Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu Başkanı: Tedarik zorlaşıyor ve daha pahalı hale geliyor

"Sektör için asıl tehlikeli dönem bundan sonra başlayacak" diyen TGDF Başkanı Şemsi Kopuz, tarım ve gıda sektörlerine yönelik destek paketinin ivedilikle hazırlanıp kamuoyuna açıklanması gerektiği görüşünde

Şemsi Kopuz'a göre ülkelerin kendi vatandaşlarına öncelik vermesi, 'Gıda Milliyetçiliği' dönemini başlatabilir / Fotoğraf: AA

Küresel salgın haline gelen yeni tip koronavirüs (Kovid-19) toplum sağlığına darbe vururken, gıda üretimi ve tedariki açısından risk oluşturdu.

Su, hava ve oksijen ile beraber yaşamın vazgeçilmez faktörlerinden olan gıdaya erişim için küresel tedarik zincirleri gözden geçirilmeye başlandı.

Sınırlar kapandı, gıda ihracatı durdu

Pek çok ülke sınırlarını kapattı ve kendi gıda güvenliğini sağlayabilmek adına gıda ihracatını durdurdu.

Kovid-19 salgını sonrasında gıda ve içecek sektöründe küresel tedarik zincirlerinin nasıl şekilleneceği ve bu durumun Türkiye’ye olası etkileri, gündemin ilk sıralarına yerleşti.

"Temel gıda niteliğindeki buğday ve pirinç gibi tahıllar, un, bitkisel yağ, şeker ihracatları yasaklanıyor" 

Gıdanın zorunlu bir ihtiyaç olması nedeniyle tedarikte kesinti yaşanmaması için kamu ve gıda sektörünün olağanüstü çaba gösterdiğini vurgulayan Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF) Başkanı Şemsi Kopuz, ülkelerin kendi vatandaşlarının ihtiyaçlarına öncelik verdiğini belirtti.

"Ülke olarak ne kadar zengin olursanız olun, kendi insanınızı besleyecek gıdayı üretemiyorsanız, stoklarınız yeterli değilse, böyle sıkıntılı dönemlerde gıda tedarik etmeniz de zora giriyor. Üstelik yaşanan sıkıntıların sonucu olarak, gıda tedarikiniz daha pahalı hale geliyor” ifadelerini kullanan Kopuz, küresel gıda tedarik zincirinin salgın sonrasında nasıl şekilleneceğine ilişkin ise şu değerlendirmede bulundu:

Özellikle temel gıda niteliğindeki buğday ve pirinç gibi tahıllar, un, bitkisel yağ, şeker ihracatları yasaklanıyor. Son olarak Belarus, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Rusya’nın oluşturduğu Avrasya Ekonomik Birliği, 1 Nisan 2020 tarihi itibariyle tahıl, un, soya fasulyesi ve ayçiçeği ürünlerinin ihracatını yasakladı. Avrasya Ekonomi Kurumu sitesinde yayımlandıktan 10 gün sonra uygulamaya konulacak yasak, şimdilik 30 Haziran’a kadar devam edecek. Üstelik sonrasında yasağın uzatılıp, uzatılmayacağı belli değil, çünkü ülkeler önce kendi insanlarına kesintisiz gıda tedarikine öncelik veriyor. Türkiye açısından bu, çok tedirgin edici bir durum. Avrasya Ekonomik Birliği ülkelerinden ülkemize yapılan toplam ihracat 2019 yılında 2,77 milyar dolar civarında oldu. Bizim de servis aldığımız tarımsal veri analiz firması Agrimetre’nin belirlemelerine göre, söz konusu ithalatın 2,45 milyar dolarlık kısmı Rusya’dan yapıldı. Şimdi bu ithalatlar en azından 30 Haziran’a kadar yapılamayacak. Bu arada Türkiye Ticaret Bakanlığı da, bitkisel yağ sektörünün hammadde tedarikinde yaşayacağı olası sıkıntıyı hafifletmek amacıyla, ayçiçeği tohumu ve ayçiçeği tohumu yağı ithalatında ton başına CIF kıymetini Haziran sonuna kadar düşürdü. Bu düzenleme ise ancak ithal edilecek ayçiçeği bulunması halinde sanayinin hammadde tedarikine katkı sağlayacaktır.

 

çiftçi tarım gıda İHA.jpg
Kopuz: Mevsimlik tarım işçilerini, şimdilerde ekim, dikim, ilerleyen zamanlarda hasat için üretim bölgelerine nasıl ulaştıracağız? / Fotoğraf: İHA

 

“’Gıda Milliyetçiliği’ dönemi başlayabilir”

Salgının uzun sürmesi halinde, küresel ticarete büyük zarar veren korumacılık önlemlerinin de ötesinde, "Gıda Milliyetçiliği" olarak adlandırılan bir dönemin başlayabileceğini belirten Kopuz, "Bence de bu, uzak bir ihtimal değil. Biraz önce belirttiğim gıda emtiaları öne çıkacak ve bunların tedariki bakımından da hububat, un, bitkisel yağ ve şeker sektörleri daha da önemli hale gelecektir. Kriz zamanlarına, her zaman hazırlıklı olmalıyız. Bugün yaşadıklarımız, tarım ve gıda sektörünün stratejik rolünü açıkça göstermiştir. Bugün özellikle bitkisel ürünlerde, kırmızı et dışında beyaz et ve süt sektörlerinde kendimize yeten bir üretimimiz, 18 milyar doları bulan tarım ve gıda ihracatımız var. Gıda sektörümüz, yıllardır açık ara dış ticaret fazlası veren sektörlerin başında geliyor. Dolayısıyla güçlü bir gıda sektörüne sahip olmanın bize sağladığı ayrıcalıklı konumu korumak ve daha da güçlendirmek için ayakları yere basan politikalarla yol almamız gerekiyor. Ülkemizi tarım ve gıda ürünlerinde ele güne muhtaç etmemek için kamu ve özel sektör işbirliğiyle; planlı, programlı yol almamız şart” ifadelerini kullandı.

"Sektör için asıl tehlikeli dönem bundan sonra başlıyor"

"Salgın nedeniyle sektördeki sıkıntıların hammaddeye ulaşım, üretim, üretim maliyetleri, iç ve dış talep açısından ne tür etkileri oldu?" şeklindeki soruya ise Şemsi Kopuz, koronavirüsün ülkemizde tarımsal üretimin, dolayısıyla gıda sanayisine hammadde tedarikinin en düşük olduğu dönemde patlak verdiğini, bu sebeple sektör için asıl tehlikeli dönemin bundan sonra başladığı uyarısını yaptı.

 

TGDF Başkanı Şemsi Kopuz TGDF.jpg
Şemsi Kopuz / Fotoğraf: TGDF

 

"Çin, ABD ve Avrupa ülkeleri, tarım ve gıda üretimini önceliklendiren tedbir paketleri açıklıyor"

Bahar aylarının tarımsal üretimde ekim, dikim zamanı olduğunu ve başta sebze, meyve olmak üzere birçok ürünün ekimi için çiftçinin, tarım işçisinin tarlaya ulaştırılması gerektiğini belirten Şemsi Kopuz, şehirlerarası yolculukların kısıtlanması nedeniyle durumun zorlaştığını belirtti.

"Böyle bir ortamda çoğu Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizden mevsimlik tarım işçilerini, şimdilerde ekim, dikim, ilerleyen zamanlarda hasat için üretim bölgelerine nasıl ulaştıracağız?" diye soran Kopuz, sözlerini şöyle sürdürdü:

Bugün ekim olmazsa, yarın tarlada ürün, gıda ve içecek fabrikamızda hammadde olmayacak; 83 milyon insanımızı ve 5 milyon mülteciyi beslemek için gerekli gıdayı üretemeyeceğiz demektir. Üstelik, bütün ülkelerin salgın nedeniyle kendi iç tüketimini güvenceye almak için önlemler aldığı bir süreçte, bu gıdayı ithal etme şansınız da olmaz. Maalesef, gıda sanayi firmalarımız önümüzdeki dönem için büyük endişe içindedirler. Çin, ABD ve Avrupa ülkeleri, salgının ne kadar süreceği ve etki sınırları belli olmadığı için tarım ve gıda üretimini önceliklendiren tedbir paketleri açıklıyor. AB ülkeleri, tarım işçilerinin sahaya, tarlaya ulaştırılamayacağını düşünerek, özellikle önlem olarak kapatılan işletmelerin çalışanlarını tarımsal üretime kaydırmanın hesabını yapıyor.

Türk mutfağı yemek AA.jpg
Fotoğraf: AA

 

"Acilen tarım ve gıda sektörleri için de bir destek paketi hazırlanmalı ve kamuoyuna açıklanmalı"

TGDF Başkanı, gıda üretimi ve tedariki tehdidine karşı neler yapılması gerektiğine ilişkin ise “Böyle bir ortamda tarlamızı, bahçemizi ekmemiz, ahırdaki hayvanımıza bakmamız; ilerleyen aylarda ürünü hasat etmemiz gerekiyor. Bunun için virüse karşı koruyucu sağlık tedbirleri alınarak çiftçimizin tarlada, bahçede, ahırda olabilmesini sağlamalıyız. Mevsimlik tarım işçilerini gerekli tedbirleri alarak üretim bölgelerine ulaştırmak zorundayız. Vakit kaybetmeden Tarım ve Orman Bakanlığı’nın organizasyonuyla, gıdaların üretiminden tüketimine tedarik zincirinin halkalarında söz sahibi bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları, bilim insanları ve önümüzdeki dönem için büyük endişe içindeki gıda ve içecek sanayi firmalarını temsil eden sektör STK’ları, çiftçi örgütlerinin temsil edileceği bir oluşuma gidilmelidir. Acilen tarım ve gıda sektörleri için de bir destek paketi hazırlanmalı ve kamuoyuna açıklanmalıdır. Türk çiftçisi ve gıda sanayicisi, devletin yanında olduğunu bilmelidir. Çiftçiye ürün alım garantisi verilmeli, gıda sanayine kriz döneminde üretimini sürdürmesini ve krizi en hafif hasarla atlatmasını sağlayacak özel destekler hızla hayata geçirilmelidir. Yoksa 2020 yılı, ülke olarak tarım ve gıda üretimimiz ve tedariki bakımından kabusa dönüşecektir” yorumunu yaptı.

"Stok sürelerine ilişkin radikal bir değişim söz konusu değil"

Tarımdaki stok sürelerinin ürünlerin dayanıklılığına bağlı olduğunu hatırlatan Şemsi Kopuz, stoklanan ürünleri kalite kaybı olmadan işleyip, gıdayı üretmek zorunda olduklarını belirtse de salgın sonrasında stok politikalarına ilişkin radikal bir değişimin söz konusu olmadığını söyledi.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU