Koronavirüs salgını bize neleri yapmayı öğretmedi ki…
Evde ekmek pişirmeyi, berber, kuaför olmayı, sizlere ulaşmak için evden “gazetecilik” yapmayı, yeteneklerimizi keşfetmeyi, ailecek hobiler geliştirmeyi…
Onlara da evde dizi çekmeyi öğretti.
Yapımcı Birol Güven, karantina süreci daha ilk açıklandığı anda sıvadı kolları, Seksenler dizisinin oyuncularını tek telefon mesajıyla seferber etti.
“Madem biz sete gidemiyoruz, o zaman sürece adapte oluruz” dedi ve kendi kategorisinde dünyada bir ilke imza atarak “Ev Yapımı” bir dizi çekmeye başladı.
Oysa bu büyük bir riskti.
Diziyi yayınlayan TRT için de,
Yapımcı Birol Güven için de,
Yılların usta oyuncuları için de.
Çünkü bu defa her oyuncu, birlikte yaşadıkları eşleri, çocukları ya da arkadaşlarıyla sette olması gereken her işin üstesinden gelmeliydi.
Yanlarında ne kameramanlar vardı, ne sesçiler, ne ışıkçılar, ne makyöz ne de kuaför…
Her görevi kendileri üstleneceklerdi ve dizinin bölümlerini herkes kendi evinden çekecekti.
Öyle de oldu.
Çoğu evde çift kişilik dev kadrolar oluştu.
TRT de “tüm hataları kabul ederiz” demişti işin başında.
Ortaya da tadından yenmeyen bir yapım çıktı.
“Korona yüzyılın en büyük öğretmeni” diyor Birol Güven.
Aslında bu bir anlamda onun vizyonuyla paralel bir durum.
O, bardağın dolu tarafından bakarak, “can sıkılması uygarlığın nedenidir” diyerek üretmeye odaklı.
İşi gereği yıllardır oyuncuları eleştiren Birol Güven, bu defa da kendisi “oyuncu” olarak kamera önüne geçti üstelik.
Kısıtlı imkanlarla ekranlara gelen “Ev Yapımı” dizisinin perde arkasını, yapımcı Birol Güven, dizinin oyuncuları Rasim Öztekin, Şoray Uzun, Nihan Durukan ve Necmi Yapıcı ile konuştum.
Kamera arkasının yanı sıra usta oyunculara Birol Güven’in oyunculuğunu da sordum.
"Yüzyılın en büyük öğretmenidir korona. Bize çok şey kattı"
Benan Kepsutlu: Sevgili Birol Güven merhabalar. Öncelikle şimdi bu korona sürecinde herkes kendi ekmeğini yapmayı öğrendi. Evde ya da berber olmayı öğrendik. Sizler ekibinize çekim yapmayı öğrettiniz. Bir anlamda oyuncularınız ellerinize sağlık. Ev yapımı çok başarılı ve kendi kategorisinde de dünyada ilk olarak bilinen bir dizi.
Şimdi öncelikli olarak şunu sormak istiyorum. Tabii her şeyin başlangıcı zordur. Bu süreç nasıl başladı? İlk oyuncularınız da kendi çekimlerini yapacağınızı nasıl haber verdiniz ve onların tepkisi ne oldu?
Birol Güven: Şimdi biz evde kalmaya karar verince, daha doğrusu bir otorite bize 'evden çıkmayın, sete gitmeyin' dedi. Biz de evimizde kaldık. Hep beraber orada insanın en büyük becerisi adapte olabilme yeteneği. Yani biz bu duruma adapte olmak zorundaydık.
Zorlukları yazdık, aşabilir miyiz dedik. Hani çekime devam edebilir miyiz? İşte nasıl devam edeceğiz? Kameraman yok. İşte eşimiz kameraman olur. Çoluk çocuk… Böyle ben bunu arkadaşlarımla paylaştığımda çok heyecanlandılar. Böyle bir oyun, deney gibi geldi.
Zaten evde oturuyorduk ve canımız sıkılıyordu. Zaten bu can sıkılması uygarlığında nedenidir. Canı sıkılan insanlar bu üretime geçerler. O yüzden hani can sıkılması bence yaratılıcılıktan önceki bir aşamadır. Biz oraya geldik zaten.
Evde oturuyorduk. Önümüzde bir sorun var bu sorunda. Bilmediğimiz şeyleri öğrenmek. Bunları öğrendik. Çünkü artık modern insan, 21'inci yüzyılın insanı İsveç çakısı gibi olmak zorunda. Yani çok yönlü olmak zorunda. Her şeyi yapabilmek zorunda. Biz artık hepimiz çocuklarımıza piyano çalmayı öğretmek zorundayız. Domates ekmeği de ekmek yapmayı da belki süt sağma hepsine öğretmek zorundayız.
Biz de öyle yaptık. Biz belki piyano çalmayı bilmiyorduk. Şimdi onun yanına mesela oyuncu oyunculuğunu biliyordu. Başka bir şey bilmiyordu, aşina idi ama yapmamıştı. Bu süreç oyuncuyu yönetmen yaptı, yönetmeni oyuncu yaptı, senaristi de oyuncu yaptı. Onların çocuğunu sesçi yaptı.
Böylelikle artılar koyduk. Bence yüzyılın en büyük öğretmenidir korona. Şu ölümler falan olmasa da çok hayırlı bir şey olarak görüyorum. Bize çok şey kattı, çok şey öğretti.
"Eskiden ne kadar rahatmışım; sadece oyuncuydum"
Benan Kepsutlu: Siz kendi çekimlerininiz kendinizin yapacağını duyunca ilk başta nasıl tepki verdiniz?
Rasim Öztekin: İlk başta yapabilir miyim acaba başarabilir miyiz dedim. Heyecanlandım. Sonra şöyle bir düşündüm. İlk bölümde biraz böyle tereddütler yaşadım falan. Sonra baktım ki oluyor. Halloldu. Güzel oldu üstelik. Ama oldukça yorucu yani. Ben normal şeklim bu kadar yoğun olmuyorum. Çünkü sadece oyunculuk yapıyorum. Burada öyle değil tabii. Burada hem çekim ve kameramanın, hem yönetmeni, hem set işçisi, hem sesçiyim, hem sanat direktörü, hem post rektörünü ve aynı zamanda oyuncuyum…Halbuki eskiden ne kadar rahatmışım; sadece oyuncuydum.
"Daha özgür bir alan tanınmış oluyor oyuncuya. Bu beni çok heveslendirdi"
Necmi Yapıcı: Valla çok sevindik çünkü ben daha yönetmenlik yapmıştım bazı işlerde. O yüzden yabancı olduğum bir şey değildi. Evde de zaten Emre de biliyorsun yardım ediyor bize. Çekimlerde Emre'de bizim oğlan, sinema bölümünde okuyor. O yüzden pek zorlanmadım. Çekiyoruz. Nihan da bir yandan ışıkçımız, ışık uzmanımız; aynı zamanda sanat yönetmenimiz.
Nihan Durukan Yapıcı: Ben çok sevindim böyle bir çalışma geldiğinde. Çünkü bu kendi başımıza kendimizi yönetmek, aslında birçok oyuncunun istediği bir şeydir. Bir yönetmen bazen "oldu" der, senin içine sinmez ya da işte “daha iyi yapabilir miydim” diye düşünmesin. Tereddütlerim vardır. Şimdi kendi yönetmenin olduğu zaman çok daha rahat. Çok da içimden geldiği gibi oynayabildiğin, daha özgür bir alan tanınmış oluyor oyuncuya. Bu beni çok heveslendirdi tabii.
Şoray Uzun: “Acaba olur mu” demediğimiz an olmadı ilk duyduğumuzda. Çok şaşırdık, çünkü bu dünyada bir ilk ve yine sanıyorum ancak Birol Güven gibi bir zihnin bulabileceği bir şeydi. Mesela benim aklıma gelmez. Pek çok kişinin aklıma gelmez.
Ama Birol Bey hayatının pek çok aşamasında olduğu gibi bu aşamasında, her koşulda muhakkak bir çıkış yolu, bir güzellik ya da olumsuzluktan da bir pozitif bir şey çıkarma konusunda bir kez daha yeteneğini, dehasını ve zekasını gösterdi.
Bir anda çıktı bir de bu, korona önlemi ile set setlere ara verilme durumu olur olmaz Birol Bey bu fikri bizim özel yazışma grubumuzda hemen dile getirdik. Hepimiz çok heyecanlandık tabii.
"Çekimlere başlamadan önce bir hafta online eğitim yaptık"
Benan Kepsutlu: Bir taraftan da son derece riskli bir süreç. Evet, oyuncular hep kamera önündeydi şu ana kadar. Keza kamera arkası videolarda da alıyorlar. Ama öte taraftan o sesi ayarlamak, ışığı ayarlamak, renk ayarlarını yapmak vs... Bu süreç peki nasıl oldu? Yani artık böyle bir yerde ‘Allah ne verdiyse’ şeklinde mi gittiler, yoksa?..
Birol Güven: Hayır, şöyle, biz çekimlere başlamadan önce bir hafta online eğitim yaptık. Şimdi burada tabii oyuncularımız çalışıyor ama bizim profesyonel ekibimiz de aslında görevinin başında olmayan olarak onlar çekim yapıyor. Bizim görüntü yönetmeni bize gönderiyor. Görüntü yönetmenimiz beğenmiyor. Bir daha çekin diyor. Bu süreç hala devam ediyor. Biraz zor zorlanıyoruz ve işte böyle teknik şeyler var. AX atlamalar var, ışığı yanlış yerden almışız. Böyle bir sürü detaylar var ama onların hepsi tekrar tekrar çekilerek düzeltiliyor.
"Çekimler sırasında en zorlandığınız konu, bir üçüncü yardımcının olmaması"
Rasim Öztekin: Çekimler sırasında en zorlandığınız konu, bir üçüncü yardımcının olmaması. Yani üç kişi olsak daha kolay olacak işler. O zaman da belli çekimlerde biraz fantazi arayacağız falan. Daha güzel çekimler yapacağız. Kameranın daha hareketli olabilecek falan. Onlar olabilir bir ekip işi olduğunu zaman, mesela amos çekim bile imkansız gibi bir şey. Yani film çekmeyi öğrendik.
Necmi Yapıcı: En büyük sorun ışık oluyor. Çünkü biz giriş katında oturuyoruz. Işık çok erken gidiyor ve ev karanlık oluyor. Dolayısıyla ışıkta zorlanıyoruz. Bir de çok ses oluyor. Bağdat Caddesi’nde oturduğumuz için, sokağa çıkma yasağı olduğu günler tabii çok güzel, rahat oluyor ama insanların dışarı çıktığı günler; herkes dışarı atıyor kendini. Arabalar, kornalar, bizim apartmana giren çıkan dan dun kapıyı çarpıyorlar. Ses ve ışık probleminin haricinde çok büyük problem olmuyor.
Nihan Durukan Yapıcı: Işık da şöyle, biz evin salonunun iç penceresini kaptırdık ki bir gereksizdi. Yani zaten bilemedik böyle bir şey başınıza geleceğini. Dolayısıyla tek bir açıdan ışık alıyor ve oradan güneş çok çabuk bittiği anda da karanlık oluyor. Ama şimdi artık daha profesyoneliz gereken ışıkları aldık. İlk başlarda zorlandık ama şimdi de ışıklarımız daha yeterli ve daha iyi çalışabiliyoruz.
"Her işte olduğu gibi yine hanımlar kurtarıyor bu işi"
Şoray Uzun: Ev Yapımı’nda sadece ben değil ki, kameramanlığı bizde ortanca oğlum Okan yapıyor. Eşim çevre düzenini yapıyor; sanat danışmanlığını yapıyor, ışıkçılığı da yapıyor. En küçük oğlum oyunculuk yapıyor.
Büyük oğlum da üniversiteye hazırlanıyor. Üniversiteye hazırlanmadan ara bulduğu zaman o da yandan senaryodan takip ediyor. Yani ciddi bir şey. Evde bir teknik ekibimiz var. Bütün aile bireyleri teknik ekip oldu.
En çok zorluğu yaşayan eşim; yemek yapıyor, çocuk bakıyor, çamaşır, ütü, bulaşık. Bir de seti hazırlıyor. Ama aynı zamanda set işçimiz, sanat yönetmenimiz, kostüm sorumlumuz, devamlılık sorumlumuz. Bir de reji asistanımız; her şey asistanımız; her işte olduğu gibi yine hanımlar kurtarıyor bu işi.
"Biz ışıkçıyla empati kurduk. Meğerse ne kadar önemli insanlarmış"
Birol Güven: Empati de kuruyoruz. Mesela bir oyuncu biliyorsunuz sette ışık beklenin ışıkçı işini yapar. Oyuncu da buna sinirlenir. Der ki ben niye bekliyorum? diye söylenir. Hadi biraz elinizi çabuk tutun der, inşallah normale döndüğümüzde bu söylenmeleri olmayacak.
Çünkü biz ışıkçıyla empati kurduk. Meğerse ne kadar önemli insanlarmış. Servisçiler, sağlıkçılar, kameramanlar… Onların yerine geçtik, onlar olduk. Korona olmasa sete çıktığımız gün sarılıp öperiz hepsini.
"Bu işin gerçekten kahramanları kamera arkasıdır"
Rasim Öztekin: Ben bu empatiyi her zaman yapmışımdır zaten. Ben setin en zorlu kişilerinin kamera arkasında çalışanlar olduğunu her zaman için kabul etmişimdir. Her zaman için söylemişimdir, işin kahramanları aslında onlardır, gerçekten onlardır yani.
Kar kış demeden koşturmalar, etmeler. Bu işin gerçekten kahramanları kamera arkasıdır. Biz onların reklamını yapan görüntüleriz aslında. Ama kahramanlar kamera arkası bence.
"Kimsenin teknik ekiple ilgili artık korona önсеsі yaklaşımı olmayacak"
Şoray Uzun: Mesai arkadaşlarımız, özellikle teknik ekibi şuan çok daha iyi anlıyoruz. Bundan sonraki süreçte Ev Yapımı’nda rol alan hiçbir oyuncu arkadaşım, büyüğüm ya da küçüğüm, teknik ekiple ilgili artık bir önceki korona önсеsі yaklaşımı olmayacak. Kimse ışık beklerken bundan rahatsız olmayacak. Zaten çok rahatsız olduğumuzdan değildi ama…
"Prens ve prenses olarak setlerde var oluyoruz, her şeyi halleden birileri varmış"
Necmi Yapıcı: Aslında çok mantıklı bir karşılaştırma olmazsa tabii ki anlıyoruz; zaten bunu her zaman farkındayız. Setçilerin işi çok zor; ışıkçıların, kameramanların, asistanların hali. Oyuncular geliyor. O gün üç beş sahne vardır. Çekiyorsun gidiyorsun önlenmiştir. Gidersin o gün akşam 5'te dönersin. Bazen sabah 9'da gidip akşam üzeri dönersin.
Ama sette her zaman bulunan bir ekiple sabah açıyorlar dükkanı, gece kapatıyorlar. Onlar hep oradalar, çok çalışıyorlar. Zaten bunu biliyoruz. Ama biz tabii ki onların ne kadar bu iş yaptığını bu çekim sırasında evde daha iyi öğrendik.
Nihan Durukan Yapıcı: Şunu anladık gerçekten prens ve prenses olarak setlerde var oluyoruz, her şeyi halleden birileri varmış. Her şeyin bir profesyonelini var. Herkesin bir işi var ve biz çok sadece oynamak bize kalıyor. Bunu anlamış olduk.
"Özellikle bu işlere hiç bugüne kadar bulamamış eşler çok heyecanlandılar"
Benan Kepsutlu: Şimdi şunu da merak ediyorum tabii sizin oyuncularınız sonuçta bu işin bir parçası ve aşinalar. Fakat oyuncular, sizin de belirttiğiniz gibi, işte eşleri, çocukları da işin içerisine girince bu defa onlar arasında krizler olmadı mı? Hani çift olarak oyuncu olan ya da televizyoncu çift olanlar var aralarında ama hiç alakası olmayanlar da var böyle sıkılanlar ya da bu işin aile içerisinde bir krize neden olmuşluğu var mı?
Birol Güven: Tam tersi, tam tersi. Özellikle oyuncu olmayan eşler, yani bu işlere hiç bugüne kadar bulamamışlar, çok heyecanlandılar. Belki onların isteğiyle bu iş devam ediyor şu anda. Yani ilk başta oyuncular için güzel falan, ama şu anda tam tersi bu işin lokomotifi eşler oldu.
Yani işte Özlem'in kocası, Şoray'ın eşi, çocukları… Şuan her hafta senaryo bekliyorlar. “Bu hafta ne yapacağız” diyorlar. Çekerken yorumluyorlar, evet; ama bir gün sonra ölürüz diyorlar. Bir sonraki bölümde ne yapacağız diye. Tam tersi giderek de enerji yükseldi, sinerji yükseldi.
Nihan Durukan Yapıcı: Ben çok yoruluyorum. Çünkü kadınlar biraz şeydir ya hani, misafir geldiği zaman “aman orada toz olmasın, aman orası dağınık durmasın” duygusu vardır ya kadında; şimdi ben de nereye çekeceksek orayı önceden “Aman orası pis olmasın, orası şöyle olsun”, “Ay burada kediler var, sandalyeyi tırtıklamışlar, orası görünecek” falan diye o kadar kendimi paralıyorum ki… Gün boyunca küçük bir alanda çalıştığımız için…
Necmi Yapıcı: Bir de altı, yedi tane kedi var evde.
Benan Kepsutlu: Bu arada oğlumuz Emre ne yapıyor peki? O nasıl katkı sağlıyor?
Nihan Durukan Yapıcı: Profesyonel yönetmen olarak takılıyor, biz onun asistanları
Necmi Yapıcı: Evet, biz onun asistanları, diyorum ki “oğlum kalksana, şu ışıkları yaksana”, adam elinde telefon sevgi̇li̇si̇ne her vakitte yazıyor.
Benan Kepsutlu: Eşinizin, sevgili Esra Kazancıbaşı’nın duruma adaptasyonunu nasıl oldu, kolay oldu mu? Ya da uyardığınız, çalıştırdığınız yerler oluyor mu?
Rasim Öztekin: Yok, çalıştırdığım yerler olmuyor da, Esra zaten televizyona çok yabancı bir kişi olmadığı için, biliyorsunuz kendi programları var. Ama tabi o sağlıkçı tamamen başka bir şey. Oyuncu değil sadece sağlık gazetecisi. Dolayısıyla yabancı değil ama tabi oyunculuk başka bir şey. İlk başlarda sık sık gülme krizine tutuldu. Uzun süren gülme krizleri oluyordu, paydos etmek zorunda kalıyorduk. Yavaş yavaş alıştı ama.
"Bir makro senaryomuz var ama bazı sahnelerin diyaloglarını kendileri yazıyor"
Benan Kepsutlu: İlk başta ben şöyle diye düşünmüştüm, hatta bu yönde düşünen başka yorumlar da okumuştum. Sanki onlar kendi aralarında yazıyorlarmış da kendi diyaloglarını, ona oynuyorlarmış gibi görünüyor.
Birol Güven: Doğru, doğru tespit bu. Bir makro senaryomuz var ama hikayeleri tek tek hepsiyle konuşuyorum. Bazı sahnelerin diyalogları kendileri yazıyor.
Çünkü şöyle bir zorluk var burada. Rol yapmıyorlar, yani kendileri oynadıkları için. Mesela ben normal bir senaryo yazsam. Rasim Öztekin’e de “Ahmet” desem, o zaman işler çok kolay. Şimdi ben senaryo yazıyorum, ama Rasim Öztekin oynuyor ve kendi ismiyle oynuyor.
Hele burada mesel Şoray Uzun ve eşi Elçin Uzun oynuyor kendi isimleriyle. Şunu çok rahatlıkla diyebilirler. “Birol, biz böyle bir çift değiliz, bunu oynayamayız” diyebilirler. Bunu dememeleri için, ben kendi dünyalarından hikaye çıkmasını, yani rahat oynayabileceği, “Evet, biz böyleyiz” diyebilecekleri hikayeleri yazmak zorundayız.
Nihan Durukan Yapıcı: Necmi senarist aynı zamanda.
Necmi Yapıcı: Nihan da…
Nihan Durukan Yapıcı: Tabi ben de senaristim. Bizim, yani böyle bir ekstra özelliğimiz olduğu için ve Birol Güven de Necati'nin senaristliğini bildiği için, daha önce birlikte çalışmış oldukları için bizim biraz daha farklı işliyoruz, konu öneriyoruz işte. Çünkü bizim biraz kendi içimizde dönüyor hikayemiz. O yüzden biraz da diğerlerinden farklı bir çalışma sistemimiz var.
Necmi Yapıcı: Zaman zaman herkesi içine kapsayan bir konu bulunuyor. O konuya dahil oluyoruz. Orada da bir şeyler izliyoruz. Çoğu zaman da başlayıp biten hikayeler yapıyoruz her bölümde, yani 5, 6 dakikada bitecek gibi. 20 dakikada bitecek gibi.
Nihan Durukan Yapıcı: Bazı senaryoda Birol Güven yapıyor. Bizi konuya entegre ediyor. “Boşlukları doldurun” diyor.
"Çok doğaça yatkın bir ailemiz varmış; büyük bir keyif ve şaşkınlıkla izliyorum"
Şoray Uzun: Bizim evde, zaten birebir senaryoya uyulmasını bekleyemezsiniz. Tamamen ezbere değildi. Bir de içlerinde varmış bizimkilerin. Bu doğaçlama onların doğasında varmış. Ben de büyük bir keyif ve şaşkınlıkla izliyorum onları. Onlar da böyle biten kelimelerin yineleme ya da olmayan şeyleri… Çok doğaça yatkın bir ailemiz varmış.
Eşim zaten oyuncuydu. Sette tanışmıştık. Onla ilgili bir sıkıntımız yok. Ama çocuklar nasıl olur diye, bir de en ufağı Selim Can 4 yaşında… Nasıl olur diye düşünüyorduk. Adam “Bir de şöyle oyna” diyorsun, öyle oynuyor. “Bir de bunu yap” diyorsun, şaşırmıyor. 4 yaşında çocuk bayağı oynuyor. Okan şey diyor, “Onu şöyle yapsak” işte mizanseni uyduruyor. O anlamda bizden yana kreatif yaklaşım açısından bir sıkıntı yok. Hatta o anlamda çok keyifliyiz.
Rasim Öztekin: Yazma değil, gelen senaryo üzerinde doğaçlama olarak gelişen bazı laflar oluyor. Ben bunu sırf bu çekimde değil, ‘Seksenler’ setinde de çok yaptığımiçin yani doğaçlama olarak gelişen bir takım şeyler olabiliyor.
Bu oyunculuktan gelen bir şey, yani, dolayısıyla alıp da senaryoyu baştan sona elden geçirip ‘hadi ben bunu bir daha tekrar yazayım’ falan. Ben böyle bir hadsizliği de sevmem zaten. Çünkü yazan yazardır. Ben ancak onun üstünde böyle kendimin ağzına uydurabildiğim şeyleri ekleyebilirim. Dolayısıyla “Alıp yeniden ben yazdım, ben yazdım” falan sevdiğim şeyler değil. Ama ağzıma oturan, işte o sırada daha komik bir şey varsa aklıma gelen onu eklerim.
"Bundan 10, 15 yıl önce bu diziyi yapsaydık o zaman o çok ilginç gelebilirdi"
Benan Kepsutlu: Bu arada başka bir konu daha var. Böylelikle izleyiciler, sizlerin hayatını da merak edenler, aslına bakarsanız bu dizi aracılığıyla sizin mahrem alanlarınızı da görmüş oldular. Yani biliyorlar ki, Birol Güven hangi masada yemek yiyor? İşte Necmi Yapıcı hangi koltukta televizyon izliyor? Gibi gibi. Buna yönelik hiç eleştiri aldınız mı? Olumlu ya da olumsuz. Ya da buna yönelik tepkiler neler? İnsanların hoşlarına mı gitti?
Birol Güven: Şimdi ben bu diziye başlarken şöyle düşünmüştüm. İnsanlar, oyuncuların, ünlü kişilerin, kendi özel yaşantılarını görecekler ve bu çok ilginç gelecek diye düşünmüştüm. Bu konuda bir hayal kırıklığına uğradım, çünkü nedenini de söyleyeyim artık bunlar ilginç değil.
Çünkü bir dizi mesela benim ailem değil ama genel olarak zaten o kadar çok paylaşıyoruz ki. Yani sosyal medyada kendimizi o kadar çok paylaşıyoruz ki evimizi, ailemizi, yemeklerimizi ben yemek de çok paylaşıyorum falan. Artık insanlar bunu çok ilginç bulduklarını düşünmüyorum. O yüzden de hikaye gerekiyor bize. Bundan 10 yıl önce, 15 yıl önce bu diziyi yapsaydık o zaman o çok ilginç gelebilirdi.
Bakın dikkat edin, bugün magazin programları da yok. Neden yok? Çünkü ünlü, kendisi zaten paylaşıyor. Eskiden onu paparazi yapıyordu. Mesela Necmi, Nihan, -örnek verdiğim için söylüyorum- o kadar yoğun sosyal medyayı kullanıyorlar ki biz onların özel hayatını artık merak etmiyoruz.
O yüzden o yüzden biz hem kendi mahremi eğitiminizi koymak zorundayız hem de bir hikayemiz olmak zorunda. Her ailede bir hikaye olmak zorunda ve mümkünse de bu hikayeler birbirlerine de bağlanmak zorunda. Bir de oyuncu o hikayeyi oynamayı kabul etmek zorunda. Kabul etmeli ki yazabilelim. Ben Nihan ile Necmi, diyebilir ki “Ya Birol, ben bu hikayeyi yapmam.” Niye? “Çünkü biz böyle bir çift değiliz, insanlar bizi böyle zanneder.” Çünkü bir rolle oynamıyorlar, kendilerine oynuyorlar. Biri Necmi, biri Nihan. Niye bu zorluk? Hepsi zorluk bunların…
Necmi Yapıcı: Biz salon ve mutfağımızı kullanıyoruz. Evimizin diğer odalarını göstermemeye gayret ediyoruz. Gerek de yok diye düşünüyoruz, çünkü sitcom dediğimiz şey iki mekanda geçer ya, biz de sitcoma benzer bir durum komedisi yapıyoruz, evde geçen, gerçek bir dekorda çekiyormuş gibi salonumuz da mutfağımızı kullanıyoruz.
Nihan Durukan Yapıcı: Zaten çok mütevazı bir yaşantımızı var. Yani biz de alttan biriyiz sonuçta. Mesleğimiz oyunculuk olabilir ama herkesin evi gibi evimiz var. Yani saklayacağım, çekileceğim bir durumumuz pek olmadı açıkçası. Özel evimizde özel birtakım saklayacağım şeyler de olmadı. Koltuk masamız de bir salonumuz var. Bunu da insanlarla paylaşıyoruz.
Röportajın tamamı videoda...
© The Independentturkish