Ku Klux Klan üyeleri Earl Little’ın evini ilk defa çevrelediğinde Malcolm henüz annesinin karnındaydı. Etrafını saran maskeli atlıları gören Louise Little yaşadığı korku ile küçük Malcolm’u neredeyse düşürecekti.
Baptist bir rahip olan Malcolm’un babası o sırada evde değildi; fakat artık ailesinin Nebreska’da güvende olmadığını anladı.
Esasen Earl, ırkçı çetecilerden korkmuyordu; çünkü Malcolm’un 6 amcası ya faşistlerce öldürülmüş ya da polis işkenceleri sonrası hayatını kaybetmişti.
Earl, bunun üzerine bir Baptist rahibi olarak hayatını siyahların anavatanı Afrika’ya döndürmeye adamıştı.
İkinci bir saldırıdan sonra Earl, evlerinin kundaklanması üzerine Lansing’e taşınmaya karar verdi. Lansing’te hayatı fakirlik içinde geçen Malcolm, yaşadığı kenti şöyle anlatacaktı;
…çocukluğumda Lansing'de 'başarı kazanmış' gözüyle bakılan Zenciler genellikle garsonluk, ayakkabı boyacılığı gibi işler yaparlardı. Hele hele bir Zenci, kasabada bir dükkânda ayak işlerine falan bakıyorsa, bu işi, ona saygı duyulması için yeter de artardı bile. Asıl 'elit' tabaka, yani 'büyük adam' sayılan ve 'ırkının medar-ı iftiharı' olan Zenciler Lansing Şehir Kulübü'nde garsonluk, hükümet binasında boyacılık gibi işleri yapanlardı. Paralı Zencilerse ya haraç alanlardı ya da kumarhane falan işletenlerdi; ya da asıl büyük çoğunluğu oluşturan yoksul zencilerin sırtından şu ya da bu şekilde asalak geçinenlerdi.
(Alex Haley – Malcom X)
Beyaz ırkçılar Malcolm’un babasını katlediyor
Earl Little, simsiyah teni ve iki metrelik boyu ile iri cüsseli bir adamdı. İyi bir hatipti ve yaptığı konuşmalar beyaz ırkçıları oldukça rahatsız etmeye başlamıştı.
Bir akşam Earl, eşi Louise ile kavga ettikten sonra kapıyı sertçe vurarak evi terk etti. Bu Malcom’ın babasını hayattayken son görüşüydü. Yıllar sonra gazeteci Haley’e o anları şöyle anlatacaktı;
Babamın kapıyı çarpıp çıkmasından biraz sonra annem arkasından kapıya koşup var gücüyle bağırmaya başladığında babam evden hayli uzaklaşmıştı. 'Early! Early!' diye avaz avaz seslendi annem babama. Sonra da bir eliyle uzun önlüğünü çemreyip toparlarken, bir yandan da koşa koşa sundurmadan aşağı seğirtiyordu. Nefes nefese bahçeyi geçip yola çıktı. Annemin çığlıklarını duyan babam bir an dönüp arkasına baktı. Annemi gördü. Kim bilir ne sebeple, herhalde biraz da evden ne kadar kızgın ayrılmış olduğunu göstermek için, anneme bir el işareti yaptı. Fakat yolundan dönmedi.
…
Polisler annemi alıp bir hastaneye götürmüşler, sonra da orada bir odaya sokmuşlar; içerdeki yatakta babam yatıyormuş ve üzerinde de boylu boyunca bir çarşaf örtülüymüş, çarşafı kaldırıp bakamamış annem, bakmaya cesaret edememiş. Bakmadığına da iyi etmiş herhalde. Babamın kafasının yansı yokmuş, içeri göçmüş.
Malcolm, bu olaydan sonra beyazları bir daha asla affetmeme kararı aldı. 8 kardeşle beraber ortada kalmış ve sigorta şirketinden hakları olan parayı alamamışlardı.
Devletin sosyal politikalar kapsamında mütemadiyen evlerine gelen memurlar ise ailenin dağıtılması için elinden geleni yapıyordu.
Louise, yaşadığı trajediyle daha fazla baş edemeyerek akıl sağlığını yitirdi ve hastaneye yatırıldı. Bunu fırsat bilen sosyal güvenlik memurları 8 kardeşi de dağıtarak Earl’ın ailesini tamamen dağıtmıştı.
Malcolm, koruyucu ailesinin yanında mutlu bir hayat yaşamasına rağmen kabına sığmaz bir çocuktu ve okulda yaptığı haylazlıklar sebebiyle demir parmaklıklarla ilk defa ıslah evine gönderildiğinde tanıştı.
Malcolm artık nerede olursa olsun babası Kara Tugaylar tarafından öldürülmüş bir çocuktu ve bu hayatı boyunca bütün beyazlar tarafından dışlanması için önemli bir sebepti; çünkü Kara Tugaylar tarafından öldürülmüş birisi muhakkak “pis bir zenci(!)” olmalıydı.
Beyaz kadınlar ve Malcolm
Malcolm bir aile dostu olan Ella sayesinde taşradan kurtularak Boston, New York gibi büyük şehirleri tanımış; ama en önemlisi Harlem’in en hızlı kumarbazlarından biri olmuştu.
Bu yıllarda Malcolm, Sophia isimli bir beyaz kadını kendisine aşık etmeyi başarmıştı. Uzun boylu, açık tenli ve kızıl saçlı Malcolm genç kızların dikkatini çeken bir tipti.
Sophia ise bir beyaz kadındı ve kocası zengin bir satıcıydı. Bu sayede Malcolm, Sophia üzerinden cebini bolca parayla dolduruyordu;
Artık Sophia'dan gittikçe daha fazla para istemeye başlamıştım, ama Sophia'nın benden bıkacağı yoktu, peşimi bırakmıyordu ve her gelişinde de daha fazla parayla geliyordu. Nereden buluyordu bu kadar parayı bilemiyordum. (age.)
Malcolm, Sophia’nın kız kardeşini ev arkadaşı Shorty’e aşık etmeyi başararak, bu kızları bütün kirli işlerinde kullanamaya başladı; ama kumardan ya da kızlardan kazanılan paralar Malcolm için yeterli gelmiyordu.
Bunun üzerine bir çete kurarak ev soygunları yapmaya karar verdi. Bunun için kızlar birer anketör numarasıyla önceden beyazların evine gönderiliyor ve bu sayede evlerin içindeki değerli eşyalar tespit ediyordu.
Aileler evden çıktığında ise Malcolm ve Shorty eve girerek bu değerli eşyaları hızlıca çalıyordu. Kısa sürede çete onlarca hırsızlık yapmış ve Malcolm’un cebi bolca para görmeye başlamıştı.
Çılgın Malcolm’un Rus ruleti
Malcolm’un Sophia’lı günleri en çılgın zamanlarıydı. Malcolm pimi çekilmiş bir bomba gibiydi, her an birini çekip vurabilir ya da kendi ölümüne sebep olacak delilikleri yapmaktan çekinmiyordu.
Çetesi ile uyuşturucu içip, plan yaptığı bir gecede yaptığı tuhaf bir davranışı Malcolm şöyle anlatıyordu;
Aramızda bunları konuşup planları gözden geçirirken, ben kasıtlı olarak onlardan biraz uzağa, bir somyanın üzerine uzanmıştım. Konuşurken ansızın belimden toplu tabancamı çektim ve içindeki altı merminin beşini çıkarttım, tabancanın içinde bir mermi daha kaldığını gösterdim onlara. Sonra tabancanın silindirini fırıl fırıl döndürdüm ve namluyu kafama dayadım. 'Şimdi, hepinizin ne kadar cesareti varmış, görelim bakalım' dedim. Gülümseyerek yüzlerine bakıyordum. Hepsinin ağzı da bir karış ayrılmış, çeneleri sarkmıştı. Namlu kafama dayalı dururken tetiği çektim; o anda çıkan klik sesini hepimiz duyduk. 'Şimdi baştan yapacağım' dedim. Vazgeçmem için her biri bir yandan yalvarıyordu bana. Shorty'nin ve Rudy'nin akıllarından benim üzerime atılmak geçtiği okunuyordu yüzlerinden. (age.)
Kısa süre sonra Malcolm’un Sophia ile olan ilişkisi kocasının bir arkadaşı tarafından ortaya çıktı. Korkuya kapılan Sophia, Malcolm ile yaptığı her şeyi itiraf etti.
Malcolm ise bir tamirciye bıraktığı çalıntı saatini almaya gittiği bir sırada yakalanarak mahkeme önüne çıkartıldı.
Normal şartlarda Malcolm'un 2 yıl ceza alması gerekiyordu; fakat mahkeme jürisi bu cezayı az bularak 10 yıla hükmetti.
Malcolm’un hapishane yılları
Malcolm hapishane yıllarında sert davranışları ve dinsizliği dolayısıyla “İblis” olarak anılıyordu. Malcolm’un kardeşinin kendisine gönderdiği bir mektup ise hayatının baştan sona değişmesine sebep oldu.
Mektupta Malcolm’a sigara içmemesi, domuz yememesini tembihlerken, Elijah Muhammed ve Allah isimleri Malcolm’un bir hayli ilgisini çekmişti.
Kardeşlerinin bir bir Müslüman olmasını büyük bir hayretle izleyen Malcolm, Elijah ve İslamiyet hakkındaki ilk temasını şöyle açıklayacaktı;
Bizimkilerin hepsi de artık bana 'Muhterem Elijah Muhammed' diye takdim ettikleri ve bazen da 'Allah'ın Elçisi' olarak andıkları ufak tefek, narin yapılı bir adama bağlanmışlar ve toptan Müslüman olmuşlardı. Söylediklerine göre, Elijah Muhammed de 'bizim gibi bir siyah' adamdı.
Amerika'da doğmuştu, Georgia’daki bir çiftlik evinde. Sonra ailesiyle birlikte Detroit'e göçmüştü ve orada Mr.Wallace. D. Fard adında ve 'insan suretine girmiş Tanrı' olduğunu iddia eden bir zatla tanışmıştı.
Mr. Wallece D. Fard, Elijah Muhammed'e Allah'ın mesajını bildirmişti ve bu mesajı 'Kuzey Amerika vahşetinde yaşayan Yitik Buluntu lslam Cemaati durumundaki siyah halka iletmesini istemişti Elijah Muharnmed'den. Kardeşlerimin hepsi beni de 'Muhterem Elijah Muhammed'in yoluna girmeye' teşvik edip duruyorlardı her fırsatta.
Bu vesile ile İslamiyet ile tanışan Malcolm büyük bir aydınlanma sürecine girdi. Kütüphanede eline geçen bütün kaynakları okumaya başlayan Malcolm, yaklaşık 2 milyon kelimeyi sözlük anlamından kağıda geçirerek kelime hazinesini genişletti.
1952 yılında hapisten çıktıktan sonra hayatına bir çekidüzen vermeye karar veren Malcolm, Elijah Muhammed ile tanışmasını şöyle tasvir ediyordu;
Dalıp gittim, ben içerdeyken, hiç tanımamış olduğu bir mahkuma arada bir mektup yazmaya vakit ayırabilen bu büyük adama takılıp kaldı gözlerim. Biz siyahlara önderlik edebilmek için nice acılara katlandığını, hiç bir özveriden kaçınmadığını, bizlere kol kanat gerebilmek için gözünü budaktan esirgemediğini duyduğum kişiydi bu. Derken, sesini duyar duymaz, bükülüp tostoparlak olakaldım, (Konuşmalarını daha sonraları yüzlerce kez dinlemiş olduğumdan, o sırada neler söylediğini tek tek anımsayabilirim.
Malcolm kısa sürede İslam Cemaati’nde yükseldi ve Elijah’ın vekilliğine kadar geldi. İnanılmaz hitabeti ve karizmatik davranışlarıyla Elijah’ı giderek gölgede bırakıyordu.
1961 yılında Elijah’ın geçirdiği ciddi bir hastalık sürecinde Malcolm’un iktidara gelmesini istemeyen bir kesim aleyhine kampanya yürüterek Elçi ve Malcolm X’in arasını açmaya başladı.
Oysa Malcolm, Elçi’nin önüne geçmemek için azami çaba sarf ediyordu;
Çantam Elijah Muhammed'in fotoğraflarıyla dolu olurdu her zaman. Konuşmalarım sırasında benim fotoğrafımı çekmek isteyenlere dağıtırdım bunları. Gazete sahiplerini telefonla arayıp rica ederdim; 'Lütfen benimkilerin yerine Elijah Muhammed'in fotoğraflarını kullanınız.'
Fakat Malcolm da Muhammed Elijah’a bayrak açacaktı; elçi olarak görülen Elijah, Müslümanların uzak durması gereken zina suçunu işliyor ve cemaati zor durumda bırakıyordu.
Malcolm utanç verici bulduğu vaziyeti şöyle aktarmıştı;
Zina! Öyle ya, zina eden herhangi bir Müslümanın duymadığı kalmıyor ve hemen tardediliyordu İslam Cemaati’nden. İşte, Elijah M uhammed'in özel sekre terlerinin art arda hamile kalmaları İslam Cemaati'nin en gizli tutulan rezaletlerinden birisiydi.
Bu sekreterler Müslüman mahkemelerinin huzuruna çıkarıldılar, zina suçuyla itham edildiler, bunu itiraf da ettiler sonunda. Herkesin gözü önünde rezil edildiler ve bir yıldan beş yıla değin 'soyutlama' cezasına çarptırıldılar. Yani, herhangi bir Müslümanla, hangi nedenle olursa olsun, en küçük bir ilişki kurmaları kesinkes yasaklanmış oluyordu böylece.
Malcolm bu vesveselerin ağırlığı altında adeta eriyordu ve bütün vaazlarının kişinin ahlakı üzerine vermeye başladı.
Bir süre sonra cesaretini toplayan Malcolm, kendisini toplayarak Elijah’ın karşısına çıtı ve zina dedikoduların doğru olup olmadığını sordu.
Aldığı cevap Malcolm’un Elijah’tan psikolojik olarak tamamen kopmasına neden oldu;
Davud'u okurken, bir başkasının karısına nasıl göz diktiğini öğrenmişsindir, işte o Davud'um ben. Nuh'u okumuşsundur, şu sarhoşu, işte ben onun ta kendisiyim. Lüt'un serüvenini okumuşsundur, gidip kendi kızlarıyla aynı yatağı paylaşan o adamı herhalde tanımışsındır. Bana da tüm bunları işlemek caiz olmak gerektir.
Elijah insanlara haram kılınan kendisine helal olduğunu söylüyordu; ama imanını defalarca sorgulayarak bulan Malcolm bu cevabı vicdanına kabullendiremeyecekti.
Malcolm kısa süre sonra davranışlarındaki sorgulayıcı tavrı ve medyada hakkında yürütülen kara propaganda sebebiyle İslam Cemaati’nden ihraç edildi.
Malcolm bu karar sonrası sinip kenara çekilecek bir karakter değildi ve artık davasını tek başına yürütecekti.
Hac, Malcolm’u değiştiriyor
Malcolm, cemaatinden ihraç edildikten sonra Hac ibadetini yapmak üzere Mekke’ye gitmeye karar verdi.
Malcolm’un yaşadığı ilk şok beyaz Müslümanlar ve toplumun üst sınıflarında bulunabilen siyahlardı.
Mısır’a giden uçağı bir zenci sürüyor ve kar gibi bembeyaz bazı Türkler ona kardeşim diyerek sarılıyordu.
Kendisine Amerika ve Muhammed Ali Clay hakkında sorular soruyorlardı. Malcolm uçaktaki tabloyu şöyle tasvir ediyordu;
Uçak, beyaz, siyah, kırmızı, kahverengi ve sarı insanlarla tıklım tıklımdı, benim kıvırcık kızıl saçlarımdan başka, sarı saçlı mavi gözlü insanlar da vardı, hepsi de kardeşti bu insanların! Aynı Tanrı'nn, Allah'ın sevgisini taşıyorlardı gönüllerinde, eşdeğer saygılarla bağlıydılar birbirlerine.
Malcolm, Kahire’yi, İstanbul’u ve en önemlisi Mekke’yi görmüştü. İstanbul’da alnı secdeye değen beyazları ve Arabistan’da üst düzey yetkili siyahileri hayranlıkla seyrediyordu.
Gerçek İslam’ın, yaşadığı İslam olmadığını anlayarak İslam’ı doğru bir şekilde araştırmaya başladı. Beyazları ve siyahları eşit tutulduğu İslamiyet’te 'Arap’ın Farisi’den; açık tenlinin koyu tenliden üstün olmadığını' büyük hayretler içinde öğreniyordu.
Kısa sürede Muhammed Elijah’ın siyahilerin duygularını kullanarak kendisine bir sömürü düzeni inşa ettiğini anladı.
Oysa ABD’ye döndüğünde gerçek İslam’ın anlatılması çabaları ona yeni düşmanlar kazandıracaktı. Üstelik bu düşmanlar eski kardeşleriydi.
Malcolm son nefesini verene kadar, yani 21 Şubat 1965 yılında vücudu onlarca kurşunla harap edildiği o güne kadar, doğru İslam’ı anlatmaya gayret etti.
Bugün hala onu kimin, neden öldürdüğü ortaya çıkartılamamış ve kapalı bir dosya olarak ABD Adalet Bakanlığı’nın tozlu raflarında duruyor.
*Daha ayrıntılı bir okuma için çevirisi İnsan Yayınları’ndan yapılan Alex Haley’in “Malcom X” kitabı okunabilir. Bu eser Malcom hayatta iken kendisi tarafından yazdırılmış olması itibariyle Malcolm hakkında önemli bir kaynaktır.
© The Independentturkish