İran-Çin stratejik anlaşması ve Tahran dış politikasındaki dönüşüm

Adem Yılmaz Independent Türkçe için yazdı

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping / Fotoğraf: Reuters

İran'da son günlerde sıkça gündeme gelen ve tartışma konusu olan gelişmelerden birisi de İran’la Çin arasındaki 25 yıllık stratejik işbirliği anlaşmasının içeriğine dair ortaya atılan iddialar. 

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in 2016 yılında İran'a gerçekleştirdiği ziyarette ilk olarak gündeme gelen bu anlaşmaya dair 2019'da İngiltere merkezli Petroleum Economist haber sitesinde bazı iddialar gündeme gelmişti. 

Söz konusu iddialar içerisinde Urumçi-Tahran tren yolu projesi, Çin'in İran'da 400 milyar dolar yatırım yapıp karşılığında ithal edeceği petrolü yüzde 32 indirimle alacağı, İran'daki yatırımların korunması için 5 bin kişilik Çin askerinin konuşlanacağı, İran'ın güneybatısındaki Kiş Adası'nın Çin'e verileceği tartışma konusu olmuştu.

Bu iddialar üzerine açıklama yapan İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Abbas Musevi, iki ülke arasındaki ekonomik işbirliğinin boyutları hakkında bir anlaşmanın planlandığını, kesinleşmesi halinde anlaşma metninin yayınlanabileceğini, bazı iddiaların gerçeği yansıtmadığını duyurdu.

Musevi, söz konusu anlaşmanın övünç duyulası bir gelişme olduğunu da sözlerine ekledi. 

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani de iddialar hakkında "İran'ın bir karış toprağı başka bir devlete verilmeyecek" şeklinde açıklamada bulundu. 


Dış politikada dönüşüm: Doğu’ya Bakış

İran'ın Çin ile bu kadar kapsamlı bir anlaşmayı düşünüyor olması ülkenin dış politikasındaki dönüşümü de gözler önüne sermekte.

Şüphesiz bu dönüşümde İran lideri Ayetullah Ali Hamaney'in tavrı da oldukça önemli. 

Anlaşmaya dair taslak metnin basına yansıdığı gün Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın Çinli şirketlere Lübnan'da yatırım için çağrıda bulunması da İran'ın direniş ekseni diye nitelediği bölgesel aktörlerle birlikte Çin'e açıldığı şeklinde okunabilir.

Ayetullah Hamaney, 2018 yılında başkent Tahran'da bilim adamları, akademisyenler, aydınlar ve başarılı öğrencilerle bir araya geldiği toplantıda, bilimsel anlamda hızlı gelişen ülkelerin birçoğunun Asya’da yer aldığını, bu sebeple ülkenin yüzünü Doğu’ya çevirmesi gerektiğini belirtmişti.

Hamaney, Batı ve Avrupa'ya bakmanın geri kalmak ve küçük düşürülmekten başka bir faydasının olmadığını sözlerine eklemişti.
 

ap.jpg
İran'ın dini lideri Lider Ayetullah Ali Hamaney ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping / Fotoğraf: AP


Ayetullah Hamaney’in kullandığı bu ifadeler İran’ın dış politikasındaki “Doğu’ya Bakış” stratejisi şeklinde yorumlanmıştı.

Bu durum İran Dışişleri Bakanlığı binasının giriş kapısının üstünde yazan, aynı zamanda 79 devriminin meşhur sloganlarından biri olan “Ne batı ne doğu, sadece İslam Cumhuriyeti” söyleminden uzaklaşıldığı şeklinde yorumlanıyor. 

Hindistan'ın eski ABD elçisi Navtej Sarna, İran-Çin anlaşmasına konulu Hindustan Times sitesinde kaleme aldığı "Ne batı ne doğu, sadece Çin" yazısında bu duruma atıfta bulundu.
 


İran devrim lideri Ayetullah Ali Hamaney, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in son İran ziyaretinde, Çin'in İpek Yolu'nu yeniden canlandırma konusundaki projesini memnuniyetle karşıladığını belirterek "İran İslam Cumhuriyeti, Çin'in ekonomik yaptırım dönemindeki işbirliğini asla unutmayacak" ifadelerini kullanmıştı.

Bu bağlamda ABD yaptırımlarının yoğunlaşması ve Avrupa ülkelerinin Washington’dan bağımsız bir İran politikası yürütememeleri de Tahran’ın “Doğu’ya Bakış” yaklaşımının nedenlerinden biridir.

İki ülkenin 25 yılı kapsayan stratejik anlaşmasını hikmetli olarak nitelendiren Hamaney, bu anlaşmanın mutlaka uygulanma aşamasına geçmesi gerektiğini vurgulamıştı. 

Öte yandan hassas jeopolitik konumu, büyük enerji kaynakları ve 85 milyonluk tüketici pazarıyla birlikte İran, Bir Kuşak Bir Yol projesinde Çin açısından önemli bir ülke.

Hamaney’in öncülüğünde İran dış politikasındaki “Doğu’ya Bakış” stratejisi ile Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol” projesinin kesişimi, Tahran ve Pekin’i öngörülemeyen bir hızla birbirine yakınlaştırıyor.

25 yıllık stratejik anlaşma girişimi, iki ülke arasındaki bu yakınlaşmayla birlikte değerlendirildiğinde daha da anlam kazanıyor.


Anlaşmaya yönelik tepkiler: İkinci Türkmençay Anlaşması

Söz konusu 25 yıllık anlaşma ile birlikte Tahran hükümetinin ulusal çıkarlarını tehlikeye attığına dair tartışmalar da gündeme gelmekte.

Benzer tartışmalar Hazar Denizi’nin hukuki statüsüne dair Rusya ve Hazar’a kıyısı bulunan diğer komşu ülkelerle varılan anlaşmada İran’a düşen pay konusunda da yaşanmıştı.

Çin ile imzalanması beklenen anlaşmaya yönelik ilk tepki İran Eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'dan geldi.

Ahmedinejad, bu konuya dair muhalefetini şu sözlerle dile getirdi:

Yabancı bir ülke ile 25 yıllık yeni bir sözleşme imzalamak istiyorlar ve bunu kimse bilmiyor. İran halkının istek ve iradesi dikkate alınmadan milli çıkarlara aykırı bir biçimde imzalanan herhangi bir anlaşmayı milletimiz resmi olarak geçerli saymayacaktır.


Tahran yönetimi muhalifleri de iddia edilen anlaşmanın “ikinci bir Türkmençay” olduğunu belirterek tepki göstermekte.

Nitekim 1828 yılında Rus imparatorluğu ile başkenti Tahran olan Kacarlar arasında imzalanan Türkmençay anlaşmasıyla, İran'ın Güney Kafkasya'daki varlığı sona ermişti.

Eski veliaht prens Rıza Pehlevi ise anlaşmanın bir utanç olduğunu söyleyerek İran'ın yağmalandığını öne sürdü. 

Tahran’ın dış politikada ideolojik anlamda çelişkili bir şekilde en yakın bağlarını Çin ve Kuzey Kore gibi komünist devletlerle kurması da soru işaretlerine sebebiyet veriyor.

Diğer taraftan Çin'in, Müslüman Uygur Türklerine yönelik baskı siyaseti verilen tepkilerde etkili olmakta.

İran Eski Meclis Başkanı Ali Mutahhari, sosyal medya hesabından yapmış olduğu açıklamada konuyla alakalı şu ifadeleri kullandı:

İran ve Çin arasındaki 25 yıllık işbirliği anlaşmasının imzalanmasından önce din ve kültürlerinden vazgeçmeleri için işkenceye uğrayan, mescitleri yıkılan 2 milyon Uygur Müslüman’ın durumu açığa kavuşturulmalıdır.

 
İranlı araştırmacı Karim Sadjadpour da İran-Çin stratejik anlaşmasına ilişkin, “Devrimci kimliği emperyalizmine ve İslamofobiye karşı koymak üzerine kurulu bir İran rejimi, eğitim kamplarında 1 milyondan fazla Müslümanı tutan Çin hükümetine ekonomik ve stratejik bağımlılığını onaylamak üzeredir” ifadeleriyle bu duruma tepki gösterdi. 

Tahran’ın taviz vererek Pekin’e yakınlaşmasının sonuçlarını, İran iç siyasetindeki tartışmalardan da anlamak mümkün. 

Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Kiyanuş Cihanpur’un basın toplantısında “Çin'in verdiği yanlış veriler sebebiyle koronavirüsü normal grip zannettik. Çin dünyaya acı bir şaka yaptı” şeklindeki Çin’e yönelik eleştirel ifadelerine gelen tepkileri, buna örnek verilebilir. 

Devrim Muhafızları Ordusu bu sözler üzerine Cihanpur’u “ulusal çıkarlara karşı hareket etmek” şeklinde suçlamış ve Dışişleri Bakanlığı’na bu konuyu telafi etmeleri çağrısında bulunmuştu.

Aynı gün İran Dışişleri Bakanlığı, koronavirüs döneminde yapmış olduğu yardımlardan ötürü Çin’e teşekkür etmişti.

İran basınının Çin’le 25 yıllık işbirliği anlaşmasına yönelik eleştirilere karşı takındığı tavır da dikkat çekici.

Örneğin “Bilmek hakkınızdır” sloganını kullanan reformist çizgideki Sazendegi gazetesi, İran-Çin arasında imzalanacağı iddia edilen stratejik anlaşma konusundaki iddialara vurgu yaparak “Haberleri takip etmeyin” manşetiyle çıkmıştı. 
 

Sazendegi.jpg
Sazendegi gazetesinin “Haberleri takip etmeyin” başlığıyla yayımlanan 12 Temmuz 2020 tarihli manşeti

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU