunan müdahalesi durumunda askeri yolun kullanılmasından geri durulmayacağını belirtti.
Türk kamuoyunda Yunanistan ve Rum kesiminin tutumuna tepki sesleri yükselirken, buna Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamaları da eklendi.
Dün akşam AK Parti'nin 19. kuruluş yıl dönümü töreninde Akdeniz'deki gerginliğe değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, diyalog ve müzakere vurgusu yaptığı konuşmasında Oruç Reis gemisinin faaliyetlerine devam edeceğini belirterek Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimini bu sözlerle uyardı:
'Oruç Reis'e saldırırsanız bedelini ağır ödersiniz' dedik. Bugün de ilk cevabını verdik. Akdeniz'de gerginliği artıran Türkiye değil, Türkiye'yi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni yok saymaya çalışan Rum-Yunan zihniyetidir.
Son dönemde Doğu Akdeniz'de yaşananları, Avrupa Birliği üye ülkelerinin dışişleri bakanlarının Doğu Akdeniz'de yaşananları da ele alacağı görüşme öncesinde, "Mavi Vatan"ın isim babası olarak bilinen emekli Tümamiral Cem Gürdeniz'le konuştuk.
"Türkiye'nin Mavi Vatan mücadelesi, 21. yüzyıldaki en önemli jeopolitik ağırlık merkezidir"
Türkiye Cumhuriyeti'nin yaklaşık 100 yıl önce anavatanda toprak bütünlüğünü, egemenliğini her yönüyle tesis etmiş olsa da günümüzde Karadeniz hariç, Ege ve Akdeniz'de ciddi şekilde kuşatılma sorunu yaşadığını belirten Gürdeniz, Mavi Vatan mücadelesinin 21. yüzyıldaki en önemli jeopolitik ağırlık merkezi olduğu görüşünde.
"Mavi Vatan günümüzün Misak-ı Milli'si"
"Mavi Vatan sadece deniz yetki alanı mücadelesi değildir. Türkiye'nin, Akdeniz ve Ege'den koparılmasına ve Anadolu'ya hapsedilmesine karşı çıkmanın adıdır" diyen Gürdeniz, Mavi Vatan'ın günümüzün "Misak-ı Milli'si" olarak nitelenmesi gerektiğini belirtti.
Gerginliğin, Yunanistan'ın özellikle Ege adalarını silahlandırması, kıta sahanlığı sorunu, Kardak benzeri egemenliği hiçe sayan anlaşmalarla Yunanistan'a devredilmemiş adacık ve kayalık sorunlarından kaynaklandığını belirten Cem Gürdeniz, Sevilla Üniversitesi haritasına atıfla "Yunanistan'da ve AB'de kullanılan haritalara bakarsanız, Türkiye'yi karasularıyla baş başa bırakan ve adeta boğmaya çalışan, hayali bir tablo görürsünüz" sözleriyle tepkisini dile getirdi.
Gürdeniz, Yunanistan'ın, Girit, Kerpe, Kaşot, Rodos adalar zincirinin ana kıtanın devamı gibi Doğu Akdeniz kıta sahanlığından pay alacağını, benzer şekilde 20 kilometrekarelik Meis adasının bin 700 km kıyısı olan Anadolu'ya nazaran neredeyse 40-45 bin kilometrelik deniz yetki alanına sahip olabileceğini iddia ettiğini belirtti.
"2. Sevr diyeceğimiz bu durum, Türkiye'yi Akdeniz'den koparıp karaya hapsetme girişimidir"
Türkiye'nin Akdeniz'den koparılıp karaya hapsedilmeye çalışıldığını ifade eden Cem Gürdeniz, yapılmaya çalışılanı "2. Sevr" olarak niteledi:
Bu şekliyle Yunanistan, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki hak ve çıkarlarını gasp etmektedir. 2. Sevr diyeceğimiz bu durum, Türkiye'yi Akdeniz'den, onun siyasetinden ve uygarlığından koparıp, karaya hapsetme girişimidir. Bu yalnızca deniz yetki alanı sınırlandırması krizi değildir! Bu durum, AB ve ABD'nin onayladığı bir tutumla Yunanistan ve Güney Kıbrıs'ın vekil devletler olarak kullanıldığı stratejiyle Türkiye'nin Akdeniz'den koparılmasıdır! Halbuki Türkiye, Mustafa Kemal'in 1 Eylül 1922'de ‘Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri' direktifiyle Anadolu'yu ve Türkleri, Karadeniz'de kısıtlı bir sahil şeridine hapsedilerek Akdeniz'den koparılmasına müsaade etmedi. 1933 yılında Mustafa Kemal'in bu direktifiyle Türkiye, Akdeniz medeniyeti ile buluştu.
"Türkiye Cumhuriyeti ikinci Sevr'i yırtıp atmaya kararlı"
Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, Türkiye Cumhuriyeti'nin Sevr'in 100. yılında, denizdeki "ikinci Sevr'i" yırtıp atmaya kararlı olduğunu da sözlerine ekledi.
"Türkiye için denizlerde varoluş mücadelesi"
İçinde bulunulan konjonktürü, Türkiye için "denizlerde varoluş mücadelesi" olarak tanımlayan Gürdeniz, mevcut krizin Yunanistan'ın tutumuna bağlı olarak barış ve diyalogla çözülmesini umsa da bozulan güven ortamını yeniden tesis etmenin de zaman alacağı görüşünde.
"Sıcak temas olacağını düşünmüyorum; Yunanistan, Türkiye'yi karşısına almayı göze alamaz!"
Ufukta sıcak temas ihtimalini de sorduğumuz Cem Gürdeniz, bu durumun Yunanistan'ın tutumuna bağlı olsa da Yunan tarafının Türkiye'yi karşısına almayı göze alamayacağını savundu.
Türkiye ile Yunanistan'ın gücünün askeri güç başta olmak üzere hiçbir açıdan kıyaslanamayacağını belirten Gürdeniz, sismik araştırma yapıyor diye Oruç Reis gemisine müdahalede bulunulmasının, Türkiye'ye kendisini koruma hakkı vereceğini, sonuçlarının Yunanistan açısından ağır olacağını, Yunan tarafının bunun hesaplarını yaptığını kaydetti.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Türkiye 1984'ten beri savaşan bir ülke"
Türkiye'nin sahada çok güçlü donanması, İHA filoları, hava kuvvetleri, eğitimli personeli ile yüksek askeri gücünün ortada olduğunu vurgulayan Gürdeniz, "85 milyon nüfuslu, yüzde 75'i savunma sanayisiyle ordusunu besleyen, 1984'ten beri savaşan bir ülke Türkiye. Karşımızdaki 9 milyonluk savaşmayan bir ülke. Kıyaslamaya bile gerek yok" yorumunu yaptı.
"Bunun nerede biteceğini Yunanistan tahmin edebilir!"
Ulus devletlerin doğrudan kendi donanmalarıyla çatışmaya gidebileceği bir sürecin görüldüğünü belirten Gürdeniz, Türkiye'ye silah kullanma tehdidinde bulunan Yunanistan'ın bu hamlede bulunması halinde BM anlaşmasını ihlal edeceğini, Türkiye'nin 51. madde gereğince kendi devlet gemisine bir saldırı olursa, savunmaya yönelik operasyon hakkını her zaman saklı tutacağını ifade etti.
"Bunun nerede biteceğini Yunanistan tahmin edebilir!" yorumunu yapan Gürdeniz, Pandora'nın kutusu açılırsa bu durumun ne dünya barışı ne de bölgesel barışa hizmet edeceğini de sözlerine ekledi.
Yaşananlar karşısında AB'nin tutumunu da eleştiren Cem Gürdeniz, birliğin mevcut tansiyonu düşürmek yerine Türkiye'yi suçlayıcı tavır takındığını ve Yunanistan'ın "hukuksuz", "haksız" davranışına destek verdiğini söyledi. Uluslararası deniz hukuku kararlarına aykırı şekilde Sevilla Üniversitesi haritasında ısrar eden Yunan tarafına arka çıkılmasına tepki gösteren Gürdeniz, Türkiye'nin 21 Temmuz'da gösterdiği iyi niyete karşılık Yunanistan'ın "yavuz hırsız" misali davrandığını ve Türkiye'nin kıta sahanlığını çalacak manevralara giriştiğini ifade ederek, "Türkiye, böyle bir haritayı kabul etmez, yırtar atar Yunanistan üzerinde etkisi olan ülkelerin de aklını başına toplaması gerekir" yorumunu yaptı.
"ABD ve Rusya bölgede silahlı çatışma istemez"
ABD ve Rusya'nın da bölgede silahlı bir çatışmadan taraf olmayacağını savunan Gürdeniz, Rusya'nın dış ticaretinin yüzde 60'ına yakınının Türk boğazları ve Ege'den geçtiğini, burada çıkacak olumsuz bir durumun deniz ticaretini aksatacağı gerekçesiyle gerginliğin artmasının istenmeyeceğini öne sürdü. Doğu Akdeniz'de tansiyonun yükselmesinin bölgedeki dengeleri sarsabileceğini ve ABD'nin buraya destek kuvvet göndermek zorunda kalabileceğini ifade eden Cem Gürdeniz, "ABD böyle bir şeyi istemez. Yaşananların çatışmaya döneceğini sanmıyorum" dedi.
"Yunanistan müdahalede bulunursa Türkiye, NATO'dan ayrılır"
Doğu Akdeniz'de sismik araştırma yapan MTA Oruç Reis gemisine batı destekli Yunan müdahalesi gerçekleşmesi ihtimalini düşük gören Gürdeniz, böyle bir durumun söz konusu olması halinde Türkiye'nin NATO'dan ayrılacağını, bu durumun örgütün güney kanadında çöküş anlamına geleceğini ve NATO'nun sonunun gelebileceğini savundu.
"ABD gerileyen güç"
ABD'nin Türkiye'yi tehdit eden açıklamalarına da değinen Cem Gürdeniz, "dünyanın süper gücü" olarak nitelenen ülkenin kan kaybettiğini öne sürdü:
George Floyd olayıyla başlayan isyan dalgası, koronavirüsün ağır etkileri, kötüye giden ekonomisiyle, içerde çok karışık bir süreçten geçiyor. Dünyanın süper gücü yerine ‘gerileyen güç'. Şuan için ABD açısından ana jeopolitik çekim merkezi, Batı Pasifik'tir. Güney Çin Denizi'nde 3 uçak gemisi bulundurmaya başlamıştır.
Diğer taraftan Türkiye'nin zayıflatılması, Libya'da yarattığı fiili durumları önlemek için bir takım tuzakların kurulabileceğini de göz ardı etmemek gerektiğini belirten Gürdeniz, "Neredeyse Türkiye karşısında 7 ayrı ittifak grubu var" yorumunu yaptı.
"Rusya ile işbirliğinin geliştirilmesi, Mısır'la anlaşma için sınırların zorlanması ve İhvan politikasının terk edilmesi, Suriye'de Esad rejimiyle ilişkilerin düzeltilmesi gerekli"
Türkiye'nin neler yapabileceğini de sorduğumuz Gürdeniz, ittifak vurgusu yaptı:
Geçici ittifaklarla, çıkarların örtüştüğü alanlarda işbirlikleri yapılmalı. Özellikle Rusya ile işbirliğinin geliştirilmesi, Suriye'de Esad rejimiyle ilişkilerin düzeltilmesi, Libya'da Astana sürecine benzer bir sürecin başlatılması, Mısır'la her koşulda yeni bir sınırlandırma anlaşması için sınırların zorlanması ve İhvan (Müslüman Kardeşler) politikasının terk edilmesi gerekli. İsrail ve Lübnan'la karşılıklı kıyıdaşlık sınırlandırma anlaşmaları, müzakereleri de Türkiye'nin lehine olur. Ne kadar çok ülke ile çıkar alanlarında örtüşürseniz, masada o kadar güçlenirsiniz. Türkiye, 1936 yılında Montrö'de Sovyetler'in desteğini aldığı gibi, bugün de Çin ve Rusya'yla ilişkilerinin önemini görmeli.
"Yunanistan-Mısır anlaşması, ABD ve AB'nin Mısır'a baskısıyla yapılmış bir anlaşma"
Mısır'ın Yunanistan yerine Türkiye ile anlaşma yapsa bunun kendi çıkarları açısından daha avantajlı olup olmayacağını da sorduğumuz Gürdeniz, "Türkiye ile anlaşsalardı, onlar için çok daha kârlı olurdu. Mısır, Yunanistan'la Meis'i tartışmadı. İç kamuoyunda da tepki aldı. Zaten Yunanistan-Mısır anlaşması, tamamen ABD ve AB'nin Mısır'a baskısıyla yapılmış bir anlaşma" dedi.
"Libya ile yapılan anlaşma etkilenmez"
Yunanistan'ın Türkiye'nin Libya ile yaptığı anlaşmaya karşı argüman yaratacak manifesto şeklinde bir anlaşma yaptığını, "Türkiye ile görüşme yapacağım" aldatmacasıyla, gidip Mısır'la anlaşma yaptığını ifade eden Gürdeniz, Türkiye denizlerden uzaklaştırılmaya çalışılsa da Libya ile kasım ayında imzalanan anlaşmanın hiçbir şeklide etkilenmeyeceğini, BM'ye de deklere edilen bu anlaşmanın bölgedeki ilk devlet uygulaması olması açısından büyük önem taşıdığını vurguladı.
"Toplantı AB ya da ABD şemsiyesi altında değil, BM çatısı altında olmalı"
AB Dışişleri Bakanları'nın olağanüstü toplanacak olmasına da değinen Gürdeniz, Doğu Akdeniz'e ilişkin gelecekte yapılacak görüşmenin BM çatısı altında gerçekleşmesinin daha doğru olacağını savundu.
© The Independentturkish