Geçen hafta, 22 Mart 2020 Pazar günü "Dünya Su Günü"nü kutladık. Takip edebildiğim kadarıyla ne medyada ne de sosyal medyada bugün pek kimsenin dikkatini çekmedi.
Oysa tarihinin en büyük felaketlerinden birini yaşayan dünya, Kovid-19 ile savaşın silahlarından en etkili aracı olan suyu önerirken, "suyun sonsuz bir kaynak" olmadığını unutmamak gerekiyor.
Salgın kargaşası içinde ise su konusunda sesini duyurmak isteyenlerin sesi de çok duyulmadı.
Dünyaca ünlü kalp damar cerrahı Prof. Dr. Mehmet Öz, mart ortalarında ABD’de bir TV programında, bu virüsten korunmak için ‘Türk usulü el yıkama tekniğini' anlattığı günden beri evlerdeki musluklar nerdeyse hep açık kaldı.
El yıkamalarından dolayı ellerinin derileri soyulanlar oldu. Kapı kolunu elleyen, poşetlere dokunan, kazara eli bir tarafa değen hemen musluklara koştu.
Ayrıca eve alınan meyve ve sebzeleri yıkamak için daha çok su kullanılmaya başlandı.
Zaten eskiden beri, traş olurken, dişlerimizi fırçalarken, duş alırken sürekli olarak muslukları açık bırakma alışkanlığımız vardı.
Neredeyse ihtiyacımızdan dört-beş katı kadar su harcıyorduk.
Oysa ülkemiz su zengini bir ülke değil. Sağlığımızı korurken suyumuzu da yine sağlımız için korumak zorundayız.
Özellikle İstanbul’da daha dikkatli davranmalıyız. Yıllık bir milyar metreküpten fazla su ihtiyacı olan on beş milyon nüfuslu kentinin barajlarında bugün 550 milyon metreküp civarında su vardır.
Nisan, mayıs yağışların iyi geçmesi halinde baraj seviyelerinin yükseleceğini umut ediyoruz.
Marketlerde yaşadığımız mal yağmalarının aynısını suda yaşamamak için sık sık insanlarımız bilinçlendirmeli ve medyada uyarıcı programlar yapılmalıdır.
Bu yayınlara acil olarak başlanmalıdır. Çünkü kaba bir hesapla bir el yıkamada yaklaşık iki, iki buçuk litre su harcıyoruz.
Halbuki, elimizi sabunladıktan sonra musluğu kapattığımızda 250 ml, yani neredeyse beş katı kadar su tasarrufu yapabiliriz.
Bunu diş fırçalama ve diğer alanlarda uyguladığımızda günde kişi başına ortalama dört litre su tasarruf ettiğimizde, İstanbul’da barajlarımıza günde 50-70 bin metreküp katkısı yapabiliriz.
Eve alınan meyve ve sebzeler teker teker musluk altında bol su ile yıkamak yerine toplu olarak bir su kabı içinde yıkamak mümkün.
Unutmayalım ki, fazladan kullandığımız her bir litre su başkasının hakkı ve gelecekte ihtiyacınız olacak sudur.
Bugünlerde işyerlerinin çoğu çalışmadığından doğal olarak su kullanamadıklarından fazla kullanılan suyu dengelenebiliyor.
Bir beladan kurtulayım derken, 'susuzluk' gibi bir felakete neden olmamak gerekiyor.
Suyun değerini anlamak için sadece bir gün su vananızı kapatmanız yeterli olacaktır.
Ayrıca farkında olmadan harcadığımız sular var.
Evde sıkıldığımızdan daha fazla tükettiğimiz kahve, içecek ve gıdaların üretimi için harcanan su miktarlarına örnek olsun diye bir tablo veriyorum.
Bunları da gereksiz tükettiğimizde anımsamamız yararlı olacaktır.
Sonuç olarak Kovid-19 savaşında, sağlığımızı korumaya çalışırken, lütfen suyumuzu da koruyalım.
Su kaynakları tükenmesi halinde yeni salgınlar baş gösterecektir. Başkasının hakkını kullanmayalım ve sağlığımızı, suyumuzu koruyalım.
Sağlıklı günler dileğiyle.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish