Trump’ın agresifliği neden arttı?

Benan Kepsutlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AFP

Trump’ın olup olmadık konularda gerek kameralar önünde, gerekse sosyal medya üzerinden sergilediği agresif tavırlara alıştık.

Ancak seçim vaatlerinde ve başkanlığının ilk dönemlerindekinin aksine, dış politikada, özellikle Ortadoğu konusundaki söylemlerinde de agresifleşti Donald Trump.

Oysa başta çizdiği çizgide kendi şirketinin içişlerine odaklanacak bir CEO izlenimi vermişti. 

ABD’nin başka ülkelerin içişlerine karışmayacağını, kimseyi de ABD’nin içişlerine karıştırmayacağını söyleyip, “kilometrelerce ötede ne işimiz var” derken, Ortadoğu’daki Amerikan varlığını adeta bir “yük” olarak görüyordu.

Ta ki ABD Başkanlık Seçimleri yaklaşana kadar!

Korona sürecinde aldığı eksi puanlar da cabası…

O açıklamaların en sonuncusu yine İran’ı hedef aldı.

ABD donanmasına bağlı Beşinci Filo, 16 Nisan’da Basra Körfezi semalarındayken, İran Devrim Muhafızları Ordusu’na ait sürat teknelerinin 6 ABD gemisine yaklaşarak taciz ettiği duyurulmuştu. 

Çarşamba günü de Trump, Twitter üzerinden İran’a yine meydan okudu, “ABD donanması İran güçleri tarafından taciz edilirse, vur emri verdim” dedi. 

Bu gelişmeye rağmen, sonrasında yapılan “ABD-İran arasında savaş çanları” yorumlarına katıldığımı söyleyemem.

Hatta “olasılık” olarak değerlendirmek bile zor.

Bunun nedenlerinin başında yaklaşan ABD Başkanlık seçimleri geliyor ve Trump şu anda, -her ne kadar Demokrat Parti adayı Joe Biden’ın başarısı zor görünse de, yaklaşan seçimlerin paniğinde.

İran’a karşı yapılan bu çıkış, Trump’ın hanesine yazılan eksileri, milliyetçi hamlelerle tekrar artıya çevirme çabası gibi.

Zaten seçim arefesinde Trump’ın bir savaş adımı atması, onun bile çılgınlığının boyunu aşıyor.

Seçim paniğindeki ilk tepkisi de bu değil.

Koronavirüsün ABD’deki ilk günlerinde “bu söylemler rakiplerimin bana oynadığı bir oyun” deyip, konuyu ele alan medya kuruluşlarını da “asparagasçı” olarak nitelendirmişti.

Mevzu ülke sınırlarında ciddi boyutlara ulaşınca da, “mağdur” söylemler geliştirmiş, Çin’e yaptığı suçlamaların yanında Dünya Sağlık Örgütü’nü de kendisine oynandığını söylediği oyunun tarafı haline getirmişti. 

3 Kasım seçimlerinin yaklaştığı süreçte yaşananlar, Trump’ın aleyhine işlemeye devam ediyor.

Özel sektöre dayanan ABD sağlık sistemi altyapısının yetersizliği, yatak ve solunum aracı, maske sıkıntısı, konuyu başta hafife alan Trump’ı köşeye sıkıştırdı.

Dahası, 2018 yılında Ulusal Güvenlik Konseyi bünyesindeki Salgın Hastalıklarla ve Biyolojik Savaşla Mücadele Birimi'ni dağıtmış olması, şimdiki pişmanlıklarından ve yaptığı büyük yanlışlardan biri.

Bir diğer konu ABD ekonomisinin yavaşlaması.

Koronavirüs daha gündemde değilken görülen bu yavaşlama, ona destek veren kırsal bölgelerdeki seçmenin oy potansiyelini eksiye çekmeye başladı.

Tüm bunlara ilave olarak, petrol fiyatlarının tarihinde ilk defa eksileri görmesi, borç piyasasındaki kırılganlık ve borsadaki risklerin artması, ekonomide resesyona işaret eden önemli etkenler.

Aslına bakarsanız, ABD’de Bill Clinton’ın başkanlığı ile birlikte üst üste demokratların iki dönem ve Cumhuriyetçi başkanların iki dönem üst üste başkan olduğuna şahit olduk.

Bill Clinton, George W. Bush, Barack Obama… Şu anki konjonktürde de Demokrat Parti’den aday gösterilen Joe Biden’ın seçilme ihtimali zayıf olarak değerlendiriliyor.

Gerçi Trump’ın karşısında Biden her ne kadar başkan adayı olarak zayıf görülse de ekibinin göstereceği performans ve son dönemlerde ABD’de yaşananlar durumu değiştirebilir. 

İşte bu sebeple Trump, rakibini hafife almıyor. 

Üst üste yaptığı hatalarla hanesine yazılan eksileri, ABD ruhunu ve imajını güçlü tutmaya çalışarak gerek İran’a karşı attığı hamlelerde, gerekse dış politikanın diğer unsurlarına karşı yaptığı söylemlerle, imaj kurtarma ve oyları düşürmeme peşinde.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU