İnsani yardım taşıyan gönüllülere yönelik korsanlığın yıl dönümü: Mavi Marmara saldırısı

"O gemide vurulsaydım da bu olanları görmeseydim. Anlaşmaya imza atacak eller hiç siyonistlere taş atmadınız değil mi? Sizleri ALLAH (c.c)a havale ediyorum. İyi ki ALLAH ( c.c ) var."

Fotoğraf: İHH Basın Birimi

Furkan Doğan, 1991 yılında babasının ABD’deki görevi sırasında dünyaya gelmiş, Amerikan vatandaşlığına da sahip bir Türk vatandaşıydı.

Gemiye bindiğinde henüz 19 yaşındaydı ve İsrail askerlerinin şehit ettiği ilk isimlerdendi.

Doğan’ı özel kılan ne genç olması ne de ilk ölen kişilerden birisi olmasıydı.
 

furkan doğan.jpg
Furkan Doğan


Furkan Doğan’ın ölüm biçimi Mavi Marmara baskınının barbarlık sınırının ulaştığı son noktayı ve İsrailli korsanların gemiye adım attığı ilk andan itibaren niyetlerini açıkça ortaya koyuyordu.

Doğan’ın otopsi raporunda ölüm şekli ile alakalı şöyle yazacaktı:

Üst güvertenin orta bölgesinde, elindeki küçük video kamera ile çekim yaparken ilk olarak gerçek kurşunla vurulmuştur. Vurulması sonrasında bir müddet bilinçli ya da yarı bilinçli bir şekilde güvertenin üzerinde yattığı anlaşılmaktadır. Furkan yüzünden, kafasından, sırtından, sol bacağından ve ayağından olmak üzere toplam beş kurşun yarası almıştır. Yüzüne sıkılan ve tam sağ burnundan giren kurşun hariç Furkan, bütün yaralarını vücudunun arka kısmından almıştır.


Silahsız bir şekilde güvertede bulunan Furkan Doğan, ilk anda arkası dönük bir biçimde olduğu halde vücudunun alt kısmından başlayarak yukarıya doğru 4 kurşun yarası almış, son kurşun ise yakın mesafeden yaralı olduğu halde, muhtemelen de Furkan Doğan’ın gözlerinin içine bakarken ateşlenmiş. 
 


19 yaşında hayata gözlerini yuman Furkan Doğan, ölümünden hemen önce not defterine şunları yazmıştı:

Şehadet Şerbetine son saatler inşallah! Var mıdır acaba daha güzel bir şey? Varsa o da sadece annemdir. Ama ondan ben de emin değilim, kıyasları çok zor... Salon büyük oranda boşaldı. Şu ana kadar olmayan ciddiyet bir anda herkesi kapladı.


Katledilmek üzere hedef alınan tek isim Furkan Doğan değildi.

İsrailli korsanların katlettiği İbrahim Bilgen helikopterden açılan ilk kurşunlarla yaralanmıştı.

Adli tıp raporuna göre bu yaralar ölümcül değildi ve tıbbi yardım ulaştırılmış olsaydı, Bilgen hayatta kalacaktı.

Oysa korsanlar yerde yaralı halde yatan Bilgen’e yaklaşmış ve yardım yerine silah doğrultup muhtemelen Bilgen’in de gözlerinin içine bakarak öldürücü son darbeyi vurmuştu.
 

ibrahim bilgen.jpg
İbrahim Bilgen


31 Mayıs 2010 yılında uluslararası kara sularında, yaptıkları eylem göz önüne alındığı takdirde ‘deniz korsanı’ olarak ifade edilebilecek, yüzlerce İsrailli asker Mavi Marmara isimli insani malzeme taşıyan gemiye bilinen tüm hukuk kurallarını çiğneyerek askeri bir operasyon gerçekleştirdi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu operasyonda 10 kişi hayatını kaybederken onlarca insan da yaralanmıştı. Yalnızca ölen kişilerin vücudundan çıkartılan mermi sayısının ortalaması 4,5 olan bu operasyonda yüzlerce kurşun atılmış ve adeta Ankara’ya siyasi bir mesaj ulaştırılmıştı.

Bu noktadan sonra Mavi Marmara Baskını, Türkiye ve dünyada bir adalet hesaplaşmasına dönüşecek bir avuç insanın İsrail zulmüne karşı cesurca direnişine sahne olacaktı. 


One Minute’un açık bir misillemesiydi

Cumhurbaşkanı Erdoğan o zamanki Başbakan sıfatıyla Davos’a katılmış ve dönemin BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa ve İsrail Cumhurbaşkanı Peres ile beraber bir panelde İsrail’e büyük bir tepki göstermişti.

Erdoğan her ne kadar programdan sonra tepkisinin oturumu yöneten Washington Post'un köşe yazarı David Ignatius'a yönelik olduğunu söyledi; ama İsrail, neredeyse kurulduğu günden bu yana uluslararası kamuoyunda üst düzey katılım gösterdiği hiçbir toplantıda bu denli küçük düşürülmemişti. 

Türkiye’nin genç Başbakanı Erdoğan parmağını İsrail Cumhurbaşkanı Peres’e doğru uzatarak açık bir şekilde “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” diyordu. 
 


Erdoğan’ın sözleri tüm salonda şaşkınlık yaratmıştı. İsrail’in Ortadoğu’daki en güçlü müttefiki Türkiye’nin Başbakanı sözlerinin dozunu daha da artırarak şöyle konuşacaktı:

Sesin çok yüksek çıkıyor. Benden yaşlısın biliyorum ki sesinin benden çok yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir. Benim sesim bu kadar çok yüksek çıkmayacak. Bunu böyle bilesin.

Öldürmeye gelince siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz. Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüz, nasıl vurduğunuzu çok iyi biliyorum.

Filistin'e, tankların üstünde girdiği zaman, 'kendimi bir başka mutlu addediyorum' diyen başbakanlarınız var. Tankların üzerine çıkıp 'Filistin'e girince mutlu oluyorum' diyen başbakanlarınız var. Ve bana sayılar veriyorsunuz. İsimini de veririm, belki merak edenleriniz vardır.


Şimon Peres'in konuşmasının salonda alkışlanmasıyla ilgili olarak da Erdoğan, şöyle demişti:

Şu zulme alkış tutanları da ayrıca kınıyorum. Peki, çocukları öldürenleri kalkıp da alkışlamak öyle zannediyorum ki insanlık suçudur. 


Hem Türkiye hem de İsrail kamuoyu büyük bir şaşkınlık içerisindeydi.

İsrail, Erdoğan’ın bu çıkışını asla unutmamıştı ve kendilerine “Öldürmeyeceksin!” ikazında bulunan Erdoğan’a verilebilecek en iyi cevabın vatandaşlarını ceset torbalarında ülkesine göndermek olacağını düşünecekti.

Türkiye-İsrail ilişkilerinin iyice gerildiği bir dönemde İsrail’in Gazze’ye yönelik uyguladığı ambargo ve operasyonların şiddeti iyi artmıştı.

Türkiye’den İHH’nın da içerisinde bulunduğu yüzlerce yardım kuruluşu Gazze’ye insani yardım ulaştırabilmek adına harekete geçti. 

İDO bünyesinde bulunan “Mavi Marmara” isimli emektar bir yolcu gemisi toplanan bağışlarla satın alınarak yolcuları taşıması planlandı.
 


Mavi Marmara ile beraber 8 gemi bu filoda Gazze’ye ulaşmayı amaçlıyordu. 3 yolcu gemisi ve 5 yük gemisi yaklaşık 400 kişiyi taşıyordu.

Gemiler hareket etmeden hemen önce gerekli tüm tedbirler alınmıştı.
 


İsrail’in İstanbul konsolosluğuna verilen dilekçede gemilerin insani yardım taşıdığı bildirilmiş ve yapılan basın açıklamalarında filonun misyonunun tamamen insani olduğu defalarca kamuoyuna deklare edilmişti.

Ayrıca uluslararası sularda hukuki bir sorun çıkmaması adına Türk bandırası yerine Komor Adası bandırası çekilerek gemilerin çeşitli sebeplerle uluslararası sularda engellenmesinin önüne geçilmeye çalışılmıştı.

Gemilere yüklenen lojistik malzemeler çoğunlukla şöyleydi:

İsrail’in saldırıları nedeniyle yıkılan ya da büyük ölçüde hasar gören çok sayıda ev, okul, hastane ve caminin yeniden inşası ya da onarımı için yardım filosunda ağırlıklı olarak demir ve çimento yer aldı. Kapı, çerçeve, inşaat boruları ve benzeri yan inşaat malzemelerinin yanı sıra temel ihtiyaç maddeleri, ilaçlar, tıbbi gereçler ve teknik malzemeler de gemilere yüklendi. Ayrıca çocuk oyun alanları ve ağaç fidanları da gemilere yüklenen yardım malzemeleri arasındaydı.

(Mavi Marmara Özgürlük Filosu – IHH Kitap)


Bütün tehdit ve engellemelere rağmen Kepez’den ayrılan Mavi Marmara gemisi 28 Mayıs sabahı artık denizde hedefine doğru seyir halindeydi.

Mavi Marmara gemisinde insanlık adına söyleyecek sözü olan birçok kişi vardı; Hristiyan din temsilcileri, barış gönüllüsü aktivistler ve diğer pek çok kişi…

Aynı zamanda zeminin içerisinde kadınlar, yaşlılar hatta bebekler bulunuyordu. 15 aylık Türker bebek bunlardan birisiydi.

Gemide bulunanlar için kendilerini bekleyen Filistinli bebeklerin simgesine dönüşen Türker bebek geminin ilgi odağıydı. 


Operasyon gecesi yaşananlar

Mavi Marmara gemisi Gazze’ye doğru seyir halindeydi. İnsanlar geminin içerisinde dualar okuyor, ibadet ediyorlardı.

Geminin içerisinde tüm dünyaya kesintisiz canlı yayın yapılıyor ve içinde bulunan kişilerin sivil olduğu, amaçlarının ise tamamen insani yardım götürmek olduğu deklare ediliyordu.

Saat 00.00 itibariyle gemi İsrail kara sularına yaklaşmış; ama yine de İsrail sınırlarının kilometrelerce uzağında uluslararası sularda bulunuyordu.

Gece yarısından itibaren İsrail’in insansız hava araçları Mavi Marmara üzerinden alçak uçuşlara başladı.

Mavi Marmara gemisi tamamen sivillerden oluşmaktaydı; dolayısıyla bir operasyonun olması durumunda bu gemiye değil, malzeme taşıyan yük gemilerine olacağından korkuluyordu.

Gemide bulunanlardan Recep Köse, bu endişesini şöyle açıklıyordu:

O gece saat 22.00’ye kadar her şey yine aynı şekilde devam etti. Tüm muhabir arkadaşlar aslında her ne olacaksa onun yaklaştığının farkındaydı. Yayınlar minval üzere sürüyor, anonslar ve röportajlar tamamen bu konu üzerinde dönüyordu. El-Cezire’den arkadaşlar geldiler ve ne olacağını sordular. Aslında bir saldırı olabileceğini hissetmiştik sanki. Hava kararmıştı artık. Birlikte geminin arka korkuluklarına yaslanıp fazla uzak olmayan bir mesafedeki diğer gemilere baktık. Her birinde arkadaşlarımız vardı ve biz onları düşünüyorduk. Çünkü olası saldırıların onlara yapılacağı yönünde bir düşünce vardı.


Oysa hedef doğrudan sivillerin bulunduğu Mavi Marmara gemisine olacaktı, Zodyaklar diğer gemileri teğet geçerek sivillere doğru hareket edecekti.

Gece saat 02.30 sularına geldiğinde artık gemide bulunan herkes bir saldırı olabileceğinin farkındaydı.

Gemide bulunan tıbbi malzemeler hazırlanıyor ve doktorlar herhangi bir yaralanma durumunda acil müdahale için hazır bekliyordu.

Sabah ezanı okunmaya başladığında gemideki gerilim hat safhaya ulaşmıştı. Güvertede dualar ediliyordu ve bir bilinmezlik havası tüm gemiyi sarmıştı.
 


İsrail saldırıdan önce gemiden yapılan canlı yayınları kesmek için gemiye yüksek frekans dalgaları göndererek sansür uygulamaya çalışıyordu. 

Artık gecenin zifiri karanlığı tüm denizi sardığı sırada Zodyaklardan gemiye yanaşan İsrailli korsanlar daha ilk anda havaya doğru değil, doğrudan gemi güvertelerini hedef alarak ateş açmaya başladı.

Korsanlar gemiye ilk adım attığı andan itibaren hedef gözetmeksizin sağa sola ateş saçıyordu.

Press TV’den Hasan Ghani, o anları şöyle anlatacaktı:

Yayında olduğum sırada bulunduğumuz güverteye Cevdet Kılıçlar’ı indirdiler. O an burada ağır bir yaralımız var ölmek üzere dediğimi hatırlıyorum. Mikrofonu orada bulunan birine verdim ve yanına gittim.

Hâlâ nefes alıyordu ama tam alnından vurulmuştu ve hayatta kalma ihtimali yoktu. Baskını görüntülemek için kameramla güverteye çıktım. O sırada yukarıdan bir askerin bağırdığını duydum. Asker çatıdaydı, silahını bana doğrultmuştu ve benden en fazla iki metre uzaktaydı.

İbranice olduğu için söylediklerini anlamıyordum. O an kaskatı kesildim ve ölümümü beklemeye başladım. Bu sırada güverteye çıkan kapılardan biri açıldı ve askerin dikkati dağıldı. Böylece içeriye kaçabildim.  

Geminin diğer tarafına geçtiğimde öldürülen gemi yolcularının cesetlerinin taşındığını gördüm. Saldırının katliama dönüştüğünü gören IHH Başkanı Bülent Yıldırım beyaz gömleğini çıkardı. Gömleği bir sopaya bağlayıp salladık. Anonslarla farklı dillerde ateşi kesmeleri ve tıbbi yardım göndermeleri için çağrıda bulunduk. Ama ateşe devam ettiler.


Gemideki vahşet kısa bir sürede yaşanıp bitmemişti. Yaklaşık 2 saat 35 dakika boyunca İsrailli korsanlar Mavi Marmara gemisinde öldürmeye ve işkenceye devam etmişti.

O anın tanıklarından İngiliz vatandaşı Sarah Calborne, korsanların insanlık dışı tutumunu şöyle anlatacaktı:

Merdivenlerden aşağıya indim ve holde beklemeye başladım. Ardı ardına İsrail komandolarına ateşin kesilmesi ve yaralılara yardım edilmesi yönünde anonslar yapılıyordu. Bu anonslar sabah 05.15’te başladı ve helikopterler ancak saat 07.00’de ağır yaralıları nakletmeye başladılar.

Oturduğum yerde anonsları duyuyordum. 'Ölülerimiz var, ağır yaralılarımız var, hastaneye götürülmeleri lazım.'

Yaralıları nakletmeye başladıklarında gemideki doktorlarında onlara refakat edeceğini düşünmüştüm çünkü yaralıların durumu çok ağırdı ama İsrailliler doktorların yaralılarla gitmesine izin vermedi. Gemideki tüm doktorlar ve ilk yardım görevlileri de elleri kelepçelenerek bekletildi.


İsrailli korsanlar gemiyi hedef gözeterek işgal etti

İsrailli korsanların gemiyi hedef gözeterek işgal ettiklerinin en önemli kanıtı Şeyh Raid Salah’tı.

Korsanlar gemiyi işgal ettiği ilk dakikalarda İsrail basını, terörist diye lanse ettiği Salah’ın gemide öldürüldüğünü iddia etmişti.

Oysa Salah diye muhtemelen bir başkası öldürülmüştü ve Salah’ın hayatta olduğu anlaşılması İsrailli yetkililerde büyük bir şaşkınlık yaratmıştı.
 

raid salah.jpg
Raid Salah


Salah, bu şaşkınlığı şöyle anlatacaktı:

Mavi Marmara gemisinde beni ilk gördüklerinde, çok iyi hatırlıyorum, şok oldular. Çünkü saldırının ilk anlarında beni öldürdüklerini zannetmişlerdi. Daha saldırı sırasında İsrail resmî makamlarına beni öldürdüklerini bildirmişler ve İbrani medyası da hemen bunu haber olarak geçmiş. Beni ilk gördüklerinde şoka girdiler. Daha sonra bir asker gelerek bana ‘Sen Raid Salah mısın’ diye sordu. ‘Evet’ dedim. Beni videoya çektiler. Ellerimi kelepçeleyip geminin güvertelerinden birine çıkardılar. Orada kaçırılmış olan diğer kardeşlerimizle beraber oturduk. Daha sonra başka bir asker geldi ‘Sen Raid Salah mısın?’ diye sordu…


İsrailli korsanlar operasyonun ilk dakikalarında öldürdüklerini düşündükleri Raid Salah’ın hayatta olmasının şaşkınlığını yaşıyordu; fakat bu tutumları gemiye adım attıkları daha ilk anda hedef gözettiklerini ispat eden başka bir kanıttı.

Sabaha karşı Aşdod Limanı’na getirilen Mavi Marmara yolcuları kelepçelenerek tutuklandı.


Türkiye’den operasyona tepkiler

Mavi Marmara operasyonunun siyasi mesajı doğrudan dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’aydı.
 


2016 yılında ise Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı bir açıklama ile Mavi Marmara yolcularının beklemediği ifadelerle kendisinden izin alınmamasını sert bir üslupla eleştiriyordu:

Siz kalkıp da Türkiye'den böyle bir insani yardımı götürmek için günün Başbakanına mı sordunuz? Biz zaten oraya gerekli yardımı, Gazze'ye bugüne kadar hep yaptık, yapıyoruz. Filistin'e yaptık, yapıyoruz ama bunları da yaparken bizler bir yerlere gövde gösterisi olsun diye değil, her şeyi uluslararası diplomasi neyse bu diplomasi içinde yaptık, yapıyoruz.


Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan operasyonun sabahında İsrail’e tepkisini en üst perdeden dile getirmiş ve gemidekilerin sonuna kadar arkasında olduğunu beyan etmişti.

İsrail’i bebekler için götürülen sütü bile silah olarak gören bir terör devleti olarak tanımlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, uluslararası sularda Türk vatandaşlarına yönelik bu eylemin bedelinin en ağır biçimde ödetileceğini söyledi. 
 


Sabık Cumhurbaşkanı Gül: İsrail çok pişman olacak

Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İsrail’in hukuksuz davranışlarını barbarca bulduğunu belirterek İsrail’in bu eylemden çok pişman olacağını beyan etti:

İsrail yaptığı hatayı anlasa bile ilişkilerimiz hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak. Giderilemeyecek bir şekilde ilişkilerimiz yara aldı. İsrail hükümeti, İsrail halkına yük olmaya başladı. Yaptıkları politikalar kendi geleceklerini karartmaktadır…


Sabık Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu: İsrail’e 24 saat veriyoruz

Dışişleri eski bakanlarından ve Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu operasyon bilgisini alır almaz harekete geçmişti.

Davutoğlu diplomatik dilde olabilecek en net mesajı verdi; gerekçesi ne olursa olsun rehinelerin serbest bırakılması için Türkiye’nin İsrail’e yalnızca 24 saat tanıdığını deklare etti.
 


İsrail bu diplomatik baskı karşısında 24 saat dolmadan rehineleri serbest bırakarak geri adım atmıştı.

Davutoğlu, Türk vatandaşlarının kurtarılması sonrasında yaptığı açıklamalarla İsrail’e tepkisini sürdürmüştü:

Yapılan bu saldırının kabulü mümkün değildir, BM’nin hemen soruşturma başlatması, limanlarına çektikleri gemilerimizi de bırakmaları gerektiği ve yardımların da hedeflenen bölgeye ulaştırılması için gereğinin yapılmasını istiyoruz…


En sert tepki Devlet Bahçeli’den geldi: Silah kullanalım

Mavi Marmara’da yaşanan baskın sonrası Türk vatandaşlarının rehin alınmasına en sert tepkiyi MHP lideri Devlet Bahçeli göstermişti.

Türk Silahlı Kuvvetlerini göreve çağıran Devlet Bahçeli Türk vatandaşlarının kurtarılması için askeri operasyon çağrısında bulunarak bir nevi İsrail’e savaş açılmasını talep etmişti. 
 


FETÖ’cülerden Mavi Marmara gemisine algı operasyonu

Mavi Marmara operasyonu sonrası gemide bulunanlara ilk tepki o zamanlar saygın bir dini lider olarak görülen terörist başı Fetullah Gülen’den geldi.

Gemide hayatını kaybedenlerin henüz naaşları defnedilmemişken Gülen yaptığı açıklamalarla Mavi Marmara yolcularını suçlayarak "İsrail'in onayı olmadan hareket etmek, otoriteye başkaldırıdır" ifadelerini kullanmıştı.

Gülen’in İsrail yanlısı tutumu ilerleyen süreçte daha da artmış, gemide bulananları radikalleştirerek “Mavi Marmara, yeşil Marmara, ak Marmara, kara Marmara" gibi ifadeler kullanmıştı. 

Sonraları gazeteci Cem Küçük de Fetullah Gülen’i onaylayan açıklamalarda bulunarak Mavi Marmara’da yaşananlar sonrası hak arayışında bulunanları radikalize ederek “Manyaklar” olarak tanımlayacaktı:

Mavi Marmara’daki o manyak tipler. Yani, kafadan İsrail düşmanı, kafadan batı düşmanı kafadan her şeye düşman bir tip var. Garip, garip tipler var Bunlarla da bu yolların ayrılması lazım.


Mavi Marmara Baskını sonrası hukuk mücadelesi

Mavi Marmara Baskını uluslararası sularda gerçekleşmişti. Türk ceza kanununa göre bir Türk vatandaşına yönelik uluslararası sularda gerçekleştirilen eylem Türk mahkemelerinde görülürdü.

Bu kapsamda harekete geçen mağdur avukatları peş peşe davalar açtı. Bu davalarda sanıklar İsrail Genelkurmay Başkanı Gavriel Ashkenazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Marom, Hava Kuvvetleri İstihbarat Sorumlusu Avishai Levi ve İsrail İstihbarat Başkanı Amos Yadlin’di.

İsrailli sanıklara yöneltilen suçlamalar; cinayet, işkence, yaralama, adam kaçırma ve gasptı. Birleşmiş Milletlerin 51. Maddesine göre uluslararası sularda işlenen bu suçlar Türk mahkemelerinin alacağı kararla uluslararası bir nitelik kazanıyordu. 

İsrailli sanıklar mahkeme sürecinde avukat tutmayarak yasal zeminde Türk mahkemelerini tanımadığını beyan etmiş oluyordu; ama mahkemenin alacağı kararın uluslararası bir boyut kazanacağını bilen İsrailli yetkililer bu davaların durdurulması adına Türk yetkililerle irtibata geçti.

Mavi Marmara baskını sonucu hayatını kaybeden ve yaralanan Türkiye vatandaşlarının yakınlarının açtığı dava 9 Eylül 2016 tarihinde yürürlüğe giren anlaşmanın 4.maddesi gereğince düşürüldü.

Mahkemenin davanın düştüğünü açıkladığı karar sırasında mahkemede bulunan Şehit Çetin Topçuoğlu’nun eşi fenalık geçirerek hastaneye kaldırıldı.
 

gülden söznmez.jpg
Avukat Gülden Sönmez


Mağdur avukatı Gülden Sönmez, mahkeme kararını eleştirerek davanın sürmesi gerektiğini beyan ediyordu:

Oldukça gergin bir duruşmaydı. Duruşmanın başından itibaren davanın düşürülmesi yönünde bir yargılamaya şahit olduk.

Sorunlarımızdan biri bu dosyaya İsrail ile Türkiye arasında yapılan anlaşmanın orijinal metninin gelmemesiydi. Anlaşmanın sonuncu maddesine anlaşma metninin İngilizcesinin geçerli olduğunu söylüyor.

Dosyada İngilizce metnin Türkçe tercümesi yer almadı. Bu yargılamanın devam etmesi gerektiği yönünde beyanlarda bulunduk. Neredeyse 12 saattir şehit aileleri ayakta duruşmayı takip ettiler.

Şehit eşi Çiğdem Topçuoğlu fenalaştı ve hastaneye kaldırıldı. Duruşmada çıkan kargaşadan dolayı ara verilmişti, heyet dönünce mahkemenin 9 Aralık 2016 tarihine ertelenmesine karar verdi. 9 Aralık’ta dava düşmemeli, düşmeyecek, düşemez.

 

çiğdem topçuoğlu.jpg
Çiğdem Topçuoğlu

 
Sonuç itibarıyla dava düşmüş, mağdur eşi Topçuoğlu sosyal medyada yaptığı açıklamada, kararı alanlara şunları söylemişti:

O gemide vurulsaydım da bu olanları görmeseydim. Anlaşmaya imza atacak eller hiç siyonistlere taş atmadınız değil mi? 

Sizleri ALLAH (c.c)a havale ediyorum. 

İyi ki ALLAH ( c.c ) var.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU