The Independent
Avrupa ekonomisi sıkıştı kaldı ve bunun Brexit’le hiç ilgisi yok. Sizce yılın ikinci yarısında Avrupa’nın dört büyük ekonomisi (Almanya, Birleşik Krallık, Fransa ve İtalya) arasında en çok büyüyen hangisidir?
Sorunun cevabı neredeyse kesin olarak Birleşik Krallık (BK). Bütün ülkeler için kesinleşmiş sayılar elimizde yok ama İtalya’nın resesyonda olduğunu ve ekonomisinin iki çeyrekte de küçüldüğünü biliyoruz. Almanya üçüncü çeyrekte küçüldü ve ekonomistler, dördüncü çeyrekte bir büyüme gözlense bile bunun çok yavaş olmasını bekliyor. Fransa her iki çeyrekte yüzde 0.3 büyüdü. Ve BK üçüncü çeyrekte yüzde 0.6 büyüdü ve son üç ayda da yüzde 0.3 oranında büyümesi bekleniyor. Kesin rakamları gelecek hafta alacağız.
Bu bir politik gözlem değil her halükarda rakamlar her zaman revize edilir dolayısıyla çok da ciddiye alınmamalılar. Ancak ekonomik durağanlık bir gerçek. Geçen yıl Avrupa Komisyonu yavaşlamayı kabul etti ve Avro bölgesi için büyüme tahminini yüzde 1.3’e kadar indirdi. Resmi açıklama bunun geçici olduğu yönünde… Ekonomik ve Mali İlişkiler Komiseri Pierre Moscovici, “Yavaşlama geçen sonbaharda beklendiğinden daha çok telaffuz edilmeye başlandı” diyor ama ekliyor; “bu yılın ikinci yarısından itibaren tekrar başlamasını ve 2020’de de sürmesini bekliyorum.”
Bu belki de doğru olabilir ve hakkaniyetli ölçütlerle değerlendirildiğinde Almanya’nın problemlerinin bazı istisnai etkenlerden kaynaklandığı da bir gerçek. Bunlardan biri sonbaharda yeni otomobil emisyon kurallarının getirilmesi ve genel olarak dizel otomobillerden bir kaçış yaşanması. Bir başka etken, Jaguar Land Rover’ı da vuran Çin pazarındaki yavaşlama. Ve nihayet, Amerika’yla başlayan ve talebin sürekliliğine bağlı ihracata fazlaca bağımlı bir ülkenin hiç işine gelmeyen ticaret çatışması. Almanya şu anda GSİY’sinin yüzde 8’i oranında cari fazla veriyor.
Ne var ki, bu son rakam Avrupa ekonomisi içindeki gerilimin altını çiziyor. Almanya herkese bir şeyler satmakla meşgul, ama bunun karşılığında o kadar ithalat yapmıyor. İtalya’nın yeni popülist hükümeti ise ateş püskürüyor, son zamanlarda Almanya’ya değil ama Fransa’ya. Geçen hafta, İtalya’nın Başbakan Yardımcısı Luigi Di Maio, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u kızdırması muhtemel bir şey yaparak, Paris’te, “gilet jaunes” (sarı yelekliler) eylemcileriyle buluştu.
Fransa’nın tepkisi, ülkeler birbiriyle karşı karşıya geldiğinde başvurulan en klasik manevralardan birini yaparak Roma’daki büyükelçisini geri çağırmak oldu. İki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kesilmesi henüz çok uzakta yine de bu birbiriyle dost olduğu varsayılan ülkeler arasında olması beklenen bir şey değil. Bir grup ülke ve AB, Salisbury zehirlenmelerinden sonra (eski bir Rus ajanının Birleşik Krallık’ta zehirlendiği iddiası) Moskova’dan büyükelçilerini geri çekmişti. Türkiye, İsrail ve Gazze sınırındaki ölümlü çatışmalardan sonra İsrail büyükelçisini geri çekmişti. Ama bir AB ülkesinin başka bir AB ülkesine bunu yaptığı tek bir olay bile hatırlamıyorum.
O zaman gerçekte ne oluyor? Bu aslında sadece İtalya ve Fransa’yla ilgili değil. Bu başarısızlıkla ilgili, Avrupa ekonomisinin halkının çoğuna yüksek yaşam standartları sağlayacağına dair beklentinin gerçek ya da varsayılan bir başarısızlığa uğramasıyla… Bu beklenti özellikle 20 yıldır hayat standartlarının hiç gelişmediği İtalya’da sert bir yara aldı ama Fransa’daki pek çok insan sarı yeleklilerin cazibesine tanık olarak kendilerini aynı şekilde dezavantajlı hissettiler.
Bu tür düşünme tarzı sadece kıta Avrupasına özgü değil. Birleşik Krallık ve ABD’de ve aslında bütün gelişmiş dünyada çokça mevcut. Avrupa daha fazla ekonomik canlılık gösteremediği sürece, bu protestolar artacaktır. İşte tam da bundan dolayı durgunluğa dair yeni kanıtlar Avrupa’nın yüksek komuta kademeleri için bu kadar alarm verici…
İleriye doğru baktığımızda, çeşitli politikalar yoluyla bu durumla baş etme çabaları sürecek ve bu yılın ikinci yarısında ekonomiyi hızlandırmak için girişimler gözlemleyeceğiz. Ancak dünya ekonomisinin ciddi bir yavaşlamaya girmesi de aynı derecede olasılık dahilinde ve bu gerçekleşirse kıta Avrupası özellikle kırılgan olacaktır.
Avrupa’nın ekonomi politikalarında kullanabileceği bazı kumanda kolları mevcut. Almanya vergilerde kesintiye giderek altyapıya daha fazla yatırım yapabilir. Hükümet bütçesi fazla veriyor dolayısıyla böyle bir şey yapma olanağı var. Avrupa Merkez Bankası yeniden para basmaya yönelebilir, bono satın almak yoluyla ekonomiye nakit enjekte edebilir. Ancak eğer aşırı geniş parasal politika çok mütevazi iyileşmelere yol açarsa, daha geniş bir küresel gerileme döneminde bu politikaları devam ettirmenin işe yarayacağını beklemek biraz iyimserlik olacaktır.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bütün bunların Brexit’le hiç ilgisi yok. Ama hepsi de Fransa ve İtalya’daki reformların kabul ettirilebilmesiyle ve ortak para birimi kullanmanın dayattığı katılıklarla ilintili. Hepsini tedavi edebilecek sihirli bir çubuk yok. Ancak Avrupa için açık olan, her halükarda, önümüzde zor bir yaz olacağı ve Brexit süreci ne kadar sert geçerse bu zorluğun o denli artacağıdır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: Meriç Şenyüz
© The Independent