Çin'deki koronavirüs salgını çocukken maruz kaldığım İrlanda çocuk felci salgınını hatırlattı

Çinli yetkililerin salgına dair şeffaflığının işe yaramayacağını biliyorum çünkü ilk elden şahit olduğum gibi, korkmuş insanlar birilerini suçlamak istiyor

Şangay sakinleri koronovirüsten maskelerle korunmaya çalışıyor (Reuters)

Koronavirüsün Vuhan'da yayılmasına karşı Çin, bu tür ölümcül salgınlarda ülkelerin her zaman verdiği tepkileri veriyor. Ölüm korkusu, daha doğrusu ölümden sorumlu tutulma korkusu, toplum ve hükümetin her katmanında genellikle hatalı değerlendirmelerde bulunan) karar mekanizmasını harekete geçirir.

Yetkililer paniğe sebep olmak istemez ama aynı zamanda eylemsizlikten ya da sağlık krizine dair korkunç gerçekleri saklamaktan sorumlu tutulmak da istemez (birçok kişi yetkililerin kabul ettiğinden daha fazla sayıda insanın hastalandığına, hatta öldüğüne ikna oluyor).

Son birkaç gündür, birbirinden bütünüyle farklı şehirlerde 64 yıl arayla yaşanmasına rağmen iki salgına verilen tepkilerin benzerliğinin şaşkınlığı içindeyim. Biri şu anda 11 milyonluk nüfusa sahip Çin'in orta kesimindeki Vuhan şehrinde görülürken, ikincisi İrlanda'nın 114 bin nüfuslu Cork kentinde 1956'da yaşandı.

Cork'taki çocuk felci salgınına dair çok şey bilmemin sebebi, teşhis konmasının ardından o yıl 30 Eylül'de şehirdeki St. Finbarr Hastanesi'ne götürülmem. Anne ve babam öleceğime inanmıştı ama hayatta kaldım, yine de bacaklarım kalıcı biçimde zayıfladı. Halen yürürken belirgin biçimde topallarım.

O zaman 6 yaşındaydım ve kişisel olarak etkilendiğim için salgınla ilgili net bir anım vardı. Ancak salgının tedavi gördüğüm hastanelerin dışındaki seyrine dair çok az şey biliyordum. Yaşananları tam olarak öğrenmem, ancak 50 yıl sonra doktorlar, hemşireler ve hastalarla röportaj yapmak üzere Cork'a döndüğümde ve İrlanda Sağlık Bakanlığı belgeleriyle dönemin gazetelerindeki haberleri okumamla mümkün oldu.

Keşfettiğim şey, bugün Vuhan'da olduğu gibi, Cork'taki yerel halkın çocuk felci salgınının ciddiyetini saklayan, yanlış bilgiler verildiğine inandığıydı. Hastaları tedavi eden fizyoterapist Pauline Kent, "Şehrin her yerinde söylentiler vardı" dedi: "Geceleri St. Finbarr'ın arka kapısından cansız bedenlerin çıkarıldığı söyleniyordu." Gerçekteyse sağlık yetkilileri yeni vakaların ve ölümlerin sayısını her sabah doğru biçimde açıklıyordu. Ama aynı zamanda, yerel gazetelerde görev bilinci içinde yapılan ve "Temelsiz Panik", "Doktorlar Salgın Henüz Tehlikeli Değil Diyor" gibi manşetlerle çıkan iyimser açıklamalarla kendi güvenirliklerini baltalıyorlardı.

Beklendiği üzere, bu tür bir zorlama iyimserlik verimsiz olmuş, çocuklarının öleceği veya ömür boyu engelli kalacağı dehşeti içindeki yerel halka güvence sağlamakta tamamen başarısız kalmıştı (o sırada poliomyelitin diğer adı çocuk felciydi). Doktorların ısrarına karşın, Cork halkı çocuk felcinin epey bulaşıcı olduğunu, yani herkesin taşıyıcı olabileceğini ve taşıyıcıların sadece birkaçının uzun vadeli sağlık sorunları yaşayabileceğini anlamıyordu (Cork ve çevresinde virüsü muhtemelen kapan yaklaşık 50 bin kişi olmasına rağmen 1957'de salgın sona erdiğinde St. Finbarr'da tedavi görmüş kişi sayısı sadece 576'ydı).

O döneme ait mektuplarda en çok karşılaşılan şey, korkmuş insanların suçlayacak birini araması ve gözle görünür bir eylem istemesi. Cork dışındakilerse şehrin neden karantinaya alınmadığını, Dublin'e giden tren hattının neden kapatılmadığını soruyordu. Dublin'den öfkeli bir mektup yazarı "Cork halkı çocuk felcini kendine saklasın, temiz şehrimizi kirletmesine izin vermeyelim" diyordu.

Birini veya bir şeyi suçlama ihtiyacı, nerede olursa olsun, salgınların genel özelliği gibi görünüyor. New York'ta 1916'daki çocuk felci salgınında virüsün İtalyan göçmenlerle Napoli'den geldiği söylentisi yayılmıştı. Bir diğer söylentideyse tuhaf biçimde virüsün kedilerle yayıldığı belirtiliyordu (bunun sonucunda 72 bin kedi yakalanıp öldürüldü).

 

 

Benzer biçimde Cork halkı da, yönetimin ve yerel tıbbi kuruluşlarının hastalığın yarattığı tehdide  bilerek göz yumduğuna ikna olmuştu. Doktorlar işe yaramayacağını söylediğinde bile harekete geçilmesini (drenejlar temizlendi, okullar kapatıldı) talep ediyorlardı.

Yetkililer ilk başta salgın hakkında açık sözlü davranmak ve paniğe neden olmamak arasında doğru bir denge kurmaya çalıştı. Cork halkının hala en kötü haberlerin kendilerinden gizlendiğine inanması nedeniyle bu pek fayda etmedi.

Ailem ve ben 1956 Ağustosunda Londra'dan Cork'a döndüğümüzde sokakları boş bulmuştuk. Babamın sonradan hatırladığına göre, şaşkınlığımızı dile getirdiğimizde taksi şoförü "İnsanlar Cork'a gelmekten korkuyor" demişti. "İşler de iyice kötüye gidiyor. Salgın devam ederse birkaç hafta için bu sokaktaki dükkanların yarısı iflas edecek." Sonraki ay, hastalanmamdan kısa bir süre sonra, reklam verenlerin baskısı sebebiyle yerel gazete salgına dair haberleri neredeyse tamamen sonlandırdı. Şüpheciler haklı çıkmıştı.

Bu sansür, gazeteye yazan bir yetkili tarafından da açıkça eleştirilmişti: "Eğer ailemle tatil için Cork'a gelip de çocuk felcinin kasıp kavurduğunu görür ve iş insanlarının (bir turist olarak param için) buraya gelmeme ve ailemi salgına maruz bırakmama izin verdiğini görseydim bilhassa çok rahatsız olurdum."

Çin hükmeti, 18 yıl önce SARS salgınındaki gizliliğe kıyasla koronavirüsün son versiyonunun başlangıç aşamasında epey şeffaf görünüyor. Ancak ister İrlandalı ister Çinli olsun, korkmuş insanlar sadece güçlü bir mikroskopla görülebilen, kestirilemez bir virüs yerine insan aktörünü suçlamayı (doğal olarak) tercih edeceği için şeffaflık pek de işlerine yaramayabilir. Enfeksiyonun kaynağını tecrit etmek, etkili bir karantinanın neredeyse imkansız olduğu zamanlarda bile dışarıdakilerin kulağına cazip bir seçenek gibi geliyor.

Salgın sona erdikten yıllar sonra bile Cork'ta korku seviyesi yüksekti. Kızıl Haç hemşiresi Maureen O’Sullivan, bana "İnsanlar sokaklarında bir ambulans gördüklerinde çocuk felcinin geri geldiğini düşünürdü" dedi:

Evlerine koşar, diz çöküp dua ederlerdi. Bütün umutlarını yitirecek kadar korkmuşlardı.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU