"İtalya faşist geçmişiyle yüzleşmek zorunda"

İtalya tarihi yeniden yazmaya çalışsa da göçmenler, mülteciler ve sığınmacılar Akdeniz’de ölürken ya da İtalya’da acı çekerken bu zehirli miras uzak bir hatıra gibi görmezden gelinemez

Faşist geçmişiyle halen yüzleşmeyen İtalya'da Mussolini'nin Faşist Parti üyeleri için yaptırdığı tatil kampları bile yerli yerinde duruyor. Fotoğraf: Dan Dubowitz - The Independent

Angelo Boccato - The Independent

Fransa’nın İtalya Büyükelçisi Christian Masset’in 15 Şubat’ta ülkesine geri çağrılması İtalya’nın diplomatik krizlerinin sonuncusu değil.

Avrupa Parlamenterler Meclisi Başkanı Antonio Tajani ve İtalya’nın Başbakan Yardımcısı ve İç İşleri Bakanı Matteo Salvini Slovenya sınırı yakınında bulunan Basovizza’da geçen pazar, ‘Ulusal Sürgün ve Foibe’ anma günü münasebetiyle gerçekleştirilen kutlamadan dolayı Slovenya tarafından tarihi yeniden yazmakla suçlandı. Öte yandan, Hırvatistan da iki İtalyan siyasetçiyi konuşmalarından ötürü kınadı.

Tajani konuşmasını “İtalyan İstriya’sı çok yaşa, İtalyan Dalmaçyası çok yaşa!” (Slovenya ve Hırvatistan toprakları) diyerek bitirdi. Salvini ise Auschwitz’de ölen çocuklarla Basovizza’da ölenler arasında şok edici bir mukayese yaptı.

Foibe 1943-1945 yıllarında Trieste, Gorizia ve Istriya yarımadasında yaşayan İtalyanların doğrudan ölümlerine itildiği ya da Josip Broz Tito’nun komünist partizanları tarafından işkence edildikten ve vurulduktan atıldığı derin doğal obruklardı.

Bu katliamlar ve Istriya ve Dalmaçya kaçışları, Alman kukla devleti İtalyan Sosyal Cumhuriyeti’nin önde gelen isimlerinden Giorgio Almirante tarafından yönetilen neo-Faşist İtalyan Toplumsal Haraketi (Movimento Sociale Italiano, MSI) tarafından savaş sonrası İtalya’sında kötüye kullanıldı.

MSI, İtalyan Komunist Partisi’ne bu katliamların örtbas edilmesindeki rollerinden ve Tito’yla olan münasebet ve siyasi yakınlıklarından dolayı eleştirilerini hatta saldırılarını yöneltti.

Bu siyasi sömürü, ‘Anma Günü’nün, MSI’ın siyasi varisi Ulusal İttifak’ın zorlamasıyla (Alleanze Nazionale) ortaya çıkmasına sebep oldu. Alleanze Nazionale’nin varisi ise Giorgia Meloni tarafından yönetilen aşırı sağ İtalya’nın Kardeşleri (Fratelli d’Italia) partisi oldu ve bu parti aynı zamanda da Steve Bannon’un Hareketine de katıldı.

Salvini’nin ifadeleri ölçüsüz ve temelsiz ifadelerdi çünkü kurbanların büyük bir çoğunluğu aslında askerler, faşist liderler, idareyi ellerinde tutan memurlar ve Nazi işbirlikçilerinden oluşuyordu.

Tajani’nin yorumlarıysa Avrupa Halkların Partisi’nin Avrupa Seçimlerinde aşırı sağa ulaşmadaki rolü ve göreviyle tezat içindeydi.

Bu sorun yalnızca bunların duyarsızlık ya da doğru olmayan bilgiler olmasından kaynaklanmıyordu. Sorun bundan daha karanlık ve daha derindi. Sorun özellikle de Faşist ve Faşist öncesi İtalya’nın işlediği suçların tarihten çıkarılmasıydı.

Alman ve Japon savaş suçluları Nuremberg ve Tokyo savaş mahkemelerinde cezalandırılırken, İtalyan savaş suçluları savaştan sonra hiçbir zaman cezalandırıldı ve bu büyük oranda 1946’da İtalyan Komünist Partisi ve Hristiyan Demokrat Parti’nin uzlaşması neticesinde ilan edilen Togliatti affından dolayı böyle olmuştu.

Palmiro Togliatti’nin , o günkü İtalyan Adalet Bakanı ve İtalyan Komünist Partisi Lideri, affıyla İtalyan faşistlerinin ve partizanlarının cezaları ya affedildi ya da hafifletildi; fakat faşistler aftan partizanlardan daha çok faydalandı.

Burada şu soruyu sormak gerekiyor: Faşist İtalya, Balkanlarda ve diğer bölgelerde savaş öncesinde ve İkinci Dünya Savaşı esnasında ne yaptı?

Ljubljana’da İtalyanlar 1942’de Partizan direnişini kırmak için akınlar düzenledi ve sivilleri bugünkü Slovenya başkentinden çıkarttılar ve Rab adasındaki toplama kampına naklettiler ve 10 bin ila 15 bin kişiyi Temmuz 1942’den kampın dağıtıldığı Eylül 1943’e kadar burada tuttular.

Avrupa Hafıza Gözleme Merkezi raporuna göre Ljbuljana sakinlerinin yüzde 12 ila 22’si enterne edildi ve sadece 4 binden fazlası Rab toplama kampında öldü.

İtalyanlar aynı zamanda Asmara ve Eritre’nin geri kalanında ırk ayrımcılığını kurumsallaştırdı ve İtalyan koloniler ve yerli Eritreliler için ayrı tuvaletler, otobüsler ve mahalleler oluşturuldu.

Etiyopya’nın faşistler tarafından 1935 ve 1936’da işgali sırasında 1896 yılında Adua’nın Kral II.Menelik karşısında uğradığı yenilginin intikamıyla tutuşmuş İtalyan askerleri kimyasal gaz kullanmıştı.

İtalyan Doğu Afrika’sının valisi, Birleşmiş Milletler Savaş Komisyonu tarafından hiçbir zaman yargılanmayan (yine İngiliz Dışişlerinin müdahalesi sayesinde) bir başka faşist savaş suçlusu Rodolfo Graziani, işgale karşı direnene Etiyopyalıları ezmek için bütün ölümcül yolların denenmesi talimatını veren ilk isimdi.

Graziani, Mussolini’nin en güvendiği generallerinden biriydi, Addis Ababa katliamıyla meşhur oldu; İtalyan İşgal güçleri 19 Şubat 1937’de 20 bin ile 30 bin arasında Etiyopyalıyı öldürdü.

Aynı zamanda İspanyol iç savaşı sırasında Faşist İtalya sahada gönüllü birliklerle ve yine 1938’de Barselona’daki 670 kişiyi öldüren bombardımanın benzerleriyle Franko’nun faşist birlikleriyle aynı safta yer almıştı.

Libya’da İtalyan sömürgeciliğine karşı direnişin önderi Ömer Muhtar, takipçilerinin gözü önünde Suluk savaş esirleri kampında 73 yaşında asıldı.

Yine unutmayalım ki İtalyan ırkçı kanunları sayesinde 1938 yılında Alman birlikleri İtalyan Yahudilerini “yasal bir şekilde” yakalayabilmiş ve Auschwitz ve diğer toplama kamplarına gönderebilmişti.

Liste oldukça uzun ve BBC’nin 1989 tarihli Faşist Miras belgeselinin de dikkat çektiği gibi İtalya Faşist tarihi ile hiçbir zaman yüzleşmedi.

Bunda gazetecilerin de payı vardı, İtalya’nın zehirli gaz kullandığını inkâr eden ve 60’larda bir TV programında Afrika Burnu’nda İtalyan ordusuna hizmet ederken 12 yaşında bir kız çocuğunu satın alışı ve onunla evlenişiyle övünen İtalyan sağcı gazete Il Giornale’nin kurucusu Indro Montanelli gibi.

Milano’daki Montanelli ismini taşıyan bahçeler kesinlikle dekolonize edilmeliler.

Montanelli İtalyanlar, Güzel İnsanlar (Italiani, brava gente) adlı kitabında Faşist İtalya ve İtalyan Kolonyalizmi ile alakalı yalan anlatıları özetleyen İtalyan tarihçi Angelo Del Boca’nın gayretli çalışmalarını da eleştirmişti.

Neyse ki, kitapları ve makaleleriyle İtalyan-Somali gazeteci ve yazar Igiaba Scego, Twitter’da ve kitaplarla faşizmi savunan hikayeleri çürüten Bologna merkezli Wu Ming yazarlar topluluğu, Sangue Giusto (Sağ Kan) kitabıyla İtalyan yazar Francesca Malendri, bir İtalyan gazeteci ve online dergi Equal Times’ın kurucusu Vittorio Longh, Asmarina belgeseliyle yönetmenler Medhin Paolos ve Alan Maglio, ve yine “If I Only  Were That Warrior” adlı belgeseliyle yönetmen Valerio Ciriaci gibi bu anlatıları çürüten birçok isim var.

Ne var ki, tarihi yeniden yazma işi karşı savaşta etkili savunma yapma işi birkaç seçilmiş isme bırakılmamalıydı. Şimdi vakit bu mücadeleye dahil olma ve İtalya’nın faşist mirasıyla yüzleşme vaktidir. Göçmenler, mülteciler, sığınmacılar Akdeniz’de ölürken ya da İtalya’da acı çekerken, bu zehirli miras geçmişin acı verici hatırası olarak görmezden gelinemez zira bu oldukça güncel bir meseledir.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Ayşe Yıldız 

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU