Sonuçlarıyla Kanal İstanbul ve çevresinin kent planlama süreci (2)

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter

TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Esin Köymen ile gerçekleştirdiğimiz söyleşimizin ilk bölümünde,

Kanal İstanbul'u üçlü mega proje ilişkisi içinde değerlendirdik: Üçüncü Köprü, İstanbul Havaalanı ve Kanal İstanbul.

Kanal, köprü ve havaalanı içerisinde bir lojistik proje ve üçüncü Havaalanının hemen kenarında uçaklara yakıt sağlamak için yapılacak yakıt limanı planı da var.  

Bunların hepsi ayrı ayrı planlandığı ve ilan edildiği için bütünü görmek zorlaştırıldı.  

Söyleşimizin ilk bölümünde tüm planlama süreçlerini bütünlüklü değerlendirdik.

Söyleşimizin ikinci bölümünde ise ağırlıkla bütün bu planlamaların gerekçelerini ve pek öne çıkarılmayan yeni bir kent inşa etme projesini ekolojik sonuçlarıyla birlikte değerlendireceğiz.

Okuyalım.


...

- Şimdi yapılan planın gerekçelerine geçelim.

Ana gerekçe olarak sundukları; Boğazdaki tanker geçişlerinin ve kazaların azaltılması ve yeni bir suyolu ile buradan geçecek olan tankerlerden ciddi bir gelir elde edilmesi.

Yapılan plana baktığımızda, ağırlıklı olarak konut yerleşim alanları planlandığını görüyoruz.. Yeni bir kent oluşturuluyor. Sağlık tesisi yani hastane alanı ayrılmış planda ve burada sağlık turizminden bahsediliyor.

Sağlık hizmetinden gelir elde edileceği açıkça belirtiliyor. Üç yeni üniversite planlanmış alanın içinde. Eko turizmden bahsediliyor.

140 milyon metrekare orman, tarım ve mera alanını imara açarken, imar planında Ekolojik Tarım alanı ayrılmış. Kanal’ın Karadeniz’e açılan kısmı meskûn alan olarak görünüyor.  

Karadeniz kıyılarında iki ayrı dolgu alanı var. Biri lojistik bölge, diğeri rekreasyon alanı olarak planlanmış. Yaratılan yeni şehirde yaşayacak olanlar için rekreatif amaçlı dolgu alanı yaratılıyor.

Aslınca kanalın açılması sırasında çıkacak olan hafriyata yer bulamadıkları için bu dolgu alanları yapılıyor.

Bu dolgu alanlarının toplamı 17 milyon artı 40 milyon karedir. Yani toplam 57 milyon metrekareden oluşan dolgu alanlarından bahsediyoruz.

Karadeniz otoyolu sürecini ve bu dolguların burada durma ihtimalini düşünün.

Çıkan hafriyatları başka bir yere götüremedikleri için kıyıları doldurmak durumundalar.

Topografik açıdan bakıldığında arazide çok ciddi kot farkları var. Yani sadece kanal kazısından çıkacak hafriyat yok, kanal güzergahındaki arazinin topoğrafik yapısı, kot farkları nedeniyle de çıkacak büyük miktarda hafriyatlardan söz ediyoruz.

Karadeniz'de 20 metre derinlikten sonra canlı yaşam alanı yok. Bütün deniz canlı yaşamı kıyıya yakın olduğundan, deniz canlılarının yaşam alanlarının tehlikede olması söz konusu bu projeyle ve dolgularla.
 


Küçükçekmece gölünün dibinde de dip taramaları yapmaları gerekir. Çünkü burası çok sığ bir yer. Buralardan çıkacak hafriyatların da kıyı dolgularında kullanılarak bertaraf edilmesi söz konusu.

Bu durum Küçükçekmece gölünün zemin yapısı ve içerdiği zehirli atıklar nedeniyle çok da tehlikeli bir durum.

Elimizde iki tane rapor var. Ne yapmaya çalıştıklarını bu raporlardan anlamaya çalışıyoruz. Bir tanesi ÇED raporu, bir diğeri de yeni askıya çıkan plan ve plan raporu açıklaması.

ÇED raporu hayli geniş. 1500 sayfalık bir rapor. Ekleri ile birlikte binlerce sayfayı buluyor.

Örneğin, kültürel ve  arkeolojik verilerle ilgili, zemin yapısıyla ilgili ekler vs. Bunların her biri ayrı ayrı disiplinler ve kendi alanlarında teknik olarak incelenmesi gerekiyor. Bizler de bunu yapmaya çalıştık.

Aslında bu bir ÇED raporu değil. Neden derseniz, hiçbir olumsuzluğu, vereceği zararları ele almamış. Olumsuzlukların giderilmesi konusunda herhangi bir hüküm, öngörü veya yaptırım belirtilmemiş. 

İlk çalışmalarından itibaren Kanal İstanbul'un Avcılar, Küçükçekmece, Arnavutköy ve Başakşehir ilçelerini kapsadığını biliyorduk.

Yenişehir diye planda adı geçiyordu. Nüfusu önce 500 bindi sonra bir buçuk milyon dendi. Sonra 8 milyon telaffuz edildi.

1/100 bin ölçekli planda herhangi bir şekilde bir yoğunluk olmadığı için, biz de burada nüfus projeksiyonu nedir, henüz göremiyoruz. Ama kesin olan şu ki İstanbul'da nüfusun artmaması gerekiyor.

Doğal kaynakların yetersizliği açısından da bakıldığında mevcut doğal kaynakların korunması gerekiyor.

Zaten ne kadar doğal kaynak varsa, asla ve asla yok edilmemesi gerekiyor. Ancak onlar için bu önemli değil.

Onlar için yeni büyüme alanları önemli. Kanalın etrafındaki planlamadan bahsedecek olursak;

Kanalın etrafında neler yapılacak?

Konut, resmi kurum, ticaret, küçük sanayi sitesi, teknoparklar, üniversiteler, gümrükler, antrepo ve depolar, nakliye ambarları, haller, TIR-kamyon parkları, kongre ve fuar alanları, konaklama tesisleri, park ve rekreasyon alanları, kamping alanları, izci kampı, spor tesisleri, tam donanımlı hastaneler, yaşlı bakım evleri, öğrenci yurtları, kent parkları, hayvanat bahçeleri, spor alanları, mezarlık alanları planlanmış.

Üç yeni üniversite planlanıyor bu alanda. 2011 yılından itibaren bunların ne yaptığını ne planladığını, bu üniversitelerin sahiplerinin kimler olacağını tahmin etmek zor değil.

Bunlar kamu üniversitesi değil. Kendi siyasi ortaklarının sahibi olacağı özel üniversiteler olacak. Mülkiyetlerle ilgili basına da yansıyan bilgileri birleştirdiğimizde bu apaçık ortada.

Büyükşehir Belediyesi biraz erken açıklama yaptı, mülkiyetler ile ilgili, “Burada 30 milyon metrekarelik bir mülkiyet hareketi vardır” dedi.  2011 yılından beri orada acele kamulaştırma ile köylülerin elinden çok düşük bedellerle o araziler alındı. Hatta birkaç sefer de el değiştirmeye başladı.

Tehlikeli bir durum daha var aslında. Bu mülkiyetlerin kimin elinde olduğunu bilmiyoruz. Bunu şunun için söylüyorum; buralarda gayrimenkul şirketleri var.

İşte Suriye'den gelmiş ya da Katar Emiri'nin bir şirketi var. Oysa bu şirketlerde devlet erkânının, iktidardakilerin hisseleri var, dolayısıyla burada çoklu ortaklıktan söz ediyoruz.

Biz sadece Katarlılar şu kadar metrekare yer aldı diyerek bu işin içinden çıkamayız. Aslında burada yapmaya çalıştıkları kendi muhafazakâr anlayışlarını ortaya koyan bir yaşamın bu alana yerleştirilmesidir.

Üstelik buralardaki tapu bilgilerine erişimin bu kadar hızlı şekilde ortadan kaldırılması da manidar.

- Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, Çevre Şehircilik Bakanlığı ve Büyükşehir Belediyesi arasındaki anlaşma neden tek taraflı olarak bir anda iptal edilsin?

Tapu bilgilerini bütün belediyelerin görüyor olması, oradaki hareketliliği görmesi ve onun biraz zamanından önce dile getirilmesi sonucunda biz bu bilgileri daha sağlıklı elde edilebilecekken artık bu tapu bilgilerine ulaşamıyoruz.

Planlama alanında dört bölge tarif ediliyor. Ekoloji, konut geliştirme, turizm dönüşüm, ulusal ve uluslararası lojistik bölgeler.

Esasında bu projeyi ağırlıklı olarak bir lojistik ve taşımacılık projesi olarak yansıtıyorlar. Ancak çok açıktır ki bu proje her şeyden önce bir emlak projesidir. 

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU