Ekranlardan veya sosyal medya üzerinden belli kesimleri hedef alan tehdit içerikli açıklamalar ciddi tepkilere neden oluyor.
İYİ Parti Milletvekili Aytun Çıray ve Gelecek Partisi Yönetim Kurulu Üyesi Cuma İçten, bu tür tehditlerin bireysel silahlanmayı artırabileceği uyarısında bulundu.
Peki siyasal amaçlarla yapılan ve genelde karşıt kesimleri hedef alan tehditler toplum psikolojisinde nasıl yaratıyor.
Korkuya mı neden oluyor yoksa öfkeye mi? Veya insanlar bu tehditleri ciddiye alıyor mu?
Bu soruları politik psikoloji üzerine çalışan Uzman Psikolog Rüveyda Çelenk Yılmaz ile Konsensus Araştırma Şirketi Başkanı Murat Sarı’ya yönelttik.
“Önce dehşet ve korku hissedecek”
Yılmaz, tehditlerin hedefindeki insanların yaşayacağı duygu durumunun kişiden kişiye değişse bile genel olarak hem korku hem de öfke hissedeceklerini belirterek, “Öncelikle dehşet ve korku hissedecek, ardından çaresizlik ve öfke duyguları gelecektir. Bunlar açık veya gizli olabilir” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Güvenlik duygusu azalırsa şiddet potansiyeli artar”
Toplumun herhangi bir kesiminin kurban durumunda olması uzun vadede toplumsal yarılmaya sebep olabilir. Çünkü kurban durumunda olanlar kendi acılarının inkârı ile zamanla her türlü şiddeti meşrulaştırarak zorbaya dönerler. Güvenlik duygusu azaldığı oranda toplumun içerisindeki şiddet potansiyeli de artar. Uzun vadede kişilerin nasıl hissedeceği otoritenin onlara verdiği güven hissine ve ruhsal yapılarının sağlamlığına bağlıdır. Otorite bu tehditleri yapan kişilerin tehditlerini boşa çıkaracak bir tavır takınırsa, hedef alınan kişi veya gruplar üzerindeki olumsuz etkiler azalacaktır.
“Toplumsal statüsü güvencede olanlar tehditleri ciddi algılamıyor”
Yılmaz kişisel bazda bu tehditlerin etkisini ise şöyle sıraladı:
Eğer kişi kendi toplumsal statüsünü, işini, sevdiklerinin durumunu güvence altında hissediyorsa bu tehditleri münferit olarak değerlendirip, ciddi bir tehdit olarak algılamayabilir. Yani toplumsal koşullar kişilerin şimdiki ve gelecekteki durumuna güvence veriyorsa bu tehditler anlık rahatsızlık aşamasında kalabilir. Aksi durumda, kişiler bu tehdit ve nefret söylemlerini bilinçlerinde ve/veya bilinçdışılarında ve toplumsal hafızalarında tutacaklardır.
Sarı: Tehditlerden daha çok sosyal medyayı takip edenler etkileniyor
Araştırmacı Murat Sarı, ekranlardan ve sosyal medya üzerinden toplumun belli kesimlerini hedef alan tehdit içerikli açıklamaların tehdite hedef olan kitleler üzerinde sanıldığı gibi bir korkuya neden olmadığını iddia ederek şöyle konuştu:
Toplumun üzerinde negatif veya pozitif bir etkisi olmuyor. İnsanlar ‘Ateş olsa cürmü kadar yer yakar’ diyor. Bu tehditlerden çok küçük bir kesim olumsuz etkileniyor. Onlar da sosyal medyayı takip eden dar bir kesim.
“Tehditleri her iki kesimde tasvip etmiyor”
Yapılan araştırmalarda tehditlerin her iki kesimde de nefretle karşılandığı ve tasvip edilmediği sonucunun da ortaya çıktığını kaydeden Sarı, sözlerini şöyle sürdürdü:
Tehditi yapanlar aslında tehditi kime destek adına yaptıklarını söylüyorlarsa asıl oraya zarar veriyorlar. Çünkü bu tehditler karşısında destek olduklarını iddia ettikleri yer sessiz kaldığı zaman, onlar tarafından yönlendirildiği düşüncesi hakim olunca bunun bir iki puan da olsa siyasi oy kaybı olabilir.
"Tehditler muhalefet saflarının sıklaşması sonucunu doğuruyor"
Muhalefeti hedef alan tehditlerin korku yaratmadan ziyade farklı düşüncelerdeki insanlardan oluşan muhalefet saflarının sıklaşması sonucunu doğurduğunu öne süren Sarı sözlerini şöyle sürdürdü:
Toplumun çoğunluğu tehditleri şimdilik ciddiye almıyor. Ancak işte bu noktada devletin hukukun devrede olması ve tehditleri savuran insanlar üzerinde kanunları uygulaması lazım. Çünkü tehditler söylem düzeyinde şimdilik ama daha da ilerler ise gelecekte bunun muhalefet seçmenini provoke edip etmeyeceğini de söylemek mümkün değil.
© The Independentturkish