Ayasofya’nın camiye dönüştürülme kararı Türkiye’deki Rum, Yahudi ve Ermeni toplumlarında tedirginlik yaratırken, uluslararası arenada da bazı tepkilere neden oldu. 86 yıldır tüm dinlerin ziyaretine açık olan mekanın camiye dönüştürülmesine İstanbul Rum Patriği I. Bartholomeos da “Bu karar milyonlarca Hrıstiyanı İslam’a karşı çevirebilir” yorumunda bulundu.
Bu tartışmalar sürerken İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Türkiye’deki Rum, Ermeni ve Yahudi toplumlarının iç içe, hoşgörü içerisinde yaşadığını anlatan bir video paylaştı. Yunanca yazdığı mesajla birlikte yaşama kültürüne vurgu yapan Altun, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında eşitlik ilkesini geliştirmek ve milletimizin dini ve kültürel çeşitliliğini korumak adına benzeri görülmemiş adımlar atıldı. Bu bölüm Rum Ortodoks topluluğuna odaklanıyor” dedi.
Η Τουρκία, υπό την υγεσία του Πρόεδρου της Δημοκρατίας @RTErdogan, έκανε πρωτοφανή βήματα προκειμένου να προωθήσει την αρχή της ισοπολιτείας και να διατηρήσει την πολιτιστική και θρησκευτική πολυμορφία του Έθνους μας. Αυτό το επεισόδιο εστιάζει στην Ρωμαίικη Ορθόδοξη Κοινότητα. pic.twitter.com/yCzubedMMW
— Fahrettin Altun (@fahrettinaltun) July 28, 2020
Altun’un paylaşımının ardından İstanbullu Rumların Evrensel Federasyonu, açıklama yaptı. Federasyondan yapılan açıklamada, filmin hiçbir yerinde, “azınlıkların ve özellikle Rum-Ortodoks topluluğunun, geçmişte yüzde 98 oranında İstanbul’dan mecburen göçe uğradıklarından bir göçmen toplumu olarak yaşadıklarını göstermediği” ifade edildi.
Federasyon tarafından paylaşılan grafikte 87 yılda nüfuslarında azalmaya dikkat çekildi.
“Son 10 yıldır tüm tekliflerimiz cevapsız kaldı”
Federasyon açıklamada, son 10 yılda yetkililere gönderdikleri tüm tekliflerin yanıtsız kaldığını dile getirirken son dönemlerde yeniden ihlallere maruz kaldıklarını ifade etti.
Federasyon açıklamada cevapsız kalan teklifler şöyle ifade edildi:
Makamalara sunduğumuz programlara, gençlerimizin atalarının şehrine geri dönmesinin desteklenmesi önerilerimiz için hiçbir cevap almamıştır. Birkaç yıl içinde İstanbul’da topluluğumuz birkaç yüz kişi sayılacak ve artık bir topluluk izinden bile söz edemeyeceğiz. Geriye dönecek gençlerimiz ve Türkiyeli gençler ile birlikte çalışabileceği araştırma merkezleri kurulmasını önermiştik, ancak herhangi bir yanıt alamadık. Aynı zamanda gençlerimiz için özel Üniversite bursların verilmesini önermiştik ve bu öneri içinde hiçbir cevap almadık.
Pek çok gencin eğitim alabileceği Heybeliada Ruhban Okulu, ülkemizin yürürlükteki yasalarına aykırı olarak kapalı kalmaktadır.
Gençlerin çoğunun çalışabileceği en büyük hayır vakfımızın da, iş bulma imkanları bulunmamaktadır. Sebep bu vakıf , T.C. yasalarına karşı çıkan ve otuz yıldır hiçbir zaman seçim yapmayan bir yönetim tarafından yönetilmesidir.
2013 yılından bu yana, vakıflarımız seçim yapamamakta ve bu durum bunların düzgün işleyişinde çok ciddi sorunlar yaratmaktadır.
Toplumuzun yeni nesil üyeleri, 1965-2000 yıllarında ebeveynlerinden sistemli bir şekilde vatandaşlıktan yoksun bırakılması politikasının bir sonucu olarak, T.C. vatandaşlığını almak için önerilerimiz incelenmemiştir.
Tek parti rejimi tarafından el konulan, toplumuzun tarihinin Osmanlı devrinden kalan en kıymetli emaneti olan ve şu anda Türk Tarih Kurumu’nda (TTK) bulunan Dersaadet Rum Cemiyetinin Arşivinin İstanbul’da bir Vakfımıza verilmesi taleplerimiz cevapsız kalmıştır.
Kamu Başdenetçiliği, can havli altında göçe mecbur edilen hemşehrilerimizin mülkiyet haklarını korunması ve bunlara gasp eden çevrelere karşı alınması gerekli kanuni tedbirler almamıştır. Bu çevreler, her şeyden önce, hazineden yan yoldan tazminatlar alarak devlete zarar vermektedir.
Maalesef, TTK tarafından Kasım 2019'da düzenlenen Ekümenik Patrikhaneye ve Heybeliada Ruhban Okulu’na karşı iftira niteliğinde bir konferansın düzenlenmesi ile ilgili şikayetimiz cevapsız kalmıştır.
Topluluğumuza karşı 1923-2003 yılları arasındaki yapılan insan ve anayasal haklarını ihlaleri ve öncelikle T.C. ye düşman çevrelerin düzenlediği 6-7 Eylül 1955 Pogromu resmi şekilde tanınması ve menfi neticilerin giderimi durumunda, ancak o zaman azınlıkların refah içinde yaşadıklarından söz edebiliriz.
Geçmişteki yapılmış adaletsizlikleri kabul ederek, olumsuz neticelerinin samimiyetle telafi edilmesi, hem Hıristiyanlıkta hem de İslam'da temel bir ilkedir.
Federasyon tarafından yapılan paylaşımda ayrıca fotoğraflarla da 6-7 Eylül 1955 olayları ve 1964’te İstanbullu Rumların zorunlu göçü hatıraltıldı: