IŞİD’in yenildiği Suriye’de ‘daha kurnaz’ bir 'İslam devleti' nasıl kuruluyor?

El Kaide’nin soyundan gelen Heyet Tahrir Şam, İdlib’de kendi halifeliğini inşa ediyor

Heyet Tahrir Şam üyeleri, 29 Mayıs 2015 tarihinde isyancı grupların İdlib'deki zaferini Ariha kentinde kutlarken / Fotoğraf: Reuters 

Artık IŞİD halifeliği yok. Terörist grubun savaşçılarının Irak ve Suriye’de büyük alanları ele geçirip cihadı dünyaya yayacaklarını ilan ettiği günün üzerinden geçen 4 yılda ortada hiçbir toprak kalmadı.

Ancak bir İslam devleti çökerken bayrağı bir diğeri devralıyor. Bir zamanlar El Kaide’nin parçası olan bir grup, son birkaç yılda Suriye’nin kuzeyindeki yerini sağlamlaştırdı, şimdi de 3 milyondan fazla insanı yönetiyor.

Bu yılın başlarında İdlib’deki rakip grupları bölgeden çıkaran Heyet Tahrir Şam (HTŞ), vilayetteki tüm kuruluşları denetimi altına almaya kalkıştı. 6 binden fazla öğrencinin bulunduğu bir üniversite, hakimiyet mücadelesinin verildiği son savaş alanı oldu.

İdlib’de geçen hafta HTŞ kontrolündeki yönetimin kapattığı Özgür Halep Üniversitesi’nin öğrencilerinden Ahmed “Biz sınavların ortasındayken çıkageldiler ve yönetime el koyduklarını söylediler” dedi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Cezalandırılma korkusuyla yalnızca ilk ismini paylaşan öğrenci “Karara karşı birçok gösteri yaptık. Bizi okulu terk etmek zorunda bırakmak için üniversitemizde çok sayıda profesörü tutukladılar” diye ekledi. 

Örgütün okulu kapatması nedeniyle akademisyenler protesto için dersleri üniversite binasının dışında verdi. HTŞ idaresindeki kurtuluş hükümetiyse, üniversiteyi geçen hafta resmi olarak kapattıklarını açıkladı.

Ahmed bu süreci değerlendirirken “Olanlara şaşırmadım. Sorun zihniyette. HTŞ ve IŞİD’in ikisi de devrimimizi yok etmek için Esad’la işbirliği yaptı” diye konuştu. 

Bu üniversitenin ele geçirilmesi, grubun güç kazanırken ağır ancak kararlı ilerleyişinin yalnızca son halkası oldu.

 

 

IŞİD gibi Heyet Tahrir Şam da kendi İslam devletini inşa etmeyi hedefliyor. IŞİD hızla yayılmayı ve mümkün olan en yüksek seviyede dikkat çekmeyi amaçlarken, HTŞ uzun soluklu bir oyun oynadı. Pragmatik davrandılar, ihtiyaç duyduklarında diğer gruplarla çalıştılar. Ellerine fırsat geçince de rakiplerini ezdiler. Yerel düzeyde başarıya odaklanıp küresel hırsları bir kenara koydular. Böyle yapınca, IŞİD’den çok daha sağlam bir gücün peşinde koştular. 

Yeni Amerikan Güvenliği Merkezi adlı düşünce kuruluşundan Nicholas Heras’a göre “Heyet Tahrir Şam, Selefi Sünni İslam'ın katı bir yorumuna dayanan devlet inşa etmede IŞİD’le aynı nihai hedefi paylaşıyor fakat onlardan daha kurnaz bir yol izliyor.”

Örgütün diğer isyancı grupların varlıklarına hangi şartlar altında müsaade ettiğine izahat getiren Heras “Kuvvetli mafya oluşumlarında görüldüğü gibi, herhangi bir rakibin ortaya çıkması halinde ezici ve örgütlü güce başvurma yeteneklerini saklı tutuyorlar” diye ekledi. “İdlib içinde ve dışında büyük sınır noktalarında konuşlanan HTŞ, vilayetin önemli ana caddelerine çıkan yollarda da denetimi ele geçirdi” diyen Heras, örgütün bu sayede “İdlib’de bir kuvvet simsarına ve egemen fiili güce dönüştüğünü” söyledi.

Diğer taraftan Özgür Halep Üniversitesi’nin kapatılması bu gücün başka bir göstergesiydi. Netice, binlerce öğrencinin eğitimlerini durdurmak zorunda kalması ve birçoğunun yeniden yerlerinden edilme ihtimaliyle karşı karşıya bırakılması oldu.

Bir öğretim görevlisi “Bazı, profesörler akademisyenler ve öğrenciler tutuklandı. Bu, eğitim adına, öğrenciler adına son derece tehlikeli. Şimdilerde çok sayıda profesör Suriye’yi terk etmeyi düşünüyor. 7-8 yıl önce kaybettiklerini geri kazanmaya çok yaklaşan binlerce öğrenci, çalışmalarını durdurmak zorunda kaldı. Hayalleri yıkıldı” şeklinde konuştu.

Ne var ki onların yaşadığı neredeyse hiç çözülme emaresi göstermeyen büyük sorunun sadece bir parçası. 2017 gibi yakın bir zamanda ABD’nin eski Suriye Özel Temsilcisi Brett McGurk söz konusu grubun kontrolündeki toprakları “11 Eylül’den bu yana El Kaide’nin en büyük sığınağı” olarak tanımlamıştı. O tarihten sonra grubun vilayetteki kontrolü çok daha güçlendi.
 


Heyet Tahrir Şam, doğrudan El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra Cephesi’nden geliyor. Bu grup, Irak İslam Devleti’nin savaşçılarını Esad’ı devirmek ve bir emirlik kurmak için savaşa yollamasının ardından, El Kaide’nin merkez komutanlığı ve Irak İslam Devleti liderliği tarafından 2012’de resmen oluşturuldu. 

El Nusra, Suriye iç savaşının daha ilk günlerinden onlarca muhalif fraksiyon arasında kendilerini en güçlü ve en disiplinli grup olarak ayrı bir konuma yerleştirdi. Suriyelilerin çoğundan daha radikal bir ideoloji taşımalarına rağmen grubun savaş alanlarındaki gücü halktan destekçi toplamasını sağladı. 

Grup 2013’te ikiye bölündü. IŞİD lideri Ebu Bekir Bağdadi, El Nusra’yla IŞİD’i kendi komutası altında birleştirmeye kalkıştı. Ancak El Nusra lideri Ebu Muhammed Colani birleşme teklifini reddetmekle kalmadı, grubunun El Kaide’ye bağlılığını da ilan etti.

Başlangıçta varlığını garantilemek için Suriye muhalefeti içine karışan El Nusra, bir süre sonra daha ılımlı grupları saf dışı bırakarak hakimiyet kurmaya başladı. 

IŞİD’den önce El Nusra’ya müdahale eden ABD Eylül 2014 gibi erken bir tarihte grubun lider kadrosunu hedef alan hava saldırıları düzenledi. 2015’te savaşa dahil olarak İdlib semalarında kontrolü ele geçiren Rusya, Suriye hükümetiyle birlikte vilayeti kuşattı. 

Ocak 2017’de hükümet karşıtı Sünni silahlı gruplardan oluşturulan koalisyona Heyet Tahrir Şam adı verildi. Grup o sıralarda El Kaide’yle bağlarını koparmış olduğunu iddia eden El Nusra Cephesi tarafından yönetiliyordu. 

Uluslararası baskı Rusya ve Suriye hükümet güçlerinin İdlib’de gerçekleştirdiği topyekun saldırıyı engelledi. Ancak kırılgan barış ortamında iki taraf arasındaki çatışmalar son aylarda arttı.

Suriye ve Rusya’nın İdlib’deki “çatışmasızlık” bölgelerine son birkaç ayda düzenlediği saldırılarda yüzlerde kişi öldü, 40 bin sivil çatışmalardan kaçmak için evlerini terk etti.

Bu arada birçok İdlibli, hükümetten gelebilecek saldırılar karşısında diken üstünde. Vilayeti yeniden ele geçirme amaçlı yapılan uzun süreli plan, bölgede askeri gücü bulunan ve bazı isyancı grupları destekleyen Türkiye’yle Rusya arasında geçen yıl varılan anlaşmayı takiben beklemeye alındı.

 

 

Suriye hükümetinin topyekun bir saldırısını önlemek için İdlib’e asker konuşlandıran Türkiye, anlaşmayla kazanılan zamanda, Şam yönetimi ve anlaşmayı reddeden diğer isyancılar arasında uzlaşı sağlanmasını umuyordu. Ancak o tarihten itibaren vilayet üzerindeki kontrolünü artıran radikal Heyet Tahrir Şam örgütü bu umutları söndürdü.

Öte yandan İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) bu yıl ocak ayındaki açıklamasında, söz konusu grubun kontrolündeki bölgelerde “çok sayıda” keyfi tutuklama yaptığını, bu kişilerden 11’inin “görünüşe göre örgütün yönetimini protesto ettiği ya da suiistimalleri belgeleme gibi barışçıl bir iş yaptığı için” tutuklandığını duyurdu.

HRW Ortadoğu Direktör Yardımcısı Lama Fakih, “Heyet Tahrir Şam’ın kurallarına karşı çıktığı öngörülen muhalefete baskısı, Suriye hükümetinin kullandığı bazı baskıcı taktiklerin yansımasıdır. Rakipleri yakalayıp keyfi olarak tutuklamanın ve işkence yapmanın hiçbir yasal bahanesi olamaz” ifadelerini kullandı. 

Söz konusu grup ayrıca, militanlar aleyhinde yayın yapan yerel bir radyonun yöneticileri Raid Faris ve Hamid Cüneyd’in de aralarında olduğu tanınmış birçok aktiviste yönelik suikastların arkasında bulunmakla suçlanıyor.

 

 

Hükümet güçlerinden gelen saldırı tehditlerinin HTŞ için baskıyı meşrulaştırma aracı olarak kullanıldığını söyleyen Ortadoğu Enstitüsü’nün deneyimli isimlerinden Charles Lister şu ifadeleri kullandı: 

“Buradaki kilit nokta, HTŞ'nin artan dış tehditlere geri çekilip yatışmaya çalışmak yerine nasıl tepki verdiğiyle ilgili. HTŞ'nin stratejisi burada saldırgan caydırıcılıkta üstelemek oldu. Ne yazık ki söz konusu grup otoritesini bir kez daha göstermek için basitçe sıkı önlemler almayı seçer ya da bunların da ötesine geçerken yaşanan güç kumarında genellikle siviller kurban oluyor.”

HTŞ’nin yürüttüğü dengelere de değinen Lister şöyle devam etti: 

“HTŞ için her şey karmaşık bir dengeyi sürdürme çabası; yerel nüfusla ilişkilerde denge, rakip muhalif gruplarla denge, El Kaide’ye sadık kalanlarla denge, Türkiye’yle ve Rusya’yla. HTŞ, yerel sivil nüfusla köprüleri yakmayı göze alamaz. Keza aynı şekilde, bir yanda sivillerin olduğu herhangi bir tarafa karşı zayıflık ya da zafiyet de gösteremez. Sınırlarından ötesindeki düşmanların saldırılarını engellerken, diğer taraftan aynı anda hem savunucu hem de yönetici olmak zorunda gibi görünüyor.”

HTŞ kendi İslam devletini kurma hedefinin peşinde koşarken, kontrolü altındaki pek çok insanı, yerine geçmeyi umduğu rejimle benzer bir şekilde yönetir hale geldi. Dahası, grubun kendi hilafetini kurması pek mümkün görünmezken, İdlib’de 3 milyon kişi, bir yanda Rus bombardımanı, diğer yanda Heyet Tahrir Şam cezaevlerinin olduğu iki ateş arasında kaldı. Grubun planı da kesinlikle böyle bir şey olsa gerek. 

Heras’ın dediği gibi, “İdlib içlerine kök salan HTŞ’yi bitirecek tek yol, grubu vilayetten söküp çıkarmaktan geçiyor. Bu yöntem de çok sayıda insanın ölmesine ve yerlerinden edilmesine yol açacak.”

 

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir

https://www.independent.co.uk/news

Independent Türkçe için çeviren: Demet Ada Örnek

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU