Geçmişi bugünün gözüyle okuyanlar, bugünü geçmişin gözüyle okuyanlar kadar hatalıdırlar.
Çünkü bu durumda, Behçet Süleyman ile Buseyna Şaban’ın bugünkü rollerine dayanarak Suriye’de Baas Partisi’nin aydınlara hiç yaklaşmadığını ve aydınların da ona yaklaşmadıklarını zannına kapılabilirler.
Bu doğru değil.
İki okul öğretmeni (Mişel Eflak ve Selahaddin Bitar) tarafından kurulan ve üçüncü bir öğretmenin (Zeki Arsuzi) babalığını iddia ettiği parti, saflarına birçok aydını katmıştı.
Cemal Atasi, Abdullah Abduddaim, Bedii el-Kesem, Sami el-Cundi, Sami el-Durubi, Abdulkerim Zuhur, Muta Safadi, İlyas Farah ve birçokları kamusal hayatlarına Baasçı olarak başladılar.
Yasin Hafız, George Tarabişi gibi daha üst aydınlar, her dönemde Baas Partisi’ne katılabileceklerini gördüler.
Bütün bu kişiler Suriye ve Arap kültürel tablosu ve tarihinin bir parçasıydılar.
Onlara kendisine muhalefet etme olanağı tanıyan Fransız mandası döneminde eğitim görmüşlerdi.
Babalarının bir Arap birliği emellerini miras almışlar ama aynı zamanda Marksizm, kaosçuluk gibi o dönemin çağdaş düşünce eğilimleri, felsefe ve psikoloji ekolleri, edebi eleştiriden çeşitli derecelerde etkilenmişlerdi.
İşte yavaş yavaş ortadan kalkan şey bu oldu. Komünist Rus aydın ve sanatçıların iktidara ulaşmasından sonra partileri ile ilişkilerindeki sıkıntıları hatırlayanlar böyle bir kırılmanın nedenini anlayacaktır.
Tek partili devlet aydınlara dar gelir. Çoğunu partilerinden edindikleri düşünceleri, sansür, sonrasında hapis ve belki de akıl hastanesinin kovaladığı yasaklı hayaller haline gelirler.
Suriye’de buna bir şey daha eklendi.
Partinin kendisi, bir beden olarak, artık mevcut değil. Ailevi ve mezhepsel sadakate dayalı ahbap çavuş ilişkisi partiyi tamamen yuttu ve ondan geriye isminden başka bir şey bırakmadı.
Saddam Irakı’nda da buna benzer bir şey yaşandı ama partinin yok oluşu orada Suriye’den daha yavaş bir şekilde gerçekleşti.
Buna rağmen, her iki ülkede de Baasçılar artık Baasçı olmaktan çıkmışlardı.
“Yoldaş” Ali Hasan el-Mecid, Irak’ın güneyindeki Şiilere saldırdığında tankları “Bugünden sonra Şiiler yok” sloganını taşıyorlardı.
Ondan önce de “Yoldaş” Rıfat Esed, kendilerine Alevilerin iktidardaki pozisyonlarını tehdit eden bir Sünnilik gözüyle baktığı için Hamalı Sünnilere saldırmıştı.
Gerek burada gerekse orada adı dışında Baas Partisi’nden geriye iki şey kaldı: Aile grubu ve güvenlik aygıtı.
Aydınlar gerekli değildi. Peki, Suriyelilerin çok iyi bildiği bu durumu neden hatırlatıyoruz?
Geçen hafta, olağan dışı ama aynı ölçüde çok anlamlı bir hadiseye tanık oldu.
Emekli ordu mensubu Behçet Süleyman’ın başını çektiği yüzlerce Suriyeli (ve Arap) gazeteci ve aydın, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Moskova’daki medya yetkililerini muhatap alan bir açık mektup yayımladılar.
Gönderen yeterince kötüydü. Aynı şekilde gönderilen de. Ama mektup ikisinde de kötüydü.
Çünkü bu gazeteci ve aydınların mektupla deklare ettikleri, Rus medya organlarının Devlet Başkanı Beşşar Esed’i şahsen hedef alan “haksızlık ve iftiralar”ından duydukları rahatsızlıktı.
Mektubu-bildiriyi imzalayanlar dikkatli davranarak, Rus yetkililere bu kişileri susturma ve özgürlükleri engelleme çağrısını yapmadıklarının altını çizdiler.
Onlar gazeteci ve aydınlar oldukları için böyle bir şey yapmazlardı. Fakat gerçekte yaptıkları tam olarak buydu.
Büyük müttefiklerinden, “Olanların tekrarlanmamasını, platformlarının bazıları tarafından kötü ve diğer Arap liderleri bırakıp sadece Cumhurbaşkanı Esed’i hedef alacak şekilde kullanılmasından kaçınmalarını” talep ettiler.
Belki de bu, kültürel alanda yıllar sonra yaşanan en büyük resmi Suriye müdahalesiydi:
Ey yoldaşlar, Rusları bastırın!
Buna rağmen, sözde “kültürel-medyatik” asıllı olan; ama başını çeken isim nedeniyle açıkça güvenlik güçlerinin üslubunu taşıyan bu mektup, ihanetine ek olarak yolunu şaşırmıştı.
Çünkü Başkan Vladimir Putin rejiminin, kendisine baskının faydalarını anlatacak birisine ihtiyacı yok. Kendisinin Rus basını ile bu konudaki sicili bilindiktir.
Suriyeli ve Arap “gazeteci ve aydınlar” Mısırlı bir atasözünün dediği gibi:
Sularını sucular mahallesinde satmaya kalkıştılar.
Bilgiçlik taslayarak Putin’e işini öğretmeye kalkıştılar.
Oysa apaçık ortadadır ki burada konu, Moskova’nın siyasi hesaplarıdır.
Yoldaş Suriyelilerin çabalarının asıl odaklanması gereken nokta buydu.
Yolsuzluk meselesi bile kendi başına ve Moskova'nın derin siyasi seçeneklerinden ayrı olarak yargılanması imkansız olan bir yön taşıyor.
Diğer bir deyimle, Esed’in yolsuzlukla suçlanması dahi uygun siyasi koşullarda övgü veya en azından hafifletici bir sebep olarak yorumlanabilir.
Halkından çok sayıda kişinin ölümüne, neredeyse Suriyelilerin yarısının ya evlerinden ya da ülkelerinden edilmesine sebep olan birinin “yolsuz” olarak nitelenmesi (Esed’in neo-liberal olduğu eleştirisinde yer alan nezakete benzer bir şekilde) abartılı bir nezakettir.
Bu, genel olarak, bizleri acı bir gerçeğe geri götürüyor ki o da, mektubu imzalayanların ne Baasçı ne de gazeteci ve aydın olmadıklarıdır.
Ayrıca ve her şeyden öte, bu kişiler hiçbir şey bilmiyorlar, aksi takdirde böyle bir mektup-bildiriyi en başından hazırlamazlardı.
Suriye'nin şu anki yıkımında, böyle bir kültüre hizmet eden bir sistemin doğal sonucuna tanık olduktan sonra böyle bir rejime hizmet eden kültürün doğal sonucuna da tanık olmuş olduk.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu
© The Independentturkish